WHEN WE LEAVE –DIE FREMDE
„Namus cinayeti de yoktur, kIskançlIk
cinayeti de. Sadece cinayet vardIr.“
(Sema Meray, »Wegen der ehre« / »namus için« oyununun yazarı)
AYRILIK
Ailenizin sevgisi için neyi feda edersiniz? Değerlerinizi? Özgürlüğünüzü?
Almanya doğumlu Umay İstanbul’da yaşadığı bunaltıcı ve zalim evliliğinden kaçarak Berlin’deki ailesinin yanına geri döner. Yanına küçük oğlu Cem’i de almıştır. Umudu ailesi ile birlikte daha iyi bir hayat yaşamaktır… Fakat Umay’ın bu beklenmedik dönüşü aile içinde büyük çatışmalara sebep olur… Birbirine bağlı bu küçük Türk ailesi Umay’a karşı duydukları sevgi ve yaşadıkları ortamın onların üzerindeki baskısı arasında kalmıştır. Aile küçük Cem’i babasına göndermeye karar verdiğinde Umay özgür ve oğlu ile birlikte yaşayacağı yeni bir hayat için kendini güçlü hisseder… Fakat ailesinin sevgisine olan ihtiyacı bu yeni hayatta onu bir çok kez takılıp düşmek zorunda bırakacaktır.
Filmin kısa öyküsü
„Hayal kurmayı bırak!“, der annesi (Derya Alabora) 25 yaşındaki kızı umay’a (Sibel Kekilli), kızı, küçük oğlu Cem’le birlikte, ailesinin berlin’deki evinin kapısına dayandığında. Umay, İstanbul’da sürdürdüğü mutsuz evlilik yaşamından kaçmıştır ve berlin’e dönmek ve bağımsız bir hayat sürdürmek istemektedir.
Ailesinden hiç de kolay birşey beklemediğinin farkındadır, ama, aralarındaki sevgi bağının tüm toplumsal zorlamalardan daha güçlü olduğunu ummaktadır. Ancak kısa bir süre sonra, ailesinin, çevrede kabul gören geleneksel anlayışları o kadar kolay gözardı edemediğini ve üstlenmek zorunda kaldığı ağır rolün altında ezilmekte olduğunu farkeder. Aile, itibarını yeniden kazanmak üzere Cem’i, türkiye’ye,
babasının yanına göndermeye karar verince, Umay bir kez daha kaçar ve ardındaki tüm köprüleri atar.
Umay Stipe’ye (Florian Lukas) aşık olur ve Cem’e ve kendisine yeni bir hayat kurar. Ailesiyle bir kez daha barışmayı denediğinde, artık çok geç kaldığının farkında değildir…
Oyuncular
Umay Sibel Kekilli
Kade (umay’ın babası) Settar Tanrıöğen
Halime (umay’ın annesi) Derya Alabora
Stipe (umay’ın mesai arkadaşı) Florian Lukas
Mehmet (umay’ın ağabeyi) Tamer Yiğit
Acar (umay’ın erkek kardeşi) Serhad Can
Rana (umay’ın kız kardeşi) Almila Bağrıaçık
Atife (umay’ın en iyi arkadaşı) Alwara Höfels
Gül (umay’ın şefi) Nursel Köse
Cem (umay’ın oğlu) Nizam Schiller
Kemal (umay’ın kocası) Ufuk Bayraktar
Duran (Rana’nın nişanlısı) Marlon Pulat
Ekip
Senaryo & Reji Feo ALADAĞ
yapımcılar Feo ALADAĞ
Züli ALADAĞ
Casting Ulrike MULLER
Harika UYGUR
Kamera Judith KAUFMANN
Kurgu Andrea MERTENS
Dekor Silke BUHR
Kostüm Giola RASPE
Ses Jörg KIDROWSKI
Müzik Max RICHTER
Stéphane MOUCHA
Makyaj Monika MÜNNICH
Mina GHORAISHI
Almanya, 2010
Süresi: 119 dakika
CinemaScope 1:2.35
Dolby Dijital
Basın notu
Bu hikayeyi haberlerden bildiğini sanıyor insan -ancak yönetmen, yapımcı ve senarist Feo Aladağ nefes kesici ilk filmi Die Fremde (yabancı) ile, çok katmanlı ve sarsıcı bir aile portresi çizmeyi ve tüm klişelerden uzak kalmayı başarıyor. Çok başarılı oyuncular destekliyor Aladağ’ı: Sibel Kekilli (Duvara Karşı) başroldeki oyunuyla, seyirciyi büyülüyor; diğer rolleri Florian Lukas (Nordwand), Alwara Höfels (KeInohrha Sen), Nursel Köse (Yaşamın Kıyısında) ve Türkiye’nin yıldız oyuncuları Derya Alabora ve Settar tanrıöğen paylaşıyor. Sarsıcı ve önemli bir konuyu işleyen bu film, aynı zamanda güçlü ve sürükleyici bir sinema deneyimi yaşatıyor seyirciye.
Die Fremde’nin yapımcıları Feo Aladağ ve Züli Aladağ (Öfke, Fil Yürekli) ve Independent Artists Filmproduktion’ın WDR, RBB ve Arte ile ortak yapımı. Mali destek, Deutscher Filmförderfonds, Filmförderungsanstalt, Medienboard Berlin-Brandenburg, BKM, Filmstiftung NRW ve Kuratorium Junger Deutscher Film tarafından sağlandı.
FBW tarafından “özel değere sahip” olarak nitelenen Die Fremde, Almanya’da 11 Mart 2010’da Majestic Filmverleih aracılığıyla gösterime giriyor.
Feo Aladağ’la söyleşi
Yönetmenliğini yaptığınız ilk film olan DİE FREMDE – When We Leave (Ayrılık), çok tartışılan ve hiç de kolay olmayan bir konuyu ele alıyor. Neden bu konuyu seçtiniz?
Altı yıl önce, Almanya’da, ailelerinin ve toplumun zorlamalarından kurtulmaya çalışmak dışında hiçbir şey yapmamış olan kadınlara karşı işlenen bir dizi namus suçunu inceledim. Uluslararası Af örgütü’nün »Kadınlara yönelik şiddet« kampanyası için spotlar çekmiştim. Bu kampanya çerçevesinde uzun süre benzer konuları da araştırdım. Çalışmalarımı tamamladıktan sonra geriye birşey kaldı. Birçoğumuz
gibi beni de bu olaylar çok meşgul etti, düşündürdü ve en önemlisi, etkiledi.
Hiç unutmadığım bir görüntü var gözlerimin önünde: birbirine uzatılmış iki elin hayali. Bizi birbirimizden ayıran uçurumları aşmamızı sağlayan eller. Kaçırılmış bir fırsatın inanılmaz trajedisiyle ilgili bir öykü anlatmak istedim.
Bu karmaşık konuya nasıl yaklaştınız?
Namus suçlarında aile içinde harekete geçen ve cinayete kadar tırmanabilen karmaşık mekanizmaları anlama çabasıyla araştırmalarıma devam ettim. Konuya derinlemesine girdikçe, türk kökenli genç bir Alman kadınının, kurallarını kendisinin belirlediği bir hayat sürdürmeye ve aynı zamanda ailesinin dayanışmasını ve sevgisini kaybetmemeye çalışan bir kadının yazgısı üzerine bir öykü anlatma isteği
artan bir güçle içimde olgunlaştı.
Ben asıl olarak, merkezinde, insanların birbirine yaklaşma imkanının, kaçırılan bir fırsatın bir umut ışığı olarak parladığı bir dramın filmini yaptım. Bu anlatılan öyküde hiç kimse ahlaki olarak yargılanmıyor. Amacım, tüm karakterlerin karşı karşıya kaldığı zorlamaları ve çelişkileri ve bunlardan kaynaklanan trajedilerini duygusal olarak hissedilir kılmaktı. Hedefim, empati kurmak. Medyanın önyargılarının ve ırkçı yaftalamaların ötesinde bir empati.
Yani burada asıl olarak bir Türk-Alman göç öyküsü değil anlatılan, aynı zamanda hepimizi ilgilendiren bir konu – hoşgörüsüzlük sınırlarının aşılması. Bu sizce nasıl başarılabilir?
Bunun önkoşulu inanmak. Dini anlamda değil, insanlar arasında uzatılan ele inanmak. Empatiyle, ilkelerimizin ve kanaatlerimizin gölgesinden kurtulabilirsek uyum içinde bir birlikteliğin mümkün olduğuna inanmak. Bu evrensel bir konu. Hepimizi ilgilendiren bir konu. İster birbirini seven insanlar olsun, isterse bir dünyayı, bir ülkeyi, bir toplumu paylaşan, yani bir birlik oluşturan insanlar sözkonusu olsun. Benim tayin edici gördüğüm şey, karşımızdakinin yapabileceklerine, sahip olduğu imkanlara
inanmak. Özellikle, sosyokültürel bağlamda muhtemel bir beraberliğin temeli olan ailenin mikro evreninde bu inanç genellikle cesaret gerektiriyor.
Kabuk bağlamış yapılardan ve aşılmaz ilkelerden oluşan bir savunma sisteminin ardına saklanırsak ve kendi dengemizi sahip olma çabasıyla korumaya çalışırsak, kendimizi kendi ilkeler sistemimizin tutsağı haline getirmiş oluruz.
Sevilmek ve sevmek cesaret gerektirir. Bundan dolayı, birbirimizle barışık yaşayabilmek, her zaman, kendi alışkanlıklarımıza ve beklentilerimize de veda edebilmek demektir.
Hepimizin içinde yaşadığı çokkültürlü toplum, birbirimizle uzlaşmamızı talep etmekle yetinemez, mevcut farklılıklarla başa çıkabilmenin yeni yollarını birlikte bulmayı da gerektirir. Bu da ancak sürekli bir diyalogla sağlanabilir.
Medyada bir kaç yıl önce “Hatun Sürücü” olayı tartışılmıştı, herhalde Almanya’daki en bilinen “namus cinayeti olaylarından” biriydi bu. Bu olayı, senaryonuza ne ölçüde aktardınız?
Hatun Sürücü olayı, benim araştırmalarımı yaptığım dönemde medyanın işlediği olaylardan biriydi. Ve hiç kuşkusuz, Alman medyasında en fazla ilgi uyandıran namus cinayeti olayıydı. Ancak ben, son 15 yılda polisçe kaydedilmiş olan çok sayıda insanın başına gelenleri araştırdım. Bunların önemli bir kısmı çok benzer temel özelliklere sahipti ve çeşitli yönleriyle senaryoda yeraldı. Benim yapmak istediğim,
sorunun özünü anlatmaktı. Duygusal, gerçekten yaşanmakta olan, ama aynı zamanda evrensel bir öyküyü, hiç kimseyi ahlaki olarak yargılamadan, tüm karakterlerin içinde bulundukları zorlayıcı durumu, çelişkilerini ve trajedisini hissettirerek anlatmak.
Die Fremde’nin anlattığı öykü Almanya’daki Türk göçmenler açısından ne ölçüde tipik özellikler taşıyor?
Hiçbir şekilde taşımıyor! Die Fremde türkiye’den göç etmiş olan insanlarla, yani türk kökenli Almanlarla ilgili bir araştırma ya da bir portre değil, tekil ve özel bir öykünün anlatıldığı bir sinema filmi. Almanya’da yaşayan 2,7 milyon türkiye kökenli insan, hepsiyle ilgili genelgeçer şeyler söylenebilecek yekpare bir bütün oluşturmuyor, aynen çoğunluk toplumunun da böyle bir yekpareliğe sahip olmadığı gibi. “Türk hemşehrilerimiz”, “Almanya’daki türkler”, “göç kökenli insanlar” -bütün bu
“öteki” ve “yabancı” etiketleri, sınırlarımızın ve farklılıklarımızın ötesine geçebilmek ve değişimleri mümkün kılabilmekte hiç de işimizi kolaylaştıran şeyler değil. Almanya’da habire” ikinci ve üçüncü kuşak göçmenlerden« bahsedip duruyoruz – peki, bu ülkeye göç etmiş olan insanların çoğunluk toplumu tarafından, bu ülkenin yurttaşları olarak kabul edilmesi için daha ne kadar bekleyeceğiz? bu filmin ele aldığı sorunlar türkiye kökenli insanların çoğunluğuna dair sorunlar değil. Almanya’nın birçok türkiye
kökenli yurttaşının başı haklı olarak kimlikleriyle dertte. Kendilerini burada arzu edilmeyen türkler olarak hissediyorlar, türkiye’de ise Almanyalı olarak. namus suçları, toplumumuzun bu kesiminde de bir istisna ve olabilecek en büyük felaket.
Benim kanımca, geleneksel değerlerin özellikle genç kuşakta yeniden rağbet görmeye başlamasının nedenlerinden biri, çoğunluk toplumunun kendilerini reddetmesi.
Dolayısıyla, Die Fremde toplumdaki bir grubun temsili bir portresi de değil, hayatın nasıl sürdürülmesi gerektiğini anlatan bir kılavuz da. bu film, bir olanağı hissedilir kılmayı amaçlıyor. bu hikayenin taşıdığı umut da buradan kaynaklanıyor. bir öğretmen edasıyla, anlatılan sorunların bire bir çözümlerini sıralamak değil burada yapılmak istenen. benim arzum, seyircide, başka türlüsünün nasıl olabileceği sorusuna cevaben bir karşılıklı yakınlaşma imkanını gösterebilmek, bu umudu yaratabilmek.
Hikaye trajik bir seyir izlese de, seyirciye, insanların bu öyküde birbirleriyle barışmaya ne kadar yaklaştıklarını ve sonunda kendilerini aşmakta ne kadar zorlandıklarını hissettirebilmek istedim. bunu farkettiğinizde, namus suçları gibi dinamiklerin akıldışılığı daha elle tutulur hale geliyor. namus suçlarından ve namus cinayetlerinin hiç kimsenin eline hiçbirşey geçmiyor. “Dışarıya” karşı ailenin namusu temizlenmiş gibi görünse de, ailelerin çoğu bu yüzden paramparça oluyor.
Bu bağlamda dinin rolünü nasıl yorumluyorsunuz?
Die Fremde İslamiyet’e yönelik bir eleştiri değil, çünkü namussuçları Müslümanlıktan kaynaklanmıyor, birçok toplumda görülüyor. Müslümanlığa özel şeyler değil bunlar. namus cinayetleri, eski çağlardan aktarılmış arkaik olgular, büyük dünya dinleri öncesinde de varolan olgular. Dünya çapında kadınlara karşı yılda beşbin namus suçu işlendiği varsayılıyor ve bunlar sadece Müslüman toplumlarda olmuyor.
Ancak, mümkün olan en büyük felaketle sonuçlanmasa bile, ailelerinin muhafazakar zorlamalarının acısını çeken kadınlar ve kızlar var. okuldaki arkadaşlarının sahip olduğu özgürlüklere sahip olmak isteyen, eşlerini ya da hayat tarzlarını kendileri seçmek isteyen genç kadınlar. Aynı şekilde genç erkekler de, genellikle eğitimle aktarılan ataerkil namus yapıları ve anlayışları yüzünden kişiliklerini özgürce geliştirmekten menedildikleri ve hayat tarzlarını seçme olanakları kısıtlandığı zaman ağır bir baskı altında kalabiliyorlar. Hiç de azımsanamayacak sayıda genç erkek, kendilerine biçilen rolü oynayamamanın ya da oynamak istememenin çaresizliği altında eziliyor. onlar da kendileri için öngörülen rolleri reddetmekte zorlanıyor, çünkü ailelerinin ve çevrelerinin saygısını yitirmek istemiyorlar.
Ablasını öldürmek zorunda kalan bir erkek kardeşin bundan acı duymadığına inanmak, benim hümanizm anlayışıma ters düşer. Die Fremde, herkesin içinde bulunduğu çaresizliği gösteriyor, erkeklerinkini de. ben erkekleri fail olarak değil, yapısal, geleneksel dinamiklerin kurbanı olarak göstererek ve çaresizliklerini, çabalayışlarını ve parçalanmışlıklarını anlatarak, bu mekanizmaların akıldışılığını ifade etmek, onlara insani bir çehre kazandırmak istiyorum.
Die Fremde çok duygusal bir film. Bu filmle kime ulaşmak istiyorsunuz? Türkiye kökenli insanlara da ulaşabileceğinizi düşünüyor musunuz?
Azınlıklar, medyada kendi görünümleri sözkonusu olduğunda haklı olarak duyarlı davranırlar. bu anlaşılır birşey. Azınlıkların medyada oluşan görünümü çoğu zaman fazlasıyla tekyönlü, çarpıtılmış ve dahası, insansızlaştırılmış bir klişeden ibaret. önyargılar perdesinin ardında insan teki kayboluyor.
Nihayetinde hiçbir film, dünyayı bir parça bile değiştirme iddiasında olamaz. Ama, insanları etkilemeyi, bir an için durup düşünmelerini, filmin sonunda sinemadan biraz daha zenginleşmiş olarak çıkmalarını başarabilirse ve kalıcı birşey bırakabilirse, çok şey elde edilmiş demektir.
namus suçları sorununa gelince, özellikle türkiye’de bu konu yoğun olarak tartışılıyor. birçok adım atılıyor, bunlardan biri de ceza yasasında yapılan değişiklik. namus cinayetleri konusu türkiye’de örneğin Mutluluk (2007) filminde işlendi ve bu film, türk sinemasının en başarılı filmlerinden biri oldu. ben, çok sayıda türk kökenli seyircinin de Die Fremde’yi görmesini arzu ediyorum.
Filmde epeyce Türkçe konuşuluyor. Sizin anadiliniz Almanca. Çekimlerden önce, aktarmak istediğiniz duyguların öngördüğünüz gibi aktarılamayacağından endişe duydunuz mu?
Kesinlikle duymadım. tam tersine: türkçe şiirsel, melodik ve duygu yüklü bir dil. Duygulara Almanca’ya kıyasla çok daha açık ve onları daha görünür kılıyor. Mesela bizim dilimizde sadece “Herz” kelimesi varken, türkçe’de birçok kelimeyle (gönül, kalp, can, yürek) karşılaşıyoruz. türkçe’de dilin içinde sevgi tınıları çok güçlü. bu öykü, her iki dille de gerçeğe uygun bir ilişki kurmayı gerektiriyor. ben dille bu
vesileyle kurduğum ilişkiyi ve filmin iki dilde çekilmiş olmasını büyük bir zenginlik olarak görüyorum.
Bu film, Almanya’da yaşayan ve türkçe diline hakim olmayan insanlara bu dilin güzelliğini hissettirebilirse mutlu olurum. Karşısındakinin diline ilgi duymak, diyaloğun temel koşulu.
Siz oyunculuktan geliyorsunuz ve Die Fremde ile hem ilk yönetmenliğinizi yaptınız, hem de ilk kez yapımcılığı üstlendiniz ve senaryoyu yazdınız. nasıl oldu bu? benim için bu alanların her üçü de, yani oynamak, yazmak ve reji, aynı ihtiyacın farklı ifade biçimleri: bir öykü anlatma ihtiyacının. bu açıdan, benim için doğal bir gelişmeydi bu. yönetmenlikte ilginç olan, herşeyin biraraya toplanması ve yönetmen olarak bir hayali bütün yönleriyle gerçekleştirebilmeniz. Die Fremde filminde, oyunculuk deneyimleri birbirinden çok farklı insanlarla çalıştım, yıldızlarla, amatörlerle, çocuklarla. Kendi oyunculuk deneyimim, oyuncular arasındaki bu deneyim farkları karşısında bireysel çözümler bulmakta bana yardımcı oldu. uzun provalar yaptık, ayrıca street-casting’le aldığımız amatör gençlerle birkaç hafta süren bir atölye çalışmasında onlara kamera karşısındaki deneyimlerimi aktardım ve bu sayede sürecin gerektirdiği şekilde çalışma olanağını buldum. eminim ki, bu çabaya değdi ve seyirci perdede bu farkı görecektir.
Die Fremde filminin yapımcılığını da üstlenmek, filmin üzerinde tam bir sanatsal denetime sahip olabilme ihtiyacının mantıklı sonucuydu benim için. böyle bakıldığında mükemmeliyetçi ve inançlı bir fail olarak görebilirsiniz beni.
“Namus, kIzkardesinin özgürlügü
için mücadele etmektir”
(Berlin’de Mädchentreff Madonna’nın sloganı)
Sibel Kekilli, küçük oğluyla birlikte İstanbul’da sürdürdüğü evlilikten kaçıp Berlin’e gelen Umay’ı oynuyor.
Berlin’de özgürce yaşayabileceğini ve ailesinin desteğini göreceğini umuyor. Ama kısa bir süre sonra, mücadelesini yalnız sürdürmek zorunda olduğunu anlıyor.
Filmografi
2010 Die Fremde Regie: Feo Aladağ
2009 Playground Regie: Tony Laine
2006 Der letzte Zug Regie: Joseph Vilsmaier
2006 WinterreIse Regie: Hans Steinbichler
2006 Fay Grim Regie: Hal Hartley
2005 Kebab Connection Regie: Anno Saul
2004 Gegen Die Wand Regie: Fatih Akın
Settar Tanrıöğen – Kader (Umay’ın babası)
Kader ailenin reisi. Söylediği sözün ağırlığı var ve yerine getiriliyor. Kızı, artık çocuğunu yalnız
yetiştireceğini söylediğinde, ailenin şerefine leke sürmemek için kızını gözden çıkarıyor.
Derya Alabora – Halime (Umay’ın Annesi)
Umay’ın kendisi için biçilmiş olan hayattan aşırı beklentileri olduğunu düşünüyor. Halime’ye göre, toplumun kuralları uyum sağlamayı, bunun için gerekirse düşlerinden vazgeçmeyi gerektiriyor.
Florian Lukas – Stipe
Stipe Umay’la birlikte Gül’ün işlettiği mutfakta çalışıyor. Aralarında bir yakınlık doğuyor ve Stipe, ailesini çok özleyen Umay’a destek oluyor.
Filmografi
2010 Die Fremde Regie: Feo Aladağ
2008 Nordwand Regie: Philipp Stölzl
Warten auf Angelina Regie: Hans-Christoph Blumenberg
2007 Stellungswechsel Regie: Maggie Peren
2006 FC Venus Regie: Ute Wieland
2005 KeIne Lieder über Liebe Regie: Lars Kraume
2004 Kammerflimmern Regie: Hendrik Hölzemann
2003 Liegen Lernen Regie: Hendrik Handloegten
Good bye, Lenin! Regie: Wolfgang Becker
1999 Absolute Giganten Regie: Sebastian Schipper
1998 Der Eisbär Regie: Til Schweiger, Granz Henman
St. PaulI Nacht Regie: Sönke Wortmann
Alwara Höfels – Atife
Atife Umay’ın en yakın arkadaşı ve en büyük desteği. Umay’ı evine alıyor, ona Gül’ün mutfağında iş buluyor ve Umay’ı bağımsızlık çabalarında destekliyor.
Tamer Yigit – Mehmet
Mehmet Umay’ın ağabeyi ve babasının kendisinden beklediğini zannettiği gibi bir evlat olmaya çalışıyor. Geleneklere bağlı ve Umay’ın sürdüğü hayat yüzünden ailenin şerefinin lekelenmesini istemiyor.
Almila Bagriacik – Rana
Rana ablasına hayran. Ama büyük aşkıyla evliliği tehlikeye girdiğinde, bunun sorumluluğunu Umay’a yüklüyor ve ondan uzaklaşıyor.
Serhad Can – Acar
Umay’ın erkek kardeşi Acar ablasını çok seviyor. Ama Umay aileyi utandırdığı zaman, çevrenin baskısı onu da etkiliyor ve başa çıkamayacağı bir ikileme sürüklüyor.
Nizam Schiller – Cem
Umay küçük oğlu Cem’i herkesten daha çok seviyor. Berlin’e kaçarken yanına aldığı oğlunu kaybetmek istemiyor.
Ufuk Bayraktar – Kemal
Kemal’in kendini kaybedişleri, hem Umay’a, hem de çocuklarına karşı şiddet uygulamasıyla sonuçlanıyor. Umay ona karşı gelip Cem’le birlikte Türkiye’den kaçtığında, karısını gözden çıkarıyor, ama oğlunu Türkiye’ye, yanına almak için elinden geleni yapıyor.
Nursel Köse – Gül
Gül Berlin’de başarılı bir catering şirketinin sahibi ve Umay’ın işvereni. Umay’ın durumuna anlayış gösteriyor ve onunla anne babası arasında aracılık yapmaya çalışıyor, ancak başarılı olamıyor.
Filmografi
2010 Die Fremde Regie: Feo Aladağ
2007 Auf Der Anderen SeIte Regie: Fatih Akın
2006 Eine Andere Liga Regie: Buket Alakuş
2005 Kebab Connection Regie: Anno Saul
2002 Anam – Meine Mutter Regie: Buket Alakuş
1988 Yasemin Regie: Hark Bohm
Kamera arkası
Feo Aladağ Yapımcı, Senarist , Yönetmen
DIe Fremde Feo Aladağ’nin Yapimci, Senarist, ve Yönetmen olarak ilk filmi. Aladağ 1972’de Wien doğum’lu.
1990’dan1995 yilina kadar Wien ve Londra’da oyunculuk okuyan Aladag ayrıcıkla Üniverste’de felsefe ve kommünikasiyon bilimi üzerine öğrenimi bitirdi ve doktor ünvanını aldı.
1991’den 1993’e kadar serbest çalışan Feo Aladağ bir kaç Avusturya sinema ve Televizyon gazete ve dergisinde redaktör olarak çalıştı. 1997’den 2000 yılına kadar bir çok video ve reklam klibine imza attı. Bunun yanında 1998’den itibaren Feo Aladağ Züli Aladağ’la birlikte iki diziye senaryo yazdı “Mutterliebe” ve “Erfroren”. 2003 ve 2005’de Feo Aladağ Avrupa Film Akademisinde ünlü yönetmenlerin Mike Figgis ve Michael Radford kurslarına katıldı ve 2004 ve 2005 yönetmen öğrenim çerçevesinde Berlin Film Akademisinde tanınmış yönetmenlerin kurslarını aldı.
Aynı esnada Feo Aladağ reklamcılıkda’ da faaliyiet gösterdi, fakat oyunculuğa hala çok yakındı ve bir kaç sinema ve televizyon yapımında rol aldı. Örneğin „Tatort“, Lucy (2005, Henner Winkler) yada “Meine Schöne Bescherung” (2007 Vanessa Jopp).
2005’de Feo Aladağ Züli Aladağ’la birlikte prodüksyion şirketini Independent Artitst Filmproduktion kurdu. İlk vizyona çıkan filmleri Die Fremde oldu.
Züli Aladağ Prodüksyion
Züli Aladağ 1968 yılın’da Van’da doğdu. 1973’de Almanya’a göç ettikten sonra eğitimini Almanya’da tamamladı. Münih’de Roland Emmerich’in kurgu bilim filmi olan Moon 44’de 6 aylık staj yaptı. Kısa Metrajlı film, reklamcilik ve belgesel filmlerinde değisik görevler üstlendi (Yapımcı- ve yönetmen assitanliği, yapımcı yürütücü)
1993’ den 1996’ya kadar Züli Aladağ Köln Film Akademisinde öğremini başlamadan önce bazı belegesel filmler yönetti. O esnada Leipzig Film Festivalinde ödül alan kisa metrajlı film “Zoran” (1997) ilk başarısı oldu. “Hör dein Leben” (2000) “Der Ausbruch” yönetmenliğini üstlendiği diğer filmlerdir. 2002 yılında Züli Aladag ilk uzun metrajlı filmi Elefantenherz ile tekrar sinema yapmaya başladı. Eleştirmenlerde övgü alan ve çok tartışılan “Wut” televizyonda büyük başarı sağladı. Bu film’le Züli Aladağ Alman televizyon ödüllerine En İyi Yönetmen dalında aday gösterilmesini sağladı. Ayrıca Adolf-Grimme ve Civis Media ödülünü aldı.
2006 , 2009 yılları arası „Die Anwälte“, „KDD – Kriminaldauerdienst“, „Der Kriminalist“ ve „Countdown“ ve „bloch – tod eines Freundes“ gibi dizilerin yönetmenliğini yaptı.
Judith Kaufmann –Görüntü Yönetmeni
Filmografi
2010 DIe Fremde Regie: Feo Aladağ
2009 Feuerherz Regie: luigi Falorni
2007 Vivere Regie: Angelina Maccarone
2007 Vier MInuten Regie: Chris Kraus
2005 Jena Paradies Regie: Marco Mittelstaedt
2004 Erbsen auf halb 6 Regie: Lars Büchel
2002 Elefentenherz Regie: Züli Aladag
2002 Scherbentanz Regie: Chris Kraus
2001 Engel & Joe Regie: Vanessa Jopp
2000 Vergiss Amerika Regie: Vanessa Jopp
2000 Jetzt oder Nie – ZeIt ist Geld Regie: Lars Büchel
Andrea Mertens Kurgu
Filmografi
2010 Die Fremde Regie: Feo Aladağ
2008 True North Regie: Steve Hudson
2006 Urlaub vom Leben Regie: Neele Lena Vollmar
2004 Schöne Frauen Regie: Sathyan Ramesh
2004 Kiss and Run Regie: Annette Ernst
2001 Lammbock Regie: Christian Zübert
1998 Kai Rabe gegen die Vatikankiller: Regie: Thomas Jahn
Silke Buhr Dekor
Filmografi
2010 Die Fremde Regie: Feo Aladağ
2010 Poll Regie: Chris Kraus
2007 Vier MInuten Regie: Chris Kraus
2006 Das Leben der Anderen Regie: Florian Henckel von Donnersmarck
2002 Scherbentanz Regie: Chris Kraus
2000 Vergiss Amerika Regie: Vanessa Jopp
1999 Die Häupter meiner Lieben Regie: Hans-Günther Bücking
1998 Cascadeur Regie: Hardy Martins
Tür: Drama
Yapım Yılı: 2009
Yönetmen: Feo Aladağ
Senaryo: Feo Aladağ
Görüntü Yönetmeni: Judith Kaufmann
Kurgu: Andrea Mertens
Müzik: Max Richter, Stephane Moucha
Yapımcı: Feo Aladağ, Züli Aladağ
Yapım Şirketi: Independent Artists Filmproduktion
Oyuncular: Sibel Kekilli, Derya Alabora, Settar Tanrıöğen, Nizam Schiller, Tamer Yiğit, Serhad Can, Almila Bağrıaçık, Florian Lukas, Alwara Höfels, Nursel Köse, Ufuk Bayraktar, Blanca Apilanez
Süre: 119dk.
Gioia Raspé –Kostüm
Max Richter-Müzik
Stéphane Moucha-Müzik
Monika Münnich –Makyaj
Mina Ghoraishi –Makyaj
“Almanya, Morsal ve Hatun Sürücü’yle geleceginin bir parçasInI kaybetti.“
(Ulf Poschardt, Üzücü Dersler, DIe Welt gazetesi, 15 Şubat 2009)
Resimler: