Robert Knapper

“Transporter 3/Taşıyıcı 3” 26 Aralık’ta Türkiye Sinemaları’nda Gösterilmeye Başlanıyor.
Robert Knapper ile “Taşıyıcı 3” üzerine yapılmış bir söyleşi
Bu filmde sizi cezbeden ne oldu?
Muhalifleri oynamak hoşuma gider. Bu filmde oynadığım Johnson karakteri de muhalif bir karakter olarak tanımlanabilir. Hükümet adına kirli işler yapmak üzere görevlendirilmiştir. Eğer kirli işler yapmasaydı büyük ihtimalle politikacı olacak, kamera karşısına geçip zehirli atıklar ve hükümet politikaları üzerine görüş bildirecekti. İyi eğitimli ve sofistike bir adamdır. Aynı zamanda çok tehlikelidir. Zaten böyle kirli işler yapması için görevlendirilmesinin sebebi de tehlikeli olmasıdır.
Johnson karakterinin en hoşuma giden yanı, her zaman çok iyi giyinmesidir. Güzel giyinmeyi, güzel kravatlar takmayı sever. Her yeni güne planlı ve düzenli şekilde hazırlanır. Kirli işler yaptığını düşünecek olursak, yaptığı işin tam tersi bir dış görünümü vardır. Ülkesinin ihtiyacı varsa düşman gördüğü kişileri öldürmekten çekinmez. Size tuhaf gelebilir ama vatansever bir insandır. Yaptığı herşeyi ülkesinin ve dünyanın iyiliği için yaptığına inandığını görürüz.
Filmde onu oldukça soğuk ve şiddet yüklü görürüz. Ancak çalışmadığı zamanlarda Tai Chi veya Yoga yaparak vücudunu dingin, beynini açık tutmaya çalışır. Sonra işini yapmaya başladığında, yaptığı işler pek hoş olmasa da layıkıyla yapar. Ona saygı duyulur ve korkulur. Bu rolde oynarken çevreme negatif enerji yaydığımı göreceksiniz. Onun korkutucu yapısını verebilmek için özellikle böyle davrandım.
Öte yandan kendine özel bir dünyası da vardır. Şöyle düşündüğünü sanıyorum: “Eğer zen tarzına uygun davranırsam ve relax olursam herşey plana uygun şekilde yürür. Herşey harika olur”. Johnson’un filmin sonlarında şöyle dediğini duyarız: “Şiddetten nefret ederim. Başka şekilde yapmayı tercih ederdim”. Bu dediğinin anlamı aslında şöyledir: “Benim dediğim şekilde yapmalısın”. Tüm bu nedenlerden dolayı bu tipte muhalif karakterlere oynamak ilginç geliyor.
Şu an ismini hatırlayamadığım bir diplomat vardı. Aklıma sadece “diplomat” sözcüğü geliyor. Amerikan hükümeti tarafından Irak’a gönderilen bir adamdı. Uçaktan indiğinde dış görünümü iş adamı gibiydi. Filmde portresini çizdiğim Johnson karakterinin de böyle birisi olmasını istedim. İyi giyinen bir adamdır. Sanki Başkan adına çalışıyor gibi bir görüntü verir. Onu gördüğünüzde Harvard veya Yale mezunu olduğunu düşünebilirsiniz. Ayrıca askeri eğitimi de vardır. Kısacası oynadığım bu karakterin dış görünüm olarak başarılı bir işadamı görüntüsü vermesini istedim.
Geçtiğimiz yıl “Hitman”i yaparken oradaki karakterim için Putin’i model almıştım. Aynı durum bu film için de geçerli oldu. Gözümün önüne o diplomatın görüntüsü geldi. Amerika’nın yabancı ülkelere göndermeye karar verdiği herhangi bir diplomat olabilirdi.
Kötü adamı oynamak konusunda ne düşünüyorsunuz?
İster “Prison Break”, ister “Hitman” olsun, kötü adamı oynarken aklımdan hiç çıkartmadığım bir şey vardır. Yıllar önce oyunculuk dersleri alırken hocamız Bill Esper bize şöyle demişti: ‘Bir doktoru gerçek bir doktor gibi oynayamazsınız. Aynı şekilde kötü adamı da gerçek kötü adam gibi oynayamazsınız. Yaptığınız şey kötü adamı iyi adam gibi oynamaktır. Kötü işler de yapıyor olsanız, yaptığınız şeyin doğru olduğuna beyninizle ve kalbinizle inanmalısınız. Eğer kötü olduğunu düşündüğünüz bir iş yapıyorsanız, bu gerçekle uzun süre yaşayamazsınız. Bu insanlar da çok tehlikeli bir iş yaptıkları için hayatları boyunca hep öldürülme veya intihar etme korkusu içerisinde yaşarlar. İnsanlar huzur bulabilmek için yaptıkları işi kendi beyinlerinde doğrulamak zorundadırlar.
Bu karaktere yüklediğim diğer özelliklerin başında zarif ve seçkin olması gelir. Bunu yaparken daima “diplomat” sözcüğünü temel aldım. Birçok konuda diplomatça davranmasını öngördüm. İyi giyinen, iyi ortamlarda yaşayan seçkin bir kişi oldu. Sizinle karşılıklı oturup 18. yüzyılda yazılmış bir kitap üzerine tartışabilir. Sonra silahını çekip sizi öldürür. Sonuçta bunlar kirli işlerdir, böyle işleri yapan birileri mutlaka çıkacaktır. Johnson da böyle işler yapar ama aslında yapmamayı tercih ederdi.
Aksiyon filmlerinde oynamaktan zevk alıyor musunuz?
Bu filmde hepimizin çok iyi tanıdığı eski usul öyküleme tekniği vardır. İyi adam hayatta kalmaya çalışır. Girdiği tüm çatışmalarda tek amacı canlı kalabilmektir. Peşinde de kötü adam vardır. Zaten bunlar bir aksiyon filminin olmazsa olmazlarıdır. Senaryoyu okurken kalbimin hızla çarptığını hissettim. Sayfaları sabırsızlıkla çeviriyordum. Herşey keyifliydi. Bu filmde oynamamın bir numaralı sebebi buydu.
Ayrıca Luc Besson ile bir kere daha çalışmak istiyordum. Bugüne kadar aralarında “Hitman”in de bulunduğu çok sayıda büyüleyici filme imzasını atmıştı. Ancak o filmin setlerine hiç gelmediği için tanışma fırsatım olmamıştı. Bu filmde daha geniş kapsamlı çalışma yaptı. Senaryosunu yazdı, sete geldi ve kendi damgasını daha fazla vurdu.
O film dünyasında Fransa’nın Kralı olarak tanınır. Film dünyasının Baba’sı şeklinde de tanımlanır. Ancak o aynı zamanda bir sanatçıdır. Filmin tek tek her sahnesinde ne olup bittiğini çok fazla önemser. Anlık karelere bile dikkat eder. Buraya (Fransa’ya) ilk geldiğimde insanlar bana, “Amerikalılar ile Fransızlar arasındaki en önemli farklardan birisi, “Amerikalılar konuşurken ve iş yaparken size çok yakın durur. Adeta burnunuzun dibindedirler. Başka bir insana bu kadar yakın olmanın güven duygusu getirdiğini hissedebilirsiniz. Buna karşılık Fransızlar birbirlerine mesafelidir. Burnunuzun dibinde değildirler” demişti. Luc Besson ile çalışmamızda hiç de öyle olmadı. Fransız olduğu halde kendisiyle konuşurken o kadar yakınımdaydı ki, sanki burnunu öpecekmişim gibi hissettim. Müthişti.
Ya dövüş sahneleri?
Senaryoyu okuduğumda büyük bir mücadelede kafa kafaya gelen iki oyuncu arasında ilginç bir satranç oyunu olacağını sezinlemiştim. Ve bu uzun bir mücadeleydi! Filmdeki dövüş sahnelerinin hangi stilde olacağını görmek istiyordum. Dövüş sahnelerinin koreografisini Corey’in yapacağını öğrenince kesinlikle Doğu felsefesi tarzında olacağını düşündüm.
Bundan birkaç yıl önce Tai Chi üzerine çalışma yapmıştım. Hayvan görüntülerini baz alan bir felsefe olduğunu hatırlıyorum. Avlanmaya çıkmış bir hayvanın avına nasıl yaklaştığını, sonra hızla koşarak nasıl saldırıya geçtiğini aklımda tuttum. Doğrusunu söylemek gerekirse avlanma pozlarını anımsayamıyorum ama avlanan hayvanların bacakları aklımdaydı. Corey’in yapacağı dövüş koreografilerinin de o şekilde olmasını umuyordum.
Frank ile karşılaşıncaya kadar Johnson birçok iş yapmıştır. Hepsi zor işlerdir ama Frank’i ele geçirmek en zor iş olacak gibidir. Frank’in de küstah ve dikbaşlı olması nedeniyle problemli bir iş olacağını anlar. Bu özelliklerinden dolayı Frank’e saygı duyar. Ayrıca Frank’in çalışma tarzının da kendisininki gibi olması hoşuna gider. Titiz ve düzenli olmasını; isim kullanmaktan hoşlanmamasını, işini duygularından sıyrılmış olarak yapmasını beğenir. Bu verilerden yola çıkarak iyi dövüşeceğini de tahmin eder.
Önceden aklımda tuttuğum bu veriler, en çok Johnson karakterinin moralinin bozulmaya başladığı noktada rolümü yapmama yardımcı oldu. Johnson karakterinin morali bozulmaya başlayınca derin bir soluk alır ve kendi kendisine şöyle der: “Moralimi bozmamalıyım, sakinliğimi korumalıyım. Çünkü moralim bozulursa işime duygularımı katarım. Bu da dövüşürken işimi zorlaştırır. Eğer sakin olursam insanları sakin bir şekilde karar vermeye yönlendiririm.”
Corey Yuan’ın çalışmalarından neler öğrendiniz?
Yapmayı başaramadığım birçok şey öğrendim. Bunların başında “Maymun Hareketi” veya “Maymun Tekmesi” adı verilen dövüş tekniği vardı. Bunları başaramadığım için dublör kullanacaklar. Gerisi benim yapabileceğim şeylerdi. Bilirsiniz, tiyatro eğitimi alırken sahne üzerinde dövüş konusunda birçok şey öğrenirsiniz. Nasıl yumruk atılacağı, nasıl hareket edileceği, önceden yumrukların nasıl sıkılacağı gibi detaylar öğretilir. Bu konularda bilgim olduğu için Corey bana nasıl yapılacağını öğretmeden öncesinde çok şey yapmam gerekmiyordu. Dans gibiydi ve koreografiyi hızla öğrenmeliydim.
Dövüş sahnesi yapmakta, özellikle de bu çapta büyük dövüş sahneleri yapmakta heyecan verici birşeyler vardır. O dövüş sahnesini çekmek iki gün sürdü. Son derece yorucuydu. Günün sonunda Jason Statham ile birbirimize baktık ve, “Oh Tanrım!” dedik. İkimiz de yorgunluktan mahvolmuştuk. Böyle sahnelerde canınıza okunması kaçınılmazdır. Ancak aynı zamanda canlandırıcı etki de yapar. Çünkü kendinizi gün boyunca Olimpiyatlara katılmış gibi hissedersiniz. Benliğinizde inanılmaz enerji rezervi olduğunu keşfedersiniz, tekrar tekrar geri dönüp yeniden başlayacak gücü bulursunuz.
Olivier Megaton ile çalışmak nasıldı?
Olivier harikaydı. Hem dürüst, hem de nazikti. En sevdiğim yönleri bunlar oldu. İşini yaparken son derece titiz davrandı. Aynı zamanda yeni fikirlere odaklanmasını da biliyordu. Aynı frekansta olduğumuz için şanslıydık. Onunla çalışmaktan mutlu oldum.
Televizyon dizileri mi, filmler mi?
Eskiden çok çok seri çalışırdım. Ama yaşlanıp deneyim kazandıkça o kadar seri çalışmama gerek kalmadı, sadece işimi yapmaya başladım. İşte o anda büyüleyici şeyler meydana gelir. Küçük küçük ipuçlarından yola çıkma şansına kavuşursunuz. Bunlar da deneyimden ve güvenden kaynaklanır. Bence diğer bir önemli unsur da sadece hızlı olmanın yetmediğidir. Çalışmaya gelirken beyinsel olarak da hazır olmalısınız. Bunu yıllar içerisinde büyük aktörlerden öğrendim. Gündelik sorunlarınızı kapıda bırakmanız gerekir. Sete vardığınızda öfkenizden kurtulmuş olmalısınız. Aksi takdirde çevrenizdeki herkesi olumsuz etkilersiniz. Kendi sorunlarınızı set ekiplerine yansıtamazsınız.
Jason Statham’ın en sevdiğim yanı benimle aynı kişiliğe sahip olmasıydı. Bugüne kadar birbirinden harika filmler yapmıştı. Karakterin nasıl şekillendirilmesi gerektiğini biliyordu. Son derece harika bir çalışma ilişkisi oldu. Birbirimize büyük saygı duyduk.
Çekimler sırasında eğleniyor musunuz?
Evet, harika zaman geçiriyorum.

Bir yanıt yazın