Ödül Peşinde – The Bounty Hunter

ÖDÜL PEŞİNDE
“THE BOUNTY HUNTER”

Yapım Bilgileri

Talihsiz bir ödül avcısı olan Milo Boyd (Gerard Butler), kefaletini ödemeyen eski karısı, muhabir Nicole Hurley’yi izlemesi gerektiğinde (Jennifer Aniston) hayalindeki işi almış olur.  Her şeyin bundan ibaret olduğunu ve zahmetsizce para kazanacağını düşünmektedir, ancak Nicole örtbas edilen bir cinayetin izini sürmek için onu atlattığında, Milo hiçbir şeyin kendisi veya Nicole için kolay olmayacağının farkına varır. Eski eşler sürekli birbirlerine üstünlük sağlar – ta ki kendilerini, canlarını kurtarmak için kaçarken bulana kadar. Sevgi, saygı ve itaat için ettikleri yeminin zor olduğunu sanmışken, hayatta kalmanın çok daha güç olduğunu göreceklerdir. Filmi Andy Tennant (Aşk Doktoru/Hitch, Beni Unutma/Sweet Home Alabama) yönetiyor.

Columbia Pictures, Relativity Media işbirliğiyle bir Original Film yapımı, bir Andy Tennant filmi, olan Ödül Peşinde/The Bounty Hunter’ı sunar. Filmin başrollerinde Jennifer Aniston, Gerard Butler, Christine Baranski var.  Yönetmen Andy Tennant.  Yapımcı Neal H. Moritz.  Senaryo yazarı Sarah Thorp. Yürütücü yapımcılar Wink Mordaunt, Ori Marmur, Robyn Meisinger, Donald J. Lee, Jr., ve Ryan Kavanaugh.  Görüntü Yönetmeni Oliver Bokelberg. Prodüksiyon Tasarımcısı Jane Musky. Editör Troy Takaki, A.C.E.  Kıyafet Tasarımcısı Sophie de Rakoff.  Filmin müzikleri George Fenton’a ait.

FİLM HAKKINDA
Ödül Peşinde/The Bounty Hunter komşular arasındaki çitten çite arkadaşça yapılan bir sohbet olarak başladı. Bu iki komşu, daha önce hit olmuş film Beni Unutma/Sweet Home Alabama filminde birlikte çalışmış olan yapımcı Neal H. Moritz ve yönetmen Andy Tennant’tı

“Birbirimizle sık sık bahçe çitinin üzerinden sohbet ederiz,” diyor Tennant. “Neil bana ‘Sıradaki projen ne?’ diye sordu, ben de ‘Bilmem’ dedim. Neal ‘Elimde bir senaryo var. Bir bakar mısın?’ dedi. Senarist Sarah Thorp tarafından yazılan bu senaryo, Tennant’ın duyarlılığına ve güçlü yanlarına kusursuz biçimde uyuyordu. Eski karısını hapse döndürmekle görevlendirilen, geçinme mücadelesi veren New York’lu bir ödül avcısını merkez alan Ödül Avcısı/The Bounty Hunter Moritz’in deyimiyle “sadece bir romantik komedi değil. Bu, içinde romantizm de barındıran hareketli bir komedi. Andy bir sürü şeyi – komedi, romantizm ve aksiyon- çok iyi başarıyor.” Tennant’ı projeye çeken şey, aksiyon yüklü bir öykü ve film oluşturacak bir senaryo oldu. “Çok yıkıcı ve eğlenceli bir film. Bu, sözünü sakınmayan bir evlilik komedisi,” diyor Tennant.

Moritz “Gerard Butler’ın oynadığı Milo Boyd şanssız bir ödül avcısı – eskiden polismiş ama polis kuvvetlerinden atılmış ve şimdi iki yakasını ancak bir araya getiriyor,” diye açıklıyor. “Hayatının görevini alıyor – Jennifer Aniston’ın oynadığı eski eşi kefalet şartlarına uymamış ve o da kadını bulup geri getirmek zorunda.” Tennant “Sadece ikisi yola düşüyor,” diyor. “Onu yakalamak kolay, adalete teslim etmekse biraz daha zor.”

“Milo Boyd zamanında harika bir polismiş Ama bazı şeylerin -bunlara eski karısı Nicole de dahil- kendisini yenmesine izin vermiş,” diyor Butler karakterinin geçmişi hakkında. “Boşandıklarında, yolunu biraz kaybetmiş hatta polis kuvvetlerinden bile atılmış. Şimdi de bir ödül avcısı olmuş ve açıkçası, çok da başarılı değil. Zamanının yarısını arkadaşının koltuğunda uyuyarak geçiriyor. Kendini mutlu olduğuna inandırmaya çalışıyor.

“Senaryoya bir baktım ve bayıldım. Keskin, komik, tehlikeli ve enerjikti,” diye devam ediyor Butler. “Baştan sona güldüm ve ‘Bu adamı canlandırmak istiyorum,’ diye düşündüm.” Jennifer Aniston’ın karakteri, Nicole, daha kendini toparlamış görünse de, gizliden gizliye eski kocası kadar ağır yüklerin altında aslında.

Aniston “Nicole bir muhabir, Milo da polisti; o nedenle davaları ve haberleri birlikte kovalıyorlardı,” diyor. “Öyle ya da böyle, tembelleşirseniz ilişkilerde olduğu gibi, dikkat etmeyi bıraktılar ve birbirlerinde sevdikleri şeyler, sinirlerini bozan şeylere dönüştü.”

“Nicole Daily News için çalışan bir muhabir ve haber peşinde koşarken bir duruşmaya gitmiyor. Yani evet, bir suçlu,” diyor Aniston.  “Milo da onu takip edip hapishaneye teslim etmek için bulunmaz bir fırsat yakalıyor; ona göre bu, hayalinin gerçekleşmesi demek.”

Butler “Hayatının en güzel gününü yaşadığını düşünüyor,” diye devam ediyor. “Çok heyecanlı. Elbette ki işler burada ters gidiyor.” Aniston “Bu öyküyü izlemenin eğlenceli yanı bu -Milo Nicole’ü takip ederken, kadının kovaladığı haberin peşine o da düşüyor,” diyor Aniston “Böylece bir zamanlar ilişkilerinde eğlenceli olan şeyi yeniden yaşamaya başlıyorlar.”

Butler’a göre, birbirlerini deli etseler de birbirleri için hâlâ deli olan bir çifti gösterme fırsatı, rolü cazip bulmasının en büyük nedenlerinden biriydi. “Bence zekâları birbirine çok güzel yakışıyor,” diyor Butler. “Adam kadının espri anlayışını, hazırcevaplığını, kararlılığını  seviyordu – kendisini deliye döndüren şeyler de bunlar. Ama Milo ve Nicole’un birbirlerine karşı hâlâ hisleri olduğu belli.”

“Genellikle ilişkiler bittiğinde, diğer kişiyi asla görmezsiniz, asla bir tamamlanma hissi olmaz,” diyor yürütücü yapımcı Ori Marmur. “Bu durumda, Milo Nicole’ü hayatını mahvetmekle suçluyor ve bu, tamamlanma hissini yaşaması için bir fırsat. Ama işler planladığı gibi yürümüyor…”

“Andy’nin birbirilerinin boğazına sarılmış, ama izleyiciler olarak bizim birlikte olmaları gerektiğini bildiğimiz iki kişi hakkında bir film yapması gerekiyordu,” diye devam ediyor Marmur. “Milo ve Nicole birbirlerine çok yakışıyorlar ama bunu göremiyorlar. Böylece, münakaşa ve kavga dövüş arasında, yeniden aşık olmaya başlamaları gerekiyor. Andy bunu yansıtırken harika bir iş çıkardı.”

KADROYU BELİRLEMEK
“Jennifer Aniston’ın ve Gerry Butler’ın büyük hayranıyım. İkisiyle de bir sürü film yapmaya çalıştım,” diyor Moritz bu filmde ikisini bir araya getirme fikri üzerine. “Bu film gündeme geldiğinde, Jennifer ve Gerry’nin gerçekten harika, heyecan verici bir bileşim olacağını düşündüm.”

Tennant, bir şeyde ünlü bir isim seçmenin yetmeyeceği konusunda hemfikir: başrol oyuncuları arasındaki kimya her şeydir. “Bu durumda, Milo tam bir erkek; o nedenle biraz belden aşağı oynayabilecek birini istedik. Gerry böyle oyunculardan biri ama komedinin de üstesinden geliyor. Jennifer Aniston, ‘Friends’ dizisinde oynadıktan on yıl sonra, hâlâ oldukça hazırcevap. Gerry ile birlikte oynar ama ayrıca onu biraz gafil avlar. Birlikte rol aldıkları sahneleri izlmek, çok iyi bir tenis karşılaşması izlemek gibiydi.” diyor yönetmen. Butler “Bu olaya sözcükler ekleyebilirsiniz ama aslında önemli olan, sihir,” diye devam ediyor. “Birlikte harika bir kimya yakaladık.”

“Gerry bir sürü farklı filmde oynadı ama komedi konusundaki yeteneği daha yeni keşfediliyor,” diyor Moritz.  “Bence bu film tam ona göre.”

Aniston, Butler’ın cazibesinin tüm oyuncu kadrosunu ve teknik ekibi rahatlattığını söylüyor. “Gerry çok komik biri. Onun en harika yanı da bu – sizi savunmasız bırakıyor. Bu çok yakışıklı İskoç oyuncudan korkmanız gerektiğini düşünüyorsunuz ama aslında çok yumuşak kalpli biri.”

Moritz, “Bu filmde Jennifer ve Gerry arasındaki ilişkiye bayılıyorum,” diyor. “Aralarındaki çok oyunbaz bir hava vardı ve ilişkilleri film boyunca evrim geçirdi.”

“Jennifer Aniston kesinlikle çok güzel, çekici, özgür ruhlu, bağımsız bir kadın, tıpkı bu filmde canlandırdığı karakter gibi,” diye sözlerini sürdürüyor Moritz. “Güçlü, sadece komedi yapabilecek değil zayıf yönünü de gösterebilecek birini istedik. Bence karakterinde bunu çok iyi yansıttı.” Butler, “Jen role ateş, zekâ, seksapel, tutarlılık ve güç getiriyor – Nicole’ün başarılı bir muhabir olmak için ihtiyaç duyduğu her şey,” diyor.

Aniston, “Nicole bir haberi kovalarken, kemik bulmuş bir köpeğe benziyor; başka her şeyi boşveriyor – mesela gitmesi gereken duruşma.” Milo’yla ilişkisi de böyle mi? “Kariyerinde yükselirken ve işine kendini adadığında, bence kocasını ihmal etmeye başlamış – ona özen göstermemiş.”

Kefaletlerin ve gizli kapaklı haberciliğin karanlık dünyasında, Ödül Peşinde/The Bounty Hunter ‘ın tamamlanması için gereken kadronun Milo ve Nicole kadar renkli ve komik olması gerekiyordu. Böye bir karakter, Nicole’ün Daily News’de iş arkadaşı olan ve Nicole’e olan aşkı yüzünden beladan payını alan Stewart. “Saturday Night Live”dan Jason Sudeikis, Stewart’ı hayata geçirmesi için seçildi.

“Nicole’ün özlemini çekiyor. Nicole, onun için yaratılmış tek kadın ve o da Nicole için yaratılmış tek erkek, yani kendi aklında,” diye açıklıyor Sudeikis. Kadro ve ekip, Sudeikis’in Stewart rolüne getirdiği, doğru dozda tuhaflığın eklenmesi için bıraktığı bıyığın dahil olduğu   adanmışlığı alkışlıyor. Sudeikis karakterinin kendi büyüttüğü parçasıyla övünürken “Bu takma bir bıyık değil,” diyor. “Bu gerçek.” Ve kendisinin “bir Kevin Kline müsvettesi” gibi .göründüğünü söyleseler de, bundan gurur duyuyor.

“Jason ekibin mükemmel bir parçası oldu. Filmin komedisine büyük katkıda bulundu,” diye övgüler düzüyor Moritz. “Sayfa üstünde komik bir karakter. Ama rolü Jason Sudeikis’e verince… uzaydan gelmiş sanki,” diyor Butler. “Jason’la ona silah doğrultacağınız bir sahne çekiyorsunuz ama kriz mi geçireceğini, silahı ağzına mı sokacağını yoksa size mi saldıracağını bilemiyorsunuz. Neyle karşılaşacağınızı bilmiyorsunuz ama sonucun inanılmaz olacağı kesin.”

Sudiekis de Aniston ve Butler’la birlikte çalışmaktan aynı derecede memnundu. “Karakterimin Jennifer’ın karakterine aşık olduğunu söylediklerinde, ‘Ah peki. Son 15 yıldır bu durumdaydım zaten, kolay olacak’ diye düşündüm.” diyor şakayla karışık. “Ne gariptir ki 15 yıldır Gerard Butler’a da aşıktım, tanınmış bir oyuncu olmadan önce hem de.”

Bir başka eksantrik karakter de Nicole’ün annesi, Christine Baranski’nin oynadığı Kitty Hurley. Kitty, kızının yasal sorunlarını dinlemek yerine eski kocasıyla yeniden bir araya getirmeye kafa yoran eski bir Atlantic City sahne sanatçısı.

Tennant karakterin Nicole hakkında bir sürü ipucu verdiğini söylüyor. “Senaryoyu okuduğunuzda, ‘İşte hayatını toparlamış ve annesi Atlantic City’de şarkı söyleyen  bir gazete muhabiri,’ diye düşünüyorsunuz,” diyor. “Eh, Nicole bu kişinin kızıysa, en azından birazcık farklı mıdır diye merak ediyorsunuz.”

Butler, “Christine Baranski eski kayınvalidemi oynuyor. Görünüşe bakılırsa biri için ancak bu kadar nefret dolu olabilir ama üçüncü bir kişiyle konuştuğunuzda, hislerinizin ardındaki gerçek ortaya çıkıyor– ve bu üçüncü kişi için kayınvalidenizden daha iyisini bulamazsınız.”

Kadroyu tamamlayan isimler, Milo’nun sinir bozucu patronu Sid’i canlandıran Jeff Garlin ve Milo’nun insafsız Atlantic City bahisçisi Irene’i oynayan Cathy Moriarty.

HAREKETLİ KOMEDİYE HAREKET KATMAK
Her ne kadar Ödül Peşinde/The Bounty Hunter romantik anlar içerse de, yapımcılar nasıl bir film yapmak istediklerine başlangıçtan beri emindi – hareketli unsurların, oyuncular arasındaki kimya kadar güçlü olduğu bir yapım.

Aksiyon filmlerinin deneyimli ismi Gerard Butler’ın başrolde kendi sahnelerini mümkün olduğunca dublörsüz çekeceği belliydi. “Filmin yıldızı binadan atlamayı ya da başka tehlikeli sahneleri kendisi yapmak istediğinde, filme dahil olan herkes endişelenir. Ama Gerry bunu başardı.”

“İnsanlara çarpıyordum, merdivenleri inip çıkıyordum, insanlara vuruyordum, çatılardan atlıyordum,” diyor Butler.  Çatıdan atladığım ve yere çarpıp yuvarlandığım sahneyi belki 40 kez çektik. Ama filmde izlediğinizde büyüleniyorsunuz.”

Moritz, Butler’ın mesleki deneyimiyle tehlikeli sahnelerin üstesinden geleceğine emindi. “Gerry 300 Spartalı/300 gibi filmlerde oynadığı için tehlikeli sahneler konusunda çok eğitimli. Dövüştüğü, yumruk attığı veya yumruk yediği farklı sahnelerde çok başarılıydı,” diye açıklıyor Moritz.

Daha şaşırtıcı olansa, Aniston’ın da rol arkadaşı kadar hazır, istekli ve yetenekli oluşuydu. Aniston “Hiç bu kadar aksiyon içeren bir şey yapmamıştım,” diyor. “Filmde dublör gerektiren pek çok sahne var; tepelerden uçan ve göllere giren golf arabaları, çarpışan otomobiller, duvarların üzerinden atlayan insanlar… Jennifer ve Gerry, bizim izin verdiğimiz kadarını kendi başlarına yapmaya çok istekliydi,” diyor Moritz. “Bizim için oyuncuların tehlikeli sahnelerde bizzat rol almasından daha iyi bir şey yok çünkü izleyici için daha inandırıcı oluyor.”

Aniston fiziksel zorlukları buruk bir şekilde anımsıyor. “Bir bagaja tıkıldım. On santimlik topuklarla millerce gittim. Göl çamuruyla kaplandım. Silahlar, araba takipleri, çarpışmalar. Çok eğlenceliydi!” diyor donuk bir sesle.

Karakteri zamanın büyük bölümünü kelepçeli halde geçiren Aniston’ın tehlikeli sahnelerde harcadığı emek kayda değerdi. “Bir otomobil varsa, Nicole kapıya kelepçelenmiş oluyor. Otelde, yatağa kelepçeli.” diyor Butler. “Kaçmak için beni şok silahıyla vurması gerek… bir noktada beni kelepçelemeyi başarıyor. Hatta bir ara bileğine bağlı bir araba kapısını yerde sürükleyerek dolaşıyor.”

Dublör gerektiren sahnelerin en görkemlisi ise, kalabalık bir Dört Temmuz geçit töreninde geçen, Milo’nun sırıklar üstünde yürüyen, Sam Amca kılığındaki bir suçluyu takip ettiği açılış sahnesi oldu. Tennant bu hırslı açılış sahnesi hakkında “Sam Amca’yı sırıklar üstüne koyup Milo’nun da New York sokaklarında onun peşinden koşmasını öngördüğüm delice bir fikir geldi aklıma,” diyor. “Bu, düşündüğümden çok daha büyük bir aksiyon sahnesi oldu.”

Tennant Sam Amca takip sahnesi için orijinal planını “Cirque du Soliel kadrosundan birini sırıklar üzerinde koşturmayı düşündüm,” diye açıklıyor. “Zihninizde beliren bu fikirler kâğıt üzerinde eğlenceli geliyor ama prodüksiyonda yaratacağı sorunları hiç mi hiç düşünmüyorsunuz.”

Prodüksiyon sorunları, üç bloğun kablolarla donatılması ve haftalarca süren hazırlık demekti. Milo yüzlerce insanın arasından koşuyor, geçit törenindeki bandolara çarpıyor, pankartlardan kaçınıyor, merdivenlerden inip çıkıyor, çatılara tırmanıyor ve tabii ki çatılardan atlıyor.

“New York City fimin gerçek yıldızlarından biri,” diyor Moritz. “New York City’de çekim yapmanın zorlukları ne olursa olsun, çekime başladığınızda değdiğini anlıyorsunuz.”

“Tüm film New Jersey’de başladı; Atlantic City de daima bir karakterdi,” diye açıklıyor Jane Musky filmin orijinal görünüşü hakkında. “Ama ilk aşamalarda, Andy, sinematograf Oliver Bokelberg ve ben konuşurken, birazını New York’a uyarlama olanağımız var mı diye konuştuk.”

Yine de, Ödül Peşinde/The Bounty Hunter’ı New York’a taşımak yapımcıların daha önce kullanılmamış mekânlar bulmasını gerektiriyordu. “Mekân bulan arkadaşlarımız, New York City’de epey zaman geçirmemize rağmen hiç görmediğimiz yerlerin ve şeylerin resimleriyle geliyordu.” diyor Moritz. “Queens’de, Brooklyn’de, West Village’da, Yonkers’da, Rockaway’de, Long Island’da çekim yaptık. Bence bu mekânlar filme inandırıcı bir hava katıyor.”

Musky New York’taki tüm farklı mekânları karakterlerin tarzının ve gelişiminin bir parçası olarak kullandı. “Nicole’ün biraz daha Manhattan olması gerektiğini biliyorduk; tarzını biraz daha geliştirmişti.  Buna karşın Milo’yu Brooklyn’e koyduk. Böylece tarz bakımından insanların nereye gidebildiğine dair daha çok seçeneğe ulaştık ve rollerini canlandırmalarından hareketle gerisini getirdik.”

Nicole aslında evinde geçen herhangi bir sahnede yer almadığından, prodüksiyon tasarımı ekibi için Nicole’ün kumtaşından yapılmış evinin karakterini yansıtması çok önemliydi. Musky Nicole’ün derli toplu, düzgün hayat sürüyormuş gibi görünmesini yansıtırken, aynı zamanda yüzeyin altındaki kırılganlığının da ipuçlarını verdi. “Nicole bir yönden çok muhafazakâr çünkü ‘Böyle harika bir eve sahibim, artık Milo’ya ihtiyacım yok’ demeye çalışıyor. O yüzden yaşadığı ortam çok düzgün.” Nicole’ün dairesi için steril bir görünüş yaratmanın bir başka nedeni de Milo orayı mahvetmek için yırtınırken her şeyin daha komik görünmesini sağlamaktı.

Musky Milo’nun dünyası için mekân aramaya başladığında, Sid’in kefalet işi için olabilecek en iyi karargâhı buldu. “Wink Mordaunt’la birlikte arayış içindeydik, mekân bakıyorduk ve dönüp baktık ki –aman Tanrım!- tabelayı gördük. ‘Sid’in kefalet hizmetleri!’ Queens’in en komik mimari öğesiydi. Belki 2,5 metreye 5 metreye bir yerde. Çekim yapmak için en uygun yer değildi –tamamen çökmüştü, çatı bitmişti.”

Senaryoda bulunan bir karakterin adını ve işini doğru yansıtan ve kırık dökük bir mekân, reddedilemeyecek kadar iyi bir fırsattı. Çekim yapacak bir alanın yokluğuna rağmen derhal binayı kullanmaya karar verdiler.

“İşe koyulup mekânı temizledikten sonra, kamera için olabildiğince çılgın bir hale getirdik,” diyor Musky. Genellikle prodüksiyon tasarımı izleyici için görsel ipuçları sunar: izleyiciler karakterin yaşadığı yerden düzenli mi dağınık mı olduğuna, nasıl giyindiğine dair tüyolar alır. Ödül Peşinde/The Bounty Hunter’da, prodüksiyon tasarımcısının, Milo ve Nicole’ün ne kadar farklı olduklarını gösterme fırsatı yakaladığı düşünülebilir. Ama, diyor Musky, zıt dünyalarda yaşıyor olsalar da, “Onları ‘Bu kadın neden bu adama aşık olsun ki?’ diye düşüneceğiniz kadar zıt yapamazdım. Tam kararında olmalıydı. Bir tasarımcı için, Kadının yüksekte, adamın alçakta olması eğlenceli bir fikir; filmin bir yerinde ikisinin ortada buluşması ve her şeyin anlam kazanması gerekiyor.”

…Atlantic City yolunda

“Ödül Peşinde/The Bounty Hunter aslında bir yol filmi,” diyor Neal Moritz. “Filmin hatırı sayılır bir bölümünü iki karakter için bir bakıma ev haline gelen güzel, toz mavisi, üstü açık bir arabada geçiriyoruz.”

“Her gün yeni bir yere gideriz,” diyor Tennant.
Çekimlerin büyük bölümü otomobilde geçtiğinden, Moritz arabanın nasıl filmde bir  karakter haline geldiğinden dem vuruyor. “Filmin sonunda, arabanın kimde kalacağını tartışıyorduk,” diyor. “Ama ne yazık ki arabayı çarptık, böylece sonunda arabaya kimin sahip olacağı konusunda endişelenmemize gerek kalmadı.”

Klasik otomobili bulmak Musky’nin sorumluluğundaydı. Nicole’ün otomobili için sorumluluk sahibi bir Prius seçen ekip, Milo için muazzam bir benzin canavarı bulmayı umuyordu. Dekor bölümünden Robert Griffin’in yardımıyla, mükemmel modeli buldular. “Bobby’nin Florida’da bulduğu model bebek mavisi, kusursuz bir şeydi– Milo’yla Nicole’ü bu romantik, açık mavi arabanın içinde, masmavi gökyüzüne karşı hayal edebiliyordunuz,” diyor Musky. “Araları bozulmuş olsa da, otomobile bindiklerinde harika görünüyorlardı. Onların henüz haberi olmasa da çok romantikti..”

Filmin merkezini oluşturan sahne Atlantic City’de geçiyor; başlangıçtan beri, yapımcılar orada çekim yapmak için uğraşıyordu. Her ne kadar ilk planları A.C’de sadece bir iki günlük çekim yapmak olsa da, sonunda tüm bir haftayı planladılar. “Filmi ilk kez editörün kurgusuyla gördüğümde, ne kadar büyük bölümünün Atlantic City’de geçtiğine inanamadım,” diyor.
“Çekim yapmamız gereken o bir haftada, çekebildiğimiz heryeri çektik,” diye devam ediyor Tennant. “En büyük ödül büydü bence – Atlantic City için mücadeleye girmeye değdi.”

Yapımcıların New York’ta tesadüfen Sid’in işyerini bulmaları gibi, onlar da talihin Atlantic City’de onlara yol göstermesine izin verdiler. “Andy Atlantic City’ye gitti – keşfe olmasa da şöyle bir bakmaya. Bir anda Irene adını ve bir hediye dükkânını gösteren bir ok taşıyan bir tabela gördü. Kafasında bir ampül yandı. Irene Milo’nun bahisçisi, adı bu, hediye dükkânı işletiyor.”

“Böylece Atlantic City’de gerçek tabelayla gerçek dükkân vitrininde çekim yaptık,” diye devam ediyor. “Onu gördüğünüzde, Irene hakkındaki her şeyi biliyorsunuz. Hatıra eşyalarını seviyor; hatıra eşya dükkânı bahis operasyonunda asla durmamış… Her şey hediye deposunun karmaşasında yürüyor.”

Irene’in karakteri yardımcılara sahip olsa ve hata kabul etmeyen bir yer işletse de, içinde bulunduğu gülünç ortam, başlangıçta amaçlandığından daha komik olaylara gebe olan bir Atlantic City mekânından ilham almış. Sonuçta çok komik oldu; bunun nedeni oyuncunun harika olması ve o anı beslemesi,” diyor Musky. “O sert bir kadın ama yine de filmdeki neşeli bir ana sahne oluyor.”

Resimler:

Bir yanıt yazın