MODA GEÇER, STİL KALIR…
Coco Chanel
COCO CHANEL’DEN ÖNCE
COCO AVANT CHANEL
6 KASIM 2009’DA SİNEMALARDA
SİNOPSİS
Kız kardeşiyle birlikte Fransa’nın orta kesimlerinde bir yetimhaneye gönderilen ve her Pazar boş yere babasının onu almaya gelmesini bekleyen küçük bir kız…
Pek de iyi olmayan sesiyle sarhoş askerlere şarkı söyleyen bir kabare göstericisi…
Bir taşra terzisinde, kıvrım kenarları diken mütevazi bir dikişçi…
Koruyucusu Etienne Balsan’ın, yozlaşmış kişilerden uzakta bir sığınak sunduğu genç ve sıska bir hayat kadını…
Kimsenin karısı olmayacağını bilen, aşkına karşılık veren Boy Capel ile bile evlenmeyi reddetmiş aşık bir kadın…
Yaşadığı dönemin adetlerini baskıcı bulan ve sevgililerinin kıyafetlerini giyen bir asi…
Bu hikaye, hayata inatçı bir yetim olarak başlayan, olağanüstü bir yolculuk sonunda modern kadının sembolü ve zamansız bir başarı simgesi haline gelecek efsanevi modacı Gabrielle Chanel’in hikayesi.
BİR ANNE FONTAINE FİLMİ
AUDREY TAUTOU, BENOIT POELVOORDE,ALESSANDRO NIVOLA,MARIE GILLAIN, EMMANUELLE DEVOS
SENARYO ANNE FONTAINE VE CAMILLE FONTAINE CHRISTOPHER HAMPTON VE JACQUES FIESCHI KISMEN EDMONDE CHARLES’IN YAZDIĞI –ROUX “L’IRREGUILIERE” ADLI KİTAPTAN UYARLANMIŞTIR. GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ CHRISTOPHE BEAUCARNE A.F.C KOSTÜM TASARIMI CATHERINE LETERRIER YAPIM TASARIMI OLIVIER RADOT KURGU LUC BARNIER ORİJİNAL MÜZİK ALEXANDRE DESPLAT SES NICHOLAS CANTIN JEAN-CLAUDE LAUREUX DOMINIQUE GABORIEAU YARDIMCI YÖNETMEN JOSEPH RAPP A.F.A.R DİYALOG AGATHE GRAU MAKYAJ THI THANH TU NGUYEN CORINE MAILLARD SAÇ JANE MILON YAPIM YÖNETMENİ FREDERIC BLUM YAPIMCI CAROLINE BENJO CAROLE SCOTTA PHILIPPE CARCASSONNE SIMON ARNAL BİR HAUT ET COURT CINE @ WARNER BROS ENTERTAINMENT FRANCE FRANCE 2 CINEMA ORTAK YAPIMIDIR CANAL + CINE CINEMA FRANCE 2’NIN KATKILARI FILMS DISTRIBUTION COFINOVA 5 BANQUE POPULAIRE IMAGES 9 VE SCOPE PICTURES UNE DISTIBUTION WARNER BROS’UN DESTEĞİYLE
YAPIM AŞAMASI
Coco Chanel adı, yönetmen Anne Fontaine’i çok uzun bir süredir büyülemekteydi. “Beni ilgilendiren moda değil, bu olağan üstü kadının kişiliğiydi. Kendi kendisini yetiştirmiş olması beni özellikle etkiledi. Fransız taşrasından gelen, yoksul, eğitimsiz bir kız, olağanüstü kişiliği sayesinde zamanının çok ötesinde biri olarak ortaya çıktı.” diyor Fontaine.
Bu konu hakkındaki ilham kıvılcımlarının ortaya çıkmasından yıllar sonra, Fontaine’nin karşısına bu efsanevi kadın hakkında bir film yapma fırsatı ortaya çıktı. “Hayatının ilk dönemlerine, eğitim yıllarına yani Chanel’in daha müthiş kaderini anlamamış olduğu dönemi ele almanın mümkün olup olmadığını düşündüm. Bu yüzden geçmişe gittim, Edmonde Charles-Roux’nun Chanel hakkında yazdığı biyografiyi okudum.
Geçmişe ait bir şeyler bulmak zordu. Bir diğer zorluk da, böyle bir karakteri taşıyabilecek, Chanel’in basit bir taklidinden daha öte birisi olabilecek bir aktris bulmaktı.” Aklına ilk gelen isim delici bakışlara sahip başarılı oyuncu Audrey Tautou oldu. “Audrey’le ilk karşılaşmamızda, onun irade gücü, atılganlığı ve insanı delip geçen bakışları beni büyüledi.” diyor Fontaine. “Chanel her şeye bakardı. Onun kültürü bilgiye değil, gözleme dayanıyordu. Audrey’le tanıştığımda daha senaryonun ilk satırını bile yazmamıştım fakat bana güvenirse ve yapım için Chanel’in çıraklık yıllarına yoğunlaşılırsa ilk dönem filmimin macerasına başlayabileceğimi biliyordum.”
Tautou da aynı şekilde Chanel’den çok etkilenmişti ve uzun zamandır adının geçtiği bu rol açısından Fontaine’in düşünceleri onu hemen esir aldı. “Bu perspektife sahip bir teklif gelmesini umuyordum çünkü bu karakterin modernliği, onun ruhu, kadınlara açtığı kapılar beni büyülemişti.” diyor Tautou. “Ayrıca Anne Fontaine konuyu nasıl ele almayı düşündüğünü açıkladığında, hemen kabul ettim. Anne, bana bu rolün farklı yönlerini araştırmama, Chanel’in kişiliğini geliştirmeme imkan tanıdı. Onun duygularını, hassas, şirin ve aynı zamanda emredici ve gururlu olmasını. Bu filmi bir kadının yönetiyor olması, o günlerde “zayıf cinsiyet”ten biri olmanın zorluklarını yansıtmak açısından büyük bir avantaj. Anne Fontaine’in zekası, zarafeti, karakterle ilgili global perspektifi ve hikaye, filmin yapımında çok büyük bir rol oynadı.”
Bu iddialı yapımı tamamlamak ve Coco Chanel’in ilk yıllarını yansıtmak amacıyla Fontaine, kreatif departmanlara tanınmış ve saygı gören isimleri bir araya getirmekte kararlıydı. “İlk kez bir dönem filmi çekiyordum, bu yüzden bu alanlarda tecrübeli kişilerle çalışmak istedim.”
Fontaine ekibinden önemli kişilerle birlikte ön çalışmalar yaptı ve hikayenin geçtiği dönemde çekilen bazı müthiş filmlerin incelenmesini istedi. “Bazıları hala klasik konumunda, bazılarını ise yetenekli yönetmenler çekmiş fakat şimdi o filmlere eski gözüyle bakılıyor.” diyor Fontaine. “Tarihi film çekmek son derece zordur çünkü tür olarak televizyon filmine yaklaşma tehlikesi vardır. Dönem filmlerinin dezavantajlarına kapılmamak amacıyla en baştan itibaren bu konuda titiz davrandık.”
Fontaine, daha önce “The Lover”, “Queen Margot”, “Lucie Aubrac” ve “Gabrielle” (2006 César Ödülü Sahibi) filmlerinin set sorumluluğu yapmış olan Olivier Radot ile yaptığı ilk görüşmede estetik açıdan uzalaşacaklarına inanmış, Radot’tan çok etkilenmiş.
Coco Chanel’in hayatını ayrıntısıyla inceyen Radot: “O döneme değil de, daha çok konuya odaklanmanız, yarattığınız dünyayı hikayeye, duygulara ve yönetmenin bakış açısına yönlendirmeye dikkat etmelisiniz.” diyor . “Bir filme yoğunluk katan budur. Bende arşivleri kopyalamak yerine, yorumlamak, dönüştürmek ve yaşananların özünü, duyguları korumak isterim. Chanel’in çıraklık yıllarına dair çok az belge var. Sonunda, onun yaratıcılığını etkileyen şeylerin kaynağını gösteren şeyler buldum. Yetimhane setlerine özellikle önem verdik ve o günlerin siyah ve beyaz görünümünü vurguladık. Siyah etek, beyaz bluzlu Aubazine forması da onun tarzını etkiledi. Bu sadelik, Coco Chanel’in Maison Chanel merdivenlerinde bir defileyi seyrettiği sırada ortaya çıkıyor.”
Fontaine ilk setin, Chanel’in büyüdüğü yetimhanenin, Moulins’de kız kardeşiyle sahne aldıkları kabarenin, baskı duygusunu verecek şekilde çekilmesini istiyordu. Coco, Royallieu’de Etienne Balsan’ın şatosuna geldiğinde ise özgürlük havası olmalıydı ve bu, Aubazine’deki ciddiyetle tam bir tezat oluşturacaktı. “Çok sayıda şato gezdik fakat sonunda ilk gördüğümüzü seçtik!” diyor Radot. “Bazıları çok sade, bazıları çok gösterişliydi. Sonunda 18. yüzyıldan kalma Millemont şatosunu seçtik, beyaz iç mekanı ve şık sadeliği Coco’ya ilham verebilecek bir mekandı. Balsan’ın yaşadığı bu ortamda dünyayı keşfetti.”
Yönetmenin, yapım tasarımcısıyla paylaştığı bir diğer endişe ise, filmin tamamen Fransa’da çekilmesini sağlayacak mekanlar bulmaktı. “Chanel, Fransız zarafetini simgeliyor.Karakter o kadar Parisli ki, Fransa’da çekim yapamamak yazık olurdu.” Fontaine ve Radot, filme doğallık katmak için yaratıcı yollar bulma konusunda da işbirliği yaptı. “Anne’in belirgin özelliklerinden biri, işe yaramaz yöntemlere başvurmayı reddetmesidir. Çok sayıda figüranın kullanıldığı görkemli sahnelerde, doğal ve gerçek koşulları, çok geniş açılara tercih etmektedir. Kadrajın dışında bir şeylerin olduğunu hissetmek, daha yoğun bir duygu veriyor. Anne daha büyük ve görkemli sahneler yerine minyatür ve doğal etkiden yana. Onunki çok modern bir yaklaşım. Benzer bir şekilde kabarenin renkli, kaba ortamını da daha sade gösterdik. Paris’teki koyu kaplamalı American Café’ye göre kurdum seti. Matmazel Coco Chanel’in bulunduğu bir ortam olacağı için kasvetli olması gerektiğini düşündük.”
Radot bu sayede hayal ettiği her şeyin gerçekleştiğini gördü. “Tuhafiyecide yaptığımız çekimi hatırlıyorum, Paris’te geçen bir setti ve Chanel’in ilk başarısının gerçekleştiği mekandı. Audrey Tautou’yu yeni bir saç stili, dudaklarında sigara, şapkasını düzeltirken gördüğümde, gerçekten Coco Chanel’e baktığım izlenimine katıldım. İnanılmazdı!”
KOSTÜMLER….
Chanel’in filme aktarılan döneminin son derece önemli giysilerini yaratmak için, Fontaine, birlikte çalıştığı ve bir önceki filmi “The Girl From Monaco”’da yeteneğini ortaya koyan Chatherine Leterrier ile anlaştı (2000 ve 2004 Fransız César ödülü sahibi). Aynı zamanda Alain Resnais, Louis Malle, Robert Altman, Luc Besson, Jonathan Demme, André Téchiné, Bertrand Blier ve Ridley Scott gibi ünlü sinemacılarla işbirliği yaptı. Leterrier kariyerine moda dünyasında başladı, (École de la Chambre Syndicale de la Haute-Couture Parisienne mezunu) ve daha sonra sinemaya adım atarak sinema sektöründeki en aranan kostüm tasarımcılarından biri oldu.
Fontaine o günleri şu şekilde hatırlıyor: “Tüm ekip, görüntüde özellikle kostüm açısından çok fazla abartı tuzağına düşmememiz gerektiği konusunda hemfikirdik.” “Amacımız moda tarihi konulu bir film yapmak değildi.” diyor Leterrier. “Zaman konusunda bazen rahat davrandık. Olay örgüsüne uyması için Chanel’in 1930’lardan kalan efsanevi resimlerindeki çizgili süveterini, filmin ilk bölümlerinde, Coco’nun sahilde Boy ile yürüdüğü ve ağlarını çeken balıkçıların kazaklarını gördüğü sahnede gösterdik. Bir başka sahnede Anne benim dünyaca ünlü Chanel çantasının nasıl ortaya çıktığını düşünmemi istedi. Ben de yamalardan yapılan çanta biçiminde bir dikiş kesesi çizdim. Köylülerin giysilerinin yapıldığı eski, lekeli kotondan yapılmaydı. Sanki genç Coco’ya teyzelerinden kalma bir eşyaymış gibi.”
Kostüm tasarımının önemli unsurlarından biri, Chanel tarzını oluşturan etkileri göstermekti. Leterrier sözlerine şu şekilde devam ediyor : “Chanel bir bakışta fark edilir. Karl Lagerfeld’in Chanel’in tarzını geleceğe uydurmak için yaptıklarını, geçmişe yönelik yaptım. Zamanda geriye gittim, Chanel’in yaratmış olabileceği ve tarzını şekillendiren ilk modelleri tasarladım. Chanel tarzı kesimleriyle, kumaşlarıyla ve basitliğiyle son derece belirgin. Film için tasarlanan kostümlerin, Haute Couture standartlarına uyması gerekiyordu.”
Leterrier, film için geçici bir atölye kurdu ve film için gereken kostümleri burada hazırladı. “Çok sayıda figüranın olduğu sahnelerde, dans salonunda, hipodromda, Emilienne’in tiyatrosunda… vs gibi sahneler için kostümlere ek nesneler yaptık. Stephen Jones ve Pippa Cleator adında iki terzinin yaptığı 800 farklı şapka gibi. Elbise yapmadan önce Chanel başarılı bir şapkacıydı ve yaptığı şapkalar o döneminkilerden daha gösterişliydi. Bazı kadınların taktığı şapkalarla dalga geçiyordu. ‘Kafalarında o şeyler varken, nasıl düşünebiliyorlar?’ derdi.”
Kostüm konusunun önemli zorluklarından biri de, modern stiller ile Chanel’in bunları tanıttığı dönemi bütünleştirmekti. Bu konuyu başarılı kostüm tasarımcı şöyle açıklıyor. “Benim açımdan zor olan şey, Chanel’in basit ve akıcı stilinin zarafeti ile, 1900’lerin modası arasında tezat oluşturmaktı. Güzelliğini, göğsü ön plana çıkarak bluzları, kurdele, dantel, tüyler, fırfırları korumak istiyordum.Aynı zamanda Chanel’in saf, akıcı hatlarıyla tezat oluşturacak abartlı, gösterişli ve resmi tarzı da göstermek istiyordum.”
Finaldeki defile sahnesi için Leterrier otantik modeller ve mücevherler seçti. “Chanel’in işbirliği bizim için çok önemliydi, özellikle de final sahnesinde. Orada Chanel etiketli giysiler kullanmamak imkansızdı.” diyor Fontaine. Ve ekliyor “Bu sahnede tüm giysiler, Chanel Konservatuarı’ndan geldi. Karl Lagerfeld’le birkaç kez buluştum, ona Catherine Leterrier’in yaptığı giysilerin çizimlerini gösterdik.”
Aksesuarlar için kostüm tasarımcısı ava çıktı. “İpleri, ipek kurdeleleri, düğmeleri ve döneme özgü aksesuraları bit pazarlarında ve antikacılarda aradım. Louvre des Antiquaries’de Matmazel Chanel’e ait platin ve elmas kolye bile buldum. Filmde bu muhteşem parça, restoran sahnesinde Audrey Tautou’nun zarif boynunu süslüyor. Audrey kostümlere büyük bir ilgi gösterdi. Prova seanarlarında yoğunlaştığını ve Coco Chanel’e dönüştüğünü gördüm.”
Leterrier, erkek kostümlerine de Chanel unsurları ekledi. “Balsan’ın kostümleri için Chanel’in tüvitlerinden kullandım ve robdöşambrı için de Lyon’daki Bianchini-Ferier’den eski at desenli bir ipek kumaş hazırlamalarını istedim ve rengini değiştirdim. Tüm ekibim son derece motive olmuştu ve herkes Coco Chanel’e kostüm yapmanın ilham verici olduğunu düşünüyordu. Bir oyuncu için Molière neyse, bizim için de Chanel o derece efsanevidir.” diyor Leterrier.
GÖRÜNTÜLER…
Fontaine filmin çekimi için Cédric Klapisch’in yönettiği “Paris” filminde, Larrieu kardeşler ve Jaco Van Dormael’in son filmi “Paint or Make Love”da kendini kanıtlamış olan Christophe Beaucarne ile anlaştı. “Christophe Beaucarne her türlü zorluğun altından kalkabilecek bir görüntü yönetmeni. Zeka ve mizahı olağan üstü bir şekilde birleştiriyor” diyor Fontaine.
“Filmin, Coco Chanel’in kişiliği gibi olması gerekiyordu. O asla sakin durmayan genç bir kadındı. Bu yüzden filmin de canlı olması gerekiyordu ve bu da kamera açısından belli bir hareketlilik demekti. Sık sık çekim için elde tutulan kamera kullandık. Christophe Beaucarne güçlü ve uyum sağlayabilen bir kameraman. Filme karşı açık olması bana son derece yardımcı oldu.”
Yönetmen ve görüntü yönetmeni, sahnelere belli bir modernlik sağlayacak ritm ve hız için iki kamerayla çekim yapmaya karar verdi. “ Amaç Chanel’e gelişiminde, iç macerasında, aşk hikayesinde eşlik etmekti. Film neredeyse hep onun açısından çekildi, duygularıyla ilgili iki ya da üç sahne haricinde.” diyor Beaucarne. “Anne’le birlikte, dönem filmlerinin o rehavetine kapılmamaya karar verdik. Setlerde sayısız atlı araba ve figürandan oluşan büyük sahnelere başvurmadık. Filmin lüks tarafı, kaynaklarımızı abartılı kullanmamak. Örneğin hipodrom sahnesinde 300 figüran var ancak çok belirgin çekimler yok. Oradaki amaç o günlerin yarışlardaki atmosferini vermekti. Çok kalabalıktı çünkü insanın görünmesi gereken yerlerden biriydi.”
Beaucarne, Royallieu’deki sahneleri, şatodaki beyazlığı vurgulamak için gün ışığında çekti. “Taşrada doğan, Coco küçük yaşta yetimhaneye kapatıldı. Sonra tavanarasında, dumanaltı bir kabarede ve en sonunda da bir şatoda yaşamaya başladı. Orada doğanın mucizelerini keşfetti. Kadraj ve ışıkla, Chanel’in orada hissettiği özgürlük duygusunu vermeye çalıştım. Bolca siyah beyaz kullandığımız Aubazine’in kasvetli ortamının ardından Balsan’ın kişiliğini gösterecek şekilde gün ışığı, geniş açılar ve neşeli bir ortam vermek istedik. Filmin bu neşeli ve hoş bölümleri için set tasarımcısı Olivier Radot ile birlikte “The Great Gatsby” filmini referans olarak aldık.”
Beaucarne, Cecil Beaton’ın, ikonik Chanel fotoğraflarını da şöyle yorumluyor. Örneğin Chanel’in atölyesindeki resmi. “Final sahnesinde, Cambon Caddesi’ndeki Maison Chanel’in
merdivenlerinde hazırladığım ışıklandırmada filme eliptik bir hava vermek istedim. O sahnede, podyumdaki ünlü modeller aynadaki yansımalar olarak görünüyor. Burada önemli olan Chanel’in bakış açısını yansıtmaktı.”
Beaucarne, Audrey Tautou’nun fotojenik özelliklerinden ilham aldığını itiraf ediyor. “Onun teninin beyazlığı ve gözleriyle saçının koyuluğu arasındaki kontrastla oynadım. Gözleri çok çarpıcı. Ona doğrudan ışıklandırma yapmayarak yumuşak ancak kontrastlı yönleri açığa çıkardım. Bu sayede kostümler ve malzemeler için istediğim konturları verebildim. Audrey karakterini çok iyi özümsedi, Chanel’in güçlü, kararlı ruhunu çok iyi anladı. Onu çekmek çok güzeldi. Güzelliğinin yanısıra Audrey tekniğe çok önem veren biri. Aktörlüğündeki mimik ve hareketlerindeki değişimler son derece net.”
MÜZİK
Filmdeki son unsur olan müzik, “The Curious Case of Benjamin Button”, “The Queen” filmlerininde müziklerini yapan 60’ın üzerinde filmin müziğini besteleyen Oscar ödüllü besteci Alexandre Desplat tarafından yapıldı. “The Beat That My Heart Skipped” filmi için yaptığı müzikler Fransa’da César En İyi Müzik Ödülü ve Uluslararası Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı ödülleri kazandı.
Yapımın fiziksel yönlerinde olduğu gibi, Fontaine ve Desplat, müzikte Chanel’i yansıtmak için birlikte çalıştı. “Bence Coco Chanel’in çok özel gözleri vardı, Audrey Tautou’nun da öyle. İkisinde de aynı çekim ve yoğunluk var. Sadece bakmıyorlar. O çok yoğun bir şekilde seyrediyorlar. Filtresinden geçtikten sonra onun olacak bir ayrıntı, bir renk, bir şekil görüyor. Müzikte de bunu yapmaya çalıştım, karakterinin sadece eğlenceli yönünü değil, yoğun taraflarını verdim. O çok cesur ve bir şeyleri değiştirmeye cesareti var. Bu çok hoşlandığım bir şey. Sanatçıların yolu, farklı bir yolu göstermesi, alışılagelmişi takip etmemesi. Müziğim de bunu yapmalı.”
Fontaine, final etkinin, genç bir kadının kendisini keşfetmesinin yorumu olmasını umuyor. “Beni özellikle ilgilendiren şey, Coco’nun gözümüzün önünde kaderini oluşturması ve kendisini keşfetmesiydi. Onda programlanmış bir şey yoktu, başarıya ulaşmak için bir kariyere adım atmıyor, keşfediyordu. Burjuva dünyasına uyum sağlama tutkusu yoktu, bu yüzden ilgiyi kendi üzerine çekti çünkü burjuva dünyasının kapıları ona kapalıydı. Bu dünyaya uymak değil, bu dünyayı kendi kişiliğine uydurmak istiyordu. Risk almayı da seviyordu. Dünyaya adım attığında gizli bir değer olması fikri de hoşuma gidiyor. Royallieu’ye geldiğinde Balsan ona yatak odasından çıkmasını yasaklıyor. Kendi imajını, kökeninin gizemleri ve çocukluğu üzerine kuruyor.”