“Harry Potter ve the Deathly Hallows/Harry Potter ve Ölüm Yadigarları”

“Harry Potter ve the Deathly Hallows/Harry Potter ve Ölüm Yadigarları”

Harry Potter film serisinin yedincisi ve finali olan “Harry Potter ve the Deathly Hallows/Harry Potter ve Ölüm Yadigarları” iki bölümden oluşan bir sinema yapımı.
Bölüm 1 Harry, Ron ve Hermione’nin Voldemort’un ölümsüzlüğünün anahtarları olan Hortkuluk’ları bulmak ve yok etmek üzere tehlikeli bir göreve girişmeleriyle başlar. Profesörlerinin rehberliği ya da korumasından yoksun, kendi başlarına kalmış olan üç arkadaşın artık birbirlerine her zamankinden çok güvenmeleri gerekmektedir. Fakat aralarında onları birbirinden koparmakla tehdit eden Karanlık Güçler vardır.
Bu arada, Büyücüler Dünyası, Karanlık Lord’un tüm düşmanları için tehlikeli bir yer olmuştur. Uzun zamandır korkulan savaş başlamıştır ve Voldemort’un Ölüm Yiyenleri Sihir Bakanlığı’nın hatta Hogwarts’ın kontrolünü ellerine geçirerek, kendilerine karşı durabilecek herkesi korkutmakta ve tutuklamaktadırlar. Ancak, hâlâ peşinde oldukları bir ödül vardır: Voldemort için en değerli olan Harry Potter. Seçilmiş Kişi artık aranan kişi olmuştur çünkü Voldemort’un müritleri Harry’yi Karanlık Lord’a canlı götürme emri almış ve onun peşine düşmüşlerdir.
Harry’nin tek umudu Voldemort kendisini bulmadan Hortkuluk’ları bulmaktır. Fakat ipuçları aradığı sırada, eski ve unutulmak üzere olan bir hikaye keşfeder: Ölüm Yadigarları efsanesi. Eğer efsane gerçek çıkarsa, Voldemort ihtiyacı olan nihai güce erişebilecektir.
Harry “Sağ Kalan Çocuk” olduğu o kadersel gün itibariyle geçmişinin geleceğini belirlendiğine dair pek az bilgi sahibidir. Artık çocuk olmayan Harry Potter, Hogwarts’a adım attığı günden itibaren hazırlandığı, Voldemort’la nihai karşılaşma görevine hiç olmadığı kadar yakındır.
Warner Bros. Pictures, tüm zamanların en başarılı film serisinin son yapımına başlangıç niteliğinde olan, Heyday Films yapımı David Yates filmi “Harry Potter ve the Deathly Hallows – Part 1/Harry Potter ve Ölüm Yadigarları – Bölüm 1”i sunar. Oyuncu kadrosunun başını çeken Daniel Radcliffe, Rupert Grint ve Emma Watson bir kez daha Harry Potter, Ron Weasley ve Hermione Granger rollerini üstleniyorlar. Filmin zengin oyuncu kadrosunda yer alan diğer isimler şöyle: Helena Bonham Carter, Robbie Coltrane, Ralph Fiennes, Michael Gambon, Brendan Gleeson, Richard Griffiths, John Hurt, Rhys Ifans, Jason Isaacs, Bill Nighy, Alan Rickman, Fiona Shaw, Timothy Spall, Imelda Staunton, David Thewlis, Warwick Davis, Tom Felton, Toby Jones, David Legeno, Simon McBurney, Helen McCrory, Nick Moran, Peter Mullen, David O’Hara, Clémence Poésy, Natalia Tena, Julie Walters, Mark Williams ve Bonnie Wright.
“Harry Potter ve the Deathly Hallows – Part 1/Harry Potter ve Ölüm Yadigarları – Bölüm 1”in yönetmen koltuğunda daha önce “Harry Potter ve the Order of the Phoenix/Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı” ve “Harry Potter ve the Half-Blood Prince/Harry Potter ve Melez Prens”i de yönetmiş olan David Yates oturuyor. Tüm Harry Potter filmlerinin yapımcısı olan David Heyman bu filmde sorumluğu David Barron ve J.K. Rowling’le paylaşıyor. Filmin J.K. Rowling’in kitabına dayanan senaryosunu Steve Kloves kaleme aldı. Yönetici yapımcılığını Lionel Wigram’ın üstlendiği filmin ortak yapımcıları ise John Trehy ve Tim Lewis.
Filmin kamera arkası yaratıcı ekibinin başını görüntü yönetmeni Eduardo Serra, yapım tasarımcısı Stuart Craig, kurgu ustası Mark Day, besteci Alexandre Desplat, görsel efektler amiri Tim Burke ve kostüm tasarımcısı Jany Temime çekiyor.
Film, ülke çapındaki sinemalardaki gösterimiyle eş zamanlı olarak, seçilmiş IMAX® sinemalarında da seyirciyle buluşacak. “Harry Potter ve the Deathly Hallows – Part 1” tescilli IMAX DMR® teknolojisi kullanılarak dijital ortamda yeniden mastıra aktarılmak suretiyle bir ‘IMAX Experience’a, yani IMAX®’in benzersiz görüntü ve ses kalitesine sahip bir yapıma dönüştürüldü.  Kristal kadar net görüntüleri, lazerle düzenlenmiş dijital sesiyle ve azamiye çıkartılmış görüş alanıyla, IMAX dünyanın en kapsamlı sinema deneyimini sunar.
“Harry Potter ve the Deathly Hallows – Part 1/Harry Potter ve Ölüm Yadigarları – Bölüm 1”in dağıtımı bir Warner Bros. Entertainment kuruluşu olan Warner Bros. Pictures tarafından gerçekleştirilecek.

www.harrypotterveolumyadigarlarifilm.com

YAPIM HAKKINDA

SON BAŞLIYOR

Çıktığı günden itibaren maceralarıyla dünyanın dört bir yanındaki insanlara heyecan yaşatan çocuk büyücü Harry Potter, hem edebiyat hem de sinema tarihini değiştirdi. J.K. Rowling’in en-çok-satan kitaplarına dayanan filmlerin yapımcısı David Heyman on yıldan fazla bir süredir bu büyülü dünyanın içinde bulunuyor. Heyman serinin yedinci ve final sinema uyarlaması olan “Harry Potter ve the Deathly Hallows/Harry Potter ve Ölüm Yadigarları”nda aynı görevi bir kez daha üstlendi.
Ne var ki, Heyman rekor sahibi film serisinin son bölümünü ele alırken, önünde benzersiz zorluklar olduğunu fark etti. Bunlardan küçümsenemeyecek bir tanesi de serinin iç içe geçmiş hikayelerindeki tüm açık uçların heyecanın doruğa ulaştığı sonuç bölümünde nasıl toparlanacağıydı.
Film serisinin geleneğinden uzaklaşılarak, “Harry Potter ve the Deathly Hallows/Harry Potter ve Ölüm Yadigarları”nın tam uzunlukta iki filme bölünmesine karar verildi. “Steve Kloves senaryo üzerinde çalışmaya başladığında, Jo’nun kitabına haksızlık yapacak ölçüde fazla malzemeyi dışarıda bırakmamız gerekeceği anlaşıldı” diyor Heyman ve ekliyor: “Serinin sonuçlanması için bütünleyici olan çok fazla ayrıntı vardı”.
Yapımcı David Barron ise şunu ekliyor: “Önceki kitaplarda, her zaman Harry’nin serüveninin takip edilmesine karar verilmişti; bu yüzden, her ne kadar okuması çok keyifli olsa da hikayenin ilerlemesinde önemli yer tutmayan belirli sahnelerin kısaca geçilmesi mümkündü. Ne var ki, yedinci kitap her şeyin sonuca ulaştığı, tüm bulmacaların yanıtlandığı, açık uçların birleştiği bir çalışma”.
Başkarakter Harry Potter’ı canlandıran Daniel Radcliffe, bu konuda şunları söylüyor: “Jo’nun başlangıçtan itibaren planladığı girift olay örgüsü, hikaye anlatımı olarak tam bir ziyafet. İniş çıkışlar, sürprizler, gizem ve aşk, komedi ve aksiyon var…yıllar içinde insanların yanıt verdiği harika şeyler bunlar. Hikayeyi tam ve doyurucu bir şekilde anlatabilmemizin tek yolu buydu”.
Üçüncü kez Harry Potter filmi yöneten David Yates “Harry Potter ve the Deathly Hallows/Harry Potter ve Ölüm Yadigarları”nın Bölüm 1’inin de merkezdeki karakterleri Hogwarts’ın tanıdık ortamından kopartmak suretiyle geleneklerden uzaklaştığını söylüyor. Aslında, seri içinde Büyücüler Okulu ve Büyücülüğün hiç gözükmediği ilk film bu. Yönetmen bu konuda, “Bence Bölüm 1’in en ilgi çekici yanlarından biri bu. Karakterler alenen tehlikedeyken bile çok güvenli hissettiren Hogwarts’ın büyülü ortamından uzağız. Birden bire, Harry, Ron ve Hermione tehlikeli bir yer olan büyük ve kötü dış dünyada hayatta kalmaya çalışıyorlar. Kendilerini soyutlanmış, yalnız ve çok çaresiz hissediyorlar. Bu durum macerayı çok daha heyecanlı ve daha olgun kılıyor. Böyle olması hem bana hem de Dan, Rupert ve Emma’ya gerçekten cazip geldi” diyor.
Radcliffe de bunu doğruluyor: “Bence filme daha yetişkin bir hava veriyor çünkü artık okulda değilken bizi okul çocuğu olarak görmek daha zor”.
Ron Weasley rolünü tekrar üstlenen Rupert Grint’in görüşü ise şöyle: “Hogwarts’ın güvenli ortamından ve ailelerinin, öğretmenlerinin korumasından uzaktayken her şey olabilir.  Her an saldırıya uğrayabilirler. Bu da filme farklı bir enerji veriyor”.
Bir kez daha Hermione Granger olarak karşımıza çıkan Emma Watson ise, “Harry, Hermione ve Ron’un artık bir evi yok. Sürekli hareket halindeler ve daha da kötüsü peşlerinde olanlar var. Dolayısıyla, kime güveneceklerini bilmiyorlar. Ama çok büyük riskler söz konusu olduğu için cesur olmak zorundalar”.
Gerçekten de, riskler hiç bu kadar büyük olmamıştır çünkü hem Büyücülük dünyasının hem de Muggle dünyasının kaderi bu gençlerin elindedir. Voldemort’un gücü ve ölümsüzlüğünün sırrını öğrenen Harry, Karanlık Lord’un kendi ruhunun parçalarını içine gizlediği Hortkuluk’ların peşine düşer. Bunlardan biri bile varlığını sürdürürse, Voldemort asla alt edilemeyecektir. Hortkuluk’lardan ikisi şimdiden yok edilmiştir; bunlardan biri Tom Riddle’ın günlüğüdür, diğeri ise, Riddle’ın anneannesi Marvolo Gaunt’a ait olan yüzüktür. Harry ve Dumbledore üçüncü Hortkuluk olan Salazar Slytherin’in madalyonunun yerini belirlediklerini sanırlar, ama bunun sahte olduğu ve hakikisinin, isminin baş harfleri R.A.B. olan biri tarafından çalındığı anlaşılır.
Peki ya diğerleri…? Sorun şudur ki Hortkuluklar gerçekten de her yerde, herhangi bir şeyin içinde olabilirler. “Bu işe kalkıştığı sırada Harry’nin elinde ne kadar az şey olduğunu bildiğini sanmıyorum” diyor Barron ve ekliyor: “Sadece, yapması gereken bir işi olduğunu biliyor ve bununla yetinmek zorunda.  Ron ve Hermione de onu asla terk etmeyeceklerine göre üçlü için gerek fiziksel gerek duygusal anlamda muazzam bir yolculuk başlıyor”.
Hortkuluklar’ın arkalarında bıraktığı izlerin de Harry için beklenmedik sonuçları vardır çünkü Dumbledore’un geçmişiyle ilgili acı verici bazı gerçekleri ortaya çıkarırlar. Sevgili akıl hocası ve öğretmeninin bir zamanlar Voldemort’la, Harry’nin hayal edebileceğinden çok daha fazla ortak yönü olduğunu öğrenmek genç büyücünün büyük saygı duyduğu bu adama karşı inancından şüphe duymaya başlamasına yol açar.
“Harry, Dumbledore hakkında bilmediği ya da kendisinden saklandığını hissettiği şeyler öğrendikçe güveni daha çok sarsılır” diyor Radcliffe.
Yates de bu görüşü doğrular şekilde, “Harry için bir inanç krizi doğuyor. Durumu onun açısından iki kat zorlaştıran şey ise Dumbledore’ın bu görevi Harry’ye verirken net bir planı ya da nasıl gerçekleştirileceğine dair herhangi gerçek bir fikri olmaması. Bu durum Harry’nin arkadaşlarını da tehlikeye atıyor. Çıktıkları yolculuk dostluklarını gerçekten sınıyor ki hikayenin bir diğer ilginç unsuru da bu” diyor.
Heyman ise şunu vurguluyor: “Her zaman inandığım şey, Harry Potter hikayelerinin tüm büyüsü, aksiyonu ve macerası bir yana, özünde bu karakterlerin olduğuydu. Bu filmde, ilişkileri asla olmadığı kadar karmaşık; ve biz bunları irdelerken, Dan, Rupert ve Emma hiç olmadıkları kadar iyiler”.
Yates de buna katılıyor ve Radcliffe, Grint ve Watson’ın hayatlarının neredeyse yarısında canlandırdıkları rollerine karşı güçlü bir sorumluluk duygusu beslediklerini ekliyor: “Canlandırdıkları karakterlerin belli şeylere nasıl tepki vereceklerini içgüdüsel olarak, genellikle bizden çok daha iyi bir şekilde, biliyorlardı. Onların bu yönünü seviyorum. Yönetmen olarak, onlarla birlikte çalışmak muhteşemdi çünkü bazı zamanlar oyuncuyla değil aslında karakterle konuşuyordum”.

AİLE BULUŞMALARI

Tıpkı Harry Potter gibi, Lord Voldemort’un da bir görevi vardır: “Sağ Kalan Çocuk”un hayatına son vermek. Yates bu konuda, “Voldemort mutlak gücün eşiğinde. Gölgelerde saklanıp, geri geleceği ve dünyanın geri kalanına isteklerini zorla kabul ettireceği zamanın gelmesi için fırsat kolladı. Büyük planındaki başka her şey yerli yerine oturdu; artık tek ihtiyacı olan şey bu küçük ayrıntıyı halletmek. Voldemort bu ‘çocuğun’ nasıl en güçlü rakibi haline geldiğini anlamıyor, fakat Harry Potter’ı öldürmesi gereken kişinin kendisi olduğunu biliyor. Her şeyden önce bu bir yazgı meselesi; ikincisi de, kendisine bu kadar sıklıkla ayak bağı olunmasından sonra yaşayacağı tatmin. Artık bu noktada olay kişiselden öte”.
Lord Voldemort rolünde adeta tanınmaz hâle gelen Ralph Fiennes, canlandırdığı karakter için, “Öfkeyle hareket ediyor” diyor ve ekliyor: “Onu ateşleyen tek şey güç ve daha fazla güç; insanları kontrol etmek, manipüle etmek ve yok etmek. Bu onun bağımlılığı”.
Yates ise şunları söylüyor: “Ralph, Voldemort’u canlandırırken çok korkutucu. Oyuncu olarak çok karanlık yerlere dalabilme kapasitesine sahip; karakterine büründüğünde odadaki sıcaklığın düştüğünü hakikaten hissedebiliyorsunuz”.
Ölüm Yiyenler, Karanlık Lord’a karşı saygı ile korku karışımı bir şey hissederler çünkü en küçük kışkırtmayla onun en sadık müritlerine bile sırt çevirebileceğini bilirler. Bu tehdidin hatırlatılmasına ihtiyaçları olursa, Voldemort’un gerçek anlamda sevgiyle davrandığı tek yaratık olan dev yılan Nagini her zaman efendisinin yanında hazır bulunur.
Voldemort, Harry Potter’ı ne zaman, nerede ve nasıl pusuya düşüreceğini planlamak üzere en elit Ölüm Yiyenlerini Malfoy Malikanesi’ne toplar. Malikaneye son gelen Ölüm Yiyen olan Severus Snape’i Alan Rickman canlandırdı. “Alan’ı ne zaman Snape rolünde izlesem, performansının karmaşıklığı ve nüansları karşısında hayrete düşüyorum” diyor Heyman ve ekliyor: “Aynı solukta hem mizah hem zehir saçabiliyor. Bu filmde ise, Snape’in taşıdığı sırrın muazzam yükünü hissetmeye başlıyorsunuz”.
Snape toplananlara Harry’nin Privet Drive’daki evinden ne zaman ayrılacağını bildirir ve onları Harry’nin Zümrüdüanka Yoldaşlığı tarafından “her türlü korumaya” alınacağı konusunda uyarır. Yine de, Fiennes’ın dediği gibi, “Voldemort nihayet Harry Potter’ı yeneceğine inanıyor. İmparatorluğu andıran kendi hükümdarlığından keyif alıyor”.
Ne var ki, Voldemort kendi asasıyla Harry Potter’ı öldüremeyeceğini keşfetmiştir. Asa yapımcısı Ollivander’dan (John Hurt) kendi asası ile Harry’ninkinin “ikiz” olduklarını, aynı özü taşıdıklarını ve bu yüzden de karşı karşıyken birbirlerinin güçlerini çaldıklarını zor kullanarak öğrenmiştir. Kötü niyetini hafifçe perdeleyen bir ses tonuyla Lucius Malfoy’un kendi asasını Voldemort’a  feda etme “onuruna” nail olacağını dile getirir.
“Asalar, asa yasası ve asaların büyücüler için ne kadar kişisel olduğu ‘Ölüm Yadigarları’nın hikayesinde önemli yer tutuyor” diyen Yates, şöyle devam ediyor: “Asaların özellikleri onları adeta başlı başına birer karakter hâline getiriyor. Daha ilk kitapta, Ollivander’dan ‘asanın büyücüyü seçtiğini; büyücüler için asayı kaybetmenin kendilerinin bir parçasını kaybetmek gibi olduğunu’ öğrenmiştik. Dolayısıyla, Voldemort’un, Lucius Malfoy’un asasını alması, adeta Malfoy’un erkekliğini, kendini değerli hissetmesi için çok önemli bir şeyi elinden alması gibi”.
Lucius Malfoy’la “Harry Potter ve the Chamber of Secrets/Harry Potter ve Sırlar Odası”nda ilk karşılaştığımızda kendinden aşağıda gördüğü kişileri küçümsediğini saklama zahmetine katlanmayan ve oğlu Draco’yu da kendi gibi yetiştiren, züppe bir büyücüdür. Ancak, Azkaban’da kısa süre hapis yattıktan sonra eski hâlinin bir gölgesi olarak geri gelir. Şimdi ise aile masasının başında onun yerine başkasının geçtiğini ve kendi evinin Voldemort tarafından karargah olarak kullanıldığı gerçeğini sükunet içinde kabul etmek zorundadır.
Lucius Malfoy rolünü bir kez daha üstlenen Jason Isaacs asasını kaybetmenin Lucius’un başına gelen belki en son ceza olabileceğini ama kesinlikle en ağırı olduğunu söylüyor: “Bir büyücünün asasını almak onu tamamen zayıflatmak anlamına geliyor. Üstelik, Voldemort sadece asayı almakla kalmıyor, asanın ucundaki aileye özgü parlak yılan başını koparıp masanın üstüne adeta bir pislikmiş gibi fırlatıyor. Bu durum Lucius’u diğer Ölüm Yiyenlerin önünde küçük düşürüyor. Lucius her zaman son derece kendini beğenmiş ve kibirli bir gösteriş budalası olagelmişti; her zaman Voldemort’un yanında sağ kolu gibi duracağını sanmıştı. Fakat hapishanede zayıf düştükten sonra, bir de Draco’nun Dumbledore’u öldürme görevinde başarısızlığa uğraması yüzünden herkesin önünde küçük düşünce, gelecekte kendisini neler beklediğini bilemez oldu…tabi eğer bir geleceği olacaksa. Sonuçta layığını buldu”.
Babasının yanında oturan Draco Malfoy da kendi kuşkularıyla boğuşmaktadır. Bir zamanlar Slytherin’in kibirli genç zorbası olan Draco, şimdi Ölüm Yiyen olmanın soğuk gerçeğiyle karşı karşıyadır. Draco’yu canlandıran Tom Felton bu konuda şunları söylüyor: “Son filmde, babasının himayesinde olmayı, yani bir bakıma kötü kalpli ‘Seçilmiş Kişi’ olmayı istemesine rağmen Draco’da bunun için gerekli niteliklerin hiçbir şekilde olmadığını gördük. İç içe olmak istediği türde kişilerin bunlar olmadığını fark ediyor ama bu konuda pek de seçim şansı yok. Yanlış anlaşılmasın, Draco asla iyi bir kimse değil. Ancak tanık olduğu şeyleri kesinlikle sorguluyor ve sonunda ne yapacağı konusunda kendisinin bile en ufak bir fikri yok. Hikayede bu konuyu işlemek için birkaç fırsatımız oldu ki bir oyuncu olarak bu gerçekten ilginçti”.
Draco’nun halası Bellatrix Lestrange’inise böyle tereddütleri yoktur. Rolü tekrar üstlenen Helena Bonham Carter, Bellatrix’in Voldemort’un en dalkavuk ve en kana susamış müridi olduğunu dile getiriyor. Aktris, “Bellatrix onun egemenliğine, üstünlüğüne ve burunsuzluğuna bayılıyor. Bu çok seksi” diyor gülerek ve ekliyor: “Bellatrix bir fanatik; tamamen deli olduğunu söylemeye bile gerek yok. Sınır tanımıyor; her zaman öylesine hareketli ki tüm enerjimi aldı. Çok yorucu olabilirdi ama onu canlandırmanın en eğlenceli yanlarından biri buydu”.
“Helena bu karakterde çok eğlendi” diyen Barron, şöyle devam ediyor: “Nahoş biri olmasına karşın Bellatrix’i sevmemizi sağlaması Helena’nın yeteneğini gösteriyor bence”.
Kontrol Voldemort’dayken, tehlike Harry Potter’ı aşıp onunla ilişkili olan herkese ve ailelerine de ulaşır. Weasley ailesi büyücü oldukları için büyüye büyüyle karşılık verebilirler fakat özellikle Harry’nin ve Hermione’nin ailesi Muggle olduklarından ötürü tehlikeye açıktırlar.
Hermione ailesini kurtarabilmek için olanaksız bir seçim yapar. Kitapta sadece üstü kapalı bir biçimde bahsedilen bir sahnede, Hermione anne babasının tek çocuklarına ilişkin anılarını yanına alarak evini geride bırakır. Watson bu konuda, “Hermione biliyor ki Harry’nin yanında yer alarak anne babasını tehlikeye atıyor. Onları koruyabilmesinin tek yolu onlardan tamamen kopmak. Bu yüzden, kendisiyle ilgili anıları akıllarından siliyor. Bu trajik bir şey çünkü böylece anne babasını sonsuza dek kaybetmiş oluyor. Steve Kloves’un bu sahneyi yazış şekline gerçekten bayıldım. Dokunaklıydı, ayrıca Hermione ile Ron’un arkadaşları Harry için yaptıkları fedakarlığın büyüklüğünü ortaya koyuyordu”.
Kesinlikle daha önemsiz bir fedakarlık olsa da, Harry’nin de çekilmez eniştesi Vernon, teyzesi Petunia ve kuzeni Dudley’den oluşan Muggle ailesine veda etmesi gerekir. Dursley ailesi Privet Drive’daki artık boş olan evlerinden uzaklaşırken, Harry’nin merdivenlerin altındaki dolapta geçen çocukluğuna ilişkin özleyeceği fazla bir şey yoktur.
Kapıdaki bir gürültü güvenlik eskortunun geldiğini haber verir. Ron ve Hermione; Arthur Weasley; Deli-göz Moody; Tonks ve Lupin; ikizler Fred ve George Weasley; ağabeyleri Bill ve nişanlısı Fleur Delacour; Mundungus Fletcher; Kingsley Shacklebolt; ve son olarak da Rubeus Hagrid. Hepsi birlikte Harry’yi güvenli eve götürmeye gelmişlerdir.
Ölüm Yiyenlerle savaşırken sayıca üstünlük diye bir şey söz konusu değildir; bu yüzden Deli-göz bir kandırmaca planı yapar: Gruptan altı kişi Çok Özlü İksir içecektir ve böylece birbirine tıpatıp benzeyen yedi “Harry Potter” ortaya çıkacak ve her biri farklı bir yöne gidecektir. “Liderin grubu Deli-göz’ü canlandıran Brendan Gleeson, “Oyunun adı kafa karıştırmaca” diyor ve ekliyor: “Deli-göz biraz kaçık olabilir ama hesaba katılması gereken bir güç. Duygusallığı sınırlı bir insan olsa da haşin dış görünümünün altında kalbi temiz biri”.
Söz konusu sahne gerek sinemacılık gerek oyunculuk anlamında zorluk teşkil ediyordu. Hermione, Ron, Fred, George, Fleur ve Mundungus, Harry’nin altı kopyasına dönüşürken, Radcliffe’in her birinin kimliğine bürünmesi gerekiyordu. Aktör bunu şöyle açıklıyor: “Çok Özlü İksir onları dış görünüş olarak Harry’ye dönüştürüyor; gerçekte kim olduklarını değiştirmiyor. Bu yüzden, biraz diğer karakterlerin kişiliğine bürünmem gerekti”.
Yates ise, “Her bir oyuncuya sahneyi oynattık ki Dan onları gözlemleyebilsin. Örneğin, Mundungus’u canlandıran Andy Linden ayaklarında kayak varmış gibi yürüyor, dolayısıyla Dan’den bunu azıcık abartmasını istedim. Normalde, gerçekçi görünme peşindeki oyuncuları tercih ederim; doğal olun, kamera performansı bulup çıkarır derim. Ama bu durumda zorlamanın biraz daha eğlenceli olacağını düşündüm. Dolayısıyla gerçekçilik biraz mola aldı” diyor gülümseyerek ve ekliyor: “Dan’e sürekli olarak, ‘Sadece buna çalış’ diyip durdum. Bence bundan gerçekten keyif aldı”.
Teknik açıdan bakıldığında, Yates, görsel efektler amiri Tim Burke ve görüntü yönetmeni Eduardo Serra, bir Hareket Kontrol makarası kullanarak Radcliffe’in sırayla Harry’nin dublörlerini çeşitli şekilde canlandırışını görüntülediler. Çekimler daha sonra birleştirilerek yedi Harry Potter’ın da aynı odada olduğu izlenimi yaratıldı. Yönetmen bu konuda, “Çok zaman alıcı bir işti. Tüm sahnenin tamamlanması yaklaşık üç gün sürdü ve yaklaşık 100 kayıt gerektirdi” diyor.
Tüm dublörler aynı şekilde giyinir ve gözlük takarlar; her bir Harry yanına gruptan bir koruyucu alır. Dönüşümler tamamlandıktan sonra, gerçek Harry’nin yanına onu bebekken Privet Drive 4’e getirmiş olan Hagrid verilir. Sevilen yarı dev rolünü bir kez daha üstlenen Robbie Coltrane, “Onu 16 yıl önce oraya götüren kişi Hagrid’di. Harry’ye büyücü olduğunu söyleyen ve Büyücülük dünyasındaki çok önemli rolü hakkında bilgiler veren de yine Hagrid’di. Her zaman çok özel bir ilişkileri oldu. Dolayısıyla, Harry’yi uzaklaştıracak kişinin o olması çok uygundu” diyor.
İkili gruplardan bazıları süpürgelerine binip uzaklaşırken, diğerleri testraller denen atı andıran kanatlı yaratıklarla yola çıkarlar. Harry ise Hagrid’in yıllar önce onu Privet Drive’a getirdiği motosikletin yan arabasına biner. Daha yola çıkar çıkmaz, Ölüm Yiyenler peşlerine takılır, havada ve caddelerde arabaların sağından solundan sıyrılarak devam eden tehlikeli bir kovalamaca başlar.
Muggle sürücüler onların varlığından tamamen bihaberdir; aksi takdirde, yer çekimine meydan okuyan motosikletin tünel duvarlarında dolanması karşısında hayrete düşerlerdi. Kovalamacanın tünel bölümü iki ayrı mekanda çekildi: Londra’daki Dartford Tüneli ve Liverpool’daki Mersey Tüneli. Aksiyon yüklü takibin hayata geçirilmesi yönetmen, oyuncular ve başta Tim Burke, ikinci birim yönetmeni Stephen Woolfenden, özel efektler amiri John Richardson ve dublör koordinatörü Greg Powell’ın dahil olduğu kamera arkası ekibinin işbirliğini gerektirdi.
Hagrid’in dublörlüğünü bizzat yapan Powell şu itirafta bulunuyor: “Bu işe kendim talip oldum çünkü diğerlerinin hiç biri benim kadar iri değildi. Ama kostümü giyer giymez ateş bastığı için bu kararımdan pişman oldum. Vantilatörleri çalıştırmak zorunda kaldık çünkü gözlükler buğulanmaya başladı ve göremez olduk”.
Richardson ve ekibi çeşitli motosikletler ve nasıl kullanılacaklarına bağlı olarak kopyalarını hazırlarken öncelikle oyuncuların rahatlığını ve güvenliğini göz ününde bulundurdular. “Yolda giderken gürleyen motosikletlerimiz vardı; bazılarını Hareket Kontrolü makaralarına uygun olarak tasarladık; bir başkasını da tünelde baş aşağı gidilecek sahne için yeşil perdedeki düzeneğe bağlanacak şekilde hazırladık. Diğer bir motosiklet de çarpmadan sonra Burrow’da sazlıklara doğru düşüşe dayanacak şekilde tasarlandı. Motosikletlerin bir kaçı dolgulu selelere sahipti ve karkasa güvenli bir şekilde monte edilmişti ki onları fırlattığımızda hayati bir tehlike ya da sakatlanma riski olmasın” diyor Richardson.
Yedi Harry ve koruyucuları geçen filmde Ölüm Yiyenler tarafından yakılmış olan Weasley evine doğru yola çıkarlar. Burrow’yu yeniden inşa ederken, yapım tasarımcısı Stuart Craig ve ekibi ailenin seçmeci tarzını korumaya özen gösterdiler. “Evin keresteleri ve boyası yeni; dolayısıyla eskisinden daha az egzantrik…ama sadece birazcık” diyerek gülüyor Craig.
Harry, Burrow’a vardığında, Julie Walters’ın canlandırdığı Bayan Weasley ve Harry’yle ilişkisi iflah olmaz bir aşka dönüşen Ginny Weasley ile tekrar bir araya geliyor. Bu rolü bir kez daha üstlenen Bonnie Wright, Ginny’nin kaygılarını bir yana bırakarak, “Harry’nin yapması gerekenleri anladığını, onu serbest bırakmaya ve kendisine dönmesini beklemeye istekli olduğunu” söylüyor.
Little Whinging’den yola çıkan yedi çiftten sadece altısı Burrow’ya varınca, bu kaçışın ağır bir bedeli olduğu anlaşılır. İki arkadaşları kayıptır ve George Weasley de sol kulağını koparan patlamadan ötürü kötü şekilde yaralanmıştır. Fakat ikizler bu durumla kendilerine özgü mizah anlayışlarıyla başa çıkarlar. George’u canlandıran Oliver Phelps, “Her zaman olaylara en iyi yönünden bakmaya çalışıyorlar” diyor ve ekliyor: “İyi olan şu ki artık insanlar ikizleri birbirlerinden ayırt edebilecekler”.
Fred’i canlandıran James Phelps de espriyle, “Daha kötüsü olabilirdi. Aslında, bence bu onun için oldukça büyük bir ilerleme” diye ekliyor.
Weasley ailesi ve arkadaşlar ağabey Bill ile sevgili Fleur Delacour’un düğünü için  bir araya geldiklerinde trajediye daha fazla üzülemezler. Bill rolüyle oyuncu kadrosuna yeni katılan Domhnall Gleeson’ın Brendan Gleeson’ın oğlu olması nedeniyle seriyle zaten bir aile bağı bulunmaktaydı. Fleur’ü canlandıran Clémence Poésy ise “Harry Potter ve the Goblet of Fire/Harry Potter ve Ateş Kadehi”ndeki Üçbüyücü Turnuvası’nda yer almıştı. Düğüne katılan bir diğer yeni evli çift de kurt adam Lupin (David Thewlis) ve eşi Tonks’tu (Natalia Tena).
Düğün Arthur Weasley (Mark Williams) tarafından yaratılan muhteşem bir çadırda yapılır. Burrow’un yanı başında gerçekleşen şık eğlence Weasley ailesinin zevkleriyle aleni bir tezat oluşturmaktadır. Craig bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Düğünün gelinin ailesi tarafından karşılanması gerektiği sonucuna vardık, dolayısıyla daha çok Fransız Delacour tarzındaydı. Elbette sihirli öğeler de mevcuttu; örneğin kendi kendine dolan şampanya kadehleri vardı”.
Düğün başlamadan önce, davetsiz bir misafir gelir: İlk olarak filmin başında Büyücüler  Dünyasına ateşli bir konuşma yaparken gördüğümüz Sihir Bakanı Rufus Scrimgeour. Bu rolü üstlenen Bill Nighy oyuncu kadrosuna çoktan katılmış olması gerektiğine dair espri yaparak, “Bir ara, belli bir yaşta olup da bir Harry Potter filminde oynamamış tek İngiliz oyuncu olacağımı düşündüm. Nihayet bu ekibin bir parçası olmak hoştu, ama filmi David Yates’in yönetiyor olması rolün cazibesini iki kat artırdı. O sektördeki en zeki ve klas yönetmenlerden biri; bu yüzden, onunla çalışmaya her zaman istekliyim” diyor.
Yates de Nighy’nin kadroya katılmasından aynı ölçüde memnundu: “Bill o kadar çok yönlü bir aktör ki onun bu dünyada olmasını her zaman istedim. Rufus Scrimgeour rolü ortaya çıkınca, ‘Bu Bill!’ diye düşündüm. Jo’nun karakteri betimleyişi paslanmış, eski kurt bir asker şeklindeydi. Bill’in bunu çok iyi oynayabileceğini biliyordum”.
“Rufus bir Seherbaz ve dolayısıyla da bir askerdi; şimdi ise zorla siyaset dünyasına adapte olması bekleniyor” diyor Nighy.
Scrimgeour’ın orada bulunma nedeni düğün değildir. Farklı türde hediyeler sunmak için gelmiştir: Albus Dumbledore’un Harry Potter’a ve belki de daha şaşırtıcı olarak Ron Weasley ve Hermione Granger’a bıraktığı son mirasları iletecektir.
“Bu bir bakıma şaşırtıcı” diyor Emma Watson ve ekliyor: “Çünkü Ron ve Hermione hiçbir zaman Dumbledore’la yakın bir ilişki içinde olmadılar, sadece Harry, Hermione ve Ron’un başı dertteyken aralarındaki ilişkinin boyutu farklılaştı. Dumbledore, Hermione’ye kapağından anlaşıldığı kadarıyla The Tales of Beetle the Bard adlı bir çocuk kitabı bırakıyor çünkü Hermione’nin kitapları sevdiğini biliyor”.
Ron’a ise, “Dumbledore, Işıkemer denen bir şey bırakıyor” diyen Rupert Grint aracın işlevini şöyle açıklıyor: “Ona bastığınızda odadaki tüm ışığı emiyor, tekrar bastığınızda ise ışığı geri veriyor.  Ron bunun havalı olduğunu düşünüyor ama oradaki kimse bunun ne işe yarayacağını pek bilemiyor”.
Dumbledore son olarak Harry’ye de genç büyücünün Hogwarts’taki ilk Quidditch maçında yakaladığı altın, kanatlı küre Snitch’i bırakır. Fakat hepsi bu kadar değildir. Profesör Dumbledore, Harry’ye ayrıca Godric Gryffindor’un kılıcını da miras bırakır. Ne yazık ki kılıç kayıptır ve görünüşe göre Bakan kaybolmuş olmasa bile bu değerli nesneyi Harry’ye vermek konusunda isteksizdir.
Üç arkadaş kendilerine bırakılan mirasları alırken, bunların altında bir anlam yattığını, büyük önem taşıyacak bir şeyin bulunduğunu düşünüyorlar” diyor Radcliffe ve ekliyor: “Şimdilik, ellerinde cevaplardan çok sorular var ki bu durum özellikle Harry’de hayal kırıklığı yaratıyor”.
Bu arada, katılmaları gereken bir düğün vardır. Düğün eski arkadaşları bir araya getirirken, yeni yüzlere de ev sahipliği yapar. Bunların arasında Luna’nın babası ve Dırdırcı’nın yazı işleri müdürü olan Xenophilius Lovegood da bulunmaktadır. Rolü canlandıran aktör Rhys Ifans, “Dırdırcı Harry Potter’ı ve davasını cesurca destekleyen bir yeraltı yayını. Xenophilius eşini kaybettiği için yalnız bir baba ve kızının üstüne titriyor. Her ikisi de aynı acayip, yaratıcı dünyanın içindeler”.
David Heyman bu konuda şunları söylüyor: “Evanna (Lynch), Luna karakterine o kadar kendine has ve özgün bir yorum getirdi ki onun egzantrikliğine yanıt verecek birine ihtiyacımız vardı.  Rhys’in adı geçer geçmez, onun bu rolde harika olacağını düşündük”.
Kokteylde Harry, Dumbledore’un iki meslektaşı arasındaki diyaloğun içine çekilir. Bunlardan biri Daily Prophet’ta Dumbledore’un ölüm ilanını yazan Elphias Doge, diğeri ise Weasley ailesinin Muriel Teyze’sidir. Aralarındaki konuşma çok geçmeden Rita Skeeter’ın izinsiz ve yerici biyografisi Albus Dumbledoreun Hayatı ve Yalanları’na kayar. Böylece, Harry Dumbledore’un geçmişine ilişkin bilinmeyen ve bir şekilde rahatsız edici gerçekleri öğrenmeye başlar: Örneğin, Dumbledore, Harry’nin doğduğu ve anne babasının öldürüldüğü yer olan Godric’s Hollow’da yaşamıştır.
Barron şuna dikkat çekiyor: “Harry, Dumbledore’un hiç tahmin edemeyeceği ve pek de hoşa gitmeyecek bir yanı olduğunu keşfediyor; bu onu rahatsız ediyor. Harry, Dumbledore’un hataları olabileceğini biliyordu ama kendisinden ne kadar çok fazla şey saklandığını görünce bunun nedenini merak ediyor”.
Daha Harry bu çok sayıdaki sorunun yanıtlarını alamadan, şoke edici haber gelir:
Bakanlık düştü…  Onlar geliyorlar.
Onlar diye sözü edilenler için açıklamaya gerek yoktur. Saniyeler geçmeden, Ölüm Yiyenler saldırılarına başlarlar. Harry, Ron ve Hermione kaçmayı zar zor başarabilirler.

HİÇBİR YER GÜVENLİ DEĞİL

Üç arkadaş Londra’nın hareketli  Piccadilly Sirki ve West End tiyatro bölgesinin kalbindeki Shaftsbury Bulvarı’na cisimlenirler. Sahnenin gerçek mekanda çekilmiş olması konusunda Watson şunları söylüyor. “Gerçeküstüydü. Dünyanın en büyük kentlerinden birinin en işlek caddelerinden birinde trafiğin durdurulduğunu görmek inanılmazdı”.
Her ne kadar çekimler şafak sökmeden önce gerçekleştirildiyse de, oyuncu kadrosunu bir an için bile görebilmek için yüzlerce hayran çekim yerinde toplandı. “Hayranlar muhteşemdi” diyor Heyman ve ekliyor: “İşimizi hiç bölmediler ve gerçek anlamda filmin ruhuna dahil oldular. Bu kadar işlek bir mekanda çekim yapmanın elbette zorlukları vardı ama çok da güzel vakit geçirdik”.
Yates de buna katılıyor: “Sabahın o saatinde orada o kadar uzun süre dikilen o kadar çok kişinin olması hakikaten çok etkileyiciydi. Müthiş bir şeydi”.
Dikkatli sinemaseverler Radcliffe’in son sahne performansına gönderme olarak üçlünün toplanmak için kısa süre önünde durdukları kafenin duvarındaki “Equus” posterini fark edebilirler. Ancak genç büyücülerin soluklanması kısa sürer çünkü pusuya düşmelerine ramak kalır. Hem Büyücüler hem de Muggle dünyasında takip edildikleri için Harry’nin aklına gelen tek sığınağa yönelirler: Black ailesinin evi ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın eski karargahı olan, Grimmauld Meydanı 12 Numara.
Beşinci film için inşa edilen Grimmauld Meydanı seti çoktan yıkıldığı için yeniden yaratılması gerekiyordu. Ancak bu kez çok daha eski ve köhne durmalı ve terk edilmiş hissi vermeliydi. Set dekoratörü Stephenie McMillan bu konuda, “Çok uzun ve ince bir yapı olduğu izlenimini korurken ona biraz daha alan da kazandırmak istedik; mesela çizim odasını ekledik. Tüm odalar darmadağındı ve her şey toz kaplıydı çünkü evde orayı temiz tutacak bir Bayan Weasley yoktu” diyor.
Örümcek ağları ve tozun altında arkadaşların ve ailenin hatıraları yatıyordu. Bunlar arasında Harry’nin vaftiz babası Sirius Black, Sirius’ın kardeşi Regulus Acturus Black’inkiler de vardı.
R. A. B.
Üç arkadaş bağlantıyı kurar kurmaz yalnız olmadıklarını da anlarlar. Ev cini Kreacher gölgelerin içinden onları gözlemektedir. Hakiki Hortkuluk madalyonunun yeri hakkındaki çok önemli bilgiyi ifşa etmeye zorlanan Kreacher, eski bir arkadaşla, özgürlüğünü Harry Potter’a borçlu olan cin Dobby’yle tekrar buluşulmasını da sağlar.
Cinleri hayata geçirmek için görsel efektler ile insan performanslarını birleştirmek gerekti. Toby Jones, Dobby’yi, Simon McBurney ise Kreacher’ı canlandırdı. Görsel efektler amiri Tim Burke bunu şöyle açıklıyor: “Dobby ve Kreacher’ın belirgin karakterler olması zorunluydu. Gerçek oyuncularla çekim yapmak bize bunu sağladı. Toby ve Simon’ı rollerini canlandırırken kaydettik ve yüz performanslarındaki tüm duygu ve kişilik öğelerini bilgisayar yapımı küçük karakterlerimize aktardık”.
Jones ise, “David (Yates) ve Tim harika birer çalışma arkadaşılar. Karakteri satırların ötesine taşıyarak zenginleştirmeme yardımcı olmak için ellerinden geleni yaptılar” diyor ve ekliyor: “Dobby her zaman kırılgan ve alçakgönüllüydü; bence onu seyirciye sevdiren de buydu. Ayrıca, J.K. Rowling’in kitaplarında yer etmiş hiyerarşiye de uyuyor. Cüssesi ve yetkisi anlamında Dobby hiyerarşi piramidinin çok altlarında olsa da, cesaret, sadakat ve iyilik yapma kapasitesi söz konusu olunca çok üst bir düzeyde yer alıyor”.
Dobby ve Kreacher sayesinde, Harry, Hermione ve Ron gerçek madalyonun Bakanlığa bağlı Muggle’lardan Doğma Kayıt Komitesi’nin mevcut başkanı olan Dolores Umbridge’de olduğunu öğrenirler.
Imelda Staunton, “leziz” diye nitelendirdiği rolle tekrar pembelere bürünecek olmaktan büyük mutluluk duyduğunu söylüyor ve, “Dolores sahip olduğunu düşündüğü küçük güçten olabildiğince yararlanmayı seviyor. Bunun anlamı şu: Hakiki büyücü olmayan kişileri ve cadıları tasfiye etmekten keyif alıyor çünkü dünya onlarsız daha iyi bir yer olacak. Kendisini saf kan ve hakiki bir büyücü olduğu için kendinden aşağı olanlara tahammülü yok. Tamamen dar görüşlü; empati, ruh ve kalpten yoksun”.
Dolores Umbridge’in hayatta tek bir renk tonu var. Bu yüzden, kostüm tasarımcısı Jany Temime, Staunton’a baştan aşağı pembe kostümler hazırladı. Benzer şekilde, Stuart Craig de onun ofisinden “bir başka pembe girişim” olarak söz ediyor.
Bakanlığın geri kalanı, Craig’in eski bir Londra metro durağında ilk inşa ettiği şekildeki parlak beyaz fayans koridorlara sahiptir. En kayda değer değişim muazzam büyüklükteki avluda gerçekleşmiştir: Buranın tam ortasında yerleştirilen heykel büyücülerin, altlarında ezilen sinik Muggle’lar üzerindeki egemenliğini betimliyordu ve heykelin altında “Büyü Güçtür” sözcükleri kazınmıştır.
Ancak Bakanlıkta daha sinsi bir değişiklik daha vardır. Her yerde baskı havası sezilmektedir ve iyi büyücüler göze batmamak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Üniformalı muhafızlar ve Kapkaçırcılar olarak bilinen paralı askerler “Sakıncalı” diye addolunanlara karşı her an tetiktedirler.
Yine de, Hortkuluk’u ele geçirmek için Harry’nin, Ron ve Hermione’yle birlikte Bakanlığa girme riskini göze alması gerekecektir. Oysa bu, Harry için özellikle zor bir iştir çünkü yüzü Aranan posterlerinde “Sakıncalı #1” olarak yer almaktadır. Üç arkadaş biraz Çok Özlü İksirin yardımıyla, daha az göze batan büyücüler Albert Runcorn, Reg Cattermole ve Malfalda Hopkirk’in kimliğine bürünerek düşman topraklarına girerler.
Dolores Umbridge’in boynundan sarkan madalyonu bulduklarında, kamuflajları etkisini yitirmek üzeredir. Kaybedecekleri vakitleri olmadığı için saldırıya geçer, Hortkuluk’u koparıp alır ve kaçarlar.

AĞAÇLAR İÇİN ORMAN

Harry nihayet üçüncü Hortkuluk’a da sahip olmuştur fakat bu cismin varlığının o ana dek aralarında kopmaz bir bağ bulunan üç arkadaş için beklenmedik sonuçları vardır.
Tanım olarak, bir Hortkuluk, Voldemort’un kötü ruhunun bir parçasıdır. Bu yüzden, cismin özü yakınında bulunanların olumsuz duygularından beslenmekte ve bu duyguları pekiştirmektedir. Radcliffe bu konuda, “Onu takan kişi, genel olarak öfkeli, paranoyak ve oldukça kötü biri hâline geliyor” diyor.
Genç büyücüler için işleri daha da kötüleştiren şey, onu yok etmeye çalıştıklarında Hortkuluk’un büyülere karşı dayanıklı olduğunu görmeleridir. “Onu ancak Gryffindor’un kılıcıyla yok edebileceklerini öğreniyorlar ve tabi o kılıç kayıp” diye ekliyor Radcliffe.
Ron’un Hortkuluk’un güçlerine karşı özellikle zayıf olduğu görülür. Grint bunu şöyle açıklıyor: “Oldukça gergin bir dönemdeler; yalnızlar ve Ron hem ailesi için endişeleniyor hem de bu kadar az yol kat ettikleri için hayal kırıklığı yaşıyor. Madalyon da hissettiği her şeyi güçlendiriyor. Bu yüzden, Harry ile Hermione arasında bir şeyler olabileceği düşüncesine kafayı takıyor. Bu durum Ron ile Harry arasında büyük bir kavgaya yol açıyor ve her ikisi de öfke patlaması yaşıyorlar”.
David Barron’ın bu konudaki açıklaması ise şöyle: “Daha önce hiç ‘The Deathly Hallows-Part 1/Ölüm Yadigarları – Bölüm 1’deki gibi kendi başlarına olmadılar. Her zaman az da olsa bir yerde birinin koruması altındaydılar. Herkesten ayrılmışken, bir de her an ölüm tehdidi altında olunca, Harry, Ron ve Hermione’nin üçlü güç birliği daha kolay zayıflıyor, özellikle de Hortkuluk’un kötü güçlerinin etkisi altında kaldıkları için”.
Ormanın açıklık bir bölgesinde tamamen soyutlanmış olan üç arkadaş Hermione’nin zekası sayesinde en azından bir sığınak bulurlar. Hermione, Burrow’dan ayrılmadan önce, küçük, boncuklarla süslü çantası üzerinde genişletme büyüsü yaparak onu içinde temiz kıyafetlerden radyoya kadar ihtiyaç duyulabilecek her şeyi, hatta bir kamp çadırını bile barındıran dipsiz bir kuyuya dönüştürmüştür. “Hermione’nin çantasına her kadın bayılacaktır çünkü ihtiyaç duyabileceğiniz ve isteyebileceğiniz her şeyi içinde taşıyabilirsiniz; üstelik bunların hiçbir ağırlığı olmayacaktır” diyor Watson gülerek ve ekliyor: “Hermione çok zeki; her zaman hazırlıklı ve bir adım önde”.
Ne var ki, Hermione’nin hazırlıklı olmadığı şey Ron ile Harry arasında patlak veren kavgadır. Kavganın sonucunda Ron ikisini bırakıp gidince, Hermione’nin kalbi kırılır. Watson bu konuda, “Çok üzülüyor ve kendini terk edilmiş hissediyor. Ron’un kıskançlığı ve suçlamaları da Hermione’nin güvenini sarsıyor” diyor.
Yalnız kalan Harry ve Hermione, Yates’in ifadesiyle, “bir bakıma ikisinin ilişkilerini özetleyen” bir an yaşıyorlar. “Steve (Kloves) ve ben kelimeler olmadan da ne kadar yakın olduklarını gösteren bir sahne yapmak istedik. Hermione, Ron gittiği için huzursuz. Radyoda müzik çalıyor. Harry de sıradan genç insanların yaptığı bir şeyi yaparak, yani dans ederek onun üzüntüsünü biraz dindirmeye çalışıyor. Bu bir arkadaş için yapabileceğiniz bir şey. Dan ve Emma bunu çok yumuşak ve dokunaklı bir şekilde yaptılar” diyor yönetmen.
İlk orman sahneleri Buckinghamshire’daki Burnham Beeches’de gerçek mekanda çekildi. Craig üçlünün çadırlarını tasarlarken dışının sade, üçgen, iki kişilik bir çadır görünümünde olmasını istedi. Öte yandan, sihirli bir şekilde, iç kısım pek mütevazı olmayacaktı; hepsi dayalı döşeli birçok oda bulunacaktı. Stuart Craig bu konuda şunu söylüyor: “Çadırı mükemmel bir şekilde görüntüleyen Eduardo Serra’nın hakkını vermeliyim. Işıklandırma çok güzeldi ve gündüzden geceye, mevsimden mevsime incelikle değişiyordu.  Bir kaç metre brandadan bu kadar zenginlik ve görsel cazibe çıkartabilmeniz inanılmaz bir şey”.

BAŞLADIĞI YERDE

Harry’nin serüveni Hortkuluk’ları bulmaktan onları yok etme yönüne kayar. Godric Gryffindor kılıcını aramak için adının doğum yeri olan Godric’s Hollow’dan daha uygun bir yer olabilir mi? Fakat Hermione onu uyarır: Harry için bir şey ifade eden her yerde Karanlık Lord onu bekliyor olabilir.
“Godric’s Hollow, Harry’nin doğduğu ve anne babasının öldürüldüğü yer” diyor Yates ve ekliyor: “Ayrıca, Harry kısa süre önce Dumbledore’un orada yaşamış olduğunu öğrendi ki bu daha önceden bilmediği bir şeydi. Dolayısıyla, oraya gitmek için Harry’nin birçok geçerli nedeni var: Stratejik olarak, orada onlara görevlerinde yardım edebilecek bir şey olabileceğini düşünüyor; duygusal olarak ise, oraya dönmeye ihtiyacı var”.
Köyün seti Tudor tarzında tasarlandı ve Pinewood Stüdyoları’nda inşa edildi. Craig bu konuda şunları söylüyor: “Daha önce yaptığımızdan farklı olarak, yarı ahşap, tuğla ve alçı görünümü hakim. Godric’s Hollow için bu tarzı benimsemekten büyük memnuniyet duydum. Pinewood’un enfes bir bahçesi var. Stüdyoya dönüşmeden çok önce mülkün bir parçası olan bu bahçede muhteşem bir yaşlı sedir ağacı bulunuyor. Tüm köyü bu tek ağacın çevresine kurmaya karar verdik”.
Harry ve Hermione sedir ağacının dallarının altından Harry’nin anne babasının gömülü olduğu mezarlığı görürler. Anne babasının mezarının başına ilk kez gelen Harry bir duygu seline kapılır. “Harry’nin içinde gerçek bir ikilem var” diyor Yates ve bunu şöyle açıklıyor: “Anne babasının mezarı başındayken, onlarla elle tutulur en büyük yakınlığı yaşıyor; diğer yandan, bu durum onların öldükleri gerçeğini de önüne seriyor”.
Bu arada, Hermione’nin dikkatini başka bir şey çeker: Üzerinde üçgen içinde bir daire ve ortalarından geçen bir çizgiden oluşan tuhaf bir sembol olan bir mezar taşı vardır. Ne var ki, daha Harry’ye onu gösteremeden, izlendiklerini hisseder. Şaşırtıcı şekilde, karanlıktan çıkan kişi, onu takip etmelerini isteyen ufak tefek, yaşlı bir kadındır.
Harry çok geçmeden bu kadının A History of Magic’in yazarı Bathilda Bagshot (Hazel Douglas) olduğunu tahmin eder. Onun sadece kılıcın yeriyle ilgili değil çok iyi tanıdığını düşündüğü Profesör Dumbledore’un aile sırlarıyla ilgili de paha biçilmez bir kaynak olduğunu düşünerek peşinden gider.
Bathilda’nın evi de kendi kadar yaşlı ve çökmüştür, fakat dağınıklığın altında gizlenmiş daha kötü şeyler vardır. Hermione’nin uyarıları Harry’nin en korkunç kabuslarında görebileceğinden bile daha dehşet verici biçimde haklı çıkmıştır. İki büyücü aradıkları cevapları alamadan geri çekilmeye mecbur kalırlar.

ÖLÜM YADİGARLARI

Güçlükle ormana geri kaçan Harry ve Hermione’nin karşısına tam zamanında çıkan Ron, Harry’yi soğuk ve sulu bir ölümden kurtarır. “Bu gerçekten de Ron’un büyük anıydı” diyor Grint ve ekliyor: “Çıkıyor ve gördüğüne değil kalbindekine inanarak kahraman oluyor”.
Üç arkadaş dikkatlerini tekrar Hortkuluk’lara çevirirler; bir araya getirilecek yeni ipuçları vardır; özellikle de sürekli olarak karşılarına çıkıveren, üçgen içinde bir daire ve ortalarından geçen bir çizginin bulunduğu o tuhaf sembol. Bunu ilk kez nerede gördüğünü hatırlayan kişi Harry olur. Sembolü Xenophilius Lovegood’un taktığı kolyenin üzerinde görmüştür.
Genç büyücüler Hortkuluk’ları bulup yok etmeye odaklanmışken birden bire yeni bir gizem ortaya çıkmıştır. Sürekli gördükleri bu sembolün araştırmalarıyla bir şekilde ilintili olup olmadığını bilmemektedirler, ama dikkate değer bir şey gibi görünmektedir. Bu yüzden, Harry, Hermione ve Ron beraberce Lovegood ailesinin evine doğru yola çıkarlar.
Stuart Craig evin Rowling’in kitapta tasvir ettiği şekilde tasarlandığını söylüyor ve şunu kaydediyor: “Jo evin siyah bir kule olduğunu özellikle belirtiyor. Ben de buna sadık kalmak istedim. Kuleyi yukarı doğru incelttik ve sonra da eğdik; içerisini de dışarıya göre şekillendirdik”.
Evin ana katının büyük kısmını eski tip bir baskı makinesi kaplamıştır; top top kağıtlar tavan boyunca uzanmaktadır. Burası aynı zamanda Luna Lovegood’un da evi olduğu için onun sanat eserleri her duvarda gururla sergilenmektedir. Evanna Lynch’den de dekora ilham vermesi istendi. McMillan, “Evanna’nın muhteşem bir gözü var, harika fikirler üretti. Ortaya harikulade, kendine özgü ama bir o kadar da ev gibi bir mekan çıktı”.
Harry, Xenophilius’a üzerinde taşıdığı sembolü sorduğunda, yanıtı aslında başından beri yanlarında taşıdıklarını anlarlar. Bu, Dumbledore’un Hermione’ye bıraktığı The Tales of Beetle the Bard adlı kitapta yer alan bir fabla göre, Ölüm Yadigarlarının işaretidir.
Hermione’ye hikayeyi yüksek sesle okurken, sembolün anlamı ortaya çıkar: Üçgen Görünmezlik Pelerini’dir ve giyen kişiyi Ölüm’den korur; daire Diriltme Taşı’nı simgeler ve sevilen kişileri Ölüm’den geri çağırır; ortadan geçen düz çizgi ise Mürver Asa’yı temsil etmektedir ve var olan bütün asalardan daha güçlüdür. Ölüm Yadigarları’ndan ikisi, Görünmezlik Pelerini ve Diriltme Taşı, gerçeklere dayanıyor gibi görünmektedir. Bu durumda, eğer fabl doğruysa ve Mürver Asa varsa, Voldemort onu elde etmek için hiçbir engel tanımayacaktır. Eğer onu eline geçirirse de, Hortkuluk’ları aramak anlamsız bir çaba hâline gelecektir.
Tam da hikayenin önemi anlaşıldığında, içlerinde bulundukları tehlike de açıklık kazanır. Harry, Ron ve Hermione’nin hayatlarını kurtarmak için kaçmaları gerekmektedir çünkü Scabior’ın (Nick Moran) başını çektiği Kapkaçırcılar onları yakından takip etmektedirler. Soluk kesen bu yayan kovalamaca Berkshire’daki Swinley Ormanı’nda çekildi. David Yates ve Greg Powell ilk başta bu sahne için genç oyuncularının atletik becerilerini hafife aldıklarını itiraf ediyorlar. Yönetmen bunu şöyle aktarıyor: “Onlara daha hızlı koşmaları gerektiğini söylemeden önce zorlu zeminin nasıl bir şey olduğunu görmeleri için bir kayıt yapmam gerektiğini düşündüm. Sonra ‘Motor’ dedim ve vınnn, gitmişlerdi!”
Powell da bunu doğruluyor: “Dürüst olmak gerekirse, dublörlerime oyuncuların temposunu zorlamamaları için biraz yavaş olmalarını söyledim, ama ilk çekimde bu sözlerimin boş olduğunu gördüm çünkü üçü de ceylan gibi koşmaya başladılar ve benim adamlarıma toz yutturdular”.
Sahnenin çekimi koşuya kovalamacadan çok bir yarış gözüyle bakan Daniel, Emma ve Rupert arasında tatlı bir rekabet de başlattı. “Dublör ekibiyle bunca yıldır yapılan antrenmanlar nihayet meyvesini verdi. Onları yenebileceğimden en ufak bir şüphe duymadım…yok, öyle rekabetçi falan değilim” diyor Radcliffe şakayla.
Grint ise, “Epey ilginç oldu, özellikle ağaçların arasından eğilerek koşmamız ve kütüklerin üzerinden atlamamız gerektiği için. Yine de çok eğlenceliydi” diyor.
Watson da gülümseyerek bunu doğruluyor: “Oldukça eğlenceliydi, özellikle de David bizi kenara çekip, ‘Hatırlatmak isterim ki bu sahnenin amacı hanginizin daha hızlı koşabildiğini görmek değil’ dediği zaman. Ama bizim çocuklara kök söktürdüğüm kesin”.
Kapkaçırcılar tam onları yakalamak üzereyken, Hermione bir Sokma Büyüsü’yle Harry’yi yassılaştırarak hatlarını tanınmayacak hâle getirir. Özel efektler amiri Nick Dudman ve ekibi Radcliffe’in yüzünü şişirmek için silikon malzeme kullandılar. “İncelikli bir işti” diyor Dudman ve bunu şöyle açıklıyor: “Çünkü Dan’in yüzünde gerçekten ona ait olan tek şey tek bir gözü olacaktı. Kaşlarından kirli sakalına kadar her ayrıntı mükemmel olmak zorundaydı. Bunun anlamı makyaj sırasında her bir tüyün tek tek yapıştırılması gerektiğiydi. Elemanlarım Steve Murphy ve Paula Eden müthiş bir iş çıkardılar. Makyajın tamamlanması üç saat sürdü ama Dan çok uyumluydu”.
Sokma Büyüsü’nün maskeleyemediği tek şey Harry’nin şimşek izidir ki bu iz şişmeden dolayı gerildiğinde bile biraz belli olmaktadır. Büyük ödülü kapmış olabileceklerini düşünen Kapkaçırcılar avlarını Malfoy Malikanesi’ne götürürler.
Evin dış görünümünün tasarımı için Craig’in uzun zamandır hayranlık duyduğu, Tudor dönemi tarzındaki Hardwick Hall malikanesinden esinlenildi. Tasarımcı bunu şöyle açıklıyor: “Muazzam pencereleri var ve bunlar özellikle geceleri çok gizemli, biraz tehditkar ve büyüleyici bir havaya bürünüyorlar; arkalarında karanlıktan başka hiçbir şeyin gözükmediği büyük cam alanlar gibiler. Dolayısıyla dış görünüm enfesti; iç kısmını da buna uyacak şekilde yarattık”.
Malikanede Bellatrix Lestrange ve Malfoy ailesi beklemektedir. Şimdi Harry ile mutlak ölüm arasında duran tek şey Hogwarts’daki başdüşmanı Draco’dur. Draco’nun eski sınıf arkadaşının kimliğini tespit ederek ailesinin Karanlık Lord’a karşı konumunu geri kazanmak ile ruhunu geri kazanmak arasında yapacağı seçim hayatını değiştirecek niteliktedir.
Radcliffe’in bu konudaki gözlemi şöyle: “Hikayenin müthiş olan yönü iyi ile kötünün karmaşıklığı. Karakterler arasında her zaman keskin bir çizgi yok. Harry bile belli ki Voldemort’la bağlantılı. Dolayısıyla, her zaman kötü olarak gördüğümüz karakterlerin içlerinde iyilik var; öte yandan ciddi ölçüde kusurlu iyi insanlar da var”.
Anlaşılır ki Harry, Hermione ve Ron, Malfoy Malikanesi’ndeki yegane tutsaklar değildirler. Ölüm Yiyenler Luna Lovegood’u, cincüce Griphook’u (Warwick Davis) ve asa yapımcısı Ollivander’ı da tutmaktadırlar. Olası bir kurtarma beklenmedik bir kaynaktan gelir…ama yalnızca büyük bir fedakarlık karşılığında.
“Harry Potter ve the Deathly Hallows – Part 1/ Potter ve Ölüm Yadigarları – Bölüm 1”de görülen son ev Malfoy Malikanesi’nin muazzam boyutuyla büyük tezat oluşturur: Bu, tamamen deniz kabuklarından yapılmış gibi görünen bir kulübedir. Leavesden’daki atölyelerde prefabrik olarak hazırlanan ev daha sonra Galler’deki Pembrokeshire’daki bir kumsala inşa edildi. Craig, “O kumsalı seçme nedenimiz büyük kum tepelerine sahip olmasıydı. Hem de David çalkantılı bir deniz ve kıyıya çarpan dalga sesleri istedi. Fakat bu dalgaların bir bedeli vardı çünkü kumsalda çok güçlü bir rüzgar vardı. Tüm yapının baştan aşağı güçlendirilmesi, ve uçmadan durabilmesi için tonlarca ağırlıkta dev bir su şişesiyle yere sabitlenmesi gerekti” diyor.
David Heyman ise şunları söylüyor: “Dışarıda gerçek bir mekanda olmak bu film için bir büyüme ve gerçekçilik hissi sağladı; özellikle de, hikaye bizi Hogwarts’ın bilindik ortamından uzaklaştırıp Harry, Ron ve Hermione’yle birlikte yollara döktüğü için”.
“Ölüm Yadigarları – Bölüm 1”le ilk kez bir Harry Potter film müziği yapan besteci Alexandre Desplat da bunu onaylıyor: “Kahramanlarımız sürekli olarak hareket hâlindeler. Bu yüzden, müziğin de onların yolculuğuyla uyumlu olmasını ve aksiyon, gerilim ve duygu arasındaki doğru dengeyi bulmasını istedim”.
“Alexandre’ın müziği pek çok farklı renkler ve duygular ifade ediyor” diyor Heyman ve ekliyor: “Onun müziğinde büyüklük ve yakınlık, karanlık ve ışık var”.
Desplat sözlerini şöyle sürdürüyor: “Amacım film için özgün bir müzikal imza yaratmaktı. Aynı zamanda, serinin büyük mirasını koruyarak daha önceki Harry Potter filmlerinin müziklerini yapan bestecilerin zengin müzikal geleneğini de sürdürmek istedim”.
David Barron son olarak şunu söylüyor: “Bu filmleri üzerinde çalışılması böylesine müthiş yapan şey Jo’nun kitaplarıyla başlayıp çok sağlam temellere oturmaları. Bizim için en önemlisi onun yarattığı malzemeye uyan bir film yapmaktı”.
Heyman da bu görüşü destekliyor: “Her şey Jo’yla başlıyor ve bitiyor; o olmasa biz bugün burada olmazdık. On yıldan uzun bir süredir Harry Potter üzerinde çalışabildiğim için kendimi ayrıcalıklı hissediyorum. Çok ilham verici, zorlayıcı ve olağanüstü eğlenceliydi”.
Yates ise sözlerini şöyle noktalıyor: “Jo’nun müthiş hikayesinin finalini izleyiciyle buluşturacak kişi olduğum için ayrıca mutlu ve gururluyum. Bunu dört gözle bekliyorum”.

Devam edecek…

Bir yanıt yazın