Arthur: Maltazar’ın İntikamı – Arthur and the Revenge of Maltazard

ARTHUR: MALTAZAR’IN İNTİKAMI
(Arthur et la Vengeance de Maltazard – Arthur and the Revenge of Maltazard)

3 YIL SONRA “ARTHUR: MALTAZAR’IN İNTİKAMI”NI MUHTEŞEM 3’LÜ SESLENDİRİYOR.

CEM YILMAZ, OZAN GÜVEN, ÖZKAN UĞUR

Filmin Konusu:

Arthur çok heyecanlı çünkü bu gece ayın onuncu evresini görecek. Bu da onun en sonunda Minimoyların ülkesine geri dönmesi ve Selenia ile kavuşması anlamına geliyor. Bu arada Minimoylar Arthur’un onuruna bir şölen düzenlemekteler. Küçük prenses de güllerle bezeli elbisesini giymiş. Arthur’un babası ise büyükannenin evindeki tatillerini yarıda kestiklerini sabırsızlıkla söylemek için bu günü seçer. Tam ayrılmak üzerelerken, bir örümcek Arthur’un eline S.O.S. yazılı bir pirinç tanesi bırakır. Hiç şüphe yok ki Selenia tehlikededir! Arthur hiç düşünmeden kızı kurtarmak için harekete geçer.  “Arthur: Maltazar’ın İntikamı – Arthur and the Revenge of Maltazard” yazısını okumaya devam et

Percy Jackson & Olimposlular: Şimşek Hırsızı – Percy Jackson & The Olympians: The Lightning Thief

Güç sahibi Yunan tanrıları Olimpos Dağı’nın ulu yüksekliklerinden aramıza, dünyamızın tam ortasına düşüyorlar ve sıkıntılı bir ergenin hayatını değiştiriyorlar. Bu etkileyici serüvende, yetenekli oyuncu Logan Lerman başrolde Percy olarak karşımıza çıkıyor. Disleksik ve aklı havada bir genç iken yarı-tanrı olduğunu ve tanrıların soyundan geldiğini öğrenen Percy, Denizler Tanrısı Poseidon ile ölümlü bir annenin çocuğudur.
Dünyanın kaderi tehlike altındadır ve sıradışı kahramanımız, kendini sonuçları çok karmaşık ve katastrofik olabilecek bir mücadelenin içinde bulur. Chris Columbus’un yönettiği filmde başrolde Uma Thurman, Pierce Brosnan ile Steve Coogan, Ray Winstone, Sean Bean ve Catherine Keener’ı da görüyoruz.

Logan Lerman kıtalararası bir tehlikenin ortasındaki yarı-tanrı olarak karşımıza çıkıyor. Percy, Göklerin Tanrısı ve aynı zamanda tanrılar kralı olan Zeus’un  yeryüzündeki en güçlü silah olarak bilinen şimşek asasını çalmakla suçlanır.  Suçsuzluğunu kanıtlamak, tanrılar arasında olası bir savaşı önlemek ve büyük bir gizemi çözmek için arkadaşlarıyla beraber denizaşırı büyük bir maceraya atılır. Bu yolculuk sırasında kendisini engellemeye çalışan  acımasız düşmanlara karşı koymak zorunda kalan Percy ,bir yandan da annesini diğer bir Yunan tanrısı olan Hades’in  ölümcül pençesinden kurtarmaya çalışmaktadır. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de boğa başlı dev canvar ve ateş püsküren Hydra ile savaşmak zorundadır. “Percy Jackson & Olimposlular: Şimşek Hırsızı – Percy Jackson & The Olympians: The Lightning Thief” yazısını okumaya devam et

Tanrının Kitabı – The Book Of Eli

Fida Film Sunar

TANRININ KİTABI
“THE BOOK OF ELI”

5 Şubat 2010’da sinemalarda.

Çok uzak olmayan bir gelecekte, son savaştan 30 yıl kadar sonra, bir adam bir zamanlar Amerika olan çorak topraklarda tek başına yürüyor. Boş şehirler, çökmüş otobanlar, kavrulmuş toprak—etrafında sadece yıkım felaketinin izleri var. Burada uygarlık yok, kanun yok. Yollar ayakkabıları için, bir matara su için… ya da hiçbir şey için adam öldüren çetelere ait.. Ama onlar bu yolcunun dengi değil.

Seçtiği için değil öyle gerektiği için savaşçı olmuş Eli (Denzel Washington) sadece huzur arıyor ama zorlanırsa, yaptıkları ölümcül hatayı anlama fırsatı vermeden rakiplerini alaşağı ediyor. Şiddetle koruduğu şeyse hayatı değil, geleceğe dair umudu; 30 yıldır taşıyıp koruduğu ve gerçekleştirmeye kararlı olduğu bir umut. Bu adanmışlıkla hareket eden ve kendinden büyük bir şeye olan inancını rehber edinen Eli, hayatta kalmak için gerekeni yapmalı—ve devam etmeli.

Bu yıkılmış dünyada Eli’ın elinde tuttuğu gücü anlayan ve onu ele geçirmeye kararlı olan bir tek kişi var: Carnegie (Gary Oldman), hırsızlar ve silahşörlerden oluşan derme çatma bir kasabada hükümdarlığını ilan etmiş bir despot. Bu sırada, Carnegie’nin evlatlık kızı Solara (Mila Kunis) başka bir nedenden ötürü Eli ile ilgileniyor: Üvey babasının gölgesinin ötesinde neler olabileceğine dair bir bakış. Ama ikisi de onu yolundan döndürmenin kolay olmadığını görecek. Hiçbir şey—ve hiç kimse—onun önünde duramaz. Eli hedefine ulaşmalı ve mahvolmuş insanlığa yardım getirmeli. “Tanrının Kitabı – The Book Of Eli” yazısını okumaya devam et

Herkesin Keyfi Yerinde – Everybody’s Fine

HERKESİN KEYFİ YERİNDE
5 Şubat 2010’da Türkiye Sinemalarında Gösterilmeye Başlanıyor

“Siz çocukların derdi ne, anlamadım.
Annenize her zaman her şeyi anlattınız, bana hiçbir şey anlatmadınız.” ? Frank Goode

Hiçbir aile mükemmel değildir. Bir aile ne kadar çok mükemmel gibi görünürse o ailede o kadar çok sır vardır ve Goode ailesinde de durum farklı değildir. Frank Goode ailesini ayakta tutabilmek ve mümkün olan her imkâna ulaşmak için fırsat bulduğu her saat çalıştı. Ve beklendiği gibi artık 60 yaşına geldiğinde, zamanın geçip gittiğini ve çocuklarının büyüdüğünü göremediğini fark eder. Zamanı geri döndürüp çocuklarıyla tekrar bir araya gelme hevesiyle Frank ani ve kıtalararası bir yolculuğa çıkar. Ancak kısa sürede karısının ona çocukların durumlarıyla ilgili bilgi verirken, kötü haberleri atladığını ve iyi haberleri abarttığını fark eder.

Aile hakında bir filmin, aile değerlerinin önemi hakkındaki vaazlarıyla ünlü bir ülkeden çıkması sürpriz değil – İtalya. Filmin orijinali 1990’da Giuseppe Tornatore tarafından yazıldı ve yönetildi, bu filmden sonraki projesi Oscar kazanan bir klasik olan “Cinema Paradiso.”

Neredeyse 20 yıl önce İtalyanca orijinal senaryoyu okuduğu andan itibaren yapımcı Gianni Nunnari (“The Departed”, “300”, “Shutter Island.”) Tornatore’nin gözüyle tam bir İtalyan olan o babanın ve ailenin, Amerika Birleşik Devletleri’nin geniş topraklarına ve daha kapsamlı Amerikan dramatik komedisine uyarlanırsa nasıl olacağını düşündü. Günün birinde farklı bir kültürel anlayışla hikâyeyi tekrar okuyabileceğini ümit ederek, filmin haklarını satın aldı. “Herkesin Keyfi Yerinde – Everybody’s Fine” yazısını okumaya devam et

Sherlock Holmes

Sherlock Holmes, en karmaşık gizemlerin kalbindeki gerçeği ortaya çıkarmasıyla ün salmıştır. Güvenilir dostu Dr. John Watson’ın ve gerek eşi olmayan gözlem gücü, gerek sonuç çıkarma konusundaki inanılmaz yeteneği, gerekse yumruklarının kaba kuvveti ile meşhur hafiye her türden suçlunun takibinde eşsizdir.
Ama şimdi Londra üzerinde fırtına bulutları dolaşıyor; Holmes’ün hiç karşılaşmadığı gibi bir tehdit bu… ve tam da aradığı gibi bir mücadele.
Bir dizi vahşi ve ayin özelliği taşıyan cinayetten sonra, Holmes ve Watson tam zamanında yetişip son kurbanı kurtarıyor ve katili açığa çıkarıyorlar: Karanlık güçlerle ilişkisi nedeniyle mahkumları da gardiyanları da dehşete düşüren, insafsız Lord Blackwood, ölümün kendisine hiçbir şey yapamayacağı konusunda Holmes’ü uyarıyor. Gerçekten de, idamı tam da Blackwood’un planlarına uygun işliyor.
Ve tüm işaretler Blackwood’un sözünü tuttuğunu gösterirken, görünüşteki dirilişi Londra’yı paniğe, Scotland Yard’ı paniğe sevk ediyor. Ama Holmes için, oyun başlıyor.
Blackwood’un ölümcül planını durdurmak için zamana karşı yarışan Holmes ve Watson’ın daldığı karanlık sanatlar ve şaşırtıcı teknolojilerle dolu dünyada, kimi zaman mantık, suçla savaşta en iyi silah… ama iyi bir sağ kroşe de sık sık işe yarıyor. “Sherlock Holmes” yazısını okumaya devam et