Geçmiş

Geçmiş

Yusuf ellili yaşların başında ünü ülke sınırlarını aşmış idealist bir fotoğraf sanatçısıdır; Meslek hayatının ilk yıllarında Mardin Nusaybinde çekmiş olduğu bir kadın fotoğrafı; Hayatının her döneminde tüm saf ve temizliği ile karşısına çıkarken; Değişen mevsimler; Kadınlar; Yakılıp söndürülen sigaralar; Ve geçen yirmi beş yıla rağmen bir çift ince göz bakışlarındaki naifliği korumayı başarabilmiştir; Hayatın insana bir ”pul” kadar bile değer vermediği günümüz dünyasında; Kahramanımız garip bir duygu karmaşası içinde Fotoğraftaki Kadını tüm masumiyetiyle aramaya koyulur. “Geçmiş” yazısını okumaya devam et

Bahar İsyancıdır

Bahar İsyancıdır 19 Nisan’da Atlas Sineması’nda…

2007 yılında Fikret Bey’i çeken Selma Köksal’ın yeni filmi Bahar İsyancıdır tek kopyayla 19 -26 Nisan Nisan’da Atlas; 10-17 Mayıs haftasında da Ankara Büyülü Fener Sineması’nda gösterime girecek… ‘Bahar İsyancıdır’ 90 yılların ortalarından, 2000’li yılların başlangıcına, oradan da günümüze uzanan bir zaman diliminde, bir tiyatro topluluğunun; “Oyuncular Kumpanyası”nın öyküsünü anlatıyor .
Başrollerinde Volga Sorgu, Selma Köksal, Çimen Turunç Baturalp, Yıldıray Şahinler, Mahir Günşıray, Kemal Kocatürk ve Şeyda Terzioğlu gibi oyuncuların rol aldığı filmde 12 Eylül’ün gölgesinde yetişen; etik ve kültürel değerlerin liberal ekonomilerle değiştiği böylesine tarihsel bir süreçte yaşayan gençlerin tiyatro yoluyla direnmesi anlatılıyor
Gerçekçi doğaçlamaların, oyunculukların ve uzun hareketli kameranın oluşturduğu bir anlatı tarzıyla ilerleyen filmin ilk bölümünde grubu, ülkenin önemli ve ilerici yazarlarından  Ahmet Kutlar’ın öykülerinden oluşturdukları bir oyun üzerinde çalışırken görüyoruz. İkinci ve en uzun episodik bölümde ise grup Kafka öyküleri üzerinde çalışır. Grubun yaşadıkları, çıkmazları ve bireysel dertleri üzerinde çalıştıkları Kafka öyküleriyle neredeyse paraleldir. “Bahar İsyancıdır” yazısını okumaya devam et

Mar

Mar

Konu: Taşrada yaşayan öksüz iki kardeş ve eli kolu bağlı bir babanın hayata tutunma çabasını ele alıyor. Güven; yağan yağmurla aşkının ilk tohumlarını yüreğine eker. Yılmaz; güneş kızgınlığı kadar aşkın ilk dokunuşları bedeninde derinden hisseder. Hacı Halil ise yüreğindeki ve bedenindeki eksik parçalarla son bir yola çıkmak ister.
Üçü de yalnız ve bu ıssızlığı kapatacak bir sevgi-kadın arayışı içinde. Ama o kadınlara ulaşmak, coğrafyanın engebeli arazisi kadar zor ve meşakkatli, sosyal ve kültürel olarak da bir o kadar imkansız gibidir.  Küçük bir yerde, küçük düşler görmeye çalışan bu insanlar için hayat her an hırçınlaşabilir. “Mar” yazısını okumaya devam et

Bu Son Olsun

Bu Son Olsun

12 Eylül 1980 sabahı Türkiye yıllar sonra yeniden Hasan Mutlucan türküleriyle uyandı. Siyah-beyaz televizyonlarda arzı endam eden bir paşa huzur ve güven ortamını sağlamak içun ordunun yönetime el koyduğunu, sendika ve partilerin kapatıldığını ve ikinci bir emre kadar sokağa çıkmanın yasak olduğunu bildiriyordu.Peki çıkmanın yasak olduğu o sokaklar sizin tek eviniz ise…

Yaşar  (Mustafa Uzunyılmaz), Apo  (Orhan Ekşin), Kovboy Ali  (Ferit Kaya), Cevat  (Volga Sorgu) ve Ertuğrul  (Ufuk Bayraktar) kendilerini balat semtini mesken tutmuş beş evsizdir. Hayattaki tek gayeleri, karınlarını doyurmak ve en büyük tutkuları olan şaraptan bir gün bile olsun ayrı kalmamaktır. Günübirlik yaşayan bu beş kişi, gayelerine ulaşabilmek için zamanın fırtınalı politik atmosferinden dahi faydalanmasını bilir. Onlarla aynı mahallede yaşayan ve sol gruplardan birine üye olan Sinan  (Engin Altan Düzyatan) ile Lale  (Hazal Kaya) arasındaki aşk da hikayemizin başka bir böümünü oluşturur. Sokaklarda başlayan hikayemiz bir dizi yanlışlıklar komedisi sonucu evsiz karakterlerimizin kendilerini siyasi mahkumlarla birlikte aynı cezaevinde bulmasıyla devam eder. “Bu Son Olsun” yazısını okumaya devam et

Kaledeki Yalnızlık

KALEDEKİ YALNIZLIK

Futbol üzerine kurgulanmış bir film gibi görünse de içinde barındırdığı aile ilişkileri, yoksulluk, çaresizlik ve geçmişle hesaplaşmalar nedeniyle naif bir “kaybetmiş adam” hikayesidir aynı zamanda.
Kadrosu ile her karede izleyiciye oyunculuk ziyafeti vadeden bu film,  eşini kendi kullandığı arabada yaptığı trafik kazasında kaybetmesi ile bir anlamda hayata küsen bir babanın da öyküsüdür.
Maddi sıkıntılardan kurtulmak için babanın başvurduğu ihanet ve gurur öğelerinin yumuşak bir örgü ile iç içe sunulduğu film, varoşlarda yaşanan alt kültürü mümkün olan en sade dille yansıtıyor.

Nurettin (Numan Çakır),  futbolda parlak dönemler yaşarken geçirdiği trafik kazası sonucu hem eşini hem de geleceğini kaybetmiştir. Onu hayata bağlayan tek neden oğlu Feyyaz’dır (Tolga Sarıtaş). Nurettin, 3. Lige çıkma hayalleri kuran ve başkanlığını gayri işler yapan bir adamın yaptığı (Erkan Can)  amatör takımında
oynamaktadır
Futbolda kale, dramatik bir bölgedir ve çoğunlukla kaleciler saha içinde yalnızlardır.
Nurettin’in eniştesi (Menderes Samancılar) bir lunaparkta çalışmakta ve şans oyunları ile makus talihini değiştirmeyi düşlemektedir. Ablası (Nur Sürer) sıradan bir ev kadınıdır. “Kaledeki Yalnızlık” yazısını okumaya devam et