Aşka Son Şans
ÖYKÜ
New Yorklu Harvey Shine (Dustin Hoffman) zaten gelecek vaat etmeyen ‘jingle’ yazarlığı işini de kaybetmenin eşiğindedir. Patronu (Richard Shiff) tarafından son bir şansı olduğu konusunda uyarılan Harvey, kızının (Liane Balaban) düğününe katılmak üzere hafta sonunda Londra’ya gider ama Pazartesi sabahı önemli bir toplantıya katılmak üzere geri dönmeye, aksi takdirde sonuçlarına razı olacağına söz verir.
Harvey Londra’ya gelir ama kızının kendisini nikah masasına götürmesi için üvey babasını (James Brolin) seçtiğini öğrenir. Uğradığı hayal kırıklığını gizlemeye çalışan Harvey, havaalanına zamanında varmayı umarak nikah kıyılmadan önce düğünden ayrılır ama yine de uçağını kaçırır. Durumu açıklamak için patronunu arayınca, patronu o anda onu işten atar.
Bunun üzerine havaalanındaki barda içerek dertlerini bastırmaya çalışan Harvey, Milli İstatistik Kurumu’nun 40 yaşlarındaki, duyarlı bir çalışanı olan Kate’le (Emma Thompson) muhabbete koyulur. Hayatı işle, utandırıcı tesadüfi flörtlerle ve her gün sayısız kez telefonla arayan annesiyle sınırlı olan Kate, karşılaştığı kadının zekası ve sevecenliği karşısında yeni bir güç bulan Harvey’den etkilenir.
Bu ikili birbirlerinin hayatlarını beklenmedik bir şekilde değiştirdikçe, aralarındaki güçlenen bağ ikisinin hayatına da yeni bir soluk ve heves katar.
YAPIM HAKKINDA
Senarist ve yönetmen Joel Hopkins’in tuhaf ve özgün, uzun metraj çıkış filmi Jump Tomorrow Atlas Okyanusu’nun her iki yakasındaki eleştirmenleri de büyüledi ve ona 2002 BAFTA ödüllerinde Umut Vaat Eden En İyi Yönetmen ödülünü kazandırdı. Ama aynı zamanda Oscar ödüllü oyuncu Emma Thompson’ın da dikkatini çekti ve Hopkins’le oturup gelecekteki bir projede birlikte çalışmayı konuşacak kadar etkilendi bu filmden.
“Filmimi beğendiğini söyledi bana, doğrusu ben de onun büyük bir hayranıyım.” diyor Hopkins. “Bunun üzerine onun oynayabileceği bir karakter üzerinde düşünmeye başladım. Emma’nın mükemmel bir şekilde canlandıracağı Kate karakterinin başlangıç noktası buydu işte.”
Yapımcı Nicola Usborne içinse, yıldız oyuncular ile yönetmenleri arasındaki olağanüstü bir işbirliği, Hopkins için de nihayet son derece kişisel bir filmdi. “Fikri ortaya o attı, senaryosunu yazdı ve Kate ile Harvey arasındaki bu güzel ilişkiyi olgunlaştırdı. Londra’da büyüdü ama Amerika’da da çok vakit geçirdi, o yüzden Londra’daki bir Amerikalı hakkındaki bu film bir tesadüften öte Joel’in iki dünyasının bir tür bileşimiydi.”
Usborne’la birlikte Jump Tomorrow’un da yapımcılığını üstlenen Tim Perell’a göre, Thompson’ın dikkatini ve ilgisini çeken şey senarist-yönetmenin sinizmden çok uzak olmasıydı.
“Emma bir tür aşk hikayesi yapmakla ilgileniyordu ve Joel de dünyaya sevgi dolu ve toz pembe bakan az sayıdaki insanlardan biridir. Tam anlamıyla saf mı yoksa görünürde hepimizde bulunan ironi geninden mi mahrum bilemiyorum açıkçası. Ama sanırım Emma’nın ondan etkilendiği şeylerden birisi de buydu. Joel’in yaptığı her iş bir sıcaklık yansıtıyor insana. O kadar ayrıntılı bir karakter yarattı ki, Emma hayır diyemedi.”
Hoffman ve Thompson daha önce ilk kez Lütfen Beni Öldürme’de birlikte çalıştılar. “O filmde sadece birkaç sahnede birlikte oynadık.” diyor Hoffman. “Sokaklarda yürüyüp repliklerimizi ezberlerdik. İnsanların kulak misafiri olduğu gerçek bir sohbet ettiğimizi sanmasını sağlayacak şekilde söylemeye çalışırdık. O filmin sonunda, belki günün birinde birlikte oynadığımız sahnelerin daha çok olduğu bir filmde bir araya gelebiliriz belki dedik birbirimize. Sonra, yaklaşık bir senenin üzerine beni aradı. Joel Hopkins’le tanıştığını ve onun bir şey yazdığını söyledi. Ben de senaryoyu okudum ve muhteşem, birlikte çalışabiliriz diye düşündük.”
“Dustin ve ben aramızda uyum olduğunu biliyorduk.” diyor Thompson. “Bu nadiren olan bir şeydir ama istediğiniz kadar da gerçekleşmez. Joel beni arayıp Last Chance Harvey hakkındaki düşüncemi sorunca, filmin tam Dustin ve bana göre olduğunu söyledim. Ona özel bir karakter yaratırsan, bence bu iş olur dedim.”
“Normalde bu tür işler asla yürümez.” diye ekliyor Thompson. “Kulağa hep hoş gelir; daha bir senaryo yazan biri belirli iki oyuncu için ikinci senaryosunu yazar. Kolay bir işmiş gibi görünür ama asla gerçekleştirilmez. Bunun gerçek olmasının tek sebebi Dustin’in yapmaya razı olması hem de normalde aldığından çok daha az bir ücretle yapmaya razı olmasıdır.”
Yapımcı Perell’a göre proje aslında çok kısa sürede gerçekleşti.
“Emma senaryonun ilk taslağını yirmi dört saat içinde okudu ve ‘Bu projeye hayır deme.’ yazılı bir e-posta gönderdi.”
“Açıkçası ben bu projenin geçiştirilip gideceğini düşünüyordum.” diyor Perell. “Ama kırk sekiz saat sonra, Dustin’den gelen olumlu yanıtı içeren bir e-postayı bana iletti. Daha senaryonun ilk taslağıydı, hepsi notlar aldılar ve Joel senaryo üzerinde çalışarak geliştirmeye devam etti ama çekim zamanı geldiğinde caymamaları için Emma ve Dustin’den söz almıştık aslında.”
Perell senaryoyu yeni kurulan Overture Films stüdyosundan Robert Kessell’a götürdü. “Hepimiz belli bir noktaya kadar Robert’a bel bağladığımızı hissediyorduk aslında.” diyor Perell. “Yıllardır Joel’in hayranıydı kendisi. Dahası, Joel’in New York Üniversitesi’nde çektiği kısa film Büyük Ödülü kazandığında o da jürideydi. Overture’dan gelen yanıt son derece cesaret vericiydi ve bunun üzerine biz de onlarla iş ilişkisi kurduk.”
Hopkins için çok farklı iki karakter arasındaki daha olgun bir aşk ilişkisi fikrini irdeleme fırsatı karşı konulmazdı adeta. “Bence orta yaşlı karakterler çok daha ilgi çekici.” diyor Hopkins. “Çok daha fazla şey yaşamışlardır ve omuzlarında çok daha fazla yükleri vardır, bu da film için oldukça elverişlidir. İnsanın omuzlarındaki yükler her zaman ilgi çekicidir.”
Hoffman da bu fikri paylaşır: “Bence bir evlilik yürümeyince gün ışığına çıkan şey bildiğinizi sandığınız şeyi bilmediğinizi fark etmenizdir. Söz konusu kişinin hayatınızdaki en önemli kişi olarak bilirdiniz, veya bildiğinizi sanırdınız; işte bu sizin bütün inançlarınızı alt üst eder ve kendinizi dış dünyaya kapatırsınız. Bu filmi ilginç kılan şey, artık gençlik coşkusu duymayan bu iki insan bence. Elde edeceklerini sandıkları şeylerin umuduyla o kadar acı çekmişler ki, birbirlerinin hayatına girmeyi pek de istemiyorlar, bence filme gerilim hissini katan da bu işte.”
Thompson’ın da dile getirdiği gibi, “Aslına bakacak olursan yaşlanınca aşık olmak harap edici bir şey bence. Aşk, özellikle önüne çıkacağını düşünmediği zaman insan için büyük ve önemli bir olay oluyor. Bu iki karakter de bir şekilde teslim olmuşlar ama çabalamadan, hala çalışma isteği duymadan, güzel şeyler yapmadan ve ilginç bir hayat yaşamadan da değil. Bunların hepsini hala istiyorlar ama bunlara uzanan fırsatlar onlara uzak gibi görünüyor.”
“Var olduğuna gerçekten inandığım, aşağı yukarı benim gibi, aşık olan insanlar görmek istiyorum.” diye ekliyor Thompson. “Kusurlu insanlar, herkesin peşine düşeceği kadar güzel olmayan insanlar. Bu tür insanlar barındıran aşk hikayeleri görmezsiniz, sadece birbirine aşık olan güzel ve yakışıklı insanlar görürsünüz ama ben bu durumdan sıkıldım, bu tür mantıksızlıktan sıkıldım. Bu tür insanlar umurumda değil!”
Thompson canlandırdığı karakteri oynarken tanıdığı, henüz doğru kişiyi bulamayan, gerçek bir kadından esinlendiğini dile getiriyor. “Yaşın kaç olduğu pek de önemli değil aslında.” diye ekliyor. “Doğru kişiyle kurulacak o gönül bağını bulamamak mesele, yoksa denemekten kaçınmak değil. Kate deniyor. Ama yelkenlerini suya indirmesini sağlayacak olan, Hayatına ansızın giriveren Harvey gibi bir adam.”
Hopkins bu filmin çekiminde her gün yeni bir şey öğrendiğini itiraf ediyor. “Oldukça küçük düşürücü bir tecrübe oldu benim için ama oldukça da eğlenceli. Oyuncuları izlemeye bayağı alışkındım ama onları kameranın ekranında görünce, aman Tanrım, karşımdakiler Dustin Hoffman ve Emma Thompson ve ben onların yönetmeniyim, dedim kendi kendime.”
“Kate ve Harvey, karşılaştıkları noktada hayatlarında benzer zorluklar içindeler.” diye açıklıyor Hopkins. “Önlerinde pek fazla şansları yok. Bence Dustin’in canlandırdığı karakter tik tak diye işleyen saatin sesini hissediyor ve işleri yeniden yoluna koymak için fırsat kolluyor. Bu karşılaşmanın kaderinde yazılı olduğuna karar vermiş, o yüzden vakit kaybetmeden hayatındaki en iyi şekilde faydalanacağı bu yeni soluğu hemen değerlendiriyor.
Hoffman, Hopkins’in sete adım atmadan önce her planı kafasında görsel olarak canlandıran yönetmenlerden biri olduğu ama yine de doğaçlamaya göz yumduğu gözleminde bulunuyor. “Emma ve benim aramdaki enerjiyi fark etti ve buna olumlu tepki verdi.”
Hopkins, son derece yetenekli ve tecrübeli oyuncularla çalışmanın onu sinema alanındaki yerleşik inançlardan bazılarını yeniden düşünmeye ittiğini dile getiriyor. “Neyin peşinde olduğuma dair sandığımdan daha üstün bir sezgim olduğunu öğrendim. Bu da nihayetinde biraz daha özgürce davranmamı sağlıyor çünkü her planın ve sahnenin özünün ne olduğuna dair güçlü bir sezgim olduğunu biliyorum. Aksi takdirde, yazdığım senaryoya aşırı kıymet verip ‘Ben bu şekilde yazmadım.” diyebilirim. İşin zor tarafı, çekim esnasında ortaya çıkan şeylere açık olmak ve sette olan bitenin benim yazdığımdan daha iyi olduğunu fark etmekti.”
LAST CHANCE HARVEY OYUNCU SEÇİMİ
Nicola Usborne, Hoffman ve Thompson’ın filmin en başından oyuncu kadrosunda yer almasının, yıldızlarla dolu bir yardımcı oyuncu kadrosu oluşturmada sinemacıların işini kolaylaştırdığını dile getiriyor. “Oyuncu kadronuzda Dustin ve Emma varsa, birçok muhteşem oyuncunun da aklını çelebilirsiniz.”
Hopkins’in film için doğru oyuncuları belirleme kuralı oldukça basitti: “Sanırım ufak bir kağıda ‘Bu filmde 2 iyi olacak” diye not almıştım. Her kişinin en az üç yönü olmasını ve karikatür olmamalarını istedim. Dustin ve Emma açıkçası muhteşem bir başlangıç oldu ama her rol filmde kilit bir paya sahip ve bütün film boyunca oyuncu kadrosunun gücünü korumak zorundasınızdır. İnsanı afallatan yetenekler karşısında en sonunda yüzümüz kızardı. Aksi olsaydı silip atabileceğiniz, çok kolay siyah-beyaz karaktere dönüşebilecek, hayati rolleri canlandıran, muhteşem oyuncularla çalıştık.”
Hoffman ve Thompson hakkındaysa, “Benim için en iyisi onlara bolca özgürlük tanıyıp, bana ihtiyaç duyduklarında yanlarında olmamdı.” diyor.
Yapımcı Perell iki yıldız oyuncunun oyunculuk tekniklerindeki farklılıktan adeta büyülendi. Emma oyunculuk süreci bakımından Dustin’den daha farklı olamazdı. İzlemesi insana son derece sıradışı gelen bir sakinliğe ve ağırbaşlılığa sahip. Bir sahneye girdiği an, ne yapacağı üzerine, bütün ayrıntısıyla, söyleyeceği replik üzerine, bir hayli düşünmüştür. Ve gerektiği kadar farklı şekilde canlandıracaktır ama o sanki bu kadar farklı canlandırmaları hiç zorlanmadan gerçekleştiriyor gibi görünüyor.
Oysa Dustin’de çalışan bir makineyi görüyorsun sanki, oyunculuk sürecinde oldukça sade. Zihni dağınık ama gözünden hiçbir şey kaçmıyor. Her ayrıntıyı irdeliyor, sorguluyor, analiz ediyor ve insanı en çok büyüleyen de karakteri canlandırdığını görüyorsunuz ama Harvey gibi oynuyor, Dustin gibi değil. Bu yöntemi, karaktere can katıyor. Hepimize can katıyor sanki ama kesinlikle rahat olamıyorsunuz, yerinize oturamıyorsunuz.”
Thompson, Dustin’in zorlanmadan oynadığını dile getiriyor. “Tamamen gerçekçi olmak, tamamen doğal olmak istememiz bakımından onunla aynı şekilde çalışıyoruz. Bunu ancak sayılı insanla yapabilirsiniz. Gerçek şu ki, onun oyunculuk süreci pek de umurumda değil açıkçası, sete çıkıyoruz ve oynuyoruz işte. Dustin dört dörtlük bir oyuncu. Her an keşfedilmeli ve yeniden canlandırılmalı.”
“Emma ve ben oyunculuk kariyerimiz boyunca karakter rolleri canlandırdık.” diye belirtiyor Hoffman. “Ama bu sefer kendimize çok yakın hissettiğimiz karakterleri canlandırmak istedik.”
“Emma bir otobüste tek başına oturuyor olabilir, tıpkı filmdeki bir sahnede olduğu gibi.” diye devam ediyor Hoffman. “Karakterle yansıttığı hisler kendi ruhunda var, sıradışı olan şey ise bunu bizimle nasıl paylaştığı.”
Usborne’a göre, Hoffman ve Thompson’ın ortak yönleri olduğu kadar zıt yönleri de var. “Hem Dustin hem de Emma komedi ve dramda da çok rahat ve bu ikisi arasında çok kolay geçiş yapabiliyorlar. Filmde birkaç çok ama çok komik an var ve bu duyguları yansıtmada gerçeklikten ve dürüstlükten saptıklarını düşünmüyorum.”
“Harvey senaryonun başlarında seyirciyi onu sorgulamaya iten eylemlerde bulunuyor ama yine de Dustin Hoffman ve rolünü canlandırmasında ona inanmanızı ve duygularını paylaşmanızı sağlayan bir şeyler var.” diye belirtiyor yapımcı. “Bazı seçimlerinin yanlış olduğunu düşünecek olsanız bile onun duygularını anlamazlık etmiyorsunuz asla. Onu kamerada görür görmez ona derin bir yakınlık duyuyorsunuz. Adeta ne yaparsa yapsın ona yakınlık duymanızı sağlayan yüzünde veya beden dilinde insanı celbeden ne olduğunu bilmiyorum açıkçası.”
FİLMİN KÜNYESİ
Orijinal adı: Last Chance Harvey
Türkçe adı: Aşka son şans
Süre: 92 dakika
Yapımcı: Tim Perell, Nicola Usborne
Yönetmen: Joel Hopkins
Senaryo: Joel Hopkins
Oyuncular: Emma Thompson, Dustin Hoffman, Eileen Atkins, James Brolin, Liane Balaban, Kathy Baker
Resimler: