Beni Unutma – Remember Me

FİDA FİLM sunar

“BENİ UNUTMA – REMEMBER ME”

KONU

Bir romantik dram olan BENİ UNUTMA’da Robert Pattinson,  Tyler isimli New York’ta yaşayan ve bir trajedinin tüm aileyi dağıtmasıyla babasına (Pierse Brosnan) karşı isyankar hale gelen bir genci canlandırıyor.  Tyler, kaderin bir oyunu sonucu Ally (Emilie de Ravin) ile tanıştığı güne kadar kendisini kimsenin anlayamadığını düşünmektedir. Aşk aklına gelen en son şey olmasına rağmen, Ally’nin beklenmedik şekilde kendine çok iyi gelmesi ve ondan ilham alıyor olmasıyla ona yavaş yavaş aşık olmaya başlar. Bu aşkla beraber mutluluğu ve hayatındaki anlamı da keşfeder. Az bir zaman sonra sırların ortaya çıkması ve trajedinin yeniden boy göstermesiyle, onları bir arada tutan sebepler aksi yönde etki etmeye başlar. 2001 yazında geçen BENİ UNUTMA, aşkın gücü, ailenin hayatlarımızdaki rolü, tutkuyla yaşama ve birinin hergün süre gelen hayatındaki değerler üzerine unutulmaz bir hikaye.

YÖNETMENİN GÖRÜŞÜ

Will Fetter’ın senaryosunu ilk okuduğumda (o zamanki adı MEMOIRS – ANILAR idi), üç özelliğiyle beni derinden etkiledi. İlki New York’u tarihindeki önemli bir zamanda ele alıyor olmasıydı. Bir New York’lu olarak şehrin çok iyi bildiğim ve çok da sevdiğim zamanlarını anlatma fırsatı bulmuş oldum. İkincisi, yılalrdır üzerinde çalışmak istediğim bir konuyu ele alması oldu; iki gencin dürüst ve yalın aşk hikayesi. Üçüncüsü de açılış sahnesinden itibaren senaryonun tutarlı ve yerinde bir tema izlemesi; mükemmel bir düzende ilerleyen dünyamız beklenmedik bir sürprizle karşılaştığında ne oluyor? Böyle  beklenmedik ve anlaşılması güç şoklardan nasıl kurtuluyoruz. Bu bizlerin hayatlarını nasıl etkiliyor?

Kısacası, BENİ UNUTMA iki genç arasında gelişen samimi bir aşkın ve iki farklı ailenin kendi açılarından yaşadıkları trajik olaylardan nasıl etkilendiklerinin portresini sunuyor ve senaryo da aşk, kayıp ve hayatın yavaş yavaş yitişi gibi daha büyük temalara ayna tutuyor.

–Allen  Coulter

YAPIM HAKKINDA

11 Eylül 2001 öncesinde geçen yaz tüm Amerikalılar için masumiyeti temsil eden bir dönem. BENİ UNUTMA adlı romantik dram da işte bu dönemde geçiyor. Saf ve sürükleyici bu hikayede Robert Pattinson (Tyler), NY Üniversitesi’nde okuyan, hayat, aşk, hayatın gerçekleri ve karmaşık yanları arasında boğuşan bir genci canlandırıyor. Tüm bunlar babasıyla (Pierce Brosnan) olan ilişkisinde iyice belirgin hale geliyor ve beklemediği huzuru bir arkadaşı ile girdiği aptalca bir iddia sonucu tanıştığı Emilie de Ravin (Ally) ile bulur.

Pattinson role dişli bir görünüş getiriyor; genç birinin babasının gölgesinden çıkmasıyla ve aynı zamanda onunla iletişim de kurmaya çalışırken yaşayacağı türden ciddi bir duygusal derinlik ve başkaldırı ruhu katıyor.

Filmin açılış sahneleri sonrasında hem Pattinson hem de Ravin’in canlandırdığı karakterlerin büyük bir kayıp yaşadıklarını anlıyoruz; onları bir araya getiren bir kayıp. Hikaye geliştikçe Brosnan, Lena Olin, Ruby Jerins ve Chris Cooper’ın canlandırdığı karakterlerle aileye doğru açılan bir pencereden görüyoruz olayları. İki ailede de yaşanan kaybın dinamikleri değiştirdiğini ve bazı aile üyelerini bir araya getirip yaklaştırırken, bazılarını ayrı düşürdüğüne şahit oluyoruz.Genelde bakıldığında BENİ UNUTMA aşkın gücü, ailenin hayatlarımızdaki rolü ve birinin hergün süre gelen hayatındaki değerler üzerine unutulmaz bir hikaye.

Yönetmen  Allen Coulter, filmi ve senaristini şöyle anlatıyor: “Will Fetters çok dokunaklı bir senaryo yazdı. En basit haliyle, BENİ UNUTMA her ikisi de geçmişinden bir trajedi taşıyan iki gencin hiklayesi ve aralarında gelişen aşkı konu ediyor. Tyler varlıklı bir ailenin çocuğu iken, Ally işçi bir aileden geliyor ve birbirlerini tanımaya başladıkça bu konuşulmamış ve farkedilmeyen bağı paylaşır hale geliyorlar. Mizah ve dokunaklılığın ince ince dokunmuş bir halıda olacağı gibi birleşmesi. Çok güzel bir aşk hiklayesi.

“Bu film aşk ve kayıp üzerine” diyor yapımcı Nick Osborne. “Birinin hayatını, hayatında belirli olayların neden yer aldığını ve bazen de cevapsız kaldığını, bir cevap niteliğinde anlatmaya çalışan bir hikaye.”

“Bunların her birimizin hayat boyu uğraştığı, ama özellikle de 20li yaşlarımızın başında uğraştığımız sorular olduğunu düşünüyorum.”

Robert Pattinson canlandırdığı karakter Tyler Hawkins’i kardeşini taze kaybetmiş ve kendi de bu durum içinde kaybolmuş biri olarak tanımlıyor. Çok varlıklı bir aileye sahip ve aynı zamanda kendi doğruları olan, biraz da savurgan biri. O yaşlarda çoğu gencin sahip olduğu bir davranış stili var ve  bu doğrultuda tanıdığı herkesten daha iyi bildiğini sanan ve bunu kanıtlama ihtiyacı duymayan bir yanı var.
else, but don’t feel the need to prove it in any way whatsoever.  Sonunda ona dolambaçlı bir yoldan da olsa nasıl olgunlaşacağını öğretecek bir kızla tanışıyor.”

“Tipik aşk hikayelerinden değil” diyor Emilie de Ravin (Ally Craig). “Tiki karakterimiz Tyler ve Ally, alışılmış dışı koşullar altında tanışıyorlar ve her ikisinin de çok travmatik birer geçmişi var. İlişkileri çok güzel ve gerçekçi bir zeminde kuruluyor ve filmde bunun etrafında örülüyor. Daha da derine inerek insanların birbirleri hakkında ne hissettiklerini ve bu süreçte neler olduğunu sadece havadan sudan bahsederek değil, gerçekliğiyle aktarıyor.”

SENARYO ARAYIŞI

Osborne anlatıyor, “4 yıl önce okumuştu senaryoyu Trevor Engelson.  Trevor şöyle demişti, ‘Buradan birşeyler çıkar. Bunu bir okumalısın.’ Böylece ben de okudum. Will Fetters’ın yazdığı ilk taslak beni benden  aldı. Çok etkilendim ve Trevor’a “bu filmi yapmalıyız” dedim.”

“Bir çok finansör ile görüştük. Projeyi isteyen bir yorumcuya da götürdük fakat sonradan olmadı. Bir noktada Allen Coulter’a götürdüm. Allen, ben ve Will bir süre üzerinde çalıştık. Sonra Rob devreye girdi, ki çok faydası dokundu. Twilight (Alacakaranlık)tan önceydi işin garibi. Sektörde henüz adı duyulmadığı bir zamanda okumuş oldu.”

Yapımcı Nick Osborne, filmin senaristi Will Fetters’ın yapım için ne anlam taşıdığını şu sözlerle anlatıyor; “Will olmasaydı elimizde hiçbir şey yoktu. Bu hikayeyi ve nereye vardıracağını bilen oydu ve Allen, Rob ve ben ilk okuduğumuzda hepimiz bunun kendimizi adayabileceğimiz birşey olduğunu farkettik. Hollywood’da film yapmak bugünlerde hiç de kolay değil  ve açıkça ortada ki dram filmi yapmak daha da zor. Dram en zor tür diyebilirm.”

“İşin ilginç yanı senaryo yazım aşamasında Will, Tyler karakteri gibiydi. Kendinden bir şey yaratmaya çalışan genç ve kızgın bir çocuktu. Fakat nasıl yapacağını ve oraya nasıl varacağını bilmiyordu. Türlü derin düşüncelere ve sinire sahipti… Sanıyorum Tyler Hawkins bu süreçte Will’di. Özgün kılan yanı da bu oldu.”

Senaryonun gücüne dayalı olarak, prodüksiyon sürecindeki ön koşullar da birbiriyle örtüştü, diyor Osborne. Will’in senaryoya kattığı, kutsal kitabın yazıya kattığı türden birşeydi. Çünkü istediğimiz yönetmen, oyuncu, hepsine yol açtı. Fenomen bir film oldu.

Pierce Brosnan senaryonun bir oyuncunun oynayabileceği en güzel rollerden birine el verdiğini söylüyor ve “Will Fetters çeşitli boyutları olan ve hayatın çelişkisine gömülmüş duygusal karakterler yarattı. Hikayenin sonuna geldiğinizde, midenize yumruk yemiş gibi oluyorsunuz. Bu rol için müteşekkirim. Kariyerimde bir kenara çekilip istediğimi yapabilecek bir noktadayı. Çok iyi bir yönetmenin ellerine teslim edilmiş, çok çok iyi bir rol ve oyuncu ekibiyle de büyük bir uyum içinde” diyor.

Allen Coulter konuya giriyor “Senaryoyu okuyan herkes çok etkileniyordu. Bu tamamen Will Fetters’ın sahip olduğu ilhamla ilgiliydi. Bu filme kesin karar verdiğimde tek istediğim hikayeyi olabildiğince doğru olacağı bir yere itmek oldu.” “Mesela kendim bir New York’lu olarak oraya dair bilmeniz gereken ve karakterle, mekanla ya da atmosferle bağdaştırabileceğiniz  küçük detayları ortaya koydum. Bu Will’in bilebileceği bir şey değildi çünkü o New York’lu değil” diye ekliyor.
NEW YORK’A YAZILMIŞ BİR AŞK MEKTUBU

Yönetmen Allen Coulter ve yapımcı Nick Osborne filmi New York’ta çekerlerse şehrin kendisinin de bir karakter gibi varolacağını düşünüyorlardı.

” Burada yaşayan biri olarak New York’ta geçen bir şeyin içinde yer almak bana kendimi şanslı hissettiriyor. Karımla aramda espri haline bile geldi, bir senaryo “Hikayemiz New York’ta başlıyor” diye açılıyorsa daha kalanını okumadan “Ben varım” diyorum.

“Çekim yapmak istediğimiz yerlere iyice baktık. Saçma derecede simgesel yerleri kullanmak istemiyorduk ama bir yandan New York olduğu hissini de versin istiyorduk.” Diyor Osborne.

“Doğal olarak şehirde çekim yapıyor olmanın getirdiği zorluklar var fakat bu seferki gerçekte zorlu oldu, Rob’un akıl almaz popülaritesi yüzünden.”

” Paparazzileri bizi sürekli  takip ediyor olmaları çılgıncaydı.” Diyor Coulter. “Bazı günler 30 civarı paparazzi ourken bazı günlerse 300-400 hayran oluyordu etrafımzda. Fakatbu işi başardık ve sonuç olarak iyi oldu. Jonathan Freeman, the D.P., de bir fenomen ve sanırım bunu çektiklerimize bakarsanız anlayabilirsiniz. Sonunda bu bir New York filmi ve New York’a yazılmış bir aşk mektubu gibi aslında; yani uğraştığımıza değdi çünkü şehrin kendisi yeri doldurulamazdı.”

“BENİ UNUTMA” OYUNCU SEÇİMİ: MÜKEMMEL UYUM

Allen Coulter ve Nick Osborne başından beri oyuncu seçimine çok dahil oldular”diyor Coulter, ” Rob Pattinson’la Summit’in de ilgilenmesi üzerine toplandık. Onunla bir yıl kadar önce tanıştık ve ilk andan ilgimizi çekti, o da projeyle ilgilendi ve böylece süreç başlamış oldu.”

Yönetmenin büyük avantajlarından biri iyi bir oyuncu seçimi ekibine sahip olmak oldu ve zaten bu sürecin içinde birebir yer almak onun doğasında var. “Oyuncu seçiminde yer almadığım bir projede çalıştığımı hayal bile dedmiyorum” diyor Coulter ” Nick Osborne ve benim, Joanna Colbert ve Rich Mento ile çalışmışlığımız vardı ve Summit de 2-3 önemli rol için ağırlığını koydu. Hem Nick’i hem de beni çok heyecanlandıran bir oyuncu seçimiyle sonlandı süreç. Ne tür bir oyuncu dağılımı olduğunu söylemek biraz zor çünkü oldukça derleme oldu. Büyük bütçeli bir film imajı veren bir yanı da var, bağımsız film diyebileceğiniz bir yanı da.” diye ekliyor.

“Belli bir itibara sahip olan Pierce Brosnan’dan film camiasının bambaşka bir kısmından olan Chris Cooper’a kadar karışık bir oyuncu topluluğu oldu, fakat her biri çok iyi oyunculardır. Bu isimlerin yanına Lena Olin ve Rob Pattinson’ı da ekleyince işte o zaman derleme bir karışım olmuş oluyor” diyor  Coulter.

TYLER HAWKINS  rolünde ROBERT PATTINSON üzerine

Allen Coulter “Nick’le Robert’ın karmaşık duygular içinde birini canlandırabileceğine inanıyorduk; öfkesi ve hikaye süresince gelişen olaylar karşısındaki suçluluk hissi, babasıyla olan ilişkisindeki öfke ve babasının da durumu değiştirmek için çabalamıyor olma hali; genç bir adamın kendini kayıp hissetmesi ve kimliğini çözememesi.”

Pattinson oynadığı karakterin kendi yaşantısını da yansıtan, büyüme aşamasında olan biri olarak tanımlıyor. “Filmde yer almak istememdeki en önemli nedenlerden biri, Tyler’ın bulunduğu noktanın varoluşsal problemlerden olgun biri olmaya geçiş döneminde olması – 20li yaşlarının başı ve artık ıssız bir ada olmadığını hissetmeye başladığı zamanlar. Birşeylere karşı hissettiği şeylerin saflığına inanabilir. Ve kendisine de daha saygılı olabilir. Olgunlaşmaya başlayan biri ve sanırım bana olan da bu. Ya da o zamanlar olmuş olan.”

Pattinson’ın karakteri can sıkıntısıyla boğuşan, duygularla durdurulmuş bir gelişme gösteren bir karakter. “Tyler yıllardır biriken kin ve keder ile dolu, içi yaşlanmış gibi. O ve Charles sürekli aynı kavgayı yapıp duruyorlar ve dışarıdan bakan herkes onları yaşlı olarak görüyor. Tyler’ın kendisi dahi aynı öfkeye sahip olmaktan şikayetçi.”

Pierce Brosnan, Pattinson’ı “şöhret dünyasına fırlatılmış ama bunun üzerinden oldukça olgunca gelen genç bir adam” olarak görüyor. İyi bir kalbi var. İnsani değerlere sahip ve böyle bir projede çalışacak kadar yürekli. Twilight’ın önünde açtığı yol ile gidip çok büyük filmlere imza atabileceğinin farkında ve yapmak üzere olduğu şey de bu.” “Çok iyi bir görüntüsü var ve kendi hisleri, güdüleri ve sezgileriyle temas halinde olan biri. Olduça hevesli ve bu iyi birşey çünkü aynı zamanda ağır başlı ve çok da seçici. Bu filmin yapılmasında önemli bir rolü olduğunu biliyorum ve genç birinde bunu görmek çok mutluuk verici. Böyle birini korumka istersiniz. Onun için en iyisini istersiniz. Yükseklerde olduğunu görmek de…”

Emilie de Ravin, Tyler’ın karmaşık bir karakter olduğunu ve kendi oynadığı karakter gibi dramatik bir geçmişten gelen bir karakter olduğunu ve Robert’ın buna karışık detaylar katmayı becerdiğini ve ona “Nasıl oluyor da böyle fikirlerle gelebiliyorsun?” diye sorduğunu; Robert’ın Tyler karakterini benzersiz kıldığını düşünüyor.
EMILIE DE RAVIN, ALLY CRAIG rolünde

Osborne, Tyler’ın Ally ile olan ilişkisinin farklı olduğunu söylüyor. Ally onun hayatına huzur getiriyor. “Onun hayatına girip de onun etkisine kapılmayan ilk kız o. Kızları peşine düşürmekte zorlanmayan bir genç ve onu zorlayan tek kız. Kendine ördüğü duvarları aşarak gerçek Tyler’a ulaşan ilk kız.”

“Onun sayesinde” diyor  “hayatındaki diğer ilişkileri de yoluna koymayı öğreniyor ve sonunda hayatında huzuru yakalıyor.”

“Emilie, Ally’ye dair düşündüğüm her özelliği karşılıyor.” Diyor Osborne, “Hayatındaki büyük trajediyle başa çıkmak zorunda kalan, işçi sınıfından bir kız. Babasıyla neredeyse evlilermiş gibi bir ilişkileri var çünkü birbirlerine tutunmak durumunda kalmışlar. Hayatında gerçek anlamda hiç iyi zamanı olmamış. Biraz mahmur, okulunda başarılı ve iyi bir kariyer sahibi olacak bir kız. Sonra hayatına bu çocuk gün ışığı  gibi giriyor ve farklı şekilde düşünmesini sağlıyor. Emilie tüm bunları vermekte çok yetkindi.”

Ekip, Ally Craig rolünü oynayacak kişiyi b ulmak için ciddi bir çaba sarfetti. “180 yakın kadın oyuncu ile görüştük” Coulter. “Çok zorlu bir durumdu. Hem Rob’la romantik bir uyum görüntüsü verebilecek birini hem de onun karşısında sert durabilecek ve ona karşı da çıkabilecek birini arıyorduk.”

Ally, Queens’li bir polisin kızı ve Queens’lilere özgü bir tavır sergileyebilmesi bizim için önemliydi.

Coulter da şöyle ekliyor; ” NY Üniversitesi’ne gidiyor ve bu babasının olduğu noktadan hızla ayrılmasını sağlıyor. Bir yandan annesi de hemşireymiş, yani gerçek bir mavi yakalı aile mensubu ve bizi buna inandırması gerekiyor. Emilie böyle bir profil için uygun görünüyordu.

De Ravin aynı zamanda karşı konulmaz bir cazibeye de sahip. “Bunun karakteri için iyi olduğunu düşündük çünkü Tyler’ın onu farketmesi gerekiyor ama bir yandan sert bir duruşa da sahip olmalı. Ve sonunda Chris Cooper’ın olduğu ve Ally’nin babasına karşı geldiği sahnelerin çekimlerine başladığımızda, hiç de kolay yıldırılamayacak biri olduğunu görüyorsunuz.”
Oyuncular: Robert Pattinson, Emilie de Ravin, Chris Cooper, Lena Olin, Tate Ellington, Ruby Jerins ve Pierce Brosnan
Yönetmen: Allen Coulter
Senaryo: Will Fetters
Yapımcılar: Nicholas Osborne, Trevor Engelson
Süre: 1 saat, 53 dk

PIERCE BROSNAN, CHARLES HAWKINS rolünde

Coulter, Pierce Brosnan’ın “Matador” adlı, oyuncu olmak istediğini ortaya oyan filmi sebebiyle onunla ilgilenmeye başladı. “ Bu çocuğun babası olabilecek kadar yakışıklı birini ararken bunun Pierce Brosnan olabileceğini düşündüm. Nick de fikri beğendi ve durumu Summit’e anlattığımızda onlar da bu olasılık karşısında çok heyecanlandılar.”

Nick Osborne, Charles Hawkins’i sabır ve insaniyetin dengeli birleştiği biri olarak tasarlamıştı. “Charles başarılı ama duygularını göstermekten yoksun birisiydi, çocuğuna sevgisini yansıtamayan, ona yakın olamadığı için çocuğunu çileden çıkartan ve bu konuda bir o kadar da endişe duyan biriydi. Pierce aklımdaki karakteri her anlamda karşılıyordu”

Robert Pattinson’la olan bölümleri için de şöyle diyor. “Pierce çok enteresan bir performans çıkardı. Çok ama çok sevecen birisi aynı zamanda. Böyle ikonik birinin baban rolünde oynaması inanılmaz birşey. Ciddiyim, inanılmaz bir deneyimdi.”

Oynadığı karakterin babası Charles’la olan ilişkisini şu sözlerle dile getiriyor; ” Tyler babasına çok benziyor aslında ve meselenin aslında babasının sevgisini özlemesi olduğunu sanmıyorum. Babasının  belirli bir davranış kalıbında olmasını bekliyor ama bunun ne olduğunu kendisi de çok iyi bilmiyor, o yüzden de bu anlamda hiç tatmin olamıyor. Babası da ona karşı davarnışında giderek daha umutsuz bir tavır sergiliyor çünkü babalık vazifesini tam anlamıyla yerine getirdiğini düşünüyor.”

“Oğlunu çok destekleyen bir yanı var ve Tyler’ın ona karşı tüm saçmalamasına dayanıyor ama sevgisiz davrandığını söyleyemem. Hayatındaki herkesin olduğundan farklı davranması gerektiğini düşünüyor ama bir yandan da kimseye verecek net bir cevabı yok. Kimseye tam anlamıyla ne istediğini anlatamıyor, bu sebeple de sevgi yoksunu olduğunu düşünmüyorum.”

CHRIS COOPER,  NEIL CRAIG rolünde

Nick Osborne’a göre Chris Cooper için “dahi, mükemmel bir oyuncu…” olduğunu söylemek dışında söyelenebilecek şey yok. “Bu filmde yaptığı her şey, açılış sahnesinden, karısının yasını tuttuğu anlara kadar..ve Ally’ye karşı korumacı tavrı…hepsini ortaya koyabildi.”

Allen Coulter da”Mükemmel bir oyuncu ve onunla oynadığım için çok şanslıyım. Senaryoyu beğenmeseydi tartışma bitmiştir demek olacaktı. Aynı şekilde eşi Marianne de beğenmeseydi aynı şekilde, ama okuduğu anda geriye endişelenecek birşey kalmadı.

Başlamadan önce, Chris’le “Breach” filminde çalışan yönetmen arkadaşım  Billy Ray,  Chrisle ilgili “beraber çalışabileceğin en mükemmel insandır” demişti. Ve doğruydu da. Pierce ile Chris arasında hangisi daha iyi diye düşünecek olursanız, ikisinin de en iyileri olduğu sonucuna varırsınız.”

Robert Pattinson, Chris’le ilgili en şaşırtıcı şeyin fiziksel anlamda ne kadar güçlü olduğunu farketmesi olduğunu söylüyor; “İnanılmaz bir şey. Hareketler üzerinden giderken bile tam farkedilmiyor. Yanında durduğumda bana göre çok küçük cüsseli görünüyor, ama beni dövdüğü sahnelere geldiğimizde..ki beni normalde çok rahatlıkla yenebilir…şok oldum!”

LENA OLIN, DIANE HIRSCH rolünde

Nick Osborne ve Allen Coulter Lena Olin’in Tyler’ın annesi rolüne neler kattığını konuşuyorlar.

Osborne  şöyle diyor “Çekimleri izlerken Lena’nın doğru kişi olduğuna emin oldum. Altı yıl önce oğlu intihar eden bir annenin yasını verebiliyordu oyunda. Yine de film ilerledikçe, hayata yavaş yavaş geri dönüşünü de izliyoruz – hayattan bir nebze tad almaya başlıyor ve o andan sonra tekrar incinmesini istemiyorsunuz.”

“Lena’nın  “The Reader”filmindeki performansını daha yeni izlemiştim ve çok etkilendim – insancıllığı, doğallığı ve tevuzu halinden etkilendim ve bu yakışıklı çocuk için mükemmel bir anne olacak diye düşündüm. Pierce Brosnan ve Lena Olin ebeveyn olunca kimse bu yakışıklı nasıl olmuş diye düşünmezdi. Birden karşımda beliriverdi.”

Pierce Brosnan da “Lena yıllar önce Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği filmiyle bende inanılmaz bir etki yaratmıştı ve sonraki her rolü için de bu geçerliydi. Bu filmde beraber çok az sahnemiz var ama yine de çok etkileyici bir rol arkadaşı olduğunu söyleyebilirim. Aileyle olan açılış sekansında, cenaze sonrası dondurma servisi yapıldığı sahnede beni benden aldı. Uçup gittim. O sahneye getirdiği duygu ve canlılık…Oynamanın en yalın hali ve inanılmaz güzelliği.” diyor

Emilie de Ravin’in de dediği gibi, “Bazen filmlerdeki ailelerinizle bağdaşamazsınız. Size bile inandırıcı gelmez. Ama Lena, Tyler’ın annesi rolüne inanılmaz bir inandırıcılık getiriyor.”

RUBY JERINS, CAROLINE HAWKINS rolünde

Pierce Brosnan ona “güzellik düğmesi” diye hitap ediyor ve Nick Osborne’un kendisi de Ruby Jerins’in yeteneği karşısında etkileniyor. “Enfes bir oyuncu, Rob ve onun kardeş olduklarına kesinlikle inanıyorsunuz. Rob sette ona resmen aşık oldu ve yapabildikleri, doğaçlama yeteneği karşısında çok etkilendi.”

“Tyler’ı iyi yapan şey de bu . Kendi nevrozları içinde o kadar kaybolmuş ki, Caroline kendini adadığı tek kişi olmuş… hem de  belki biraz bencilce.”

Robert Pattinson’ı Ruby ile çalışmaya iten şeylerden birini şöyle açıklıyor, “Ruby’nin oyunculuğunda kolayca aktardığı bir şey var. Bir sahneyi biriyle beraber oynarken öylece onu izleyip, çekimde olduğunuzu unutabilmek mükemmel bir şey.”

TATE ELLINGTON, AIDAN HALL rolünde

Tate Ellington, Robert Pattinson’ın karakterine karşın daha komik bir hava veriyor.

“Tate inandığımızın aksi yönündeydi çünkü aklımızda canlandığı gibi değildi, ne benim, ne Nick’in ne de Summit’in. Ama Nick, Tate’le çalışmam konusunda güdülerimi zorluyorduç Tate ile son konuşmamda, artık onunla çalışmaya karar verdiğimizde dedim ki, “Böyle birini tanıyor musun” “Evet çok yakın bir arkadaşım” dedi ve bunun üzerine konuştuk, bana arkadaşını anlattı ve o an “İşte bu” dedim. Tate de bunu rolüne taşımakta çok başarılydı, aynı zamanda çok da iyi bir doğaçlama yönü olduğunu farkettik. Senaryonun farklı yerlrine kendinden birşeyler ekliyordu ve hepsi de çok yerinde ve anlamlıydı” diyor Coulter.

SEYİRCİYLE BULUŞMA

Yapımcıların en önemli temennilerinden biri izleyenlerin, karakterlerin çelişkileriyle bağdaşması oldu.

“Hayatta herkes kayıp yaşar…” diyor Osborne, ” …er ya da geç.  Herkes öfke duyar, çoğu insanın çok tutkulu bir ilk aşk hikayesi vardır. Hepimiz ailemiz tarafından öfkelendirilmiştir ve bence filmim en iyi yanlarından biri de karakterlerimizin film boyunca bunlar etrafında durabilmesi oldu.”

Allen Coulter da ona katılıyor; “Bu yüzden insanların çok özdeşleşeceklerini düşünüyorum. Tahminimce bu, izleyenlerin, her biri geçmişinde kişisel ve duygusal bir acı yaşamış bu  karakterleri anlamalarına da yardım edecektir.”

Osborne izleyicilerin filmi izledikten sonra kendi hayatlarına da dönüp bir bakıp bu büyük sorulara cevap arayacaklarına fırsat bulacaklarını dile getiriyor. “Biraz durup uzaktan baktığınızda neyin önemli ve kimlere karşı nasıl bariyerleriniz olduğunu ve o insanlara karşı neden bariyerlerinizin olduğunu sorguluyorsunuz. Karşınızda gerçekten iyi sebepler mi buluyorsunuz ypksa çok öfkeli, acılı, üzgün ya da kıskanç olduğunuz zamanlarda verdiğiniz kararlardan mı oluşuyorlar. Ve sonuç olarak bu sebepler gerçekten önemliler mi? Bunlardan tamamen sıyrılabilseniz kaybetmiş olduğunuz bazı ilişkilerinizi yeniden kurma şansınız olur belki de.”

Bu anlamda Osborne ve Coulter tamamen aynı fikirdeler. “Umarım aşık olmaya dair çok yerinde bir resim olduğunun farkına vararlar. Umarım hikayedeki iniş çıkışlardan, sürprizlerden hoşlanrlar. Ve elbette umarım ki sonuç olarak film onları bir yerlere götürür ve salonu akıllarında sorular ve kendi hayatlarına dair fikirlerle terkederler.”

FİLME GENEL BİR BAKIŞ

Yönetmen Allen Coulter görüntü yönetmeni Jonathan Freeman ve ekibin kalanıyla filmin görüntüsü ve rengine nasıl karar verdiklerini anlatıyor.

“Hollywoodland ve  “Rubicon”da  Jonathan Freeman ile yakından çalıştım. Çok defalar beraber çalıştık. İşbirliğimizin yanı sıra çok da yakın arkadaşlarız. Film üzerine ve gerçeklik duygusnu  nasıl vereceğimiz üzerine çok konuştuk, bir yerlerden etkilenmiş gibi görünmesini istemiyorduk.”

Renk üzerinde çok oynamak, ya da çok stilize hale getirmek istemiyorduk. “Hollywoodland” mesela çok stilize idi ama bu o film için uygun olan birşeydi. Bu filmde paletimize yumuşak geçişler koyduk, böylece geçmiş hissini de verebilecektik. Birisi bu filmi izlediğinde günümüzde geçtiği hissine kapılabilir çümkü çok büyük farklar ortaya koymadık. Mesela 50’lerle 60’lar arasındaki kadar kültürdeki ani değişimi hissettiren net bir ayırım yok.

Biz de basit olmasına karar verdik ve prodüksiyon amiri Scott Murphy ve kostüm tasarımcımız Susan Lyall’a herşeyi yumuşak bir tonda kullanmalarını söyledik. Geçmişi ufak bir tozlanmayla aktarıp ama olayın geçtiği günlere dönüldüüğünde farkı hissettirebilecek bir dokunuş istedik. Çok hafif ve içsel bir his yaratıldı filmde.

AKSANI OTURTMA SÜRECİ

Rob, Emilie ve Pierce…her birinin günlük hayatta kendilerine özgü bir aksanı var ve bu bir New York filmi. Filmdeki herkesin New York’lu birini canlandırmasıyla ilgili bir sorun oldu mu?

Osborne şöyle yanıtlıyor “Rob için hiç endişelenmemize gerek kalmadı. Açık bir Amerikan aksanı var.”

“Fakat Pierce’dan bugüne kadar bu aksanla konuşması hiç talep edilmemiş. O da Brooklyn aksanıyla, Mike Bloomberg tarzında ilerlemeye karar verdi. Brooklyn’de büyümüş ama çok para kazanıp buralara gelmiş biri. Sanırım bunu başardı.”

Coulter da “Sokaklardan gelmiş biri olması fikri hoşuma gitti. Onu daha sert görünümlü kılıyordu; kimseye ihtiyacı olmayan biri havası vardı ve Pierce da bunu onayladı. Bu fikir Pierce’ın da hoşuna gitti ve iyi bir diksiyon hocasıyla konuyu hallettik.”

“Ve bir de Emilie’nin aksanı vardı tabii” diyor Osborne.

“Emilie ile Queens’li birinin aksanıyla konuşabilir mi üzerine kafa yorduk.” Diyor Coulter. ” Queensli bir polsle tanıştık o arada ve bize yardımcı oldu. Ally ile hemen aynı yaşlarda iki kızı vardı ve ikisi de Queens akasanıyla konuşmuyordu, o yüzden ‘babasının aksanı olabilir ama Ally bunu geçmişte bırakmış olabilir’ diye düşündük”

“Tabii bir de  Chris Cooper’ın bu aksanla konuşması durumu vardı, ki kendisi aslen orta batı kısmından gelmedir. Sonuçta birçok farklı yerden gelen kişiyle hramanlanmış bir Amerikan hikayemiz olmuş oldu. Tıpkı New York’un bir kaynaşma noktası olduğunu doğrular gibi.”

“Aksanlar oturmuyorsa ve bunu becerebilecek oyuncularınız yoksa başınız ciddi belada demektir” diyor Osborne “ Fakat her oyuncumuzda bu yetenek vardı ve inanılmaz iyi bir diksiyon koçumuz vardı. ”

ALLEN COULTER’IN FAVORİ SAHNELERİ

REMEMBER ME/ BENİ UNUTMA kendine özgü zorlukları ve beklenmedik keyifli anlarıyla yönetmeni de şaşırttı. Allen Coulter anlatıyor,

Tyler (Pattinson) ve Neil Craig (Cooper) arasında ciddi bir duygusal çatışma var, bu sahneden çok hoşlanıyorum, ikisi de çok iyiler. Tyler ve  Charles arasında da daha bir çok güçlü, dramatik karşılşama sahneleri var. Tyler’ın bir sabah uyanıp aşık olduğunu farkettiği ve dünyaya karşı iyi hissettiği sahne de var. O güne özel bir ışıkla güneş penceresinden içeri giriyor ve eliyle duvarda kuş gölgesi yapıyor – işte birinin içindeki saflığa yeniden ulaştığı an.”

“Ruby Jerins (Caroline) ile her sahne. Daha önce hiç bu kadar genç biriyle çalışmamıştım ve itiraf etmeliyim ki, Ruby ile her çalışmamız, her sahnemiz ben ve ekip için gerçek bir zevk oldu. Aynısı Emilie de Ravin için de geçerli. Lena ile olan sahneleri de çok seviyorum, içlerinden birini seçmek zor.”

“Filmin başlarında göze çarpan bir metro sahnesi var ve orada trenlerin geliş giişini koordine etmek durumundaydık. Joe Reidy, yardımcı yönetmenimiz, bu konuda dahiyane işler çıkardı, yoksa şüphesiz bitiremezdik.
OYUNCULAR

ROBERT PATTINSON (Tyler Hawkins) ALACAKARANLIK/TWILIGHT’taki vampir Edward Cullen  rolü ile akıllara kazındı.  19 yaşında rol aldığı Harry Potter serisinde (Cedric Diggory rolünde) bu sektöre ilk kez atıldı. Profesyönel hayatına Uli Edel’in  “Sword of Xanten”inde Sam West ve Benno Furmann ile oynayarak atıldı. Yönetmen Oliver Irving’in “How to Be” isimli Slamdance Film Festival’inden ödüllü filminde de yer aldı. Salvador Dali rolünde de  Paul Morrison ‘ın “Little Ashes”ında ter aldı. TV projeleri arasında “The Haunted Airman” (BBC) sayılabilir.  Barnes Tiyatro Grubu üyesi olarak Thornton Wilder’ın  “Our Town” oyununda sahne aldı. Diğer tiyatro deneyimleri arasında Cole Porter’dan“Anything Goes,” “Tess of the D’Urbevilles”  ve “Macbeth” (OSO Arts Centre’da) sayılabilir.

EMILIE de RAVIN (Ally Craig) son dönemde Michael Mann’in yönettiği “Public Enemies”de izlediğimiz aktris, animasyon film  “Guardians of Ga’Hoole” de sesiyle yer alacak. Ellen Barkin ve Famke Janssen ile “Chameleon” filmini henüz bitirdi. ABC’nin  Emmy ve Altın Küre ödüllü efsane dizisi “Lost” a da son bölümlerde dönüş yapıyor. Fox Searchlight’ın 1977 Wes Craven kült filmi “The Hills Have Eyes.” In yeniden yapımında da yer alıyor. Bağımsız filmi “Brick” de Sundance Film Festival’inde yarışma bölümündeydi.

Diğer filmleri “The Perfect Game” (Clifton Collins, Jr ile);  “Ball Don’t Lie,” (Ludacris ile).

TV
“The Handler”
“Beastmaster: The Legend Continues”
‘Tess Harding’
“Roswell.”
“Carrie.”
PIERCE BROSNAN (Charles Hawkins) uluslararası alanda en başarılı ve çekici oyunculardan biri oalrak kabul edilen Altın Küre adayı oyuncu Pierce Brosnan bu yıl yaklaşık 4 film ile karşımızda olacak.

Yakın zamanda  “Percy Jackson & The Olympians: The Lightning Thief”de izlediğimiz aktör, Roman Polanski filmi “The Ghost Writer” ile de beyazperdedeydi. “Remember Me” sonrasında da Susan Sarandon ile “The Greatest” filminde yer aldı.

“Mamma  Mia!”
“Married Life “
“Seraphim Falls “
“The Matador” (Altın Küre adaylığı kazandı)
“The Tailor of Panama”
“Grey Owl “
“Mars Attacks”
“The Mirror Has Two Faces”
“Mrs. Doubtfire”
“Mr. Johnson”

Tüm dünyada daha çok James Bond olarak bilinen oyuncu Goldeneye (1995), Tomorrow Never Dies (1997), The World Is Not Enough (1999) ve Die Another Day (2002) ile zamanının en popüler oyuncuları arasına girdi.

Bond filmleri yanısıra The Thomas Crown Affair (1999), Dante’s Peak (1997) ve The Lawnmower Man (1992) ile de büyük başarılar kazandı.

Yakında Salvation Boulevard filminde yer alacak.

Kendi yapım şrketi Irish DreamTime ‘ı kuran oyuncu The  Nephew  (1998), The  Thomas  Crown  Affair  (1999), Evelyn (2002), Laws of Attraction (2004), The Matador (2005), Shattered (2007) ve The Greatest (2010) gibi filmlere imza attı.  Şu anda da The  Thomas  Crown  Affair üzerine çalışıyorlar.

CHRIS COOPER (Sgt. Neil Craig)
‘John Laroche’
“Adaptation.”
“New York, I Love You,”
“The Tempest.”
“The Kingdom,”
“Married Life”
“Breach.”
“Capote”
“Jarhead,”
“Syriana,”
“Silver City”
“Seabiscuit”
‘Tom Smith.’
“My House In Umbria”
“The Bourne Identity”
“The Bourne Supremacy.”

“The Patriot,”
“Me, Myself and Irene,”
“American Beauty.”

“October Sky,”
“Lone Star.” “Matewan.”
“The Horse Whisperer,”
“Great Expectations,”
“A Time to Kill,”
“Money Train,”
“This Boy’s Life,”
“Guilty by Suspicion”
“City of Hope.”
LENA OLIN (Diane Hirsch)
“The Reader,”
“Chocolat,”
“Casanova” (2005).
“The Unbearable Lightness of Being.”
“Enemies: A Love Story.”
“Romeo Is Bleeding” playing
Awake
“King Lear,”
Miss Julie
“Face to Face”
“Fanny and Alexander.”
“After the Rehearsal,”

TATE ELLINGTON (Aidan Hall)

“The Elephant King”
“The Shape of Things”
“Dog Sees God”
“The Unusuals,”
“Invention of Lying,”
“Taking Chance,”
“Red”

GREGORY JBARA (Les Hirsch) (TV)
“Grounded For Life,” “That’s Life,”
“The Drew Carey Show,”
“All My Children.”
“Monk”,
“The Unit,”
“Twenty Good Years,”
“Conviction,”
“Friends,”
“Century City,”
“The West Wing,”
“Without A Trace,”
“Touched By An Angel,”
“Crossing Jordan,”
“Providence,”
“Ally McBeal,”
“Malcolm In The Middle,”
“Frasier,”
“Family Guy,”
“American Dad,”
“Rocket Power,”
“Come On Over”

KATE BURTON
“Max Payne”
“What Just Happened”

“Celebrity”
“The Ice Storm
“First Wives’ Club” (Hugh Wilson),
August (Anthony Hopkins),
Big Trouble in Little China” (John Carpenter),
“Unfaithful” (Adrian Lynne),
“Swimfan” (John Polson),
“Stay” (Marc Forester),
“Sherrybaby” (Laurie Collyer),
“Quid Pro Quo” (Carlos Brooks),
“The Kings of Appleton” (Bobby Moresco)
“Consent.”

“The Washingtonienne,”
“Grey’s Anatomy” (2 Emmy ödülü)
“Rescue Me.”
“Eleventh Hour Justice,”
“The West Wing,”
“The Practice,”
“Law & Order,”
“Law & Order: Criminal Intent,”
“100 Centre St.,”
“Notes For My Daughter” (Emmy ödülü).

“Empire Falls,”
“Obsessed” (John Badham)
“The Diary of Ellen Rimbauer” for ABC.

ALLEN COULTER, YÖNETMEN

Yazıp yönettiği ilk filmi  “The Hobb Case” ardından “The Sopranos,” “Sex & the City,” “Six Feet Under” ve “Rome.” geldi.  İlk uzun metrajı “Hollywoodland,” (Adrien Brody, Diane Lane ve Ben Affleck) beğeni kazandı. critical acclaim. “Damages,”(Glenn Close başrolde) ile de beşinci Emmy ödülünü kazandı.

WILL FETTERS, SENARİST

Önce Memoirs adını verdiği ve sonrasında Remember Me olan ilk çalışması sonrası Nicholas Sparks romanı “The Lucky One”ı yorumladı ve “A Star is Born”un yeniden yapımı için çalışıyor. Norman Ollestad’ın anıları “Crazy for the Storm” ile uğraşıyor bu günlerde. Gossip Girl için bir bölüm yapmak için de yapımcılarla anlaştı.

NICK OSBORNE, YAPIMCI

“License to Wed”
“Zoom.”
“Apt Pupil”
“U-Turn”
“The Thin Red Line”
“Urban Legend.”

TREVOR ENGELSON, YAPIMCI

“License to Wed
“Zoom”
“Mary Christmas”
SCOTT P. MURPHY, PRODÜKSİYON AMİRİ

“The Sarah Connor Chronicles”
“The Sons of Anarchy.”
“Life,”
“Surface”
“Knights of Prosperity.”

Sanat yönetmeni olarak;
“Spiderman,”
“Spiderman II”
“The Sixth Sense,”
“Eternal Sunshine of the Spotless Mind,”
“Men In Black,” “Lolita,”
“Dead Presidents.”
“The Sopranos”  ile 3 Emmy ödülü kazandı.

SUSAN LYALL, KOSTÜM

“Rachel Getting Married”
“The Washingtonienne
“Motherhood
“Music & Lyrics”
“Invincible,”
“Flightplan,”
“Little Man Tate”
“Home for the Holidays,”
“Nell,”
“Extreme Measures,”
“Blink”
“Thunderheart.”
“State and Main”
“The Spanish Prisoner”;
“The Mothman Prophecies,”
“She’s the One”;
“For Love or Money”;
“King of the Hill.”

JONATHAN FREEMAN, GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ

Hollywoodland
“Rubicon,”
“Sons of Anarchy”
“Damages.”
Fifty Dead Men Walking,
The Rebound,
The Edge of Love
The Prizewinner of Defiance,
Ohio.

Yönetmen
ALLEN COULTER

Senaryo
WILL FETTERS

Yapımcılar
NICHOLAS OSBORNE
TREVOR ENGELSON

Yürütücü Yapımcılar
CAROL CUDDY
ROBERT PATTINSON

Görüntü Yönetmeni
JONATHAN FREEMAN

Prodüksiyon Amiri
SCOTT P. MURPHY

Kurgu
ANDREW MONDSHEIN, A.C.E.

Kostüm
SUSAN LYALL

Müsik
MARCELO ZARVOS

Müzik Süpervizörü
ALEXANDRA PATSAVAS

Oyuncular

JOANNA COLBERT AND RICHARD MENTO
ROBERT PATTINSON
EMILIE DE RAVIN
CHRIS COOPER
LENA OLIN
TATE ELLINGTON
RUBY JERINS
ve PIERCE BROSNAN
KATE BURTON
GREGORY JBARA
Bir UNDERGROUND FILMS Yapımı
SUMMIT ENTERTAINMENT sunar

Bir yanıt yazın