Politika denilen satranç oyununda sürekli mücadele halinde olan iki taraf vardır: Etki alanını genişletme peşinde olan politikacılar ve onların kontrolsüz gücünün getirdiği yolsuzlukları açığa çıkartan gazeteciler… İki tarafı birbirine bağlayan ise birbirlerine olan ihtiyaçtır. Son hamleyi yapmak için bazen yok etmek de –kimi zaman bir karakteri, kimi zaman bir hayatı- bir araç olabilir.
Birbiriyle ilgisizmiş gibi görünen cinayetler davasına karışan bir kongre üyesiyle bir araştırmacı gazeteciyi konu alan politik gerilim filmi “State of Play-Devlet Oyunları”nın starlarla dolu kadrosunda Oscar ödüllü aktör Russell Crowe başı çekiyor. “The Last King of Scotland”den tanıdığımız Kevin Macdonald’ın yönettiği filmde Russell Crowe, esrarengiz bir cinayetin üzerindeki perdeyi kaldırmaya çalışırken ülkenin politika ve iş dünyasından en önemli kişileriyle çatışan Washington’lu araştırmacı gazeteci Cal McCaffrey rolünde kamera karşısına geçti..
Amerikan Kongresi’nin yakışıklı, soğukkanlı ve temkinli üyesi Stephen Collins (Ben Affleck), bağlı olduğu siyasi partinin geleceğini temsil eder. Savunma harcamalarını denetleyen komitenin başkanlığı gibi bir görevi vardır. Yaklaşan başkanlık seçimleri için partisinde tüm gözler onun üzerine çevrilmiştir. Onun araştırma asistanının ve metresinin vahşice öldürülmesi üzerine o güne kadar derinlerde bir yerde gömülü duran sırlar birer birer ortaya çıkmaya başlar.
Araştırmacı gazeteci McCaffrey’nin (Russell Crowe) bu olaya ilgi duymasının iki sebebi vardır. Birincisi Collins onun eski arkadaşıdır, ikinci sebebi ise acımasız editörü Cameron Lynne’dan (Oscar ödüllü Helen Mirren) bu olayı araştırma görevi almıştır. Çaylak gazeteci partneri Della Frye (Rachel McAdams) ile birlikte katilin kimliği üzerindeki esrar perdesini kaldırmaya çalışan McAffrey, ülkenin güç dengelerini sarsacak bir komployu ortaya çıkartacak adımları atmaya başlar. Sahte doktorların ve yozlaşmış zengin politikacıların var olduğu bir kentte çok önemli bir gerçeği öğrenecektir: Milyar dolarlar tehlikeye girmişse hiç kimsenin sadakati, güvenirliliği, sevgisi ve hayatı güvence altında değildir.
Universal Pictures’ın sunduğu “Devlet Oyunları – State of Play”in yönetmenliğini, “The Last King of Scotland” ve “One Day in September” gibi çalışmalarından tanıdığımız Kevin MacDonald üstlendi. Senaryosunu Matthew Michael Carnahan ile Tony Gilroy’un yazdığı filmin yapımcılığını Andrew Hauptman, Tim Bevan ve Eric Fellner gerçekleştirdi. Başrollerinde Russell Crowe, Ben Affleck, Rachel McAdams, Helen Mirren, Robin Wright Penn, Jason Bateman ve Jeff Daniels kamera karşısına geçti.
Yönetmen: Kevin Macdonald
Oyuncular: Russell Crowe, Rachel McAdams, Ben Affleck, Helen Mirren, Robin Wright Penn, Jason Bateman, Jeff Daniels
Senaryo: Matthew Michael Carnahan, Tony Gilroy
Yapımcılar: Andrew Hauptman, Tim Bevan, Eric Fellner
Görüntü Yönetmeni: Rodrigo Prieto, Prodüksiyon Tasarımı: Mark Friedberg
Kostüm Tasarımı: Jacqueline West, Kurgu: Justine Wright
Set Dekorasyonu: Cheryl Carasik , Özgün Müzik: Alex Heffes
Universal Pictures – Working Title Films / UIP Filmcilik
PRODÜKSİYON NOTLARI
“Devlet Oyunları – State of Play”in yapım süreci, film haklarının satın alınmasından oyuncu kadrosunun belirlenmesine; kameraların Washington caddelerine çıkarılmasına kadar her aşamada adeta bir politik gerilim filmi gibi zorlu dönemeçlerden geçti.
Herşey, 2003 yılında BBC’de yayınlanan ve eleştirmenlerin beğenisini kazanan mini dizinin yaratıcısı olan Paul Abbott’un kaynak materyaliyle başladı. Yapımcı Andrew Hauptman’ın ve ona eşlik eden Working Title yapımcıları Tim Bevan ile Eric Fellner’in ısrarlı takibi sonucunda, “State of Play-Devlet Oyunları”nın geniş ekrana uyarlanması garanti altına alındı.
BBC’de gösterilen “State of Play” adlı mini dizinin ilk bölümü 2003 yılı Mayıs’ında yayınlanmıştı. Bu dizideki Stephen Collins ve Cal McAffrey karakterleri ile onların politika ve medya dünyasındaki yardımcılarının iç içe geçmiş öyküsü hem izleyicilerin hem de eleştirmenlerin yoğun ilgisini çekti. Dizinin yayını başlar başlamaz harekete geçen Hauptman, Abbott’un çalışmasının uzun metraj film haklarını satın almak için Londra’daki ajanslarla görüşmelere başladı.
Hauptman’ın kararlılığı onu Abbott’un Manchester’daki evinde yapılan toplantıya kadar götürdü. Oradaki toplantıda Abbott’un yapıtını kaynak materyale sadık kalarak uyarlayabilecek en doğru yapımcı olduğuna ikna etmeyi başardı. 2004 Kasım’ına gelindiğinde “State of Play-Devlet Oyunları”nın uyarlanması için anlaşmayı imzaladı. Böylece Abbott’un altı saatlik mini dizisinin uzun metrajlı filme dönüştürülmesiyle ilgili uzun çalışma süreci başladı. Diziden farklı olarak olayların yaşandığı yer ise, Amerikan iktidarını simgeleyen Washington D.C.’nin koridorları olacaktı.
Hauptman bu projeye olan ilgisini şu sözlerle açıklıyor: “Orijinal dizi, kaynak materyal olarak eşine az rastlanan türdendi. İnsanı sımsıkı yakalayan ve bırakmayan tipte çok çarpıcı bir diziydi. Beni birçok açıdan etkiledi. Konunun geçtiği mekanları Washington’a taşımayı düşündüm. Böylece boyutlarının çok daha güçlü ve etkileyici düzeylere geleceğine inanıyordum.”
Hauptman sözlerine şöyle devam ediyor: “Karşımda çok büyük fırsatlar vardı. Haber odalarına girmek; bir gazetenin yayınına eşlik eden dramayı yakalamak, bir haberin ve gerçeğin izini sürmek gibi fırsatlar kaçırılacak gibi değildi. Bence mini diziyi benzerlerinin üzerine çıkaran boyutu, yüzeyinde politika ile gazetecilik arasındaki dansa yer vermesiydi. Çağdaş haber medyasını, şirketler arası casusluk ve komploları gözler önüne seriyordu. Ancak aynı zamanda bireyler ve yaptıkları tercihlerle de ilgili olduğu için derinlemesine kişisel yönleri vardı. Çatışma ve uzlaşma, sadakat ve sevgi, güç ve kariyer beklentileri gibi konuları ele alıyordu. Tüm bunların bir araya gelmesi diziyi benzersiz kılıyordu.”
Hauptman sonraki yıllarda projeyi geliştirerek Universal Pictures’a götürdü. Ardından son yıllarda İngiltere’nin en başarılı film prodüksiyon şirketi olarak isim yapan Working Title Films’in iki yapımcısı Tim Bevan ile Eric Fellner ile görüşme yaptı.
Yapımcı Eric Fellner, Working Title’ın bu projeye ilgisini şu sözlerle değerlendiriyor: “Herkes gibi biz de birkaç yıl önce bu diziyi seyrettiğimizde ekran karşısına çivilenmiştik. Paul Abbott o dizide insanlığın en karanlık yüzünü, hırslarını, yolsuzlukları ve yozlaşmaları, dizginlenemeyen tutkuları gözler önüne seren bir evren yarattı. Böyle bir materyali ayrıştırarak damıtmanın büyük zorluklar getireceğini, dizinin içerisinden sağlam ve ilginç bir öykü çıkartmanın güçlüğünü biliyorduk. Doğru yazar ekipleriyle çalıştığımız takdirde bunu en iyi şekilde yapacağımızdan emindik.”
Proje için doğru yönetmeni bulmak da aynı derece zor oldu. Yapımcılar bu aşamada sıradışı bir tercih yaparak Oscar ödüllü (ve çifte BAFTA ödüllü) ilk uzun metraj çalışması “The Last King of Scotland” ile fırtınalar yaratmadan önce belgeselleriyle tanınan İskoçyalı yönetmen Kevin MacDonald’ı seçtiler.
Yapımcı Hauptman bu tercihin gerekçesini şöyle açıklıyor: “Doğru yönetmeni bulmak için dünya çapında bir arama gerçekleştirdik. Karşımıza Kevin çıktığı için gerçekten çok şanslıyız. Münih Olimpiyatları’nda sporcuların trajik şekilde öldürülmesininin analizini yaptığı ‘One Day in September’ gibi Oscar ödüllü bir belgesele imzasını atmış olan Kevin MacDonald, BBC’deki mini diziyi (State of Play) izlemiş ve bizler gibi temasının etkisinde kalmıştı.”
Yönetmen Macdonald ise şu yorumu yapıyor: “Televizyonda ‘State of Play’i izlediğimde İngiltere’deki herkes gibi ben de çok sevmiştim. Sayısız ödül kazanarak başarısını kanıtladı. Aradan beş yıl geçtikten sonra bana bir senaryo taslağı gönderildi. İlgimi çekti ama başlangıçta biraz tereddüt ettim. Altı saat uzunluğundaki bir konuyu iki saate nasıl indireceğimi düşünmeye başladım.”
Filmi çekerken mini dizinin yaratıcılarının eserini yeniden çekmek gibi bir niyeti olmadığını belirten Macdonald, uyguladığı yaklaşımı şu sözlerle açıklıyor:
“Aynısını yeniden çekmek istemediğim için mini diziden aldığımız konu üzerinde birtakım radikal değişiklikler yaptık. Temel öykü yine aynı olmasına rağmen çok sayıda farklılıklar var. Orijinali zaten çok iyi olan birşeyin yeni bir versiyonunu yapmanın anlamı yoktur. Onu yeniden keşfetmelisiniz ki, bizim yapmaya çalıştığımız da buydu.”
“State of Play-Devlet Oyunları”nın çekimleri başlamadan önce prodüksiyonu olumsuz etkileyen birçok gelişme yaşandı. Bunlar arasında 2007 yılı sonunda başlayıp 2008 başına kadar devam eden senaryo yazarları grevi başı çekiyordu. Daha önceden anlaşma yapılan iki başrol oyuncusu kadrodan çıkmaya karar verdi. Ancak yapımcılar ellerindeki mükemmel senaryoya inanmaya devam ettiler. Mutlaka çekilmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Sabırla grevin bitmesini bekleyip senaryoyu projeye yepyeni hayat verecek Oscar ödüllü iki oyuncuya gönderdiler.
GAZETECİLER VE POLİTİKACILAR
Araştırmacı Gazeteci Cal McAffey Rolünde Russell Crowe
Film yapımcıları, The Washington Globe gazetesinin deneyimli habercisi Cal McAffrey rolü için çok yönlü bir aktör arıyorlardı. Yönetmen Macdonald’ın “gerçeği söyleyen” sözleriyle tanımladığı bu karakterin belli başlı özelliklerini şöyle anlatıyor:
“Medyadaki değişim karşısında eski standartlara sarılmayı tercih eden deneyimli bir gazetecidir. Politika alanında çalışır. Son derece zeki bir adamdır ve gazetenin editörü olması gerekir ama sanki onu geride tutan birşeyler var gibidir. Gazeteciliğin asaletini temsil eder ama aynı zamanda gazetelerin görsel medya karşısında geri çekilmesini de temsil ettiğini söyleyebiliriz.”
Bu rolde hangi aktörün oynayacağı düşünülürken Macdonald’ın aklında Russell Crowe’un ismi vardı. Stüdyo yetkililerine bu tercihini söyleyince hemen onay aldı. Bunun üzerine senaryo Crowe’a gönderildi. Ünlü aktörden üç gün içerisinde cevap geldi. 24 saat sonrasında ise Russell Crowe filmin setindeki yerini almıştı.
En yakın arkadaşının karısıyla gönül ilişkisi yaşayan tecrübeli gazeteci rolü için Crowe’un seçilmesinden en az yönetmen kadar yapımcı Hauptman da mutlu oldu. Bu konudaki düşüncesini şu sözlerle dile getiriyor: “Russell bu rolü hissederek oynadı. Cal McAffey’in, günümüz gazetecilerinin geçmişteki idealist gazetecilerden çok farklı olduğu yönünde güçlü fikirleri vardır. O eski kuşak idealist gazetecileri temsil eder. Eline kayıt cihazını ve not defterini alıp öbür tarafa geçer ve araştırmacı beynini çalıştırır. Bir gazetecinin nasıl olması gerektiğinin en iyi örneğini vermeye çalışır.”
Russell Crowe ise oynadığı karakterin alışılmadık yönleri olduğunu belirterek şöyle konuşuyor: “Bu öykünün getirdiği boyutlardan birisi, objektif basın denilen konseptin aslında ne kadar şaibeli bir konsept olduğudur. Onlar size kendilerinin objektif olduğunu; ilişkileri ve yaşamlarının yaptıkları işi etkilemediğini söyleyeceklerdir. Ancak aslında bu doğru değildir. Sonuçta gazeteciler de insandır ve özel hayatıyla işini birbirine karıştırabilir. Araştırdıkları olayı kişisel bazda ele alabilirler ve kendilerini olayın içinden soyutlayamazlar. İlgimi çeken yönü bu insani boyut oldu.”
Portresini çizdiği karakterin asla yüzde 100 objektif olamayışının ilgisini çektiğini kaydeden Russell Crowe, yorumlarına şöyle devam ediyor:
“Çok iyi bir arkadaşının karıştığı bir cinayet olayını araştırırken yüzde 100 objektif olamadığını görürüz. Cal’i oldukça karmaşık düşünceler zincirine sahip bir karakter olarak görüyorum. Bu düşünceleri yüzünden harekete geçer. Onun yaptığı kahramanlık değildir. Arkadaşı için harekete geçmesi gerektiğini hissetmiştir. Bu yüzden öykünün başından itibaren bakış açısı kirlidir. Stephen Collins ve onun karısı Anne ile uzun yıllara dayalı bir ilişkisi vardır. Bu yüzden olayı onların bakış açısından görür. Böylece gazetecilik okulunun ilk gününden itibaren öğretilen objektif olma kuralından uzak düşer.”
Kongre Üyesi Stephen Collins Rolünde Ben Affleck
Asistanı ve sevgilisi Sonia Baker’ın öldürülmesi sorunuyla boğuşan kongre üyesi Stephen Collins rolü için film yapımcıları Ben Affleck’i tercih ettiler. Bu karakterin özelliği, evliliğinin çatırdaması yüzünden politikadaki yükselişinin sekteye uğrayabileceğinden çekinmesiydi.
Yönetmen Macdonald bu karakteri şu sözlerle tanımlıyor: “Stephen Collins, Savunma Bakanlığındaki yolsuzlukları araştırmakla görevli çok önemli bir komitenin başkanı olmuştur. Yükseklerde uçan bir politikacıdır. Yeni Kennedy olarak tanımlanır, geleceğin Başkan adayları arasında ismi geçer. Gerek dış görünümü ve gerekse politikaya duyduğu ilgi nedeniyle Ben Affleck bu rol için çok uygundu.”
“Gone Baby Gone” adlı filmde verdiği ilk yönetmenlik sınavını tamamladıktan sonra yeniden oyunculuğa dönen ve “State of Play-Devlet Oyunları”na başlayan Ben Affleck, portresini çizdiği kongre üyesi Stephen Collins karakterini şu sözlerle tanımlıyor:
“Collins’i verdiği kararların sonuçlarıyla boğuşan bir karakter olarak görüyorum. Kazanmak için gereken herşeye sahip olan güçlü ve başarılı genç bir kongre üyesidir. Ancak sonradan öldürülen bir kadınla yaşadığı ilişki yüzünden hepsini kaybedecek noktaya gelir. Bu olay, karısıyla ilişkisinin bozulduğu noktaya denk gelmiştir. Özen gösterdiği insanlar için en doğruyu yaptığına inanan Stephen artık darmadağın olmuş durumdadır.”
Ben Affleck sözlerine şöyle devam ediyor: “Cal McAffey ile Stephen Collins’in yıllara dayalı dostluğunda ilginç dinamikler vardır. Bu ilişkiyi keşfederken medya mensuplarının manipülasyona ne kadar açık kaldığını görürüz. Collins sıkı bir satranç oyuncusudur. Bu yeteneğini kendi avantajı için kullanır. Gündemin rakip parti içine sokulmuş köstebekler tarafından belirlendiği bir dünyada yaşar. Aynı durum medya dünyasında da geçerlidir. Haber atlatmada bir adım öne geçip rakiplerini yenebilmek için gazeteciler de köstebeklere güvenirler ve onları kendi gündemlerini ilerletmek amacıyla kullanırlar.”
Çaylak gazeteci Della Frye Rolünde Rachel McAdams
“The Washington Globe”un tecrübeli gazetecisi McAffey’in işbirliği yaptığı gazeteciler arasında gazetenin internet sitesinin blogunda yazan Della Frye vardır. Birbiriyle ilişkisiz gibi gözüken ölümler arasındaki bağlantının parçalarını ilk birleştiren o olur. Yönetmen Macdonalds bu karakteri, “Sezgileri güçlü ama olgular karşısında zorlanan çaylak gazeteci” şeklinde tanımlar.
McAffey’in gözü başlangıçta Della Frye’ı pek tutmaz. Ancak mesleğinde henüz yeni olan genç kadının internet ortamını iyi tanıması, teknoloji dünyasına yakınlığı sayesinde McAffrey için uygun partner haline gelir. İkisi el ele vererek bu öykünün temeline inme konusunda ortak zemin bulmayı başarırlar.
Çaylak gazeteci Della Frye rolünde kamera karşısına geçen Rachel McAdams, bu karakter için şu yorumu yapıyor: “Benim kuşağımdaki birçok oyuncu gibi ben de yükselen teknoloji eşliğinde gelen ‘bilgiye anında ulaşma’ya sıcak bakan birisiyim. Bu filmdeki ‘yeni gazetecilik eskiye karşı’ fikri hoşuma gitti. Değişen gazetecilik olgusuyla yakından bağlantılı bir konu olduğunu düşünüyorum.”
Rachel McAdams sözlerine şöyle devam ediyor: “Cal ile Della’nın motivasyonu temelde aynıdır: İyi haber yazmak… Ancak ikisinin yöntemi farklıdır. Della’nın uyguladığı yöntem bilgiye anında ulaşmaktır. Görevi alır almaz hemen bilgisayar araştırmasına girişir; yüz yüze görüşmeyle gelen birinci elden bilgilere pek yüz vermez. Sonra da hemen oturup haberini yazar. Buna karşılık Cal, bilgisayar araştırmasını es geçer ve doğrudan doğruya insanlarla temas kurarak bilgi toplamaya çalışır.”
Yönetmen Macdonald, birisi deneyimli birisi çaylak blog yazarı iki gazeteci arasındaki ilişkinin dinamiklerini şöyle yorumluyor: “İkisi arasında çok farklı bir ilişki modeli vardır. Senaryo yazarlarının bu ilişki için koyduğu ‘önce birbirlerinden nefret ederler, sonrasında aşık olmadan birbirine bağlanırlar’ şeklindeki çizgiyi takdirle karşıladım. İkisi arasındaki ilişkinin sevdiğim yönlerinden birisi, orta yaşlı bir erkek ile genç bir kadın arasındaki ilişkinin cinsel boyutunun olmamasıydı. İkisi arasında akıl hocası – öğrenci bağlantısı vardı ki, böylesine pek çok filmde rastlayamazsınız.”
Anne Collins Rolünde Robin Wright Penn
Filmin önemli karakterlerinden birisi de, kongre üyesi Stephen Collins’in karısı Anne Collins’tir. İdealleri hala takdir ettiği kocasına duyduğu sadakat ile evliliğinde artık bulamadığı sıcaklık özlemi arasında sıkışıp kalmıştır. Kocasının en yakın arkadaşı Cal McAffey’e hala aşıktır.
Bu rolde kamera karşısına geçen Robin Wright Penn, projenin yönetmenliğinde Macdonald’ın varlığını öğrendiği andan itibaren katılmaya istekli olduğunu söylüyor. Yönetmenin belgesellerindeki entelektüel düzeyi takdirle izlediğini; aynı yöntemleri başarılı bir politik gerilim filmi yapmak için uygulayacağından emin olduğu için projeye katıldığını sözlerine ekliyor.
Editör Cameron Lynne Rolünde Helen Mirren
“Devlet Oyunları – State of Play”de sert mizaçlı editör Cameron Lynne rolünü üstlenen Oscar ödüllü yıldız Helen Mirren, oynadığı rolle ilgili şu yorumu yapıyor:
“Editör Cameron Lynne rolünün medyadaki güçlü kadınları temsil etmesi nedeniyle ilgi duydum. Filmin setinde medyanın güçlü kadınlarıyla tanışma fırsatı buldum. Ayrıca harika bir rol olduğunu düşünüyorum. Çekimler başlamadan önce İrlanda’ya giderek The Irish Times’teki bir gazeteciyle söyleşi yapmıştım. Bana, ‘Biliyor musunuz, bizim gazetemizin editörü bir kadındır’ dedi. İşte o zaman çok heyecanlandım ve mutlaka tanışmak istediğimi söyledim.”
Sert mizaçlı editör Cameron Lynne rolü öncesinde Los Angeles Times gazetesinde editöryal toplantıya katıldığını söyleyen Helen Mirren, izlenimlerini şu sözlerle dile getiriyor:
“Öğle sonrası 16.00 toplantısı adını verdikleri toplantıyı izlememizi kabul ettiler. O toplantıda bir sonraki günün gazetesi şekillendiriliyordu. Çeşitli departmanların yazı işleri müdürleri kendi haberleriyle katılıyor ve birinci sayfayı kapmaya çalışıyordu. Toplantı odasındaki ortam harikaydı. Katılanların hepsi birbirinden zekiydi ve birbirlerine karşı çok acımasızlardı. Sahte kibarlık yoktu. Hepsi sözünü dobra dobra ve direkt söylüyordu. O ortamda başarılı olmak için sinirleriniz çelik gibi sağlam olmalı…”
Yönetmen Macdonald ise, Helen Mirren’ın oynadığı editör Cameron Lynne’ın gazete içerisindeki konumunu şu sözlerle yorumluyor:
“Aslına bakarsanız dünyanın her yerindeki haber odalarında benzer deneyimler yaşanır. Sert tartışmalar vardır. Tüm departmanlar birinci sayfada yer kapmak için yarışır. Bu filmde sözü edilen The Washington Globe gazetesinin sahipliği el değiştirmiştir. Gazetenin artık yeni bir sahibi vardır. Okuyucular ilginç hikayeler istediği için Cameron da geniş çaplı içinde seks dolu bir hikayeye ihtiyaç duyar. Bu da, Cal ile Della’nın izini sürdüğü hikayedir. Ancak haber çok hızlı yapılmalıdır. Cal’ın yeni sahibin gözünde kendi profilini yükseltmeye ihtiyacı vardır. Kendisinin de içinde bulunduğu eski tarz gazetecilik alışkanlıklarıyla ticari ağırlıklı yeni tabloid gazetecilik arasında sıkışıp kalmıştır. Gazetenin ayakta kalabilmesinin başka yolu olmadığını hissettiği için stresi giderek artmaktadır.”
Müteahhitler ve Senatörler
Filmde politika ve medya dünyasının dışında başka önemli kuruluş ve karakterler de vardır. Bunların başında Silahlı Kuvvetler ile iş yapan özel müteahhitlik şirketi PointCorp gelir. Bu şirketin Savunma Bakanlığı ile daha cazip sözleşmeler yapmak için önündeki tek engel ise, kongre üyesi Stephen Collins’tir.
Yönetmen Macdonald bu şirketin konumunu şu sözlerle açıklıyor: “PointCorp özel şirkettir. Amerika’da son 20 yıllık dönemde hayatın her alanının özelleştirilmesi şeklinde bir moda başladı. Bu özelleştirme furyasının artık silahlı kuvvetler, CIA ve FBI gibi devlet kurumlarına bile ulaştığını görüyoruz. Casusluk ve dinleme faaliyetleri bile artık özelleştirilmeye başlandı. PointCorp şirketi de devletin tüm kurumlarındaki özelleştirme furyasının bir örneğidir.”
Sonia karakterinin PointCorp şirketindeki bağlantısı olan tanıtımcı Dominic Foy rolü için Jason Bateman ile anlaşma yapıldı. Jason Bateman filmde, genç asistanları politik casusluk dünyasının içerisinde kapana kıstırmakla görevli olan Dominic Foy rolünü başarıyla oynadı.
Filmde sergilenen dinamiklerden birisi de, günümüzde gazetecilik ile politik liderler arasındaki ilişki modelidir. Bu noktada önemli bir karakter olan Senatör George Fergus rolünde Jeff Daniels oynadı.
Jeff Daniels’in bu konudaki yorumu şöyle: “Bence bu filmin en ilginç yanı, günümüzde medya ile ve politika dünyalarının paralelliğidir. 7 gün ve 24 saat yayın yapan televizyon şebekelerinin olduğu, her an gazetecilik yapılması gereken tuhaf bir dönemde yaşıyoruz. Bunun sonucunda gerçek olsun ya da olmasın her türlü haber yapılıyor. Çünkü haber canavarını beslemek zorundalar…”