Başka Semtin Çocukları

İstanbul  “varoşlarında” bir kenar mahalle…
Bu mahallede yaşayan yirmili yaşlarında iki delikanlı, birbirine çok yakın iki arkadaş…
Her ikisinin de hayalleri var.,Şehre bir kenarından tutunarak yaşadıkları bu   “sefil” mahalleden kurtulmak, bu “çöplükten” onları çıkartacak bir  yol  arıyorlar…
Veysel çok uzaklara, denizlerin ötesindeki ülkelere gitmek, aşık olduğu kızla orada özgürce birlikte olmak istiyor.
İsmail çok para kazanıp, saygı duyulan ve korkulan biri olmanın peşinde… İşte o zaman  istediği her şeye sahip olacağına inanıyor, ona küçümseyerek bakan, sarı saçlarını insafsızca savurup her seferinde aklını alan mahallenin en havalı kızına bile…
Her ikisi de küçük bir tekstil atölyesinde çalışıyorlar. Oradan kazandıklarıyla hayal ettikleri şeylere ulaşmaları çok zor görünüyor.
Hayattan bekledikleri şeylerle var oldukları gerçeklik arasındaki gerilimi bütün “şiddetiyle” yaşıyorlar.
Mahallede üst üste cereyan eden olayların vuku bulduğu hayli hareketli bir günün sonunda Veysel’in cesedi bir uğursuz köşede, çöplerin içinde bulunuyor. Kimin öldürdüğü belli değil…
Veysel’in abisi Semih askerden  döndüğü gün kardeşinin cenazesini kaldırılıyor.  Semih bu cinayeti çözmek, kardeşinin katilinin bulmak zorundadır.
Semih askerden bir ay erken terhis edilmiştir, güneydoğudaki operasyonlarda “kahramanlık” göstermiş olması sebebiyle…
Her türden sıcak çatışmanın, kan ve gözyaşının içinden  çıkıp gelmiş  olan Semih kendi  travmalarıyla baş etmeye çalışırken sivil hayata uyum sağlamakta zorluklar yaşamaktadır… “Başka Semtin Çocukları” yazısını okumaya devam et

Dilber’in Sekiz Günü

Doğu’nun kıraç topraklarında fakir bir köyde annesi, babası ve kardeşleriyle yaşayan Dilber, çocukluk aşkı Ali ile evlenme hayalleri kurmaktadır. Ali ile birbirlerine aşıktırlar ama Ali’nin Babası, oğlunu bir başka kızla evlendirmek için arkadaşına söz vermiştir. Bu söz her n’olursa olsun tutulmalıdır. Ali, çaresiz babasının verdiği söz nedeniyle çocukluk aşkı Dilber’e bir başkasıyla evleneceğini söyler. Dilber bunu kabullenemez. Eline aldığı orakla Ali’nin evini basar. Ali’nin babası ürkmüştür Dilber’in bu deli halinden. Dilber’in peşinden avluda kendi ailesi ve köy haklıda toplanmıştır. Ali’nin babası durumu Dilber’e de izah etmeye çalışır. Dilber, ikna olmasa da orda kararını verir. Kendisini isteyen ilk adamla evlenecektir. Evin ahırına kendini kapatır. Babası, annesi, kardeşleri bu kararından vazgeçmesi için çok uğraşır ama başaramazlar. Dilber, kararlıdır…
Köye bir topal ağır aksak yürüyerek yaklaşır.. Duymuştur bu köyde bir kız vardır kendini isteyen ilk adamla evlenecektir. Mehmet’tir adı. Kasabada ki okulda hademelik yapmaktadır. Babadan kalma küçük bir evi, küçük de bir bostanı vardır. Şimdiye kadar kaç kez evlenmeye niyetlendiyse de, topal diye kimse kızını vermemiştir. Artık, o kadar çok geri çevrilmiştir kimse Mehmet’le kız istemeye bile gitmemektedir. Bu kez Mehmet kendisi isteyecektir kızı. Ayağını sürüye sürüye köye gelir. Dilber’in evini bulur ve kızı ister. Tüm aile şaşkındır ama Dilber’in inadı devam etmektedir. Dilber’in ailesi çaresiz kızlarını Mehmet’e verir. Mehmet’le birlikte dönüş yolunda artık iki kişidirler. Bir de Dilber’in çeyizinin bulunduğu bavul vardır yanlarında. Mehmet, Dilber’i kasabaya evine getirir. “Dilber’in Sekiz Günü” yazısını okumaya devam et

Pazar: Bir Ticaret Masalı / The Market: A Tale of Trade

“PAZAR – BİR TİCARET MASALI”
45 . Antalya Altın Portakal Film Festivali – En İyi Film ödülü sahibi Ben HOPKINS filmi “PAZAR – BİR TİCARET MASALI”nda Antalya Altın Portakal ve Locarno Film Festivalinde, MİHRAM karakterinde gösterdiği  gerçekçi, etkili ve sarsıcı performansıyla Dünya sinema basınının da dikkatini çeken ve en iyi erkek oyuncu ödüllerini kazanan genç oyuncu TAYANÇ AYAYDIN’a, amcası FAZIL rolünde usta aktör GENCO ERKAL, ŞENAY AYDIN, HAKAN ŞAHİN ve ROJİN eşlik ediyor.
Mihram, doksanlı yılların ortasında, Doğu Anadolu’nun bir sınır köyünde yaşayan,ticari kafaya sahip, uyanık bir küçük tacirdir. Büyük işler bağlamak için birçok fikri vardır ama bu fikirleri hayata geçirecek sermayeye sahip değildir. Verici konduğunu gördüğünden beri cep telefonu satan bir dükkan açmaya karar vermiştir. Bir gün, kasabadaki dispansere ilaç taşıyan kamyonun soyulması üzerine çaresiz kalan hekim Mihram’dan karaborsa ilaç bulmasını ister. İlaç acilen çocuklar için gereklidir. Mihram’ın ticarette düsturu “Ne gerekirse bulurum”dur.
Mihram bu durumu hayatını nihayet değiştirebileceği bir fırsat olarak görür. Kamu parasıyla kumar oynayacak, sınır ötesine, Azerbaycan’a, kaçakçılık yapacaktır. Eğer kaybederse toplumdan dışlanacağının farkındadır, ama kazanırsa hayal ettiği işi kuracak kızına ve karnı burnunda karısına daha iyi bir gelecek hazırlayacaktır. Ama iki öğeyi hesaba katmamıştır: Onu örgüte katılması için zorlayan yerel mafya liderini ve piyasanın acımasız kurallarını. “Pazar: Bir Ticaret Masalı / The Market: A Tale of Trade” yazısını okumaya devam et

Yengeç Oyunu

Türk halkının gönlünde sarsılmaz bir taht kuran “Selvi Boylum Al Yazmalım”ın senaristi, “Hazal”, “At”, “Murtaza”, “Su da Yanar”, “Bekçi”, “Balalayka” ve “Kalbin Zamanı” filmlerinin bol ödüllü yönetmeni ALİ ÖZGENTÜRK’ün yeni filmi; “YENGEÇ OYUNU” Nisan ayında Türkiye sinemalarında vizyona giriyor.
Filmin senaryosu Tarihçi Halil İnalcık’ın Sabancı Üniversitesi’nde öğrencileriyle birlikte yürüttüğü araştırmaların ardından kitaplaştırdığı, 15. ve 16. yüzyıllarda gerçekleşen Osmanlı mahkemelerinin kayıtlarından yola çıkılarak hazırlandı. “Yengeç Oyunu” filmi Avrupa Film Konseyi (EURIMAGES) ve TC Kültür ve Turizm Bakanlığı destekli. Ali Özgentürk’ün senaryo ve yönetmenliğin yanısıra yapımcılığını da üstlendiği filmin başrollerinde ise “Alacakaranlık”, “Yanık Koza” ve “Karagümrük Yanıyor” gibi TV dizilerinden, “O Şimdi Mahkum” ve “Semum” adlı sinema filmlerinden tanıdığımız Ayça İnci; Türk televizyonlarının en uzun süre yayında kalan dizisi “Bizimkiler”den tanıdığımız Ayşe Kökçü, “Kurşun Yarası”, “Kurtlar Vadisi” ve “Hacı” adlı TV dizilerinde rol alan Özcan Varaylı’nın yanısıra Eskişehir’li genç ve yetenekli tiyatro oyuncuları rol almakta. “Yengeç Oyunu” yazısını okumaya devam et

Gölge

Müzisyen, ressam ve yönetmen Mehmet Güreli’nin uzun zamandır beklenen ilk uzun metrajlı filmi Gölge, Türk edebiyatının önemli yazarlarından Peyami Safa’nın intihar, şüphe, kıskançlık, dostluk ve aşk hakkındaki, “kara film bahçelerini binlerce defa arşınlamış” Selma ve Gölgesi romanından uyarlanmış. “Selma ve Gölgesi, bizim coğrafyamızda, bizden yola çıkılarak yazılmış, enfes kurgusuyla göz dolduran, düşündürüp heyecanlandıran bir hikâye. Gizemli bir kadının planlarını gizlice uygulamasını ustaca anlatan, aynı zamanda da iki yakın erkek arkadaşın nasıl olup da birbirini yok edecek birer canavara -usulca, bilinçsizce ve yumuşak bir şekilde- dönüştüğünü gösteren bir yapıt”. “Gölge” yazısını okumaya devam et