“Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi” güçlü ve ölümsüz iki ırk arasında patlak veren asırlık kan davasını konu alıyor. Karanlıklar Ülkesi destanının üçüncü bölümü geçmişe gidip Ölüm Tacirleri olarak bilinen aristokrat Vampirler ile yırtıcı bir kurt adam türü olan barbar Lycan’lar arasındaki çatışmanın kökenine iniyor.Daha önceki iki filmden daha fazla ölçüde hayret verici BYG ve olağanüstü yaratık efektleri içeren “Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi” hit serinin en kayda değer sırlarından bazılarına açıklık getiriyor.
Screen Gems ve Lakeshore Entertainment, bir Lakeshore Entertainment ve Sketch Films ortak yapımı olan “Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi”ni sunar. Michael Sheen (“Frost/Nixon”, “The Queen”), Bill Nighy (“Pirates of the Caribbean” serisi, “Love Actually”), Kevin Grevioux ve Steven Mackintosh’un serinin önceki filmlerindeki aristokrat vampir ve Lycan isyancıları rollerini tekrar üstlendikleri filme Rhona Mitra (“Doomsday”, TV dizisi “Boston Legal”) çetin vampir savaşçı Sonja olarak katılıyor. Patrick Tatopoulos (kendisi serinin üç filminin de yaratıklarını tasarladı) bu filmle yönetmenliğe adım atıyor. “Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi”ni ilk iki filmin de senaryosunu yazmış olan Danny McBride’ın yanı sıra Dirk Blackman ve Howard McCain (“Outlander”) kaleme aldı. Filmdeki karakterler, Kevin Grevioux, Len Wiseman ve Danny McBride’ın yaratımlarına, Len Wiseman, Robert Orr ve Danny McBride’ın hikayesine dayanıyor. Yapımcılığını Tom Rosenberg (“Million Dollar Baby”), Gary Lucchesi (“The Exorcism of Emily Rose”), Len Wiseman (“Underworld” ve “Underworld: Evolution, Live Free or Die Hard”) ve Richard Wright’ın (“Underworld”) üstlendiği filmin yönetici yapımcıları ise Skip Williamson, Henry Winterstern, James McQuaide, Eric Reid ve Beth DePatie.
“Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi”nin görüntü yönetimi ACS’ten Ross Emery (“The Cave”), yapım tasarımı (“The Lord of the Rings” üçlemesinin sanat yönetim amiri) Dan Hennah, kurgusu Peter Amundson (“Hellboy”), kostüm tasarımı Jane Holland (“30 Days of Night”), yaratık tasarımı Patrick Tatopoulos (“Underworld” ve “Underworld: Evolution”), müziği ise Paul Haslinger’ın (“Crank”, “Prom Night”) imzasını taşınıyor.
İlk “Karanlıklar Ülkesi”ndeki (Underworld) olayların bin yıldan uzun süre öncesinde iki doğaüstü ırk yaşam bulur; her iki ırk da ilk Ölümsüz olan Alexander Corvinus’un farklı oğullarının soyundan türer: Markus’un kanını taşıyan Vampirler zarif, aristokrat, kurnaz kan emiciler olurlar; William’ın kanını taşıyan Kurt adamlar ise içlerinde insanlıktan eser kalmamış, şiddete doymak bilmeyen, yırtıcı birer canavara dönüşürler. Vampirler bugün Macaristan’ın batısında kalan vahşi toprakların yönetimini ellerine geçirirler. Bunda üstün zekalarının, güçlerinin ve siyasi becerilerinin payı büyüktür. Ama yine de kurt adamlardan korkmaktadırlar çünkü kurt adamlar, her ne kadar organize olma ve kapsamlı düşünme yetisinden mahrum olsalar da, muazzam güçlü ve vahşidirler.
Sonraları bir başka genetik tesadüf güç dengesini tekrar değiştirir: Vampir kalesinde esir tutulan bir kurt kadın, insan görünümlü bir çocuk doğurur. Bu, olağanüstü güçlü vampir lideri Viktor’ın (Bill Nighy) evinde tutsak doğan ilk Lycan olan Lucian’dır (Michael Sheen). William Soyu’nu oluşturan ilk kurt adamların aksine, bu Lycan istediği zaman insan istediği zaman kurt adam şeklini alabilmektedir. Lucian’ın kanı Viktor tarafından yepyeni bir köle türü yaratmakta kullanılır. Bu köleler vampirlerin korunmasız oldukları gündüz saatlerinde işçi ve bekçi olarak kullanılırken, geceleri kurt adama dönüşmelerini engellemek için de boyunlarının çevresine gümüş dikenli tasmalar takılır.
Viktor, kölelerini, tabasını ve topraklarını demir yumrukla yönetir. Sevdiği iki şey vardır: Güç, ve güzel ama inatçı kızı Sonja (Rhona Mitra).
Sonja her gece Viktor’ın topraklarını yağmacı kurt adamlardan korumak için elit bir vampir asker takımı olan Ölüm Tacirleri ile birlikte devriye gezer. Babasının ya da çevresindekilerin bilmediği şey ise, Sonja’nın şimdi Vampir kalesinde usta bir demirci ve silahçı olan Lucian’a aşık olduğudur. İlişkileri büyük gizlilik içinde sürmek zorundadır çünkü eğer ortaya çıkarsa her ikisinin de ölümü anlamına gelir.
Lucian’ın tasmasını çıkarıp özgürlüğünü kazanmanın bir yolunu bulduğu anlaşılınca, Viktor onu itaatsiz bir hayvan gibi yok etmeye karar verir. Nefes kesici bir dizi olaydan sonra, Lucian, Sonja’nın da yardımıyla diğer Lycan’ları da toplayıp Vampir ininden kaçmayı başarır.
Sevdiği kadını terk etmeye isteksiz olan Lucian, esir alınıp kurt adama dönüştürülmüş yaratıklardan ve kaçkın Lycan’lardan bir ordu kurarak, Vampir egemenliğine meydan okumak ve Sonja’yı kurtarmak için geri döner. Saldırı ve sonrasında olup bitenler iki ırk arasında asırlar boyu sürecek bir savaşın patlak vermesine yol açar. İnanılmaz savaş sahneleri, müthiş dublör sahneleri ve son teknoloji ürünü yaratık efektleri “Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi”ni başlı başına destansı bir macera hâline getiriyor.
YAPIM HAKKINDA
“Karanlıklar Ülkesi” 2003 yılında gösterime girdiğinde, ölümsüz iki ırk arasında asırlardır süren bir savaşın anlatımındaki zengin hayalgücü tüm dünyadaki sinemaseverlerin büyük beğenisini topladı. Acımasız vampirler ve vahşi kurt adamlar devam filmi “Karanlıklar Ülkesi: Evrim”le geri döndüler. Film, şık görsel estetiği, tüyler ürpertici karakterleri ve zorlayıcı aksiyonuyla sinemaseverler için bir ziyafet niteliğindeydi.
Şimdi de “Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi” serinin hayranlarını yaklaşık bin yıl önceye, destansı bir çatışmanın başlangıcına götürüyor. Uzun süredir arkadaş olan Len Wiseman ve Kevin Grevioux’nun birlikte yarattığı film, Karanlıklar Ülkesi destanının ebedi savaşının özündeki sırları günışığına çıkarıyor. İlk iki filme yönetmen olarak imza atan Wiseman, bu kez yapımcılığı üstlenirken, Grevioux da üçüncü kez İsyancı Lycan Raze rolüne bürünüyor. “Tarih Karanlıklar Ülkesi için hep itici bir güç oldu” diyor Wiseman ve ekliyor: “Geçmişte, her şeyin nasıl başladığına kısaca bakmıştık. Şimdi ise nihayet, Ölüm Tacirleri’ni giydikleri zırhları, atları ve kurt adam güruhlarını kapsamlı olarak işleyebiliyoruz”.
Daha ilk film çekilmeden önce, Wiseman ve Grevioux ikilisi vampir ve kurt adam anti kahramanları için karmaşık bir efsane yaratmışlardı bile. “Kevin’le baştan itibaren düşüncemiz bunun bir üçleme olması yönündeydi” diyor “Live Free or Die Hard” gibi filmlerin aranan yönetmeni Wiseman, ve ekliyor: “Zaman çizelgesinde ortaya denk gelen hikayeden başlamaya daha o zaman karar vermiştik. O kadar uzun zaman önce konuştuğumuz bir ön filmi yapıyor olmak gerçekten hoş”.
“Karanlıklar Ülkesi serisi büyük ölçüde son sekiz asırdır olup bitenlerin bugün olup bitenleri belirlediği düşüncesine yoğunlaşıyor” diyen yapımcı Richard Wright, sözlerini şöyle sürdürüyor: “İlk filmde tamamı arka hikayeye ayrılmış sekanslar vardı. İkinci filmde de, Tannis karakterinin inine yapılan ziyaretler arka hikayeye ilişkin sekiz dakikalık bir dilim oluşturuyordu”.
Grevioux orijinal senaryoyu Danny McBride’la birlikte yazmıştı. McBride şunları söylüyor: “Len bir kurt adam filmi yapmak istiyordu ve bana fikirlerimin olup olmadığını sordu. Karakterleri ve hikayenin ana hatlarını oluştururken şöyle düşündük: “Bir tarafta kurt adamların diğer tarafta vampirlerin olduğu, gerçeküstü, güzel bir çağdaş aşk hikayesi, bir Romeo ve Juliet öyküsü yaratsak nasıl olur?’. Ayrıca, kurt adam ve vampirlere geleneksel bakış açısını değiştirip, onların var oluşlarını mistikten ziyade daha bilimsel bir zemine dayandırmaya karar verdik”.
“Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi” Lycan’larla Vampirler arasındaki asırlık rekabetin kökenini eskiden yaşanmış yasak bir ilişkiye dayandırıyor. Lucian (Michael Sheen) istediği zaman insana istediği zaman kurt adama dönüşebilen yaratıklar olan Lycan’ların ilkidir. Sonja (Rhona Mitra) ise hem bir Ölüm Taciri’dir hem de güçlü bir Ata Vampir olan Viktor’ın (Bill Nighy) kızıdır. “İkisinin ilişkisi Lycan’ların Vampirler’e karşı isyanını doğrudan etkiliyor” diyen Grevioux, bunu şöyle açıklıyor: “Her şey Sonja ve Lucian’ın birbirlerine aşık olmalarının etrafında şekilleniyor. Sonja her ne kadar Viktor’ın kızıysa da, Lucian’la aralarında dizginlenemeyen bir bağ var. Bu bile ‘Lycanlar’ın Yükselişi’ni ilk iki bölümden farklı bir hikaye hâline getirmeye yetiyor”.
Serinin tarihinde ilk kez, Wiseman yönetmen koltuğunu bir başkasına bıraktı. Bu görev için, ilk filmin fantastik ve korkunç yaratıklarının yaratıcısı, ikinci filmin ise yapım tasarımcısı olan Patrick Tatopoulos seçildi. Wiseman meşaleyi seride önemli yer tutan birine devrettiği için mutlu olduğunu ama yine de yönetmen koltuğunda başka birini görmenin ilk başta kendisine tuhaf geldiğini itiraf ediyor: “Yapımın hayata geçişini farklı bir koltuktan izliyorum ama Patrick’le aramızdaki ilişki sayesinde, ve bu seriyi birlikte yarattığımız için, benim açımdan rahat bir çalışma ortamı oldu”.
Seride, Lucian’ın bakış açısından anlatılan ilk film bu olduğu için, Tatopoulos yönetmenliğe “Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi”le adım atmasının belli bir mantığı olduğunu belirtiyor. “İlk iki filmde kurt adamları ben yarattım” diyor yönetmen ve ekliyor: “Dolayısıyla, hikayenin kurt adam tarafından anlatılması benim açımdan müthiş bir şeydi. Geçmişte de kurt adamlar gördük ama onların varlıkları hiçbir zaman çok güçlü bir şekilde hissedilmedi. Bu kez ise, tüm gücüyle savaşan bir kurt adam ordusu var adeta. Bu filmin hikayeye kattığı yeni boyut film için farklı bir doku yaratabilmeme yardımcı oldu”.
Ata Vampir Viktor’ı canlandıran Bill Nighy “Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi”nin sıradan bir vampirli aksiyon filmi olmayışını yapımcıların inancına bağlıyor: “Len Wiseman, Danny McBride ve Richard Wright çok coşkulu çok inançlılar. Seyirciye göz kırpmıyorlar. Şüpheci bir şekilde bir vampir filmi yapabilirsiniz ama inançlı birinin yaptığıyla aynı başarıyı bence asla yakalayamazsınız”.
Aktör sözlerini şöyle sürdürüyor: “Vampir efsanesini seviyor ve vampirlerin kanununu biliyorlar. Vampirlerin teknik konularına girilmesi hoşuma gidiyor. Bir Vampirin sofistike biçimde kan içişini görmeye bayılıyorum. Ahlaki denklemler her türlü filmde olduğu ölçüde saygı çerçevesinde ele alınıyor”.
OYUNCULARIN ÜZERİNE BİR TUTAM IŞIK
“Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi”nin yapımcıları serinin en unutulmaz karakterlerinden bazılarını canlandıran oyuncuları tekrar bir araya getirebildikleri için mutluydular; üstelik bu kadro yoğun iş programları olan seçkin İngiliz oyunculardan oluşuyordu. “Daha önceki kadromuzu tekrar toplayabileceğimizi hiç düşünmemiştim” diyor Wiseman ve ekliyor: “Çoğu geri gelebildiği için çok sevinçliyim”.
Serinin hayranlarının beklentilerini ters yüz edebilecek sürprizlerle dolu senaryo, iki rakip olan Lucian (Michael Sheen) ile Viktor (Bill Nighy) arasında asırlardır süren düşmanlığa ışık tutuyor. “Her iki karakter de çok karmaşık olduğu için, geçmişe giderek yeni bir bağlamda onları tekrar canlandırabilmek gerçekten keyifliydi” diyor Wright.
Başrolünü Helen Mirren’la paylaştığı “The Queen”deki performansıyla BAFTA adayı olan Sheen, her üç filmde de Lucian rolünü üstlenerek karakteri katıksız bir kötü adamdan bir kahramana dönüştürdü. “Michael’ın oyunculuğuna her zaman kattığı şey tutku” diyor Tatopoulos ve ekliyor: “Onun gözünden hiçbir şey kaçmıyor. Karakteriyle ilgili her ayrıntı çok net”.
Aktörün rol arkadaşı Nighy de bu görüşe katıldığını şu sözlerle dile getiriyor: “Michael her rolü büyük zekayla, büyük ustalıkla ve çok güçlü bir şekilde canlandıran ender oyunculardan biri. Sinema tarihinde kimse bir kurt adamı Michael Sheen kadar zekice ve güçle oynamamıştır. Bunu tamamen inanarak söylüyorum”.
“Karanlıklar Ülkesi: Evrim”de Lucian’ın ölümüne tanık olduktan sonra, rolü tekrar üstlenebileceğini öğrenmek Sheen için sevinç verici bir sürprizdi. Bu konuda, “İlk filmde duyduğumuz hikayeyi gösterebilme fırsatını elde ettim” diyen aktör, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Başlangıçta, onun kötü adam olduğunu düşünüyorsunuz. Ama sonra onun hakkında bilgiler edinmeye başladıkça, karakterin o hâle nasıl geldiğini görüyorsunuz. Bu çok ilgi çekici bir şey”.
Geçmişte rolü iki kez daha üstlenmiş olan Sheen şimdi onun bir başka yönünü daha irdeleyebilecekti. Aktörün bu konudaki yorumu şöyle: “Hikayemizde en çok ilgimi çeken şeylerden biri Lucian’ın içindeki hayvanla ilişkisiydi. Viktor, Lucian’ı genç bir çocukken başka Lycan’lar yaratmak için kullanıyor. Bu deneyim Lucian’ı o kadar rahatsız ediyor ve o kadar büyük bir travma oluyor ki kendindeki bu hayvani yöne karşı tepki duyuyor ve hikayemizin başladığı zamana dek hayatını kurt adamları öldürmekle geçiriyor. Bu durum, Lucian’ı çok güçlü bir içsel yolculuğa sürüklüyor. Özgürlüğü bulmaya çalışırken, kendi hakkında tüm hayatı boyunca görmezden gelmeye çalıştığı bir şeyi kabullenmek durumunda. Böylece hikaye sadece bir efsane olmaktan biraz uzaklaşıyor”.
Sheen, ayrıca, Lucian’ın ilk kez liderliğe soyunduğunu söylüyor ve ekliyor: “Daha önce hiç kardeşlik bağı hissetmemiş insanlar arasında bunu kurabilecek kapasitede biri o”.
Film diğer iki filmde kilit rol oynayan Vampir lideri Viktor’ın da farklı bir yönünü açığa çıkartıyor: “Viktor’ın niye ilk filmdeki gibi biri olduğunu öğreniyoruz. Bill, Viktor’a benim ilk başta senaryoda gördüğümden farklı bir bakış açısı getirdi. Yaptığı şey çok hoşuma gitti. Bence izleyiciler de bu yaklaşımdan çok etkilenecekler” diyor Wiseman.
Tatopoulos, Nighy’nin karaktere verdiği muazzam emekten övgüyle söz ediyor: “Bir sonra ne olacağını bilemiyorsunuz ama yine de bir şeyler bekliyorsunuz. Bill bir an gülümserken hemen sonrasında inanılmaz çarpık bir ifade takınabiliyor. Katliam yaratmanın eşiğinde izlenimi veren bir karakter yarattı. Bu durum onu oldukça korkunç ve ilginç kılıyor”.
Nighy’nin sahne, sinemada ve televizyondaki uzun kariyeri onu İngiltere’nin en çok ödül kazanan oyuncularından biri yaptı. Aktör, sahne çalışmalarındaki performans gücünü Vampir hükümdar rolüne de taşıdı. “Vampirler sırf vampir oldukları için bile çok havalılar” diyor Nighy ve ekliyor: “Kıdemli bir vampir olarak, hırlıyorum, küçümsüyorum, hatta işkence görüyorum. Kalkıştığı bazı şeylerde çelişki var. Viktor’ın normal gibi görünen şeyler hissettiğine inandırılıyorsunuz ama aslında duygusal olarak zorlanıyor. Bu adam kızının kanını içmiş ve sonra onun kömür gibi olana dek kızarmasına izin vermiş biri”.
Viktor’ın bu filmde nispeten genç oluşu sayesinde Nighy makyaj masasında çok daha az zaman harcadı. “İlk filmde protez makyaj için altı saat harcamıştım çünkü karakterim 600 yıl boyunca uykudaydı ve deyim yerindeyse bir deri bir kemikti. Ayrıca, upuzun bir kadife etek giyiyordu. Bunu yapma fırsatını pek sık bulamıyorum. Oysa oldukça özgür hissettiren ve eğlenceli bir şey. Kısmen İskoç’um, dolayısıyla etek giymem nerdeyse doğal bir şey. Ama sık sık giyiyor değilim tabi. Bir kez giymiş, ve o kadar tatmin edici oluşuna şaşırmıştım”.
Aktris Kate Beckinsale, keskin bir portre çizdiği Ölüm Taciri Selene rolüyle Karanlıklar Ülkesi serisinin ilk iki filmine damgasını vurmuştu. Bu yüzden, Sonja rolündeki Rhona Mitra ilk başta projeye katılma konusunda endişeliydi çünkü serinin “bir kumral İngiliz aktris” daha kaldırıp kaldırmayacağından emin değildi. Ama şunu belirtiyor: “Bunun bir ön film olduğunu ve karakterler açısından bambaşka bir yolculuk içerdiğini anlayınca, ortaya kendime uygun bir şeyler çıkartabileceğime ikna oldum”.
Yapımcıların beğeniyle söz ettiği şeylerden biri Mitra’nın Sonja karakterindeki çelişkili öğelerini yakalamadaki becerisi. “Ölüm Taciri olabilecek kadar sert ama bir yandan da kırılgan olabilecek bir oyuncu bulabilmek kolay değildi” diyor Wiseman ve ekliyor: “Bunu Rhona kadar ustaca yapmak bence çok zordu”.
Karakter, Tatopoulos’a birçok açıdan Selene’i hatırlatıyordu: “Sonja bana göre Selene için bir prototipti” diyen yönetmen, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Sonja bir savaşçı, ama bir taraftan da çok hassas bir yanı var. Kesinlikle güçlü bir savaşçı ama çok duygusal bir yönü de bulunuyor. Epeyce hassas olabiliyor”.
Suikastçı bir vampir canlandırmak Mitra için yepyeni bir deneyimdi. Aktrisin bu konudaki yorumu şöyle: “Bu, oynadığım tüm rollerden çok uzaktı. Sonja müthiş güçlü bir karakter. Hem olağanüstü savaşçılık yeteneklerini hem de müthiş bir dişiliği içinde barındıran tutkulu bir şahsiyet. Çok çekici ve baştan çıkarıcı bir kadın”.
Mitra seriye yeni katılmasına rağmen rol arkadaşlarının onu hemencecik rahatladığını belirtiyor: “Daha önce Bill ya da Michael’la hiç çalışmamıştım. Bill’in bir yıldız olduğu zaten su götürmez. Vampir dünyasıyla son derece zekice ve büyük bir zarafetle bütünleşiyor. Diğer yandan, Michael’ın rolüne hazırlanışı da örnek teşkil edecek nitelikteydi. İnsanlar her zaman, ‘Çok şanslıyım, gerçek bir onurdu’ gibi şeyler söyler ama gerçekten öyleydi. Çıta çok yüksekti ve ben de buna ayak uydurmak zorundaydım”.
Kevin Grevioux, Karanlıklar Ülkesi’nin karmaşık evrenini yaratırken kendine de leziz bir rol vermeyi ihmal etmedi: Lucian’ın teğmeni Raze rolünü. “Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi”nde karakterin kökenine inme fırsatı buluyor. “Bu hikayede nihayet Raze’in nasıl bir Lycan olduğunu ve Lucian’la özel ilişkisinin nereye dayandığını öğreniyoruz” diyor Grevioux ve ekliyor: “Raze, Lucian’ın güvendiği biriydi, tutsaklar arasında güçlü bir insandı. Lucian işte bu yüzden onu Lycan ailesinde istiyor”.
Steven Mackintosh Vampir arşivcisi Tannis rolünü bir kez daha üstlendi: “Sıfırdan bir karakter yaratmadım” diyen aktör sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ama bir fark var. Tannis’in ilk dönemi aynı kişilik değil. Evrim’de onu gördüğümüzde zaten bir süredir saklı ve biraz da hovarda bir yaşam sürüyordu. Onu o dönem itibariyle vampirlerin Hugh Hefner’ına benzetiyorum”.
Tekrar bir araya gelen ekip yeni yönetmenlerine çok geçmeden ayak uydurdular. Sheen yönetmen için şunları söylüyor: “Patrick tamamen egodan uzak bir yaklaşım içindeydi. Bu filmdeki görevinden aldığı zevki ve ona sıkı sıkıya sarılışını görmek çok keyifliydi. Ayrıca müthiş görsel anlayışını da filme kattı. Olağanüstü bir görünümü var filmin”.
Deneyimli oyuncu Nighy de Tatopoulos’tan övgüyle söz ediyor: “Patrick için ne söylesem azdır; kesinlikle muhteşemdi. İlk gün daha yarılanmadan onun ilk kez yönetmenlik yaptığını unutmuştum. Tek kelimeyle kusursuzdu ve olağanüstü kibardı. Çekici, yetkin ve akıllıydı; tasarım, özel efektler ve yaratık efektlerinde edindiği kariyeri bize büyük katkı sağladı”.
Mitra ise şunlara değiniyor: “Bence harika olan şey ekibiyle mükemmel uyumuydu. Bu durum çok mutlu bir set ortamı yarattı. Herkese saygı gösterildi. Patrick’in bu aleni alçakgönüllülüğü, insanların ne istediğine ve neye ihtiyaç duyduğuna kulak vermesini sağlıyor”.
KOSTÜMLER, YARATIKLAR, ZİNDANLAR VE KALELER
Başlangıçtan itibaren, Karanlıklar Ülkesi filmleri, gardırobundan görüntü yönetimine her bir filmin her yönüne yansıyan, sıradışı, stilize görselliğiyle dikkat çekti. “Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi”nde yapımcılar filmin akıllara yer eden görünümünü filmin destansı boyutunu yansıtan irili ufaklı yeniliklerle yeniden şekillendirildi.
Öncelikle mekan olarak vampirlerin geleneksel evi olan Romanya’yı düşünen yapımcılar, sonradan “Yüzüklerin Efendisi” üçlemesi gibi filmler sayesinde sinema yapımında uluslararası ün kazanan Yeni Zelanda’da karar kıldılar. Yeni Zelanda’nın nefes kesen doğası ve yemyeşil ormanları mükemmel bir fon oluşturdular. “İlk tepkim Yeni Zelanda’nın fazla güzel olduğu yönündeydi” diyen Tatopoulos, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Fazla güzel, fazla yeşil. Orada asla çok hain şeyler yapamazdık. Ama ilk mekan taramasında ölü bir orman gibi görünen Woodhill Ormanı’nı gördük. İşte o zaman, oranın harika olacağını anladım”.
Görüntü yönetmeni Ross Emery, Karanlıklar Ülkesi serisinin ilk iki filmine hakim olan mat mavi tonları ve karanlık, ürpertici iç mekanlarını yeniden yaratmak yerine, görsellere farklı bir derinlik katmaya karar verdi. Hikaye uzak geçmişte geçtiği için, bu filme dönem havası vermek amacıyla gizemli cam göbeği tonlarında ve parlak madeni renkte bir görünüm tercih edildi. Emery bu konuda, “İlk filmler çok modern bir dönemde geçiyordu; örneğin, flüoresan ışığı vardı. Ama bizim dünyamız mumların, maltızların ve ay ışığının dünyası. Bunlar çok daha sıcak bir hava yaratıyor. Sarı ve pirinç renklerine ağırlık verirken, dış mekanlardaki yosunlaşma için kullandığımız yeşille bunları dengeledik” diyor.
Ayrıca, bu filmde hikaye ilk kez gün ışığıyla buluştu. Yapımcı Wright’ın da belirttiği gibi, bu, hikaye anlatımında çok önemli bir noktaydı: “Lucian’ın karakteri bu filmde çok büyüyor ve nihayet kaleden çıkıyor ve nihayet gecenin hükmünden kurtuluyor. Dünyaya, yeşilliklere ve mavi dünyaya açılışı çok büyük bir an. Nihayet o dünyaya renk giriyor”.
“Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi” serinin yüksek çözünürlükle (HD) çekilen ilk filmi. “HD bu tür bir film için mükemmel oldu” diyor Emery ve ekliyor: “Vampirler sadece gece çıktıkları için çok karanlık bir film. Tüm filmde dışarıda geçen bir kaç haftamız vardı sadece. Böyle bir ortamda, HD çok güzel görüntü veriyor”.
HD çekimler Emery’ye dövüş sekanslarının hızıyla az da olsa oynama ve kurt adamların görünümlerini biraz güçlendirme imkanı da vermişti. “45 derece kapalı kapakla çekim yapmanın kurt adamları çok daha tehditkar ve vahşi gösterdiğini de fark ettik. Tüm hareketleri çok daha keskin ve saldırgandı” diyor görüntü yönetmeni.
Emery sözlerini şöyle sürdürüyor: “HD’yi seviyorum çünkü filmin nasıl görüneceğini setteyken görebiliyorsunuz. Rötuşlardan sonra neye benzeyeceği gibi şeyleri hayal etmek zorunda değilsiniz. Patrick gibi görsel bir insan için, bu, fantastik bir şeydi çünkü bitmiş filmin perdede nasıl görüneceğini monitörde görebiliyordu. HD çekimi ekipteki herkes için harika bir araçtı çünkü bunun doğrultusunda ayarlamalar yapabiliyorlardı”.
Emery işini kolaylaştırdığı için filmin sanat departmanını övüyor: “Benim bu setlerle ilgili yapmam gereken tek şey orada olup ışıkları açmamdı. Setler öylesine güzel ayrıntılarla doluydu ki… Dekor sanatçıları, yapım ekibi, rötuşçular ve süslemeciler, kısaca herkes harika bir iş çıkarmıştı. Bir sete adım attığımda kamerayı nereye koyarsam koyayım muhteşem görüntüler alıyorsam, bu benim işimi çok kolaylaştıran bir şeydir”.
Yapım tasarımcısı Dan Hennah, Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin Oscar® ödüllü sanat yönetmeni. “Bu işin artılarından biri görsel açıdan çok yetkin bir yönetmenle çalışmaktı” diyor Hennah ve ekliyor: “Önceden yapım ve yaratık tasarımı yapmış olduğu için, Patrick ne istediğini görebiliyordu ki bu da bize her zaman yardımı olan bir şeydir”.
Tatopoulos filmin tasarımının geleneksel gotik vampir tarzından uzak durması gerektiği konusunda kararlıydı. Hennah bu konuda şunları söylüyor: “Film Gotik öncesi dönemde geçiyor. Ağırlıklı olarak Gürcistan mimarisi, Rusya sınırındaki taş mimari ve Bizans-Türk mimarisi etkileri hakimdi. Bir tür taştan yapılmış bir afyon yuvası denebilir sanırım!”
Tatopoulos ana set olan kalenin karakterlere meşum bir şekilde yukarıdan bakan, kayalara oyulmuş devasa bir yapı olmasını istedi. Binanın kendisi BYG’lerle yaratılırken, ekip aksiyonunun çoğuna sahne olan kale bahçesini ve dış cepheyi gerçekten inşa etti. Güney Auckland’da depo tarzındaki bir stüdyoda sekiz haftada inşa edilen yapıda yüzlerce marangoz, boyacı ve alçı ustası çalıştı.
“Büyük ölçüde bir yeraltı ortamı söz konusu” diyor Hennah ve ekliyor: “Bunun altında yatan düşünce Vampirlerin kayalara oyulmuş eski bir kale ya da manastırı ele geçirip kendi kullanımlara uygun hâle getirdiğiydi. Bu da tutsakları ve binanın yapısını açıklıyor”.
Kale kapısı kurukafalarla süslendi. Bu, eski çağlarda yasaları çiğneyenlere ve düşmanlara gözdağı vermek için kesik başların halk önünde sergilenmesine yapılan bir göndermeydi. Kayaya oyulmuş kafatası motifi, Rus-Gürcü sanatını çağrıştıran oymalar ve Kelt simgeleriyle birlikte, kalenin bahçesine dönük bir şekilde yer alıyordu.
Hennah’nın başyapıtı ise altın, sarı, yeşil ve kırmızılardan oluşan zengin mozaik görüntüsü oluşturacak şekilde boyanmış, daire şeklindeki yeraltı türbesiydi. “Gerektiği gibi boyanmazsa inandırıcı olmaz. Setteki ince işçiliklerin kalitesi inanılmaz yüksekti” diyor Tatopoulos.
Kostümler Karanlıklar Ülkesi serisinin her filmi için çok önemli bir öğe olageldi. Tasarımcılar “Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi” için yeni ve benzersiz bir görünüm yarattılar. Yapımcılar Sonja için bir savaşçıya ve aksiyon sekanslarına uygun ama aynı zamanda seksi bir şeyler istediler. İlk iki filmin kostümlerini tasarlayan Wendy Partridge, dövüş sahneleri için, kalçalara kadar uzanan çizmeler, deri bir korse ve zincirli bir zırhtan oluşan bir kostüm hazırladı.
Sonja’yı canlandıran Mitra’nın bu konudaki yorumu şöyle: “Kimse buna benzer bir şey gördü mü bilmiyorum. Kostüm olarak başka bir düzey. Bir şey nasıl olur da bu kadar erkeksi görünürken bir o kadar da kadınsı görülebilir anlamak mümkün değil. Bu kostümü giymek bir kabustu ama buna değdiğini düşünüyorum çünkü karavanımdan her çıkışımda, ‘işte ben bu karakterim’ diye hissettim”.
Ekibin diğer üyelerinin kostümlerini ise tasarımcı Jane Holland yarattı. Holland’a göre, Tatopoulos’la çalışmak kariyerinin en büyük hazlarından biriydi. Holland bu konuda, “Görsel açıdan neyi hedeflediğini çok iyi biliyordu. Düşüncelerini çok iyi açıklayabilmenin ötesinde, çok hızlı ve güzel bir şekilde çizebiliyordu da. Belli ki kafasında çok net bir görüntü vardı ama yine de bizim ona sunduklarımıza açık fikirli bir şekilde yaklaştı” diyor.
Tasarımcı sözlerini şöyle sürdürüyor: “Deriler olsun, metaller olsun pek çok şeyi kendimiz ürettik ve dikimlerini, işlemelerini de elde yaptık. Bunu yapabilmek gerçekten heyecan verici ve harika, özellikle de ayrıntıları takdir eden biri varsa”.
Holland, Tatopoulos’a danıştıktan sonra, Ortaçağ tarihine ilişkin bilgileri sınırsız bir hayalgücüyle birleştirdi. Vampir konseyi üyeleri için, Holland’ın seçimi kadife gibi zengin ve gösterişli kumaşlar ve kesimlerdi. Tutsak Lycan’lar için lime lime olmuş deriler, insanlar içinse çuval bezinden yapılma kostümler kullanıldı.
“Patrick, Vampirleri ince uzun ve çabuk hareket edebilen yaratıklar olarak görüyordu” diyor Holland ve ekliyor: “Bu siluete göre hareket ettim. Böylece kıyafetleri üzerlerine çok güzel oturdu. Filme gece ve karanlık hakim olduğu için, siyahı ve koyu renkleri çok kullandık. Ayrıca, deriden ve ışığı yakalayan kumaşlardan bol bol yararlandık”.
Viktor’ın dört kostümünden biri, onun markası hâline gelmiş olan, yakası, manşetleri ve etek uçları işlemeli, uzun siyah kaşmir paltoydu. Viktor’ın diğer kıyafetleri ise deri görünümlü yelek, cüppe ve etek, işlemeli zırhı ve kafatası şeklindeki kasktan oluşuyordu.
Lucian ve diğer tutsaklar ise incelip adeta ikinci bir ten haline gelmiş yıpranmış deri kıyafetler giydiler. Bu kostümler, aynı zamanda, en zor dövüş sahnelerinde Michael Sheen’in hareketlerini azamiye çıkaracak kadar esnekti.
Steven Mackintosh kostümler için, “Sizin için işin büyük kısmını yapıyorlar” dedikten sonra, şöyle devam ediyor: “Sete bu kıyafetlerle gittiğinizde ve meşalelerle aydınlatılmış devasa holler, bahçeler, kale kapıları, işkence odaları ve zindanlar gördüğünüzde, filmin görsel öğelerinin muhteşem olduğunu düşünüyorsunuz. Ben kendi kostümümü, özetle, Aslan Yürekli Richard ile (Bir rock müzik grubu olan) Black Sabbath’ın bir kesişimi olarak görüyorum. Ortaçağı andırdığı gibi, rock ’n’ roll’u da akla getiriyor”.
“Karanlıklar Ülkesi: Lycan’ların Yükselişi” bir çok yoğun ve yüksek oktanlı aksiyon sahnesi içeriyor. Bunlar arasında iki güçlü Vampir arasındaki bire bir düello, bir Ölüm Taciri ile bir kurt adam arasındaki dövüş ve destansı Lycan-Vampir kapışması var. Bu mücadeleler Viktor ile Lucian arasındaki nihai hesaplaşmayla doruğa ulaşıyor.
Oyuncuları filmin çok sayıdaki zorlayıcı aksiyon sahnesine hazırlamak için, dublör koordinatörü Allan Poppleton onları yapım öncesi ve sırasında antrenmana tâbi tuttu. Michael Sheen role hazırlanmak için haftalarca çalıştı. “Kılıç dövüşü gibi şeyleri seviyorum. Bu film de bana böyle şeyleri bol bol yapabilme fırsatı sundu. Kendimi her zaman sonra derece fiziksel bir oyuncu olarak görmüşümdür. Bunu karakterime de olabildiğince yansıtmaya çalıştım. Filmin bazı noktalarında üzerimde çok az şey olduğu düşünülecek olursa, soğuk havalarda ne kadar çok hareket edersem o kadar iyiydi!”
Viktor ile Sonja arasındaki dövüş kalenin bahçesinde, yağmur makinesinin yarattığı öfkeli fırtına sırasında çekildi. “Haftanın çoğunu yağmurun altında ve gözümüzde karakterlerimize uygun lenslerle dövüşerek geçirdik. Ne zaman yukarı baksanız gözünüze su giriyordu ve lensler yerinden oynuyordu” diyor Mitra ve ekliyor: “Kostümümle yağmurda çalışmak zordu. Zincirler kollarımın üzerinde adeta peynir rendesi görevi görüyordu. Sırılsıklamdık, suda yüzen sıçan gibiydik ama seksi ve cesur görünmeye çalışıyorduk!”
Tatopoulos final sahnesini ucunda çok büyük şeyler olan, tarafların ölümüne dövüştükleri bir kavimler savaşı olarak niteliyor. Animatronik yaratıklarla, canlı performansların bir bileşimi olan savaşta, ayrıca, savaş alanına kurt adam ve Lycan’lar eklemek için BYG de kullanıldı. Böylece ortaya Vampirlerin üstün silahları ile kurt adamların dürtüsel vahşilikleri arasında kabusu andıran bir kapışma çıktı.
Yaratık efektleri dünyasından gelen Tatopoulos animatronik araçlardan olabildiğince yararlanırken, BYG’leri yalnızca efektleri pekiştirmek için kullandı. “Büyük bir meydan okumaydı. Sadece dört kurt adamımız ve dört Lycan’ımız varken çok şiddetli bir savaş yaratmamız gerekiyordu. Bunlardan sadece ikisi mekanikti, yani çekim sırasında hareket edebiliyorlardı” diyen Tatopoulos, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Kendimi çekimleri hareket edebilen yaratıkların etrafında odaklarken buldum. Mekanik yaratıkların hararetli bir destekçisiyim ama BYG için de biraz alan bırakmanız gerekiyor çünkü BYG’ler bir bakıma daha kontrol edilebilir oluyorlar. Bence tam doğru dengeyi bulduk”.
KARAKTERLERLE TANIŞIN
LYCAN YANDAŞLARI
Lycan’lar yüzyıllardır Vampirlerin tutsağı, gündüz uyudukları sırada onları koruyan bekçi köpekleridirler. Lucian’ın önderliğindeki bir Lycan isyanıyla kanlı savaş başlar. Bu savaş iyice kızıştığında Lucian öldürülür ve Lycan’lar Ölüm Tacirleri tarafından avlanılarak toptan yok olma noktasına gelirler. Ya da öyle olduğu sanılır.
Lucian hayatta kalmış yeraltında , gizliden gizliye bir Lycan ordusu kurmuştur. Lycan’lar Vampir cemaatlerinin lüks malikaneleri yerine şehrin altındaki terk edilmiş metro tünellerinde yaşamaktadırlar. Tıpkı gerilla savaşçıları gibi küçük gruplar hâlinde saldırıp, gecenin karanlığına karışmadan önce ciddi darbeler indirirler. Beklerler, cemaatleri tam güçle vurmak için fırsat kollarlar.
RAZE – İsyancı Lycan
125 kiloluk Lycan dehşeti Raze türünün hak ettiğini düşündüğü adaleti sağlamak için intikam tutkusu ve öldürme arzusu içindedir. O, Lycan rejiminin isyancı gücü, ancak onlarca yıldır Karanlıklar Ülkesi’nde mücadele etmenin getirebileceği gerilla savaşının inceliklerini bilen gladyatör tarzı bir savaşçıdır. Corvinus soyundan gelenleri avlayan elit gücün bir üyesi olarak Lycan evriminin anahtarını elinde tutanlar arasındadır.
LUCIAN – Lycan’ların Efendisi
Lucian efsanesine göre, anıları Vampirlerin kalplerine ve ruhlarına dehşet saçan bir Lycan efendisinden bahseder. Bu efendinin güçleri sadece fiziksel olarak değil, zeka ve incelik açısından da türdeşlerinin çok üstündedir. Lucian’ın Vampirlere bıraktığı miras korkunç büyük çaplı bir katliam, ölüm ve zorluktur.
Onun yönetiminin sona ermesinin üstünden 600 yıl geçmiştir; altı asırdır Karanlıklar Ülkesi’nde gerçek dehşet yaşanmamıştır. Ama Lucian aslında sadece dikkat çekmemeye çalışmakta, zamanını hem bir Lycan hem de bir Vampirden daha güçlü olmanın yolunu bulmak için harcamaktadır. Kraven’la bir plan yaparak kendi için sahte bir ölüm tezgahlamış olan Lucian’ın amacı yeraltına çekilip bir ordu kurmak ve Vampirlerin sonunu getirecek hamleyi planlamaktır. Lucian’ı öldürdüğünün düşünülmesi onu Cemaat’te güçlü biri hâline getirir ve Lucian ordusuyla beraber geri döndüğünde Kraven’ın başa geçmesi için zemin hazırlar.
Lucian, Kraven’la birlikte hareket ederken bir yandan da kendini hem Lycan’ların hem de Vampirlerin gücünü verecek olan Corvinus kanını aramayı sürdürür.
TANNIS – Vampir
Yüzyıldan uzun bir süre önce, Arnaud Tannis, Ata’ların güvenilir danışmanı, Cemaatlerin tarihçisidir. Viktor’ın “haince yalanlar” olarak nitelediği belgeleri hazırlamasından sonra gözden düşmüştür. Ceza olarak, sürülür ve Cemaat evlerinden sonsuza dek men edilir.
Tannis o günden beri gözlerden uzak eski bir manastırda yaşamaktaysa da ona keşiş demek hiç doğru olmaz. Vampir dünyasından dışlanmış biri olarak kendi seçtiği biçimde yaşar. Yozlaşmış zevklerini tatmin etmek ve kendi güvenliğini sağlamaları karşılığında Lycan’larla kara borsada ticaret yapmak da bu seçimler arasında yer almaktadır.
Cemaat’in eski arşivcisi olarak, Tannis’in elinde tuttuğu bilgiler Selene’e Marcus’u durdurup savaşa son vermede yardımcı olacak niteliktedir. Ama Tannis hiçbir şeyi karşılıksız vermez.
VIKTOR – Ölümsüz Ata
Yönetimdeki üç Ata Vampirden biri olan Viktor 1.400 yaşının üstünde, kibirli ve gösterişli bir Vampir yöneticisidir. Selene’in saygı duyduğu ve güvendiği az sayıda Vampirden biri olduğu için, Selene tarafından 200 yıllık uykusunu tamamlayamadan uyandırılmıştır çünkü Selene Cemaat’in yakında çok büyük bir Lycan saldırısına uğrayacağına dair şüphelerini onunla paylaşmak istemiştir.
Çoğu Vampir gibi Viktor da Lycan’lardan şiddetle nefret etmektedir. Viktor’ın güçlü varlığı ve ağır duruşu sadece kendi tabası değil onun ölmesini dileyen çok sayıda düşmanı için de onu ürkütücü biri yapmaktadır. Oysa, Viktor’ın hiçbir vampirin bilmediği çok daha karanlık bir yanı vardır.
Selene dehşet içinde fark eder ki bin yıl önce Lycan’lar ile Vampirler arasındaki savaşı başlatan şey Viktor’ın kararlarıdır. Viktor, kızının bir Lycan’la evlendiğini görmektense, onu sevgilisi Lucian’ın gözleri önünde diri diri yakmayı tercih eder ve bunu Lucian’a zorla izletir. Viktor’ın korkunç yalanları ve ihaneti Selene’in onu kendi kılıcıyla öldürmesi sayesinde son bulur.
SONJA – Vampir
Sonja, Viktor’ın kızıdır ve Lycan avlamak için duvarların dışına çıkarak gerek babasına gerek Cemaat’e baş kaldırmaktadır. Lucian’la gizli ilişki yaşamaktadır ve bu gizlilik sürmek zorundadır çünkü Lycan’larla ilişkiye girmek yasaktır. Lucian ve diğer tutsakları serbest bırakmak için gösterdiği asil çabalar kendi adına büyük bir fedakarlık olabilir.
SABAS & XRISTO – Lycan’lar
Vampirler ve Ölüm Tacirleri ile yapılan savaşta Lucian’ın peşinden giden iki tutsak Lycan.
COLOMAN –
Vampir Yüksek Konseyi üyesi.
Filmin süresi: 92 dakikadır.
27 Mart 2009’da sinemalarda.
www.entertheunderworld.com
Resimler: