Hayrettin Karaoğuz

Pek çoğumuz onu, Kızsız Adam Kısa Film’i ile tanıdı. Mimikleri ile ona Türkiye’nin Jim Carrey’si deniyor. Aynı zamanda Doritos’un düzenlediği Hisseli Tatlar Kampanya’sının reklam yüzü. Bir yandan da tek kişilik gösterileri ile herkesi güldürmeye devam ediyor. Şimdi ise onu, 15 Ocak Cuma günü gösterime girecek olan ve başrolünü Hande Subaşı ile paylaştığı Gelecekten Bir Gün sinema filminde izleyeceğiz.

Aynı zamanda benim Kadir Has Üniversitesi’nden arkadaşım olan Hayrettin Karaoğuz’la, aslında Hayrettin Onur Karaoğuz’la geçen hafta buluştuk ve hayat hikâyesini tüm detaylarıyla ilk kez sitemize anlattı. Hem anlattı, hem güldürdü.

Adım Hayrettin Kaldı

Benim iki ismim var aslında. Hayrettin Onur. Bana ailem hep Onur diyordu. Ama ilkokulda yanlış yazdırmışlar. Hayrettin Onur Karaoğuz yerine, Hayrettin Karaoğuz yazdırmışlar. Böyle bir yanlışlık olmuş. İlkokulda Hayrettin kaldı. Dedik ki ortaokulda düzeltiriz. Ortaokula geçince ilkokuldaki arkadaşlarım ortaokula geldi, Hayrettin dedi. Sonra ortaokuldakiler liseye geldi. Tabi yine Hayrettin dediler. Sonra üniversiteye başladım. Dedim ki dört yıl dershaneye gittim. Herhalde kimse kalmamıştır. Hepsi üniversiteye başlamıştır. Üniversiteye başladım. Onlar da dört yıl dershaneye gitmiş, onlar da aynı üniversiteye geldi. Hayrettin dedi. Onlar her yere geliyorlar anlayacağın. Sonra böyle kaldı. Arkadaşım evi arıyordu mesela Hayrettin’le görüşebilir miyim diye annem de burada öyle birisi oturmuyor deyip kapatıyordu. O, Onur dediği için hep, Hayrettin aklına gelmemiş. Arkadaş sürekli aramaya başlayınca annem sapık zannetti. Yani evde Onur’um, dışarıda Hayrettin. 

Hocadan gizli festivale katıldık. Hoca, jüri üyesi çıktı!

Benim ortaokul lise zamanından beri reklamcı olmak, kafamda vardı hep. Karakterim de oturmaya başlayınca yavaş yavaş kafamdakiler de oturmaya başladı. Ama üniversiteye girişim zor oldu. Dört sene dershaneye gittim. Bayağı üniversite hayatı gibi! Biraz daha kalsaydım doktora yapacaktım dershanede. Üniversite hazırlıkta, benim kafamda bir sürü proje oluştu. Birinci sınıfa geldiğimde, sınıf arkadaşlarımla tanıştığım zaman bir denk gelme oldu. Benim kafamda olup, bu işi yapmak isteyen birileri daha vardı. Onları topladım. Sekiz kişilik bir ekip oluşturduk. Zaten Can (Sarcan) ile bir araya geldiğimiz zaman çekmeye başladık. Ben hem yazıyordum hem oynuyordum, oyuncu olmadığından dolayı. 1.sınıftasın. Kimseye diyemezsin ki hadi gel oyna diye. Kimse sana güvenmiyor. 1.sınıftayız daha. İlk dönem. Okul açılmış. 15 gün olmuş. Kamerayı
aldık. Yazdık. Oynadık. Çektik. Bunu gören dedi ki “Aa ben de bu işte varım.” O da yanımıza geldi. Hocalardan tepki aldık. “Bu ne? Bu saçma şeyi niye yapacaksınız?” dediler. Marmara Üniversitesi’nin düzenlediği bir festivale katıldık. Ama hocadan izinsiz yolladık filmimizi. Festivale gittik. Bir baktık bizim hoca da orada. Jüri üyesiymiş meğersem. Neyse zaten berbat bir şeydi kazanamadık. Zamanla okulda
tanınmaya başladık. Sevilmeye başladık yaptığımız işlerle. Pump İt  videomuz var. Okuldan 150 kişi oynattık. Facebook sayfamda var. İlk defa okul dışına çıktığımız projeydi bu. Sonra bu, diğer üniversitelerde yayılmaya başladı. Okulda popüler öğrencilerdik artık. Okul dışında çekim yapan tipler olarak tanınıyorduk. Sonra diğer
okulların bloklarına girdi bu video. Ve dediler ki bizim üniversite niye böyle bir şey yapmıyor? Tabi bizim kendimize güvenimiz gelmeye başladı. Sonra çeşitli yarışmalara katıldık. Reklam yarışmalarına, kısa film yarışmalarına. Bir tane kısa film ödülümüz var. İki grup katıldı. Biz, birinci olduk.  Ama pek övünemiyoruz. Çünkü iki tane grup katıldı zaten. Onlar da trafiğe takıldığı için birinci olduk.

Sizden ıssız değil, anca kızsız adam olur!

Sonra Kızsız Adam’ı çektik. O da şöyle oldu. Hadi dedik ki film izleyelim. Issız Adam’ı merak ettik. Gittik, izledik. Filmden çıktık. Benim aklıma bir sürü espri geliyor filmle ilgili. Sonra dedik ki bir daha girelim. Elimizde kalemler. Bu sefer daha donanımlı gittik. Ben o karanlıkta notlar almaya çalışıyorum kareleri böyle.
Elimde defterler falan. . Arkamdan bir ses duydum. Adam sevgilisine “Ya galiba ben ıssızsım.” dedi. Böyle döndüm baktım. Ne diyorsun sen diyecektim. Çıkışta herkes birbirine “Ya kendimi buldum.” “Issız adamım ben.” filan diyordu. Ben de dedim ki sizden olsa olsa kızsız adam olur ıssız değil. Fikir, oradan çıktı. Öyle bulduk. Yani sırf espri olsa olmazdı zaten. İlk gittiğimde aklıma bir sürü espri geldi ama dedim ki bunu bir şeye oturtturmalıyız. Öbür türlü her şey havada kalır. Basit komedi olurdu. Ve insanlar o yüzden sevdi biliyor musun? Sizden ıssız adam değil, kızsız adam oluru sevdiler. Esprileri de sevdiler ama bence bunu daha çok sevdiler. O filmi çekerken de çok eğlendik. Kek kullandık. Yemekteyiz sahnesinde, adam fırından kek çıkartıyor. O kekin hikâyesi de şöyle; annem bana o gün dedi ki “Oğlum kek yaptım size. Hep çalışıyorsunuz, yoruluyorsunuz. Çocuklarla gidin, yiyin.” Kek yanmış. Annem ara ara yanık kek yapar. Yolda gidiyorum. Elimde kek var. Aa havuçlu tarçınlı! Issız Adam’da hani havuçlu tarçınlı kek yapıyor ya adam kız arkadaşına. Dedim biz de böyle bir şey yapalım. Pek çok şey tesadüf oldu aslında.

Sırada Odam Ve Oğlum Var

Filmi internete koyduk. 3 gün oldu 4 gün oldu yorumlar artıyor, izleyen sayısı artıyor. Ana sayfada paylaşılıyor. İnternette video paylaşım sitelerinde paylaşılıyor. Sonra Hürriyet Kelebek ekinde röportajımız oldu, ondan sonra yayıldı zaten. Sonra Çağan Irmak mesaj çekti. “Çok güzel olmuş, elinize sağlık.” diye. Sonra kendisiyle görüştük. Oturduk konuştuk, hoşuna gittiğini söyledi. Filmini tiye aldığımız bir yönetmenden bunu duymak bize, iyi bir iş çıkardık dedirtti. Gurur duyduk kendimizle. Çağan Irmak’ın yaptığı çok erdemli bir davranıştı. Çünkü her insanın kaldırabileceği bir durum değil bence bu. Şimdi sırada Odam Ve Oğlum var. Şu an sadece fragmanı dönüyor. Facebook sayfamda var. 40 dakikalık bir film. İzmir ve Ayvalık’ta çektik. Aynı yerler. Her şey aynı. Yine bir şeyi eleştirdik burada da. Yani boş espriler üzerine gitmedik. Yine aynı ekip. Kızsız Adam ekibi. Ama Babam Ve Oğlum’un yapımcısı Şükrü Avşar’dan onay aldıktan sonra internette yayınlayabileceğiz.

Neden Çağan Irmak diye herkes soruyor. Türkiye’de en çok izlenen filmleri  Çağan Irmak yapıyor bana göre ve bizim yaptığımız iş, tiye alma olayı. Yani köşede kalmış bir filmi tiye alırsan evde izlersin. Üç dört kişi izler. Çünkü popüler değil. Kimse bilmiyor. Ama popüler filmi tiye alırsan izleyici sayın da ona göre artar. Yani bizim izleyici sayısından kastımız, ticari bir şey yok burada. Daha çok insan görsün, eğlensin. Eğlenirken, düşünsün. Kendini görsün. Yani amaç ticari değil, Çağan Irmak’ın filmlerine saldırı değil. Bizim burada vermek istediğimiz mesaj çok farklı. Ve bu filmler, bizim için sadece araç.

Ortaokuldan Beri Hayalimdi Tek Kişilik Gösteri Yapmak

Aslında benim ortaokuldan beri hayalim, tek kişilik gösteri yapmaktı. Arkadaşlarım sürekli beni dürtüyor hadi çık sen de yap diye. Toplanınca, güldürmeyi seviyorum insanları. Ben de geçen Şubat ayında başladım Taksim’de. Okulun da son senesi. Hani okul arkadaşlarım da gelsin izlesin istedim. Bar tarzı bir yerdi. Ufak bir yer.  Altmış yetmiş kişilik. Birinci hafta kırk kişi geldi. İkinci hafta altmış kişi. Üçüncü hafta doldu. Artık sığmamaya başladı. Sonra Tolga’ya ( Doğruer ) dedim ki niye böyle bir şey yapmayalım? Üniversitelere turne düzenlemeye başladık. On tane üniversiteye falan gittik. Bursa, Kahramanmaraş, İzmir ve bazı İstanbul’daki
üniversitelere gittik. Ve güzel bir ilgiyle karşılaştım. Bursa’da yüz elli iki yüz kişi. İzmir’de üç yüz elli kişi. Salonlar hep doluydu yani. Kahramanmaraş’ta beş yüz altı yüz kişi. Ayakta bekleyenler oldu. Bu, çok hoşumuza gitti tabi. Mart’ta tekrar başlayacağız.  Bu sefer Türkiye’deki tüm üniversiteleri hedefliyoruz. Şu anda metin çalışmalarım devam ediyor. Devamlı gözlem yapıyorum, not alıyorum, üzerinde düşünüyorum. Evet, sinema da güzel bir şey. Reklam da, film çekmek de. . . Ama benim kendimi en çok rahat hissettiğim yer, tek kişilik gösteri. Yani önceliğim o. Gelecekten Bir Gün’ün çekimleri de bitti, şu an sadece tek kişilik gösterime odaklandım. Tabi bu arada kafamda var olan film projeleri var ama Mart Nisan gibi netleşecek. Bu sefer sadece bizim ekibin var olduğu bir proje olacak. Şu anda aklımda bir hikâye var. Ama tek kişilik gösterime hazırlanıyorum az önce de dediğim gibi ve ondan arta kalan zamanda ancak senaryoyla uğraşabiliyorum.

Melekler Bana, İntihar Etmeseydim Neler Yaşayacağımı Gösterdi

Kızsız Adam patlamasından sonra bir sürü senaryo gelmeye başladı. Reklam filmi teklifleri, sinema filmi teklifleri, dizi teklifleri geldi. Bu senaryo, çok hoşuma gitti. Kendimi yakın hissettim. Bana göre çok doğal, içten bir senaryo. Hikâye şöyle; umudunu kaybeden bir adam intihar ediyor ve cennette melekler ona, eğer intihar etmeseydi neler yaşayacağını gösteriyor. Senaryodan sonra kadro, çok çekti beni. Sonra yapımcı ve yönetmenle oturduk, konuştuk ve çekimler başladı. Gelecekten Bir Gün, insanın kendi şansını kendisinin yarattığını anlatan, bu konuda düşünmeye sevk eden ve insana umut veren bir film. Romantik komedi türünde anlatılıyor. Kızsız Adam ekibinden birkaç arkadaşım var bu filmde de. Bir defa ben, bir işte parmağım olmasını seviyorum. Senaryo zaten vardı ama geliştirme kısmında biz devreye girdik. Set fotoğraflarını Oktay ( Ertüs ) , kamera arkasını Can (Sarcan) çekti. Bektaş ( Erdoğan ), benim kankam rolündeydi ve Tolga ( Doğruer ) koordinasyonda her an yanımızdaydı. Yani yine ekiple iç içeydik. Ama tabi salt ekibin yaptığı bir proje değil bu. O, bir sonraki sefere inşallah. Hande Subaşı ile elektriğimiz çok iyi oldu. Gülüyorduk, eğleniyorduk. Sonra sahne gelince gayet rahat oynuyorduk. Benim mesela ilk sahnem Rasim Öztekin ile. Bu, çok güzel bir duygu benim için. Rasim Ağabey büyük bir usta olduğundan beni rahatlatmasını da bildi. Ekip anlamında, oyuncular daha önceden birbirini tanıyormuş gibiydi. Makyaj yapılırken gülüyoruz. Saç yapılırken gülüyoruz. Her yerde güldük, eğlendik. Tabi bu rahatlık, oyuna da yansıyor.

En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü Kazandım

Kadir Has Üniversitesi, tiyatro topluluğunda dört yıl eğitim gördüm. Yine arkadaşlarla kurduğumuz bir ekip vardı. Ama bu, Kızsız Adam ekibi değil, tiyatro çalışmaları için bir araya gelmiş bir ekipti. Sadece bizim arkadaşlarla kendimizin yaptığı kumpanya tarzında. Dekor kendimizin, kostüm kendimizin. Bazen oyunlarımızı kendimiz yazıyorduk. 2007 senesiydi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü kazandım. İki buçuk saatlik bir performans gerektiren zor bir oyundu. Yine bizim ekipten bir arkadaşımız en iyi reji ödülünü kazandı aynı oyunla. Bir gün evin önündeyim. Bir teyze geldi. “Oğlum ben, seni tanıyorum.” dedi. Dedim ki vay be ne iş yapmışız 7’de 77’ye. “Sen Aykut’un oğlu değil misin?” dedi. Sağ ol, abla dedim. Sağ ol. Herkes tarafından tanınmaya başlamak bana, malzeme veriyor. Çok komik olaylar da oluyor tabi. Mesela ben, şunu anlamıyorum. Birisi geliyor yanıma. “Ben sizi tanıyorum, Kızsız Adam” diyor, tamam mı? Teşekkür ederim diyorum. Böyle on dakika bakışıyoruz birbirimize. Ha ne olacak bundan sonra bana biriniz söyleyin. Ben birisinden yardım almak istiyorum. Mesela kızsız adam çıktığı ilk dönemlerde çok laf atıyorlardı. Özellikle erkekler. Mesela bir gün evin önündeyim. Bir teyze geldi. “Oğlum ben, seni tanıyorum.” dedi. Dedim ki vay be ne iş yapmışız 7’de 77’ye. “Sen Aykut’un oğlu değil misin?” dedi. Sağ ol, abla dedim. Sağ ol. Ondan iki üç gün sonra başka bir teyze geldi. “Oğlum” dedi. “Çok güzel duruyorsun ekranda.”  Teşekkür ettim. Yanında kızı da varmış. “Bizim kız, senin şarkıları çok seviyor” dedi. Dedim teyze ben şarkı söylemiyorum. “Yalan mı söylüyorsun bize o zaman” dedi. Yok dedim. “Tüh
Allah belanı versin” dedi ve gitti. Ben ilk önce anlamadım ne olduğunu.  Sonradan hatırladım, bir klipte oynamıştım. Şarkıyı ben söylüyorum sanmış.  Bunlar hep bana malzeme işte. Bu arada, henüz yapım aşamasında olan www.hayrettinkaraoguz.com sitesinden yaptığı tüm projelere ve kendisiyle ilgili bilgilere rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

Röportaj: Ceylan IŞIN
Fotoğraf: Baykan ÇALLI

Resimler:

Hayrettin Karaoğuz” için bir yorum

Bir yanıt yazın