Şüphe / Doubt

25 milyon dolar bütçeli DOUBT-ŞÜPHE beş dalda Oscar ödülüne aday
Dört başrol oyuncusunun birden Oscar ödülüne aday gösterilmesiyle sinema tarihine adını altın harflerle yazdıran “Doubt-Şüphe”  adlı filmin bir başka özelliği de efsanevi oyuncu Meryl Streep’in bu filmdeki rolüyle onbeşinci Oscar adaylığını elde etmesi…
Beşer dalda Oscar, Altın Küre ve ABD Oyuncular Derneği ödülüne aday gösterilen: “DOUBT-ŞÜPHE”nin konusu sonbahar üzerine kurulu.Bir zamanlar parlak ve yeşil olan fikirler artık kahverengiye dönüşmüş ve toprağa düşmüştür. Yepyeni bir çağın taze fikirleriyle yer değiştirmek üzeredirler. Bu yeni bir kültürün gelişidir.
John Patrick Shanley

Walt Disney/Miramax filmi “Doubt-Şüphe”yılın en iyi kadın oyuncusu(Meryl Streep), en iyi yardımcı oyuncuları (Philip Seymour Hoffman, Amy Adams, Viola Davis) ve en iyi uyarlama senaryosu dahil beş dalda Oscar ödülüne aday gösterildi.
2008 yılı sonunda Kuzey Amerika sinemalarında gösterime sunulan ödül avcısı filmlerin en çok öne çıkanlarından biri 25 milyon dolarlık bir yapım bütçesiyle  gerçekleştirilen “Doubt-Şüphe” oldu. Bu filmdeki oyunculardan Meryl Streep, Philip Seymour Hoffman, Amy Adams ve Viola Davis Altın Küre(Golden Globe) ile ABD Oyuncular Derneği Ödülleri’nde (Screen Actors Guild Awards) toplam 9 ödül adaylığı elde ettiler.”Şüphe” Altın Küre ödülüne yılın en iyi film senaryosu dalında da aday gösterildi.Bilindiği gibi Meryl Streep bugüne kadar “Doubt-Şüphe” dahil 15 kez Oscar ödülüne aday gösterildi ve ödülü iki kez kazandı.Hoffman “Doubt-Şüphe” dahil üç kez Oscar adaylığı bir kez de Oscar ödülü elde etti.Amy Adams’ın ise “Doubt-Şüphe” dahil iki Oscar ödülü adaylığı bulunuyor.”Doubt-Şüphe”nin görüntü yönetmenliğini ise yedi kez Oscar ödülü adaylığı kazanan Roger Deakins üstlendi.
“Doubt-Şüphe”nin kısa konusu:
1964 yılındayız. Bronx’taki St. Nicholas kilisesi… Karizmatik Rahip Flynn (Philip Seymour Hoffman), korkunun ve disiplinin gücüne yürekten inanan Rahibe Aloysius Beauvier’in (Meryl Streep) ateşli bir şekilde savunduğu katı gelenekleri yıkmak için çaba göstermektedir.
Ülkenin politik iklimindeki değişim rüzgarlarının kilise camiasını da etki altına almasıyla okula ilk kez Donald Miller adlı siyah bir öğrenci kabul edilmiştir. Geleceğe umutla bakan genç ve masum rahibe James (Amy Adams), Peder Flynn ile ilgili bir şüphesini Rahibe Aloysius ile paylaşarak Peder Flynn’ın Donald’a karşı aşırı bir yakınlık gösterdiğini anlatır. Bu iddia ve suçlama üzerine harekete geçen Rahibe Aloysius, gerçeği ortaya çıkartmak ve Peder Flynn’ı okuldan attırmak için büyük bir mücadele başlatır. Rahibe Aloysius artık Peder Flynn’a karşı müthiş bir irade savaşına kilitlenmiştir. Bu mücadelenin hem kilise hem de okul üzerinde yıkıcı sonuçlar getirmesi tehlikesi vardır.
“Doubt-Şüphe”nin yönetmenliğini üstlenen John Patrick Stanley, filmin senaryosunu da kaleme aldı.Shanley “Ay Çarpması-Moonstruck”la Oscar ödülünü kazanmıştı.Yapımcılığını Scott Rudin ile Mark Roybal’ın gerçekleştirdiği filmin başrollerinde Meryl Streep, Philip Seymour Hoffman, Amy Adams ve Viola Davis kamera karşısına geçti. Görüntü yönetmenliğini Roger Deakins, prodüksiyon tasarımlarını David Gropman, kurgu editörlüğünü Dylan Tichenor, kostüm tasarımlarını Ann Roth gerçekleştirdi. Müziklerini Howard Shore besteledi.

6 Şubat 2009’da Türkiye Sinemaları’nda gösterilmeye başlanıyor
Yönetmen: John Patrick Shanley
Oyuncular: Meryl Streep, Philip Seymour Hoffman, Amy Adams, Viola Davis
Senaryo: John Patrick Shanley
Yapımcılar: Scott Rudin, Mark Roybal
Görüntü Yönetmeni: Roger Deakins, Prodüksiyon Tasarımı: David Gropman
Kostüm Tasarımı: Ann Roth, Kurgu: Dylan Tichenor, Sanat Yönetmeni: Peter Rogness
Set Dekorasyonu: Ellen Christiansen, Özgün Müzik: Howard Shore
Scott Rudin Productions
http://www.doubt-themovie.com/

PRODÜKSİYON BİLGİLERİ
“Emin değilsen ne yaparsın?”  – Peder Flynn
John Patrick Shanley’in “Doubt-Şüphe”sinin açılış sahnesinden başlayıp güçlü mesajlar içeren finaline kadar sürekli bir belirsizlik havası hakimdir. Filmde iki rahibe, bir rahip ve küçük bir çocuğun annesi olmak üzere dört önemli karakter vardır. Bunlar çeşitli kesin hüküm, inanç ve şüphelerle mücadele ederken kendi öz değer yargılarıyla yüzleşme zorunda kalırlar. Filmde oluşan gizemli havanın sarmaladığı izleyici de kaçınılmaz olarak kendi değer yargılarıyla yüzleşmeye başlar.
Son 10 yılın en çok sevilen,en çok beğenilen,en çok övülen,en çok heyecan uyandıran tiyatro oyununu/tiyatro olayını yaratan Shanley’in esin kaynağı “şüphe” sözcüğü olmuştu. Şimdi kendi yazdığı tiyatro oyununu sinemanın akıcı diline uyarlarken arzuladığı belirsizlik ortamını yaratmak için yine aynı sözcükten esinlendi.
“Doubt-Şüphe”yi kaleme almaya başladığı günlerde televizyon ekranlarında izlediği politikacılardan esinlendiğini söyleyen Shanley, “Politikacıların hemen hemen her konuda son derece kesin konuştuğu izlenimine kapıldım. Hepsinin kemikleşmiş fikirleri vardı. Böyle olunca gerçek bir görüş alışverişi olamıyordu. Üstelik hiçbir politikacı, ‘Ben bilmiyorum’ demiyordu. Sanki ‘bilmiyorum’ dese medya tarafından ölüme mahkum edilecek gibi bir halleri vardı. Toplumumuzu bir kesinlik maskesinin sardığını fark ettim. Bu kesinliği kırmak için bir çatlak oluşturmak gerekiyordu. Bu çatlak da şüpheci olmaktı.Şüpheci bir yaklaşım belirlemekti’ diyor.
Shanley sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu durumu fark edince, hiçbir şeyi kesin olarak bilemeyeceğimiz olgusunu kutsayan bir oyun yazmaya karar verdim. Şüphe kavramının sınırsız ve mutlak doğasını keşfetmek istedim. Şüphelenmek daima büyümeye ve değişime izin verir. Buna karşılık kesinliğin ucu kapalı bir yapısı vardır. Bir yerde kesinlik varsa tartışma bitmiştir. Açıkçası ben tartışabilmeye ilgi duyuyorum. Çünkü tartışmalar esnasında kullanılan bir sözcük, başka bir sözcüğe yol açtığı için tartışabilmede ‘hayat’ vardır. Belli miktarda belirsizlikle yaşamayı öğrenmek zorundayız. Günümüzde her yanı saran içi boş konuşma ve gereksiz gevezeliğin altındaki sessizlik işte bu belirsizliktir.”
Şüphe kavramı üzerine yazmaya karar veren Shanley, bunun inançlar üzerindeki kaçınılmaz etkisini anlatmak için en uygun ortamın kilise ortamı olacağını hissetti. Gerisini kendisinden dinleyelim:
“Konunun nasıl bir ortamda geçeceği üzerinde kafa yorarken kilise ortamı üzerinde odaklandım. Bu yaklaşım sonucunda kilisedeki görevini suistimal eden bir rahip fikrine ulaştım. Aslında kilise skandallarıyla ilgilenen birisi değilim ama tartışmalı bir ortam olmasını istediğim için kiliseyi düşündüm. Böylece izleyicinin herşeyi farklı bir ışık altında görmesini istedim.”
Öykünün tartışmalı altyapısını dini kurum olarak belirleyen Shanley, kaleme aldığı oyunun kişisel derinliğini oluştururken bir Katolik okulunda geçen kendi çocukluğundan esinlendi. İrlanda kökenli Katolik olan ve çalışan sınıftan insanların yaşadığı Bronx’ta katı kurallarıyla tanınan dini okulla ilgili aklında kalanları şu sözlerle anlatıyor:
“O insanları çok iyi tanıyorum. Rahibe Aloysius karakterini yaratırken birinci elden kendi tecrübelerimden yola çıktım. Rahibe Aloysius’un kişilik yapısına sahip insanlarda belirli bir hüzün vardır.O karakter günümüzde artık var olmayan sessizlik, dinginlik ve Platon okuyan öğrenciler gibi kavramları temsil eder.”
Bugün bile hala canlı olan kendi anılarından yola çıkan Shanley, Rahibe Aloysius ile Peder Flynn arasındaki çatışmanın 1964 yılındaki çalkantılı atmosferde geçmesine karar verdi. Başarısızlıkla sonuçlanan Küba işgal girişiminin ve Başkan Kennedy’nin bugün bile aydınlatılamayan öldürülme olayının hemen sonrasındaki o dönemde 60’lı yıllara damgasını vuran sivil haklar hareketi zirve noktasına çıkmıştı. Bu dönem, kurumlara ve hiyerarşiye duyulan kesin güvenin iyice sarsıldığı, silahlı kuvvetler ve organize din gibi kurumlardaki hiyerarşinin sorgulanmaya başladığı, Vietnam Savaşının başladığı bir dönemdi.
Sözkonusu dönemde ayrıca Katolik Kilisesinde önemli değişiklikler de olmuştu. Vatikan’da Papa 23. John’un göreve gelmesiyle kaydadeğer bir dizi reform gerçekleşmişti. Reformlar sonucunda kilise daha modern,daha çağdaş hale gelirken kilise dışındaki topluluklara daha kolay ulaşabilir olmuşlardı. 60’lı yılların ortasına gelindiğinde kilisenin görünümü artık çok farklıydı. Rahibelerin artık geleneksel kıyafetleri giymesi istenmediği gibi rahipler ile cemaatleri arasında daha az resmiyet vardı.
Yönetmen / senaryo yazarı Shanley’in bu konudaki yorumu şöyle: “Kaybedilen o anları temsil eden birşeyleri yakalamak istedim. 1964 yılında Bronx’ta yürürken kepleri ve dini kıyafetleriyle dolaşan rahibeler görürdünüz. Sonra birkaç yıl içerisinde biz farkında bile olmadan o kıyafetleri artık giymez oldular ve o dönemler sonsuza kadar geride kaldı. Ayrıca Peder Flynn’ın da, sistem içerisinde çalışmaya devam ederken kurumları sorgulayan yapısıyla 60’ların başının ürünü olduğunu düşünüyorum. Çok sevdiği kiliseyi hızla değişen dünyada yaşayabilir kılmak ister.”
Öte yandan Donald Miller karakterinin dahil edilmesiyle öyküye ırk boyutu da eklendi. Peder Flynn ile sıradışı ve yakın ilişkisi olan bu siyah çocuk, Rahibe Aloysius’un verdiği mücadelenin destek noktasını oluşturdu. Okullardaki entegrasyon döneminin gerilim dolu günlerinde tek siyah öğrenci olarak okula devam eden çocukla ilgili anılarını Shanley şu sözlerle aktarıyor:
“Okuldaki tek siyah öğrenci olunca hemen fark edilmeniz kaçınılmazdır. Diğer öğrenciler, o çocuğun yerinde olmanın nasıl bir şey olduğunu merak etmeye başlarlar. Bu durum kendimi ve sosyal konumumu daha kompleks şekilde görmemi; böyle konuları daha derinlemesine sorgulamamı sağladı.”
Karakterler arasında taraf tutmaktan kaçındığını söyleyen Shanley, Peder Flynn ile Rahibe Aloysius’un her ikisine de ilgi duyduğunu itiraf ederek şöyle konuşuyor: “Yarattığım karakterlerin konuşurken söylediği her sözcüğe katılmak gibi bir eğilimim vardır. Bu benim yaşam deneyimimdir. Sonuçta insanlar çelişkili, esrarengiz ve mantıkdışıdır ; hep böyle kalırlar.”
Tüm bunlar, öykünün en zorlu anında, Rahibe Aloysius’un sonunda şüpheleri olduğunu ilk kez kabul ettiği anlarda yapılandırılır. Aloysius’un keskinliği artık eriyip gitmiştir. Donald Miller’a, annesine, diğer öğrencilere Rahibe James’a karşı giderek çoğalan şefkat beslemekte, hatta empati duymaktadır. Cemaatini kuşku içinde bulmuş, böylece daha hümanist olmuş ve değişmiştir. Bu noktada izleyici kendi inanç ve duygularını deneyimlemesi için kendi haline bırakılır.

Bir yanıt yazın