Hızlı ve Öfkeli 4 / Fast and Furious

Los Angeles’taki illegal sokak yarışlarından Miami’deki para aklama amaçlı yarışlara ve tehlikelerle dolu Tokyo pistlerindeki “drift” yarışlarına kadar her yeni filmiyle dünya çapında ilgi toplayan bir film serisi… İlk kez dokuz yıl önce izleyiciyle buluşan “Fast & Furious-Hızlı ve Öfkeli” serisinin her yeni bölümü hız tutkunları arasında efsaneye dönüştü. Şimdi yeni bölümde ilk bölümün dört ana karakteri yeniden bir araya gelirken herşeyin başladığı yere, Los Angeles sokaklarına geri dönüyoruz.
Yüksek oktanlı aksiyon-macera filmi “Fast & Furious -Hızlı ve Öfkeli”nin dördüncüsünün yönetmenlik koltuğunda, serinin üçüncü filmi “Tokyo Drift”te olduğu gibi yine Justin Lin var. Adrenalin yüklü yeni bölümde Los Angeles sokaklarına geri dönülürken oyuncu kadrosunun belkemiğini 2001’deki ilk filmin unutulmaz dörtlüsü Vin Diesel, Paul Walker, Michelle Rodriguez ve Jordana Brewster oluşturdular.
Eski dolandırıcı Dominic Toretto’nun (Vin Diesel) Meksika sınırından geçip orada kaçak olarak yaşamaya kalkışmasının üzerinden sekiz yıl geçmiştir. Artık Dominik Cumhuriyeti’ndeki bir sahil kulübesinde yaşamakta olan Dom’un yanında, ABD’deki geçmişinden kalan tek varlık olan biricik sevgilisi Letty (Michelle Rodriguez) vardır. Orada yepyeni bir yaşama başlamaya çalışır. Ancak kanun temsilcilerinin daima peşinde olduğunun da farkındadır.
Çok sevdiği bir insanın trajik ölümünden sonra Los Angeles’a dönen Dom’un, ajan Brian O’Conner (Paul Walker) ile ezeli kavgası yeniden ateşlenir. Ancak artık ortak bir düşmanları vardır. ABD’ye öldürücü maddelerin akışını sağlayan sosyopat ruhlu uyuşturucu kralına karşı mücadele edebilmek için güçbirliği yapmak zorundadırlar. Uyuşturucu kralını safdışı etmenin ve onun tarafından öldürtülen arkadaşlarının intikamını almanın tek çaresi, ikisi arasında yepyeni bir güven ortamı sağlanmasından geçmektedir.
Yeraltında faaliyet gösteren bir şebekeye sızmanın çaresi, Meksika’dan gelen yüksek kaliteli eroini mağaralara oyulmuş gizli tüneller aracılığıyla ABD’ye geçirenler arasına sızmaktır. Şebekeyi çökertmek isteyen Dom ile Brian’ın bu dünyaya giriş için tek umudu, uyuşturucu kartelinin iki elemanı Campos (John Ortiz) ile Fenix’tir (Laz Alonso).
Öte yandan Dom’un kız kardeşi Mia da (Jordana Brewster), yıllar önce dağılmış olan aile bağlarını yeniden keşfetmiştir. Eski dostlar bu noktadan itibaren kendilerini uçurumun eşiğine getirecek bir yarışta ittifak yaparak birbirlerine yaslanmak durumunda kalacaklardır.
Universal Pictures’ın sunduğu “Fast & Furious”un yönetmenliğini Justin Lin üstlenirken yapımcılığını Neal H. Moritz ve Michael Fottrell gerçekleştirdi. Senaryosunu, Gary Scott Thompson’un yarattığı karakterleri baz alarak Chris Morgan kaleme aldı.
Yönetmen: Justin Lin
Oyuncular: Vin Diesel, Paul Walker, Jordana Brewster, Michelle Rodriguez,
John Ortiz, Laz Alonso, Gal Gadot. Shea Whigham, Liza Lapira, Sung Kang, Mirtha Michelle

PRODÜKSİYON NOTLARI

Universal Pictures tarihinin çok sevilen ve çok kar getiren serilerinden birisi olan “Hızlı ve Öfkeli-Fast & Furious” serisinin çıkış noktasında, 1998 yılında Vibe dergisinde yayınlanan ve sokaklardaki yarış kulüplerini konu alan bir makale vardı. Yasadışı sokak yarışlarının şampiyon sürücüsü Dominic Toretto ve baş düşmanı LAPD Polis Memuru Brian O’Conner ile ilk tanıştığımızda takvimler 2001 yılını gösteriyordu. Serinin ilk filmi olan “The Fast and the Furious”un iki saatlik süresi boyunca yasaların karşı tarafında olan iki adamın mücadelesini, sürekli ağız dalaşını ve ikisi arasında zoraki oluşan sıradışı arkadaşlığı izlemiştik.
İlk filmin sonunda ikisi de kendi yoluna gittiği halde –Dom yasadışı yollardan Meksika’ya giderken Brian da Miami’ye FBI ajanı olarak çalışmaya gitmişti.Serinin ikinci filmi “2 Fast 2 Furious”ta Brian’ın kariyerini takip etmiş; “The Fast and Furious: Tokyo Drift” adını taşıyan üçüncü filmin sonunda ise Dom’un durumuna kısa bir bakış atma fırsatı bulmuştuk.
Birbirini izleyen “Fast & Furious” filmleri sayesinde uluslararası çapta geniş bir hayran kitlesi oluşurken etkileyici gişe hasılatlarına ulaşıldı. Bununla beraber, ilk filmin sonunda Dom’un Meksika sınırındaki görüntüsü akıllara kazındığı için izleyiciyi anti kahramanımızdan daha fazla macera ister halde bıraktı. Tabii ki Dom’un yanısıra onun dünyasındaki iki kadınla ilgili yeni maceralar isteniyordu. Bu iki kadın, Dom’un kız arkadaşı Letty ve kızkardeşi Mia’ydı.Mia Brian’ın hayatının aşkı olmuştu.
İzleyicilerin Dom / Letty ve Brian / Mia arasındaki tutkululu ilişkiler ve soluksuz aksiyon performanslarıyla ilk tanışmasından sekiz yıl sonra yapımcı Neal Moritz, pop kültürünün nabzını tutan bir film daha yapmak istedi. Popüler serinin dördüncü bölümünü izleyici karşısına getirmek için doğru zamanın geldiğini biliyordu. İlk filmin sevilen karakterlerinin yuvaya dönüş zamanı gelmişti.
Ancak yapımcının çok istiyor oluşu, bu bölüm için yeşil ışığın hemen yakılacağı anlamına da gelmiyordu. “İlk üç bölümde harika zaman geçirdik ve çok başarılı olduk. Ancak eğer dördüncü bölümü yapacaksak, öncelikle ilk filmin iki starı Vin ile Paul’ü geri getirmek zorundaydık” diyor Moritz…
Yapımcı sözlerine şöyle devam ediyor: “Bunu başarabilmek yıllarca süren planlama ve bitmek tükenmek bilmeyen koordinasyon çalışması gerektirdi. Geride kalan yıllarda bir dolu görüşme yaptık. Öncelikle çalışma takvimlerinin ayarlanması, daha da önemlisi bu iki ismin geri dönmesine değecek harika bir öykü gerekliydi. Zor da olsa başardığımız için gerçekten çok şanslıyız.”
İlk filmin orijinal dörtlüsü Vin Diesel, Paul Walker, Michelle Rodriguez ve Jordana Brewster’ın yeniden bir araya gelmesi süreci, Diesel’in “Tokyo Drift”e konuk oyuncu olarak katılmasıyla başladı. Justin Lin’in yönettiği “Tokyo Drift”in ham kopyasını izleyen Vin Diesel, o filmin son karelerinde konuk oyuncu olarak görünmeyi kabul etti ve Lucas Black’in oynadığı Sean Boswell karakterini yarışa davet eden Han’ın (Sun Kang) bir arkadaşı rolünde kısa süre gözüktü.
Diesel’in üçüncü filme konuk olmasına izleyicinin verdiği tepkiyi dikkate alan yapımcı Neal Moritz, izleyicilerin Dom – Brian efsanesini yeniden ziyaret etmeye istekli olduğunu biliyordu. İkisinin etkileyici kombinasyonu yeniden sağlandığında sonucun harika olacağının farkındaydı.
Filmin diğer yapımcısı Fottrell ise, Diesel ile Walker’ın oynadıkları karakterlere aşıladığı özellikleri şu sözlerle açıklıyor: “İkisi arasında hala kardeşlik bağları mevcuttur. Birisi hayatın kötü tarafında, diğeri ise iyi tarafındadır. Brian şimdi Dom’un dünyasına karışmaktadır. İkisi arasındaki dostluk etiği öylesine güçlüdür ki, birbirlerini her ortamda korurlar. Bu noktada doğru veya yanlışın önemi yoktur.”
Yüksek performanslı spor arabası tutkunu Dom Toretto rolüne geri dönerken aynı zamanda filmin yapımcılığına da soyunan Vin Diesel, bu kararının gerekçesini şöyle açıklıyor:
“Orijinal hikayenin sürdüğü duygusunu veren devam filmleri yapmayı severim. ‘Fast & Furious’un bu bölümünün senaryosu bu kriterlere uyduğu için kabul ettim. Bu role geri dönmemde ayrıca bu  filmlerin hayranlarından gelen tepkilerin de önemli payı oldu. Üçüncü filmde konuk oyuncu olarak yer aldıktan sonra insanlar bana, ‘Hey Vin, artık hikaye üzerinde çok fazla titizlenmeyi bırak, harekete geç ve filmi yap. Seni görmek istiyoruz.’ demeye başladılar. Hollywood’da tanınmamı sağlayan ilk filmi izlemiş insanlar için bu filmi yapmak zorunda olduğumu hissettim.”
Bu noktadan sonra senaryo yazarı arayışına giren film yapımcıları, serinin 2006 yılında çekilen “Tokyo Drift” adlı üçüncü bölümü ile 2008 yılının gişe şampiyonlarından “Wanted”ın senaryosuna imzasını atan Chris Morgan ile bağlantı kurdular.
Tıpkı Moritz ve Fottrell gibi dördüncü film için birlikte çalışmaya istekli olduğunu belirten Morgan, “Otomobiller, kültür ve aksiyonu severim ama bence ‘The Fast and the Furious’un en önemli özelliği iki erkek arasındaki iletişimdir. Seriye geri dönmek benim için bir rüyanın gerçek olması gibiydi” diyor.
Senaryo yazarı Morgan, bundan sonrasında dört kahramanı yeniden bir araya getirecek bir çıkış noktası yaratmaya odaklandı. Bu arada film yapımcıları da Paul Walker, Michelle Rodriguez ve Jordana Brewster’i devam filmine ikna etme girişimlerine hız verdiler. Hikayenin tam kapsamlı anlatılabilmesi için ilk filmin kadrosunun yeniden bir araya getirilmesi hayati önem taşıyordu.
İthal araba tutkunu gizli polis Brian O’Conner rolü üçüncü kez teklif edilen Paul Walker, duygularını şu sözlerle dile getiriyor: “Açıkçası yeni bir film daha yapacağımı hiç sanmıyordum. Bir gün Neal geldi ve bana master plandan bahsetti. ‘Neden olmasın?’ diye düşündüm. Sonuçta bu filmde oynarken hoşça vakit geçirecek, beraber olmayı sevdiğim insanlarla omuz omuza çalışma fırsatı bulacaktım.”
Brian ile Dom’un, kişilik yapılarını ve yaşam perspektiflerini yansıtan farklı sürüş teknikleri vardır. Paul Walker bunların aynı zamanda Diesel ile gerçek yaşamdaki farklılıkları yansıttığını belirterek, “Aslında zıt kutupların insanlarıyız. Ben Kaliforniya’lıyım, o ise New York’ludur. Bizim ilişkimiz Doğu ile Batı’nın kesişmesi gibidir. Buna rağmen iyi anlaşırız. Brian ile Dom arasında da aynı durum var” diyor.
Baş karakterlerin geri dönüşü karşısında heyecana kapılanlar arasında yönetmen Justin Lin de vardı. Serinin ilk filmini 2001 yılında henüz film okulunda öğrenciyken izleyen Justin Lin, bu proje sayesinde orijinal filmlere saygılı bir devam filmi yapma fırsatı bulduğunu; seriyi daha da geliştirerek günümüzün yeni kuşaklarına tanıtma imkanına ulaştığını söylüyor.
“The Fast and the Furious” serisinde aile, sadakat ve fedakarlık gibi kavramlar her zaman önemli olmuştur. Filmlerin yapımında görev alanlar, elde edilen başarıda bu konseptlerin katkısı olduğunda hemfikirdir. Yeni filmin öyküsünün çıkış noktasında Dom ile Brian arasındaki bozulmuş dostluğun tamir edilmesi vardır. Hatırlanacağı gibi ikisi arasındaki dostluk, Brian’ın Mia ile olan ilişkisinin bozulmasıyla birlikte kırılma noktasına gelmişti.
Dom ile Brian’ın ilk olarak bir arabanın motoru konusunda gelişen yakınlığın temelinde ikisi arasında paylaşılmış bir kod vardır. Dom’un özgürlük tutkusuna Brian’ın duyduğu saygı ile bu dostluğun daha da derinleştiğini görürüz. Özgürlük tutkusu Brian’ın hep aradığı ama yakalamayı başaramadığı bir duygudur. Dom ile arkadaş olmanın tehlikesinin farkında olmasına ve Mia’nın öfkesiyle karşı karşıya gelmesine rağmen Dom’un Los Angeles’a dönmesiyle birlikte yeniden yollara düşmeye isteklidir.
Son olarak Meksika sınırında gördüğümüz Dom’un yolu artık Dominik Cumhuriyeti’ne düşmüştür. Tropikal sıcaklık ortasında çiçeklenen yeraltı araba kültürüne reggage müziğinin eşlik ettiği bu ülkede Letty ile birlikte yepyeni bir yaşamı vardır. Ancak her türlü güzelliğine rağmen, yaşamı uluslararası bir kaçak olmasının getirdiği belirsizliklerle doludur.
“Fast & Furious”un kadınları da iradesi güçlü kadınlardır ve erkek arkadaşları gibi yeteneklidirler. Michelle Rodriguez ekranda ilk göründüğü andan itibaren seksi donanımcı Letty rolüyle akıllardan silinmeyecek bir izlenim bıraktı. Vin Diesel’in deyimiyle “filmdeki ilk aşkı” oldu.
Dom ile Letty arasındaki ilişkinin yeni filmde daha da gelişeceğini söyleyen Michelle Rodriguez, bu konudaki düşüncesini şu sözlerle özetliyor:
“Bu filmdeki çıtalar daha yüksek. Letty ile Dom kaçak durumdadırlar. Gittikleri her yerde yasaları ihlal ederler. Bu noktada hafifçe bir ‘Bonnie and Clyde’ tadı olduğunu söyleyebilirim. Gündemdeki soru ise, Letty’e olan aşkını yarış tutkusu uğruna riske atıp atamayacağıdır.”
Jordana Brewster açısından da tanıdık bir konuyu ve karakterleri tekrar ziyaret etme fırsatı kaçırılacak gibi değildi. Filmin yönetmenliğini Justin Lin’in yapacağını öğrendikten sonra bunun üzerine bir de ilk filmdeki ekibin ekleneceğini öğrenince teklifi sıcak karşıladı. Daha önce “Annapolis” isimli filmde Justin Lin ile çalıştığı için zaten onunla bir kez daha çalışma fırsatını kolluyordu.
Jordana Brewster’ın portresini çizdiği kalbi kırık Mia karakteri, erkek kardeşini ve sevgilisini kaybetmiş olmasına rağmen Los Angeles’ta hayatını azimle devam ettirmektedir. Brewster daha önce oynadığı bu rolü tekrarlamanın zannettiği kadar kolay olmayacağının hemen farkına vardı. Dom ile Brian’ın eşzamanlı geri dönüşüyle birlikte bu karakterin acılara boğulacağını, senaryoda bu şekilde yazılacağını bekliyordu ama yönetmen Mia karakterinin tepkisini daha farklı öngörmüştü.
Jordana Brewster’in bu konudaki yorumu şöyle: “Bir oyuncu olarak daima dramatik olana yaslanma eğilimimiz vardır. Bu kadar kayıptan sonra Mia’nın kızgınlığa kapılmasını bekliyor ve istiyordum. Ancak Justin bu karakterin film boyunca güçlü ve dirençli olmasına kararlıydı. Bu yaklaşımı da, aksiyon kadar karakterleri de ciddiye aldığının ve ne kadar yetenekli bir yönetmen olduğunun göstergesiydi.”
Yardımcı Oyuncular: Katiller ve Tanrıçalar
Filmin ana kadrosunu oluşturan yapımcılar, çok geniş bir yelpazeden yardımcı oyuncu seçimi yaptılar. Bu özellikle Dom, Brian, Letty ve Mia ile kafa kafaya gelecek kötü adamlar için geçerliydi. “American Gangster”den tanıdığımız John Ortiz ile “Jarhead”ın Laz Alonso’su, uyuşturucu işi yapan Campos ve Fenix karakterleri için uygun bulundular.
New York’lu John Ortiz filmde uyuşturucu tüccarı Braga’nın emrinde çalışan küstah ruhlu Campos rolünü üstlenirken Laz Alonso da, uyuşturucu işini zorlaştıracak herkesi gözünü kırpmadan öldürmeye hazır Fenix karakteriyle kamera karşısına geçti.
Filmin kadrosuna ilk kez katılan yeni oyunculardan birisi de İsrail kökenli genç aktör Gal Gadot oldu. “Fast & Furious”taki rolüyle kariyerine başlayan oyuncu, Braga’nın uyuşturucu imparatorluğunda Dom ile Brian’ın bağlantı noktası olan sinsi ve güvenilmez Gisele rolünü üstlendi. “Tokyo Drift”te Dom’un yakın arkadaşı Han rolünü üstlenmiş olan Sung Kang da bu filmde konuk olarak yer aldı.
Yerliye Karşı İthal: Filmin Arabaları
Gündelik hayattaki “Her at, sahibine göre kişner” sözünün yarış dünyasındaki eşdeğeri “Her arabanin performansı, sahibinin tercihleri kadardır” şeklindedir. Bu noktada araba sürücüsünün hata kabul etmez tercihler yapması gerekecektir. Bu tercihlerin başında da arabanın ithal mi yoksa yerli mi olacağı gelir. “The Fast and the Furious” serisine emek verenler bugüne kadar 250’nin üzerinde araba modelini ekrana taşıdılar. Bunlar arasında Amerikan otomobil endüstrisini temsil eden araçlar olduğu gibi. Japon veya Avrupa arabalarının asil güzelliğini temsil edenler de vardı.
Film yapımcıları yeni filmde Dom ve Brian karakterlerine çok geniş bir araba yelpazesi vermek suretiyle çıtayı bir kere daha yükselttiler. Böylece her iki karakter de o arabaların hız ve dayanıklılık limitlerini zorlama fırsatı buldu. Senaryo yazarı Morgan’ın yaptığı tercihlerden birisi, ilk filmin sonunda “görkemli bir şekilde ölen” 1970 model Dodge Charger’in yeni filmde Dom tarafından yeniden “diriltilmesi” oldu.
Senaryo yazarı Morgan bu tercihin sebebini şu sözlerle açıklıyor: “Charger sadece müthiş görünümlü bir araba değildi. Yapacağı daha çok fazla iş vardı. Yeni filmde tekrar canlanırken hem öyküyü anlattı, hem de Dom’un ruh yapısını temsil etti.”
Dom karakteri bu filmde spor araba koleksiyonunu iyice geliştirdi. 70 model Charger kullanmaya devam ederken aynı zamanda ilk “The Fast and the Furious”ta izleyiciye sunulmuş olan 1970 model Chevrolet SS Chevelle de kullandı. Ayrıca 1987 model Buick GNX Grand National ve 1973 model bir F-Bomb Camaro’yu sürdü. Brian karakterinin payına ise ithal arabaların gerçek performansı düştü. Brian’ın kullandığı arabalar arasında 1998 model Nissan Skyline GTR yer alırken 2009 model Subaru WRX STİ’nin de çevik ve çok yönlü startını verdi.
Filmin yardımcı oyunca kadrosu da görkemli spor arabalar kullandı. Bunlar arasında Letty’nin kullandığı 1970 model Plymouth Road Runner, Fenix’in kullandığı 1972 model Ford Gran Torino gibi Amerikan arabaları yer alırken Mia’nın kullandığı 2000 model Acura NSX ve Gisele’nin 2007 model Porsche Cayman’ı ithal arabaların temsilcisi oldular.
“The Fast and the Furious” serilerinin kamera arkasındaki olmazsa olmaz isimlerinden birisi, araba koordinatörü Dennis McCarthy’dir. Filmlerde kullanılan arabaları tedarik etme görevinin yanısıra oyuncu kadrosu ve teknik ekipleri bu araçların yetenekleri konusunda bilgilendirip eğitme görevi de vardır.
Daha önce “Tokyo Drift”te Justin Lin ile birlikte çalışan McCarthy, o filmde Amerikan arabalarının yanısıra çok sayıda Asya’dan ithal arabayı izleyiciye sunmuştu. Bu filmde hangi araba modellerinin kullanılacağına dair kararın verilmesinden sonra McCarthy’i zorlu bir görev bekliyordu. Bulunması çok zor klasik otomobillerin çok sayıda versiyonunu bulmak gibi ürkütücü bir işi vardı. Arabalar bulunduktan sonra yeni aşamaya geçilecek, filmin gereklerine uygun şekilde bunlar modifiye edilecekti.
McCarthy ve mekanikçiler ekibine en büyük zorluğu çıkaran araba modeli Dodge Charger oldu. Orijinal filmdeki orijinal arabalardan hiçbirisi bugüne kalmadığı için ülke çapında bir arama tarama çalışması yapıldı. Sonunda yedi adet Charger’ın bir araya getirilmesi sağlandı.
Film yapımcıları ayrıca ABD ve Kanada genelinde çok yaygın olan arabaları özelleştirme (özel yapım araba haline getirme) geleneğini de onurlandırdılar. Halka açık bir çağrı yapılarak sıkı araba tutkunlarına kendi elleriyle özelleştirdikleri arabalarını gösterme/sergileme fırsatı sağlandı. Her biri göz alıcı güzellikte olan araçlar arasında arabalar, motosikletler, pikaplar, karavanlar ve spor araçlar vardı. Hepsi de film yapımcıları tarafından değerlendirilmeyi bekliyordu.
Bu arada oyuncular ve teknik ekipler arasında “yerliye karşı ithal araba” tartışmasının sürüp gittiği gözlendi. Herkes kendi favorisini söyleyerek bu tartışmayı canlı tuttu. Amerikan arabaları nostaljisini takdir edenler arasında Diesel, Rodriguez, Brewster, Ortiz ve Alonso vardı ve hepsi de spor araba tercih ediyordu. Buna karşılık Walker, tıpkı filmde portresini çizdiği gibi ithal arabaları seviyordu. Avrupa ve Japon arabalarının performansını takdirle izliyordu.
2001 yılında ilk filmin çekildiği dönemde New York’ta yaşayan Jordana Brewster, o günlerde araba kullanmayı dahi bilmiyordu. İlk ehliyetini de o filmin çekildiği günlerde almıştı. Bu kez artık Los Angeles’ta yaşamakta olan güzel oyuncu, kentin otoyollarında ve caddelerinde araba sürmenin eşsiz zevkini tadıyor. Ancak aradan geçen sekiz yıla rağmen dört tekerlekli rol arkadaşları konusundaki bilgi eksikliğinin pek değiştiği söylenemez. Hangi tip arabayı tercih ettiği sorulunca biraz da utanarak şöyle diyor: “Herhalde spor araba kızıyımdır ama arabalar hakkında hala bilgim yok. Bu biraz can sıkıcı…”
Mekan Çekimleri: Los Angeles ve Meksika
Yeni filmde “The Fast and the Furious”un kökenlerine dönerken film yapımcılarının emin olduğu bir şey vardı: Sokak yarışları kültürünün doğuşuna ev sahipliği yapmış olan Los Angeles kentine dönüleceğini biliyorlardı. Bu kentin doğu kesimindeki caddeler, 2001 yılında çekilen ilk filme ev sahipliği yapmıştı. Şimdi aradan sekiz yıl geçtikten sonra bir kez daha ev sahipliğine hazırlanıyordu.
Filmin çekimleri 85 günlük süre içerisinde Los Angeles merkezinde ve çevresindeki çeşitli mekanlarda gerçekleştirildi. Bazı çalışmalar ise Sylmar ve Culver City şehirlerinde yapıldı.
2001 yılındaki “The Fast and the Furious”un çekildiği mekanlardan en çok akılda kalanlar, hiç kuşkusuz Toretto’nun evi Los Angeles’taki Echo Park çevresiydi. Yeni filmde bu iki mekana yeniden dönme fırsatı vardı. Geceler boyunca yapılan çekimler sırasında serinin hayranları sete gelerek oyuncularla bol bol fotoğraf çektirirken nostaljik duygular yaşanmasına yol açtılar.
Sekiz yıl aradan sonra bu mekanlara dönen film yapımcılarının karşısına beklenmedik zorluklar da çıktı. Bunların başında yıllar içerisinde değişen ortamlar geliyordu. Örneğin Dom Toretto karakterinin evi hala ayaktaydı ama evin yeni sahipleri arka taraftaki garajı yıkmışlardı. Oysa o garaj, Dom’un çok sevgili Dodge Charger arabasının durduğu yerdi. Ancak prodüksiyon tasarımcısı Ida Random için problem değildi. Ekibini hemen harekete geçirdi ve en ince detayına kadar restorasyon yaptı.
Serinin ilk üç filmine sırasıyla Los Angeles, Miami ve Tokyo kentleri ev sahipliği yapmıştı. Dördüncü filmin ev sahipleri arasına şimdi Meksika’da katıldı. Filmin Dominik Cumhuriyeti’ndeki yüksek tempolu açılış sahnesinden başlayarak Meksika çöllerindeki ve kaçakçı tünellerindeki takip sahnelerine kadar her yerine Latin kültürünün etkileri örüldü.
“Fast & Furious”taki mekanlar arasına Dominik Cumhuriyeti’yle ilgili mekanların da eklenmesi Vin Diesel’in fikriydi. Vahşi Batı’ya yönelik referanslar bu serinin daima bir parçası olmuştu. Sınırın güneyinde yepyeni bir hayata başlayan Dom ve Letty karakterleri için Dominik Cumhuriyeti’nin saf ve doğal güzelliklerinin ideal kaçış noktası olacağını düşünüyordu. Justin Lin ve ekibi, Dominik Cumhuriyeti ile ilgili mekanların çekimini Güney Kaliforniya’daki çeşitli alanlarda gerçekleştirdi.
Meksika sahneleri ise iki aşamalı olarak yapıldı. Bu sahnelerin büyük kısmı, Antilop Vadisi’nin tozlu ve vahşi ortamlarıyla ünlü Acton bölgesinde ve Canyon County’de hayata geçirildi. Böylece Meksika’nın kendine özgü atmosferi sağlandı. Ayrıca Meksika’nın Sonora bölgesinde bulunan Magdalena de Kino adlı küçük kasabada da çekimler yapıldı. Buradaki çekimler bir hafta sürdü.
Serinin son filminin prodüksiyon ekibinde çok sayıda yetenekli kamera arkası ekibi görev yaptı. Ekip üyeleri arasında görüntü yönetmeni Amir Mokri gibi yeni isimler de vardı ama büyük çoğunluğunu önceki filmlerde görev yapmış olanlar oluşturdu. Deneyimliler arasında prodüksiyon tasarımcısı Ida Random, kostüm tasarımcısı Sanja Milkovic Hays, araba koordinatörü Dennis McCarthy ve 2. ünite direktörü Terry S. Leonard gibi isimler başı çekti.
Yönetmen Justin Lin, yeni filme katkıda bulunan ekiplerle ilgili düşüncesini şu sözlerle açıklıyor: “Büyük bütçeli film yapmanın getirdiği lükslerden birisi, sektörün en yetenekli isimleriyle çalışma fırsatı getirmesidir. Endüstrinin en üst kreatif isimleriyle çalışırsınız. Bence ‘Fast & Furious’ projesinin en heyecan verici yanı, böylesine yetenekli isimlerle çalışmak ve herkesin yeteneğini maksimize etmekti.”
Senaryo: Chris Morgan
Yapımcılar: Neal H. Moritz, Michael Fottrell, Vin Diesel
Görüntü Yönetmeni: Amir M. Mokri, Prodüksiyon Tasarımı: Ida Random,
Kostüm Tasarımı: Sanja Milkovic Hays, Kurgu: Fred Ratkin, Christian Wagner,
Sanat Yönetmeni: David Lazan, Set Dekorasyonu: Douglas A. Mowat , Özgün Müzik: Brian Taylor
Universal Pictures / UIP Filmcilik

Resimler:

Bir yanıt yazın