“Scarlett Johannson Röportajı”

Oscarlı yönetmen Cameron Crowe’un filmi DÜŞLER BAHÇESİ’nde Scarlett Johansson’ı Matt Damon’ın canlandırdığı Benjamin Mee karakterinin hayvanat bahçesindeki bakıcı Kelly rolünde izliyoruz. Kelly, eşini kaybeden iki çocuk babası Ben ile yakın bir ilişki kuruyor. Hayata dair iyi hissettiren filmler arasında sayabileceğimiz film dram, duygu ve komediyi çok iyi bir oranda birleştiren bir hikayeye sahip. Kapanmış bir hayvanat bahçesini alan Benjamin, bu yatırımının ailesi için anlamını zamanla farkederken hayatları da bu olayla beraber başka bir yöne kayacaktır.
Risk alma, imkansız gibi görünen zorluklarla mücadele etmeye dair sıcak bir hikaye. Üstelik aynı ismi taşıyan Benjamin Mee’nin gerçek hayat hikayesinden ve kitabından uyarlama.

KAPLANLAR, AYILAR, MAYMUNLAR VE YILANLAR: ROSEMOOR HAYVAN PARKI SÜREKLI BAKIM VE DİKKAT İSTEYEN BİR YER.
SCARLETT JOHANSSON TÜM BU DURUMU KENDI KANATLARI ALTINA ALIYOR VE HAYVANAT BAHÇESİ BAKICISI ROLÜNÜ ANLATIYOR.


Elaine Lipworth

SCARLETT JOHANSSON

Cameron Crowe’un umut verici yeni filmi DÜŞLER BAHÇESİ’nde Scarlett Johansson, Kelly Foster isimli işine düşkün ve tutkuyla bağlı bir hayvanat bahçesi bakıcısı rolünde karşımıza çıkıyor.

Benjamin Mee (Matt Damon) ailesiyl yeni bir başlangıç yapmak üzere Rosemoor Hayvan Park’ını alır. Karısı Katherine yakın zaman önce ölmüştür ve Ben de hem kendisi hem de çocukları için yeni bir yön aramaktadır. Terkedilmiş bir hayvanat bahçesini işletmek her ne kadar garip bir seçenek de olsa, Mee umduğundan da fazlasını üstlenir. Fakat bir hayali gerçekleştirmeye de kendisini adamıştır.  Fevri bir hayal olarak başlayan bu durum, biraz göz korkutan ve hayat değiştirici, heyecanlı, duygu yüklü ve beklediğinden de fazla değerli bir yolculuğa dönüşür. Seçili bir ekiple ve türlü maceralarla, aile hayvanat bahçesini eski şaşasına kavuşturur ve kendi yaralarını da kapatır.

Cameron Crowe’un (JERRY MAGUIRE, ALMOST FAMOUS, VANILLA SKY) çektiği film eğlenceli, dokunaklı, ilginç ve bir o kadar da tatmin edici bir aile filmi. Devon’daki 200 egzotik hayvan barındıran Dartmoor Wildlife Park’a gerçekten de sahip olan İngiliz yazar Benjamin Mee’nin gerçek öyküsü anlatılıyor. Hayvanat bahçesini 2006’da alan Mee, halen burayı çocukları Milo ve Ella ile beraber işletmekte.

4 kez Altın Küre adayı olan ve BAFTA ödüllü Scarlett Johansson, Hollywood’ın en yetenekli genç aktrisleri arasında anılıyor. New York’ta doğup büyüyen oyuncu henüz 12 yaşındayken Robert Redford’ın THE HORSE WHISPERER (Atlara Fısıldayan Adam) filminde oynamış ve dünya çapında beğeni kazanmıştı. Daha sonraları Terry Zwigoff’un GHOST WORLD ve Coen Kardeşler’in THE MAN WHO WASN’T THERE filmlerinde oynadı. Johansson övgü dolu eleştirileri ve bir de Venedik Film Festivali En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü Bill Murray ile oynadığı Sofia Coppola filmi LOST IN TRANSLATION ile aldı. Diğer filmleri arasında Woody Allen’dan VICKY CRISTINA BARCELONA,   THE OTHER BOLEYN GIRL, IN GOOD COMPANY,  A LOVE SONG FOR BOBBY LONG, yine Woody Allen’dan  MATCH POINT, THE SPIRIT, GIRL WITH A PEARL EARRING (İnci Küpeli Kız), THE ISLAND, THE BLACK DAHLIA, THE PRESTIGE ve  IRON MAN 2 var.

Broadway’deki ilk oyunu Arthur Miller’dan ‘A VIEW FROM THE BRIDGE’ ile Tony Ödülü kazandı. En son THE AVENGERS filminde yer aldı ve şu anda yönetmen Jonathan Glazer’ın İskoçya’da çektiği UNDER THE SKIN’de oynamakta. Aynı zamanda başarılı bir müzisyen de olan oyuncu, Tom Waits şarkılarının cover’larından oluşan ve bir de original şarkı içeren ‘Anywhere I Lay My Head’ albümünü yayınlamıştı. 2009 yılında Pete Yorn ile düetlerden oluşan ‘Break Up’ albümünü yayınladı.

DÜŞLER BAHÇESİ’nde Kelly’i oynamak nasıldı? Kelly nasıl bir kadın?
S.J:  “Kelly inanılmaz azimli ve odaklı birisi. Tüm yaşamını işine adamış ki bundan filmde de bahsediyor, ‘Bir hayatım yok. Tüm hayatım bu. Sabahtan akşama burada, arkadaşlarımlayım, arkadaşlarımsa geceleri farklı farklı adamlarla barlarda geçirirken’. Tüm zamanını işinde geçiren bir kadın ki bu Kelly gibi işi bakıcılık olan herkes için geçerli.”

Seni bu karaktere çeken neydi? Zorlukları nelerdi?
S.J: “Kelly’de sevdiğim şey çok gerçekçi bir karakter olması. Ona dair aklınızda bir şüphe olmuyor. Şu ‘diğer kadın’ olacak tiplerden değil; kadınsılığını hiçbir şekilde açıkça ortaya sermiyor. Kendisini hep ikinci planda tutuyor. Kimseden birşey beklemiyor, dürüst bir iş günü dışında, ki bu duyarlılığına da saygı duydum. Daha önce böylesine saf, ve düşüncesinde net bir kadını oynama şansım olmamıştı. Erdemlilikten değil ama doğasında hava atmak yok. Hiçbir yerleşik fikre tabii değil.”

Kelly ile ortak yönleriniz var mıydı ve de karaktere kendinizden neler kattınız?
S.J: “Ben de ailem ve arkadaşlarıma karşı hep koruyucu olmuşumdur. Sanırım bana düşen bu karaktere bir yumuşaklık katmak oldu. Bu tarz bir kadın sert bir tipleme olabilir çünkü. Genelde filmlerde böyle bir iş yürüten kadınlar sert, köşeli gösterilir ama bu öyle değil. Hayvan bakıcısı kadınlara baktığınızda sandığımız üzere illa tulumlar içinde, balıkçı kazaklı tipler olmuyorlar. Feminen ama güçlü kadınlar oluyorlar.”

Matt Damon ile çalışmak nasıldı?
S.J: “Matt ile çalışmayı hep istemişimdir. Çok iyi bir oyuncu; onda çok ‘Hollywood’IN Altın Yılları’ oyuncusu havası var. Bir Cary Grant kalitesi taşıyor. İnanılmaz eğlenceli biri ve de. Çekimler sırasında o kadar çok güldük ki, neredeyse çekimleri tamamlayamayacaktık. En saçma şeylere gülme krizine girmeye başladık. Çok yoğun bir sahnenin ortasında mesela birden saçı uçuşuyordu ama kamera bende olduğu için farketmiyordu. Böyle saçma şeylere gülüyorduk. Film yıldızlarındaki o yıldız havası Matt’de yok ama o tam bir film yıldızı. Sıcak ve samimi birisi. Ekipte herkesle arkadaş oldu.”

Benjamin (Matt’in canlandırdığı karakter) karısının ölümüyle büyük bir kayıp, trajedi yaşıyor. Fakat sanırım Kelly ile arasındaki romantizm de buradan doğuyor değil mi?
S.J: “Bu iki karakter normal koşullar altında tanışmış olsalarmış, başdöndürücü bir romantizm yaşayabilirlermiş. Bana kalırsa çok benzer yanları var.  İkisi de hayatta kalma güdüsünde kişiler ve bunu birbirlerinde buluyorlar ama filmle ilgili en sevdiğim şey ise aralarında bir çekim elbette ki var ama Kelly Benjamin’e çok iyi bir arkadaş da oluyor. Aralarındaki çekimin yollarına çıkmasına asla izin vermiyor. Öncelikle hayvan parkı ve hayvanlar için orada; bu onun sevdiği şey. Tüm hayatını buna adamış.”

Cameron Crowe ile çalışmak nasıldı?
S.J “Cameron ile daha önce workshop’lar yapmıştım ve onunla çalışmayı hep istemişimdir, yani bir rüyam gerçek oldu diyebilirim, bunu o da biliyor çünkü beni uzun zamandır tanıyor. Doğru filmi bekliyorduk beraber çalışmak için. Cameron çok ilham verici birisi. Çok anlayışlı, ilgili ve şevkli. Monitörün arkasından güler. Onu kıs kıs gülerken, etrafa öneriler yağdırırken ya da tüm gün müzik çalarken yakalayabilirsiniz. Nazik birisi ve sette herkes her daim mutlu oluyor. Herkesin işine büyük saygısı var ve bu da sette büyük fark yaratıyor , özellikle de saatlerce çalışıyorsanız ve yaptığınız iş takdir görüyorsa.”

Onun filmlerini farklı kılan nedir?
S.J: “Cameron’ın filmleri çok iyi müziklerin de kullanımıyla popülar, zeka pırıltılı ve duygusal halleriyle canlı, yüksek moralli filmler. İnanılmaz anlayışlı, şevkli bir yönetmen ve karakterleri geliştirmeyi çok seviyor.”

Rol için en gibi bir çalışma izlediniz?
S.J: “Kaliforniya’da hayvan bakıcılığı ve eğitimi veren kişileri izleyerek çok vakit geçirdim. Tabii ben bir eğitmeni değil, bakıcıyı oynuyordum ve hayvanat bahçesi bakıcıları genelde hayvanlarla çalışmıyorlar. Sadece onlarla ilgileniyorlar. Hayvan parklarındaki günlük yaşamı solumak için çok fazla vakit geçirdim. Bu iş göründüğü kadar parlak da sayılmaz. Biz bakıp “hayvanlara bak ne kadar da sevimliler” diyip geçiyoruz. Ama iş olarak çok zor. Takdire şayan bir iş aslında.
Hayvanat bahçesine gittiğimizde bu bizlere çok keyif veriyor ama arka planda hayvanlarla ilgilenmenin nasıl olduğunu pek kestiremiyoruz.”

Hayvanlarla nasıl çalışmalarınız oldu?
S.J: “Akbaba beslemekten, toprağı gübrelemeye, hasta hayvanlarla ilgilenmekten onlara ilaç vermeye ve onları bir çitten diğerine taşımaya kadar bir dolu şey yaptım. Bunların çoğu ağır işçilik gerektiriyor; ağır kaldırma ve durmaksızın bir aktivite. Her türlü egzotik hayvanımız vardı; maymunlar, yılanlar ve develerden zebralara kadar toynaklı bir çok hayvan.”

Hayvanlardan hiçbiriyle korktuğunuz bir anınız oldu mu?
S.J: “Bir sete 70 tane yılanı bir kovaya dolduracağınızı bilerek gittiğinizde zaten “bu normal bir iş işte” diye düşünmüyorsunuz (gülüyor). Hepimizin orada olup kaçan yılanların peşinden koşturmamız gerekiyordu: aralarında piton yılanları, anaconda ve diğer zehirsiz yılanlardan da vardı. Ama benim için sorun olmadı çünkü çocukken sürüngen hayvanlarım olmuştu.”

Ne gibi sürüngenlerin vardı?
S.J: “Kertenkele, geko, kaplumbağa, kurbağa ve karakurbağa gibi…Annemin tüye alerjisi olduğu için kedi ya da köpek alamıyordum. Eve hayvan almak istiyordum ve onu ‘kertenkelelerin tüyü yok’ diye ikna etmeye çalıştığımda ‘kahretsin, bunu düşünmeliydim’ dediğini hatırlıyorum. Evimiz Manhattan’daydı ve şehirde birçok insanın evinde sürüngenler vardı.”

Şu anda bir evcil hayvanınız var mı?

S.J: “Evde köpeklerim var. Biri Chihuahua, diğeri de Golden Retriever. Büyük olanın adı Baxter, küçük olanın adı da Maggie.”

Sette en çok hangi hayvanla vakit geçirdiniz?
S.J:  “En çok maymun Crystal ile vakit geçirdik ki kendisi bu aralar parlayan bir star, yakın zamanda THE HANGOVER’da da oynadı ve artık adeta bir insan gibi. Onunla vakit geçirmek çok enteresan, ciddi anlamda bir espiri anlayışı var. Ekipten biri gibiydi, arkadaşımız oldu”

Film sizce asıl olarak neden bahsediyor?

S.J: “Bana kalırsa hikaye kendi sınırlarınızı denemeniz ve çok çalışıp sabır göstererek üstesinden gelebilmenizle ilgili. Herşeyin mümkün olduğunu gösteriyor. Kulağa biraz alışıldık bir mesaj olarak geldiğinin farkındayım ama aslında çok da doğru. Benjamin Mee’yi ilk gördüğümüzde bir arayış içinde olduğunu farkediyoruz. Yaşadığı derin üzüntüden onu kurtarabilecek herşeyin ardından gidiyor ve çocuklarını da boşluğa düşmekten korumaya çalışıyor. Mekanın ruhu ve hayvanlar ona yepyeni bir yaşama sevinci veriyor.”

Büyük bir kayıpla ilgili olsa da film genelde çok pozitifi değil mi?

S.J: “Bu filmin insani bağlantılarla ilgili olduğunu düşünüyorum.  Hayatta tek bir büyük macera yaşamıyoruz; hayatın kendisi bir macera, acısıyla, sürprizleriyle ve sunduğu olanaklarla. Kendim de büyük bir kayıp yaşadım ve tanıdığım çoğu insan da kaybın bir türünü mutlaka yaşadılar. Yirmilerindeki çoğu insan arkadaşlarını, büyükannelerini, bazen ebeveynlerini kaybedebiliyorlar ve aslında bunu da o maceranın bir bölümü olarak kabullenmek gerek. Bu içinize bakabilmenizi ve büyümenizi sağlıyor. Kayıp sonucunda büyüyorsunuz.”

Film fiziksel olarak ne kadar yorucuydu?
S.J: “Zordu çünkü aynı zamanda THE AVENGERS filmi için de çalışıyordum. Gün ışığında çekim yapmamız gerektiği için sabah 4:30’da kalkıp, 7:30 8:00 gibi sette oluyordum ve güneş batana kadar durmadan çalışıyorduk. Akşam 7:00 gibi evde olup sahnelerime çalışıyordum. Bu böyle hergün sürdü ve çok dayanılmazdı. Çok ama çok zorlu bir çekim takvimi oldu.”

Oyunculuk küçük yaşlarından bu yana bir hayalin miydi?
S.J: “Çocukken Broadway’de olmak isterdim. Müzikalleri çok seviyordum ve çocukken şarkı söyleyip dans ediyordum. Tap dans ve vocal dersleri almış ve oyunculuk okuluna gitmiştim. Amacım OKLAHOMA’da olmaktı ve sonunda kendimi TV reklamları için oyunculuk seçimlerine giderken bulmuştum ama hiçbirinde oynayamadım çünkü sesim çok derindi. Reklam için reddedilmekten nefret etmiştim çünkü bunda kötü olduğumu anladım. Bende sadece ‘canlı iş’ dediğimiz seçmelere gitmeye başladım. Rob Reiner filmi NORTH’ta 7  ya da  8 yaşımdayken küçük bir rol aldım. Filmlerde rol almam oradan başladı.”

Özel bir hayranlık beslediğin yönetmen ve oyuncular var mı?
S.J: “İş sevdiğim yönetmen ve oyunculara gelince ortalığı velveleye verebiliyorum. Yakın zamanda Tim Burton’la tanıştım; dışarıdan cool görünmeye çalıştıysam da içimden ‘aman tanrım, Tim Burton!’ diye zıplıyordum. Onu çok severim ve tabii ki tanıştığınızda gayet normal bir insan o da. İnsanlar hayran oldukalrı kişilerin garip davranıyor olmasını bekliyor hep.”

Beğendiğin oyuncular kimler?

S.J: “Robert Downey Jr. (THE AVENGERS filminde) ile çalışmak mükemmeldi. Sette şöyle bir arkanıza bakıp orada Robert Downey’yi görmek harika. ‘Vay be, Robert Downey ile bir sahne çekiyorum’ diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Bu çok büyük bir onur.  Beraber çalışıyor ve repliklerimizi karşılıklı havaya atıyorduk, o da yakalamamı bekliyordu. Mükemmeldi. O dahiyane birisi.”

Sizinle New York’ta buluştuk, New York’u LA’ye tercih ediyor musunuz?

A: “Evet çünkü burada doğdum ve benim için burası ev gibi. LA ile bir bağlantı hissetmiyorum. Gezmek için güzel bir yere benziyor ama orada yaşayamazdım. New York’a aşığım. Orada yürümeyi çok seviyorum. Şiirsel ve romantik bir yer; zorlu ve bir o kadar da ilham verici. İnsanlarını da seviyorum; o hem berbat hem de mükemmel kokularını seviyorum şehirin.  Gece New York’ta dışarı çıkmayı da seviyorum. Bütün gece, sabah olana kadar dışarıda kalabilirim sanırım.  Dışarıda insanları görmeyi seviyorum. New York’ta öylesine oturup insanları izlemekten keyif alıyorum.”

Boş zamanlarında birçok hayır işi yaptığını da biliyorum. Oxfam ile halen aktif olarak ilgili misin?
S.J: “Oxfam ile Kenya’ya Somali sığınak kamplarını ziyarete gideceğiz birkaç hafta sonra. Oxfam ile çok fazla hareket halindeyiz. Onlarla biryerlere gidip, insanlarla tanışmak, hikayelerini dinlemek çok ayrı. Bu insanlarla ilk birer yabancı olarak tanışıyoruz. Onlar tüm filmlerimi bilen büyük hayranlarımdan farklılar. Tek bildikleri Oxfam ile çalışıyor olduğum. Aldıkları destekten çok minnettarlar ve bizle paylaştıklarından da.“

Dünya genelinde bir moda ve güzellik ikonu ve dünyanın en güzel kadınlarından biri olarak kabul ediliyorsun. Bize biraz tarzından bahseder misin?
S.J: “Her zaman için New York tarzı hakim olmuştur. Kendime kırmızı halı kıyafetlerindense daha maskülen bir giyimi yakıştırıyorum. YSL (Yves Saint Laurent), Margiela, Hermes ve Ralph Lauren tarzlarını seviyorum. Kırmızı halıda ise çok feminen duran eski Hollywood ‘Altın Çağ’ ışıltısını seviyorum.”

Güzelliğini hissediyor musun?
S.J: “Tabii, bazen güzel hissediyorum. Bazı zamanlarda kendimi davul gibi hissediyorum. Herkes gibi benim de iyi ve kötü günlerim var. Ama biliyorsunuz, dışarıda sektörden olsun olmasın bir dolu güzel kadın var. Böyle bir etiketin üzerinize yapışması çok garip. Bir yandan güzel çünkü her kadın güzel Kabul edilmek ister ama herhangi bir etiketle yaşamak istediğimi sanmıyorum. Bir oyuncu olarak etiketsiz olmayı ve kategorize edilmemeyi yeğlerim.”

İşinize halen tutkuyla bağlı mısınız? Henüz 26 yaşındasınız ve şimdiden çok iyi işler başardınız.

S.J: “Beni daha mutlu edecek ya da üretken hissettirecek ne yapabilirdim bilmiyorum. Yaptığım şeyi seviyorum. İşimi seviyorum. Sektörü seviyorum. Bir filmin yapımının başından sonuna kadar dahil olmayı seviyorum, en sevdiğim şey bu. Bir sahne çekilirken oyunun tam oturduğu bir an oluyor ve bunu monitor arkasında herkesin biliyorsunuz ve yönetmen ‘işte oldu’ diyor.  Bunun nasıl bir duygu olduğunu söylemenin bir yolu yok, inanılmaz tatmin edici.”

SON

Bir yanıt yazın