Kıyamet Melekleri – Legion

KIYAMET MELEKLERİ
“LEGION”

Yapım Bilgileri

Yazar-yönetmen Scott Stewart’ın (“Priest”) son filmi “Legion/Kıyamet Melekleri” çarpıcı ölçüde özgün ve dehşet verici bir kıyamet vizyonu sunuyor. Filmde Mojave Çölü’ndeki köhne bir lokanta dünyanın son perdesi için sahneyi oluşturuyor. İnsanlık kendini vahşi bir öfkeyle yok ederken, ücra bir köşede kısılıp kalmış olan küçük bir grup insan gizemli ve güçlü bir yabancının yardımıyla insanlığın son neferi olmaya hazırlanıyorlar.
Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerin ortasındaki yol üstü lokantasının sahibi Bob Hanson (Dennis Quaid) ve ortağı Percy (Charles S. Dutton) yerküreyi saran kaostan habersiz her zamanki gibi işleriyle ilgilenmektedirler. Restoranın güzel ve karnı burnunda garsonu Charlie (Adrianne Palicki), Bob’ın oğlu Jeep (Lucas Black) tarafından arabalarının tamir edilmesini bekleyen şehirli ve varlıklı çift Sandra ve Howard (Kate Walsh ve Jon Tenney) ile genç kızları Audrey’ye (Willa Holland) kahvaltı servisi yapmaktadır.
Televizyon yayınıyla birlikte telefonlar da kesilince, grup dış dünyayla tüm irtibatlarını kaybettiklerini fark ederler. Acaba deprem mi oldu yoksa bir terör saldırısı mı diye fikir yürüterek olan bitene anlam vermeye çalıştıkları sırada yaşlı bir kadın (Jeannette Miller) lokantaya gelir ve sevimli bir şekilde Charlie’ye biftek sipariş eder. Yemeği geldiğinde ise şaşkınlık verici ölçüde iğrenç şeyler söylemeye başlar. Narin yaşlı bayan birden bire insanüstü bir güç sergiler ve yaptığı ani saldırıyla Howard’ı ciddi biçimde yaralar.
Tıbbi yardım getirmek için gösterdikleri umutsuz çaba, uçan böceklerden oluşan ve geçit vermeyen bir bulut yüzünden son bulunca, grup, kilometreler boyunca tek güvenli liman olan lokantaya geri döner. Dehşet verici gerçeği yavaş yavaş algılamaya başladıkları sırada, bir yabancı (Paul Bettany) getirdiği çalıntı silahlardan oluşan cephanesiyle birlikte onlara katılır. Yabancı, Charlie’ye doğmamış bebeğinin insanlığın tek umudu olduğunu ve onu korumak için ne gerekiyorsa yapmaya istekli olduğunu söyler.
İnsanlıktan geriye kalan az sayıdaki kişi için dünya uyumadan görülen bir kabusa dönüşmek üzeredir, çünkü Kıyamet Günü’nün eşsiz ve ürkütücü resmi şekillenmeye başlar: Taze kurban arayışındaki çılgın katiller lokantaya varır ve mutlak yıkım peşindeki savaşçı meleklerden oluşan bir ordu da onların hemen arkalarındadır.

“Legion/Kıyamet Melekleri”nin başrollerinde Paul Bettany (“The Da Vinci Code”), Lucas Black (“Slingblade”), Tyrese Gibson (“Transformers: Revenge of the Fallen”), Adrianne Palicki (“Friday Night Lights”), Charles S. Dutton (“Fame”), Jon Tenney (“The Closer”), Kevin Durand (“Wolverine”), Willa Holland (“The O.C.”), Kate Walsh (“Grey’s Anatomy”) ve Dennis Quaid (“G.I. Joe: Rise of the Cobra”) yer alıyor. Scott Stewart’ın yönettiği filmin senaryosu Peter Schink (“Gotham Café“”) ve Stewart’a ait. Yapımcılığını David Lancaster (“Bobby”) ve Michel Litvak’in (“Middle of Nowhere”) üstlendiği filmin yönetici yapımcıları Gary Michael Walters (“The Hole“), Jonathan Rothbart ve Scott Stewart, ortak yapımcıları ise Steve Beswick (“Starship Troopers 3: Marauder”) ve Marc Sadeghi (“Ironman”). “Legion/Kıyamet Melekleri”nin özgün müziği John Frizzell (“White Out”), görüntü yönetimi ASC’den John Lindley (“Imagine That”), kurgusu A.C.E.’den Steven Kemper (“Mission Impossible 2”), yapım tasarımı Jeff Higinbotham (“Friendly Fire“), kostüm tasarımı ise Wendy Partridge’in (“Underworld”) imzasını taşıyor.
Filmin süresi 104 dakika.
www.legionmovie.com

YAPIM HAKKINDA
Yılların yapımcısı David Lancaster bir kıyamet senaryosuna dayanan korku filmi “Legion/Kıyamet Melekleri”nin taslağını altı yıl önce okudu. Bold Films’in eş başkanı olan Lancaster, “Türü sevenler için çok cazip olduğunu biliyordum ama doğru senaryo, doğru yönetmen ve doğru oyuncularla çok daha geniş bir kitleye hitap edeceğini de biliyordum”.
Bunun geleneksel bir korku ziyafetinden çok daha fazlası olabileceğine ikna olan Lancaster senaryo ve görsel efektler sihirbazı Scott Stewart’tan taslağı tekrar yazması için yardım istedi. Bu fikri çok cazip bulan Stewart hikayeyi çok daha zengin ve karakter merkezli bir projeye dönüştürdü.
Stewart’ın şekillendirdiği senaryoda da korku öğeleri anlamında “az daha çoktur” yaklaşımı benimsendi. “Orijinal metin daha aleniydi; ‘sizi bir süre karanlıkta bırakacağız’dan ziyade,  ‘size her şeyi göstereceğiz’ tarzı bir anlatıma sahipti” diyor Stewart ve ekliyor: “Karanlık en korkutucu şeydir. Korku beklentisi korkunun kendisinden daha iyidir. Sinemacı olarak vidaları her zaman sıkmak ve gerilimi arttırmak istersiniz”.
Stewart sözlerini şöyle sürdürüyor: “Benim en sevdiğim korku filmleri olayların gelişimine yer vermek için vakit ayıran filmlerdir. Böylece karakterleri ve onların yaşadıklarını daha iyi kavrarsınız. İşte o zaman sinemacı istediğini gerçekten sunabilir”.
Stewart hikaye üzerinde çalışırken “tekinsiz konsepti” adını verdiği şeyi aklından hiç çıkarmadığını söylüyor ve bunu şöyle açıklıyor: “Bu fikri ortaya atan Freud’dur. Fantastik ile korkutucu olan arasındaki farkı o şöyle tanımlar: Bir ejderha fantastiktir. Elinde baltayla mutfağın ortasında duran baba korkutucudur. Bize duygusal ya da mantıksal olarak hiç anlam ifade etmeyen aşina bir şey fazlasıyla tedirgin edicidir. ‘Legion/Kıyamet Melekleri’nin özünde de bu var”.
Lancaster, Stewart’ın hikayeye iddialı yaklaşımından o kadar etkilendi ki filmi onun yönetmesini istedi. “A Love Song for Bobbie Long” ve “Bobby” gibi filmlere sırasıyla yapımcı ve ortak yapımcı imza atmış olan Lancaster,  “Scott hikayedeki mitolojiyi olağanüstü iyi kavradı. Taslağın yeniden yazımında da fevkalade bir iş çıkardı. Film için ikimizin aynı vizyonu paylaştığımızı gördüm. İlk kez bir sinema filmi yönetecek olmasına aldırmadım. Yazar olarak senaryoya getirdiği tüm öğelere inandım; ayrıca görsel efektler alanında çok şey başarmış olması bunu heyecan verici bir kumar hâline getirdi” diyor.
Stewart, New York Sinema Okulu’nda senaristlik eğitimi aldıktan sonra, George Lucas’ın kurduğu efsanevi görsel efektler şirketi Industrial Light and Magic’e katıldı. Bu konuda şunları söylüyor: “Müthiş öğreticiydi, adeta başlı başına bir sinema okuluydu. Ama bir sinemacı olarak, kendi başıma yapabilmek istediğim şeyler vardı”.
Stewart ve iki arkadaşı beraberce The Orphanage’ı kurdular. Şirket Hollywood’un önde gelen görsel efekt firmalarından biri oldu ve “Ironman”, “Pirates of the Caribbean: At World’s End”, “Night at the Museum” ve “Harry Potter and the Goblet of Fire” gibi dev filmlere imza attı. Üç arkadaşın iş anlayışı özgün filmler yapmanın yanı sıra başka filmler için de özel efekt hizmetleri sunmaktı. “Legion/Kıyamet Melekleri” pek çok açıdan bu rüyanın hayata geçirilmesi oldu.
Stewart, “Böyle bir geçmişimin olması ‘Legion/Kıyamet Melekleri’ni önceden gözümde canlandırabilmemi sağladı” dedikten sonra, şöyle devam ediyor: “Filmin her karesini hikaye tahtasına aktardım. Büyük filmlerde görsel efektler hazırlamış olduğum için teknik zorluklar gözümü korkutmuyor. Ayrıca, yine aynı nedenden ötürü dijital efektlerin aşırı kullanımına da çok şüpheci yaklaşıyorum; bu yüzden, filmi olabildiğince gerçek setlerle çekmek istedim”.
Tamamlanmış senaryo Sony Pictures Entertainment’ın Screen Gems yan kuruluşunun başkanı olan Clint Culpepper’ın dikkatini çekti: “Clint gerçek bir şovmen” diyor Stewart ve ekliyor: “Neyin peşinde olduğunu biliyor. Görür görmez bu projeye yoğunlaştı”.
Lancaster’a göre, Culpepper, “Legion/Kıyamet Melekleri”nin bir tür filminden öte olduğu fikrine ilk inananlardan biriydi. “Clint senaryoya çok olumlu tepki verdi. Sürece tek başına katkısı son derece büyüktü. Bunun için ona sonsuza dek minnettar olacağım. Onun desteğiyle, projeye ilgi göstermeyebilecek gerçekten iyi bazı oyunculara ulaşabilme imkanı yakaladık”.
Yapımcılar “Legion/Kıyamet Melekleri”ndeki kıyamet temasını çok eğlenceli bir aksiyon-korku filmi çerçevesinde daha büyük temalar işleme fırsatı olarak gördüler. Film dini bir yapıya sahip olmasa da, öyküsünü anlatmak için bilindik dini hikayelerden yararlanıyor. “Dindar bir evde büyümüş olsanız da olmasanız da, özünde din olan bir toplumda yaşıyoruz” diyor Stewart ve ekliyor: “Filmin belli inançlar hakkında bir mesaj verme çabası yok. Burada inanç kavramı ele alınırken, Yahudi-Hıristiyan ideolojilerinden aşina olduğumuz öğeler hikayeyi anlatmak amacıyla kullanılıyor. Felsefi eğiliminiz ne olursa olsun, bu filmle özdeşleştirebilirsiniz”.
Kışkırtıcı gibi görünüyorsa da, Stewart niyetinin zaten bu olduğunu söylüyor: “Film insanların damarına basıyor. Öyle de olması gerekiyordu. Umarım filmimiz bir şekilde aykırıdır. Sonuçta, amacımız eğlendirici olması ama insanları düşündürmesini de umuyorum. Onu standart gerilim filmlerinden ayıracak olan bu”.
Filmin karakterleri Amerika’nın her kesiminden insanları yansıtıyor: Çocuğunun velayet duruşmasına giden bir baba; ergenlik çağındaki kızlarıyla uğraşan evli bir çift; asla istemediği bir bebeği doğurmak üzere olan genç bir kadın… Stewart’ın bu konudaki yorumu şöyle: “Karakterler rahatlık veren bir normallikle çevrililer. Sonra kademe kademe bu rahatlıklar ortadan kalkıyor. Her şeyin yolunda olması hissi yok oluyor. Önce televizyon yayını kesiliyor; sonra radyo. Yavaş ama kesin bir şekilde bir şeyler oluyor. Ufak tefek, yaşlı bir bayan, minivanlı bir aile, dondurma arabasındaki adam; tüm bu aşina şeyler yeni bir boyut kazanıyor. Dünya biraz çığırından çıkmış”.
Uzun zamandır planladığı filmi gösterime girmek üzere olan Lancaster izleyicileri “Legion/Kıyamet Melekleri”nin türünün en iyi ürpertilerini sunacağına temin ediyor ve, “Film yapmayı seviyorum. Bu, şimdiye kadarki çalışmalarım arasında, drama, görsellik ve yapım değerine ilişkin en çok öğeyi bir araya getiren film. Harika oyuncularımız var; ayrıca görsel efektlerimiz, dövüş sekanslarımız ve büyük aksiyon sekanslarımız, çok sayıda hareketli aksesuarımız ve yüzlerce figüranımız var. Bir araya getirilmesi gereken çok farklı öğeleriyle bu film özellikle muhteşem oldu” diyor.

1. SINIF İSİMLERDEN OLUŞAN BİR KADRO
Scott Stewart ve David Lancaster’ın daha en başından hemfikir oldukları konu “Legion/Kıyamet Melekleri”nin doğaüstü temalar içeren, karakter merkezli bir aksiyon gerilim filmi olarak hak ettiği noktaya ulaşması için, kendini projeye bütünüyle veren, olağanüstü bir oyuncu kadrosuna ihtiyacı olduğuydu. “Bir yönetmenin verdiği en zor kararlar oyuncu seçimleri sırasındadır” diyor Stewart ve ekliyor: “Oyuncuları doğru seçerseniz, daha en başından birçok şey yolunda gider. Bu amaca ulaşmak için casting yönetmenimiz Rick Montgomery kesinlikle korkusuz davrandı. Filme oyuncu seçiminde yükseği hedeflediğimizi ve beklentilerin üstüne çıkmak istediğimizi anladı”.
Yapımcılar, Atlantik’in her iki tarafından ödüllü oyuncuların da aralarında bulunduğu birinci sınıf bir kadro toplamayı başardılar. “Rüya gibi bir oyuncu kadromuz var” diyor Stewart ve ekliyor: “Bu oyuncuları bulmak çok önemliydi. Bütün bir film onların içine hapsolduğu bir lokantada geçiyor. Dolayısıyla, izleyicilerin onları benimsemesi gerek. Gözden çıkarılabilir, önemsiz bir karakter yok: Herkes özel bir nedenle orada”.
Birden bire ortaya çıkan destansı karakter, filmdeki aksiyonun tetikleyicisini oluşturuyor. Stewart’a göre, “Mikail’ın öyle bir hâli var ki diğer karakterler sorgulamadan onun peşinden gidiyor. Onun esrarengiz olmasını istemedim. O baş meleklerden biri, ama sadece bunun üzerine oynayamazsınız”.
Belki de en çok “The Da Vinci Code”da Silas rolünde sergilediği güçlü performansla tanınan Paul Bettany, Royal Shakespeare Kumpanyası’nda da çalışmış  çok saygın bir İngiliz aktör. Onu Mikail rolünü oynamaya ikna etmek yapımcılara cüretkar bir  girişim gibi göründü. “Paul’de bizim istediğimiz yetkinlik vardı ama onun konumunu düşününce, rolle ilgileneceğinden emin değildik” diyor Stewart.
Stewart, Bettany’nin hayal gücüne hitap etmek için sunumunu titizlikle hazırladı. Aktör gerek Stewart’ın vizyonundan gerek filmin içeriğinden çok etkilendiğini söylüyor: “Scott’ın filmi sunumu bugüne kadar gördüğüm tüm sunumlardan daha iyiydi. Her türlü görsel desteği kullandı. Kendisi çok etkileyici bir insan. Sette onun daha 19 yaşına gelmeden, Harvard, M.I.T., Cambridge ve Oxford’da okuduğuna dair söylentiler vardı”.
Filmdeki sıradışı temalar da aktör için fazladan bir artı oldu. “Hiçbir şekilde saçma olmayan, zekice ve tempolu bir film. Mikail geleneksel söylemlerde  insanlığın savunucusudur. Tüm cennette insanoğlunun önünde eğilen ilk melek olarak bilinir. Filmde ise, gördüğü tüm savaşlara ve dehşete rağmen insanoğluna hâlâ inancı varsa da muazzam bir sadakat krizi yaşıyor”.
Yönetmene göre, Bettany’nin oyuncu olarak benzersiz nitelikleri onu çatışma yaşayan baş melek rolü için ideal bir seçim hâline getirdi. “Paul sadece en iyi oyuncularda var olan, muazzam bir dinginliğe sahip. Şaşmazlığı ve kesinliği anlamında, oyunculuğu adeta bir cerrahın çalışmasını andırıyor. Bu özellikleri, Mikail’in, nedenini tam olarak bilmeseniz de hemen güvendiğiniz yetkin ve gizemli bir karakter olmasına yardım etti. Paul bir sinemacı için olabilecek en müthiş ortak olduğunu da ortaya koydu: Filmi ve canlandırdığı karakteri çok önemsedi. Ama aynı zamanda eline makineli tüfeği alıp eğlenmek de istedi”.
Bettany’nin kadroya dahil olması sinema camiasına proje hakkında bir mesaj göndermiş oldu. “Bu mesaj, çok farklı bir şey yapmaya girişmiş olduğumuzdu. Paul’un varlığı başka yüksek kalibreli oyuncuların dikkatini çekti”.
Lokantanın sahibi Bob Hansen’ı canlandıran Dennis Quaid kadroya Bettany’den sonra katılan isimdi. Quaid 30 yılı aşkın süredir sevilen bir erkek başrol oyuncusu olmuş, 1979 klasiği “Breaking Away”den yazın bomba filmi “G.I Joe: Rise of the Cobra”ya kadar pek çok farklı türdeki yapımda performanslarıyla övgü toplamıştı. Ama Stewart, Quaid’in film yıldızı olarak şöhretinin zaman zaman oyunculuk yeteneğini gölgede bıraktığını düşünüyor: “O kadar uzun zamandır büyük bir yıldız ki sanırım bazı insanlar onun yeteneğini sıradan bir şey gibi görüyorlar. Bu bir hata. O izlemesi çok eğlenceli bir oyuncu. ‘Legion/Kıyamet Melekleri’nde kendine tamamıyla aykırı bir karakter canlandırmayı başardı. İzleyiciler onu hep kahraman rollerinde görmeye o kadar alışkınlar ki hayatında bir çok hata yapmış ve bunların pişmanlığı içinde yaşayan Bob rolünde görünce şaşıracaklar. Dennis filme uzmanı olduğu komedi zamanlamasını da getirdi. Senaryoda mizahi bazı anlar var ve Dennis onların hepsini başarıyla perdeye aktardı”.
Bu oyuncu kadrosuyla çalışma fırsatı, Quaid için projenin en önemli cazibe unsurlarından biriydi. “Gerçekten iyi oyuncularla çalışmak sizi daha iyi yapıyor” diyen aktör, şöyle devam ediyor: “Scott’ın gerçekçi, üç boyutlu karakterler yaratmaya verdiği önem sayesinde, canlandırdığımız karakterlerin derinliğine inme konusunda gerçekten başarılı olabileceğimizi biliyordum”.
Quaid’in cazip bulduğu bir diğer unsur da, senaryoda yüksek oktanlı gerilim ile ciddi alt temaların ustalıkla birleştirilmiş olmasıydı. “Hikayesi gerçekten çok güçlü. Ama aynı zamanda son derece eğlenceli ve harika bir aksiyon filmi. Scott Stewart, İncil’deki kıyamete çok özgün bir yorum getirmiş” diyor aktör.
Lancaster’a göre, Quaid’in de dahil oluşu filmin profilini bir kademe daha yukarı taşıdı. Yapımcının bu konudaki açıklaması şöyle: “Dennis ne yapmaya çalıştığımızı hemen anladı. Tipik bir aksiyon-gerilim filmine asla evet demezdi. Gerek Dennis gerek Paul bu filmin daha geniş bir kitleye hitap edebileceğini sezdiler. Onlar gerçekten projeye baş koyan iyi oyuncular çünkü bu filmin özel bir şeye sahip olduğunu gördüler”.
Mikail, insanoğlunun geleceğinde önemli bir rol oynayacağına inandığı hamile genç  kız Charlie’yi bulmak üzere lokantaya geliyor. Lancaster, “Adrianne Palicki’yi bulmadan önce bu kilit karakteri oynayacak aktrisi uzun uzadıya aradık” diyor ve ekliyor: “Charlie yanlış yollara sapmış bir kız. Hamile ama bebeğin babasının kim olduğunu bilmiyor. Bebeği kendi büyütmek ile evlatlık vermek arasında gidip geliyor. Adrianne performansında tüm bunları yansıtabildi”.
Stewart ilk başta aktrisin çalışmaları hakkında bilgi sahibi değildi. “O, Hollywood tipi bir aktris değil. Ohio’lu; ve çalışmalarına ciddi bir gerçekçilik katıyor. Üstelik güzel, ama ulaşılmaz durmuyor” diyor Stewart.
Eleştirmenlerin büyük beğenisini toplayan “Friday Night Lights” adlı televizyon dramasının yıldızlarından olan Palicki için Charlie karakteri projeye karar vermesindeki en önemli etmendi. Aktrisin bu konuda açıklaması şöyle: “Her şeyden önce, oynaması muhteşem bir karakterdi. Kendi yaş grubun için gördüğüm en iyi kadın rollerinden biriydi. Böylesine güçlü ve karmaşık bir karakteri hayata geçirmek çok tatmin ediciydi”.
Palicki sözlerini şöyle sürdürüyor: “Aslında, filmdeki her karakterin güçlü bir gelişimi var. Her bir karakter kendi yolunu bulmaya çalışıyor. Scott kendi sesimi bulmama izin vermekle gerçekten harika bir şey yaptı. Ne istediği konusunda netti ama karakterlerimizi kendimizin keşfetmesine izin vererek müthiş bir iş çıkardı”.
Palicki’nin özellikle endişeli olduğu bir sahne vardı. “Doğum sahnesi oyuncu olarak belki de yaptığım en korkutucu şeydi” diyor aktris ve ekliyor: “O sahnenin çekiminden önceki gün panik atak geçirdim, ama pek çok kadın bunu atlatmamda bana destek oldu”.
Yapımcılar Bob’ın oğlu ve Charlie’nin koruyucusu Jeep Hansen rolünün gerektirdiği dürüstlük ve haysiyeti perdeye yansıtacak genç bir aktör arıyorlardı. Sonra Lucas Black’le tanıştılar. Stewart, aktör için şunları söylüyor: “Lucas söz konusuysa, ne görüyorsanız onu alıyorsunuz. Alabama’da büyümüş; şimdi de Missouri’de yaşıyor. Dolayısıyla, Hollywood tarzı bir insan değil. Bu, Jeep rolündeki gerçekçiliğinde de görülüyor”.
Billy Bob Thornton’la birlikte “Slingblade“de rol aldığında ergenlik çağında bir genç olan Black, “Legion/Kıyamet Melekleri”ne kendini çeken şeyin Jeep’in film boyunca yaşadığı gelişim olduğunu söylüyor: “Filme çoğunlukla içine kapanık biri olarak başlıyor, ta ki Mikail gelip ona bir tür akıl hocalığı yapana dek”.
Black, ayrıca, yıllardır çalışmalarının hayranı olduğu bir oyuncuyla çalışacak olmaktan da büyük heyecan ve sevinç duyduğunu belirtiyor ve, “Dennis Quaid muhteşem. biri. Baba-oğul anlarımızdan bazıları gerçekten yerli yerine oturdu. Karakterler arasındaki gerçek ilişkiler filmde bol miktarda var olan tüm o aksiyona da bir gerçekçilik hissi kattı” diyor.
Alabama’da güney vaftiz inancıyla yetiştirilen Black için filmdeki İncil temaları çok tanıdıktı. Aktör, “Bu filmde çok derin şeyler var” diyor ve ekliyor: “Scott, filmde, pek çok insanı ilgilendirecek ve çokça ses getirecek oldukça ilginç bazı yaklaşımlar ortaya koymuş”.
Bob’ın lokantadaki ortağı Percy’yi üç kez Emmy® kazanmış Charles S. Dutton canlandırdı. Kariyeri boyunca hiç durmadan sinema, tiyatro ve televizyon arasında gidip gelen aktörün çalışmaları, kısa süre önce rol aldığı “Fame”in yanı sıra, başrollerini üstlendiği Robert Altman filmi “Cookie’s Fortune” ve John Sayles filmi “Honeydripper”ı içeriyor. Stewart aktörü “doğaüstü” olarak niteliyor ve, “Charles çok büyük bir bütünlüğe ve olgunluğa sahip. Onu bu türde bir filmde görmek müthiş çünkü sizi herhangi bir durumun gerçekliğine inandırıyor. Bir filmde onun canlandırdığı karakter, ne kadar fantastik olursa olsun bir şeye inanıyorsa, izleyiciler de inanıyor” diyor.
Lancaster ise Dutton sahnelere ağırlık katıyor dedikten sonra aktörle ilgili yorumlarını şöyle sürdürüyor: “Charles konseptimizi derhal kavradı. Karakterinin İncil’i okuduğu ve incelediği gerçeği üzerine akıcı bir şekilde konuşmayı başardı. İnançlı bir insanın bu filmle kolayca özdeşleşebileceği gerçeğine güçlü biçimde yanıt verdi”.
Aslında, Percy’nin dolambaçsız inancı Dutton’ın karakteri algılayışı açısından önemliydi. “Percy bugünün geleceğini bildiğini ama kendisinin bunu göreceğini sanmadığını söylüyor” diyor Dutton ve ekliyor: “Dua etmeye istekli olan tek kişi o; olan bitene inanmaya istekli olan tek kişi de o”.
Dutton, Stewart’ın senaryosunun yapım boyunca kendisine çok net bir yol haritası sunduğunu da sözlerine ekliyor: “Karakterler o kadar iyi yazılmıştı ki nerede olduğunuzu hemen anlıyordunuz. Binlerce soru sormanıza gerek yoktu. Sadece her sahneyi duygusal açıdan olabildiğince gerçekçi kılmaya çalışmanız yeterliydi. Hepsini üst üste koyduğunuzda, karşınıza Kıyamet’in çıktığını görüyordunuz. Bana göre senaryonun güzelliği dünyayı bu uyumsuz insan güruhunun kurtarmak zorunda oluşuydu. Çok gözüpek bir yaklaşımdı”.
Ama izleyiciler tüm bunları fazla ciddiye almak zorunda değil, film bol miktarda eğlence de sunuyor diye ekliyor Dutton: “Aynı zamanda iyi bir klasik korku filmi. İzleyicinin kanını dondurmaya çalışıyoruz. Ben buna üç parkurlu bir eğlence treni diyorum: Korkunç, komik ve size düşünecek bir şey veriyor”.
Yönetmen, “Grey’s Anatomy”nin oyuncularından Kate Walsh’ı Sandra rolü için seçmelere katılmadan önce tanımıyordu. “Ben pek televizyon meraklısı değilimdir” diye itiraf eden Stewart, “Ama Kate içeri girdiği anda Sandra rolü için daha iyi bir oyuncu bulamayacağımı anladım. Karakteriyle çok karanlık yerlere gitmekten korkmuyordu” diyor.
Lancaster ise Kate Walsh’ın, kızına zarar gelmesini başarısızca da olsa önlemeye çalışan, varlıklı, şehirli kadın Sandra’yı oynamayı kabul etmesinden büyük heyecan duyduğunu ifade ediyor. “Şu anda televizyonda çalışan aktrisler arasında Kate’ten daha ilgincini düşünemiyorum” diyor Lancaster ve ekliyor: “Seksi ve eğlenceli. Rolüne çok şey kattı ve kocası Howard’ı canlandıran Jon Tenney’yle çok uyumlu çalıştı”.
Walsh’ı projeye kazandıran şey, senaryonun, iyi tanımlanmış karakterleri aksiyonla buluşturmasıydı. Aktris bu konuda şunları söylüyor: “Bu filmde bol miktarda aksiyon var ve şartlar çok uç. Ama sadece harika bir aksiyon hikayesi olmaktan ibaret değil; aynı zamanda doğaüstü bir gerilim ve bir aşk hikayesi. İçinde her şeyi barındırıyor? Doğum, yaşam, ölüm. Çok yoğun ve çok heyecan verici”.
“Senaryoyu okuduğumda çok korktum” diyor aktris ve ekliyor: “Bence seyirciler de korkacak. Ama filmde mizah da var. Scott’ın yazım tarzının güzelliklerinden biri bu. Herkesin son derece esprili bir repliği bulunuyor”.
Howard ile Sandra’nın kızı Audrey’yi canlandıran Willa Holland, televizyon izleyicilerinin “The O.C.”nin Kaitlin Cooper’ı olarak yakından tanıdığı bir isim. Holland üstlendiği rolün ergenlik çağındakiler için yazılmış çoğu rolden farklı olduğunu söylüyor: “Genç olarak aynı roller için seçiliyorsunuz” diyor Holland ve ekliyor: “Oynama alanınız oldukça dar. Audrey ise başta asi bir genç kızken, önce annesinin annesi olmaya, sonra da insanlığın kurtarıcısı olmaya soyunuyor”.
Holland hiç korku filmi izlemediğini itiraf ediyor: “Korku filmi seyretmekten ölesiye korkuyorum. Aklım bozuluyor. Ama sırf insanların tepkilerini görmek için bu filmi sinemada izlemeye gideceğim”.
Lokantaya hapsolmuş grubun son üyesi velayet duruşması için Los Angeles’a gitmeye çalışan, boşanmış baba Kyle Williams. Yapımcılar “Transformers” serisinin yıldızlarından olan ve aynı zamanda Grammy ödüllü ses sanatçısı Tyrese Gibson’ı buldukları için mutluydular. “Tyrese üstlendiği rol için çok net belirlenmiş, kesin çizgiler çekiyor” diyor Lancaster ve ekliyor: “O kadar karizmatik, o kadar müthiş bir oyuncu ki gözlerinizi ondan alamıyorsunuz. İçinde bulunduğu sahneyi bütünüyle dolduruyor”.
Filmde Mikail’in baş düşmanı, aynı zamanda kardeşi olan Cebrail, geleneksel olarak Tanrı’nın elçisi ve yaratılanların en sadığı olarak tasvir edilen bir baş melektir. Bir zamanlar dansçı olan 1.98 boyundaki aktör Kevin Durand, Cebrail karakterine hem azamet hem de zarafet getiriyor. “Çok güzel hareket ediyor ama müthiş tehditkâr bir havası da var”.
Yapımcılar Durand’ın kısa süre önce “X-Men Origins: Wolverine”de sergilediği performanstan ve televizyonun hit dizisi “Lost”ta çizdiği soğukkanlı paralı asker Martin Keamy portresinden etkilendiler. Stewart bu konuda şunları söylüyor: “Çok zorlayıcı bir aktör olan Paul Bettany’nin karşısında varlığını hissettirecek bir aktör istedik. Kevin’in müthiş bir fiziği var ve bunu çok ciddi oyunculuk yeteneğiyle destekliyor. O, gerçekten de, büyük bir aksiyon yıldızının vücuduna sahip bir karakter oyucusu. Bundan daha iyi ne olabilirdi?”
“Legion/Kıyamet Melekleri” Durand’a çok ilkel bir düzeyde cazip geldi. Aktör, “Cebrail, Tanrı’nın işini, sanırım daha önce hiç görmediğimiz biçimde, ne şekilde olursa olsun yapmak için gönderiliyor”.
Finalde iki baş melek arasındaki yüzleşme kardeş rekabetinin kozmik boyuta varmış şekli olarak algılanabilir. “Paul ile rollerimizi her zaman babalarının ilgisi ve sevgisi için yarışan iki kardeş gibi oynadık” diyor Durand ve ekliyor: “Kurallara bağlı kalması gerekmeden, sevginin çoğunu alan Mikail’di. Cebrail ise her zaman kitaba uygun hareket eden ve hak ettiğini düşündüğü ilgiyi hiçbir zaman görmeyen kardeşti. Bu savaş ebedi bir rekabetten kaynaklanıyor”.
Yapımcılar efsanevi karakter oyuncusu Doug Jones’u da filmde kısa bir rol üstlenmeye ikna ettiler. “Hellboy” filmlerinde Abe Sapien’i, “Pan’s Labyrinth”te ise Faun’u canlandırmış olan Jones, “Legion/Kıyamet Melekleri”nde korkunç bir dönüşümün eşiğinde olan seyyar dondurmacı rolüyle filmde dehşet verici olan her şeyi bir araya getirdi. Jones belki de bu gezegendeki en esnek adam. Stewart aktör için şunları söylüyor: “Müthiş biri. Guillermo del Toro onu niye bu kadar seviyor anlıyorum. Harika bir aktör, ama aynı zamanda oyuncuların ‘Cirque de Soleil’i (Güneş Sirki). Yüzü o kadar esnek ve ifade dolu ki normalde protez gerektiğini düşündüğünüz şeyleri bile doğal olarak yapabiliyor”.
Özel makyaj efektlerinden sorumlu olan Glenn Hetrick, Jones’un doğuştan gelen yeteneğini yenilikçi bazı protezlerle de destekleyerek karakterin insandan doğaüstü bir fenomene dönüşümünü tamamladı. “Onu Bay Fantastik yapmaya çalışmadık. İzleyiciler için son derece tedirgin edici olacağını umduğumuz bir şekilde onu doğaüstü biçimde yansıtmak istedik. Bu görünümünün sinemadaki kötüler için ikonik, herkesin keyif alacağı türde bir şey olmasını hedefledik” diyor Hetrick.
Karakteri her ne kadar tehditkâr olsa da, Jones ona oldukça büyük sevgi beslediğini söylüyor: “Dondurmacıyla karşılaştığınızda, dikkat çekmeyen bir adam olduğunu düşünüyorsunuz. Sonra kafanızı bir daha çeviriyor ve onda bir şeylerin doğru olmadığını fark ediyorsunuz. Gerçek hayatta insanların bana tepkisi aşağı yukarı böyle: Bir odaya girdiğimde, ‘hoş ve ince uzun bir adam, ama onda doğru olmayan bir şeyler var’ şeklinde algılanıyorum”.

KIYAMETİ HAYAL ETMEK
Batı Amerika’nın kocaman gökyüzü ve uçsuz bucaksız çöl panoraması, “Legion/Kıyamet Melekleri”nin destansı hikayesine fon oluşturuyor. “Sam Shepard oyunlarının ve kısa hikayelerinin çoğunu okudum” diyor Stewart ve ekliyor: “Sadece zihinlerimizde var olması mümkün bir mitsel Batı imajı var kafamda. Bu film, Western manzaralarına bir saygı duruşuydu”.
Stewart film için görsel planını temsil eden bir fotoğraf albümü derledi. Bu konuda, “Çöle gidip, terk edilmiş benzin istasyonlarını, üzerlerinde kurşun deliği olan yol tabelalarını, ve benim için, kayıp Amerika’yı ve sönüp gitmekte olan Batı’yı simgeleyen şeylerin fotoğraflarını çektim” diyor.
Oyuncularla, ajanslarla ve menajerlerle buluşmaya başladığında, film için vizyonunu anlatırken kullanmak üzere bu albümü de yanında götürdüğünü söyleyen yönetmen, bunu şöyle açıklıyor: “Filmin genel görünümünü aktarabilmek benim için önemliydi. Kafamda ne gördüğümü insanlara göstermek istedim: Bir çizgi romana benziyordu. Doğaüstü aksiyon gerilim öğelerini klasik Western’lerin uçsuz bucaksız gökyüzüyle birleştirdi. Dolayısıyla, bana anlamlı gelen şeyi yapıyordum sadece. Dünyayı Western türüne büyük saygıyla yaklaşacağıma ikna etme kampanyasıydı bu”.
Filmin yapım tasarımcısı Jeff Higinbotham bu fotoğrafları filmin fonu hâline getirme görevini üstlendi. Higinbotham’ın bu konudaki açıklaması şöyle: “Yüzyılın ortasında ünlenmiş ressam Edward Hopper ile çağdaş fotoğrafçı Gregory Crewdson’ı birleştiren, kumlu bir çöl stereotipi yaratmaya çalıştık. Scott’ın ne istediğini bilmesi büyük keyifti. Bazen yönetmenler ne istediklerini bilmiyorlar. Siz onlara bir şey gösterdiğinizde, istediklerinin o olmadığından emin oluyorlar sadece”.
Tasarımcı sözlerini şöyle sürdürüyor: “Hedefimiz filmi görsel olarak kusursuz kılmaktı. Lokanta için gözlerden uzak, çevreden soyutlanmış, Tanrı’nın unuttuğu bir bölge bulmayı amaçladık. Bu filmi izlediklerinde insanların bu lokanta neredeymiş diye sormalarını istiyorum?”
Stewart, daha erken bir aşamada, “Legion/Kıyamet Melekleri”ni filmin soyutlanmışlık ve dehşet unsurlarını vurgulayacak bir ortamda çekmeye karar verdi. “Sırf hikaye düzeyinde bile, ‘gözlerden uzak’ bir mekan orada olanların ilk kıyım dalgasından kurtulmalarını mantıklı hâle getirecekti” diye açıklıyor Stewart ve ekliyor: “Film ilerlerken, dünyadan o kadar kopuklar ki geriye neler kaldığı ya da bir şey kalıp kalmadığı hakkında en ufak bir fikirleri yok”.
Yapımcılar Mojave Çölü’nde ikonik bir kamyon durağı gibi görünen bir mekan bulmak için boşuna dolaşıp durdular. “Bunun nasıl bir şey olduğunu herkes bilir, değil mi? Bir tane bulmayı deneyin. Sonunda New Mexico’da kendimiz inşa etmek zorunda kaldık. Sanki 50 yıldır oradaymış gibi duruyordu. İnsanlar gerçekten durup benzin almaya çalıştılar” diyor Stewart.
Higinbotham, seti Galisteo dışında rüzgarlı bir alanda inşa etti. İç mekanlar ise küçük bir platoda, çeşitli özel efektleri ve tehlikeli sahneleri kaldırabilecek esneklikte tasarlandı.
İnşaat ekibi yağmura, kara ve saatte 75 km. hızla esen rüzgara rağmen işlerini bir aydan kısa sürede bitirdiler. Higinbotham, “Burası ilk gördüğüm yerlerden biriydi ve doğru yer olduğunu hemen anladım. Dört bir yanındaki manzara harikaydı ve hikayedeki duruma uygun bir çukurluğu vardı. Bu bölgeyi suyla doldursaydınız, birikinti lokantada olurdu ki karakterlerimizin başına gelen de bir bakıma buydu” diyor.
Stewart kendisiyle büyük ölçüde aynı görsel referansları ve ilhamları paylaşan görüntü yönetmeni John Lindley’yi bulduğu için talihliydi. Bu konuda şunları söylüyor: “Film için çok üst düzey bir görüntü yaratmamızı sağladı. Daha en başta, sloganımızın ‘Sıkıcı kareler yok’ olması gerektiğine karar verdik. Bunun anlamı, hikayemizi anlatmak için olabildiğince ayrıntılı görüntüler yaratmak adına kendimizi sürekli zorlayacağımızdı. Film, birçok bakımdan, hayata geçmiş bir çizgi roman görünümünde”.
Yönetmen, “Legion/Kıyamet Melekleri”nde hikaye ilerledikçe görünümün de gelişim göstermesi konusunda anlaştıklarını söylüyor: “İlk başta, filmde bir kayıp-Amerika havası var, tıpkı bir Hopper tablosu gibi. Ama film ilerledikçe, renkler solmaya ve daha kıyametvari olmaya başlıyor”.
Stewart ve Lindley filmdeki gerilimi vurgulamak için izleyicileri incelikle tedirgin eden görsel stratejiler geliştirdiler. “John pek çok yeteneğe sahip, ama özellikle ayrıntılara girmek ve onlara yoğunlaşmak konusunda yetenekli” diyen Stewart, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Aksiyonun tam ortasına dalıyor. Ben de önce ayrıntılara odaklanmayı sonra geniş açıya dönmeyi seçtim. Bu, Amerikan sinema sektöründeki, oturmuş bir görüntüyle başlayıp sonra açı daralttığınız klasik yaklaşımın tam tersi. Bizde kamera her zaman ya gerçekten aşağıda ya da gerçekten yukarıdaydı; neredeyse hiç göz hizasında değildi. Bu şekilde bakış açısı değişiyor ve çok daha dinamik görüntüler ortaya çıkıyor. Ayrıca, panaromik çekim de yaptık. Böylece elde ettiğimiz genişlik hissiyle, Tanrı’nın bakış açısı adını verdiğimiz şeyi yakalamaya çalıştık”.
Lancaster ise şunları söylüyor: “Görüntü anlamında yaptığım en iyi filmdi. John Lindley’nin bunda payı çok büyük. Bu filmde biraz farklı bir şey yapabilme fırsatı olduğunu anladı. Projenin pek çok zorluğu vardı ve o bunları kucakladı. Ortaya harika bir iş çıkardı”.
Kostümler bile filmin görsel şemasını perçinleyecek biçimde tasarlandı. Stewart, “Renkleri hikayeye yardımcı olarak kullanmaya gönülden inanıyorum. Hikayedeki tüm ‘normal’ insanların ‘renksiz’ yani gri, zeytuni yeşil, bej gibi mat renklte kıyafetler giymesine karar verdik. Ele geçirilmiş insanlar ise perdeden fırlayan parlak renklerde giyineceklerdi” diyor.
“Legion/Kıyamet Melekleri”nin kostüm tasarımcısı Wendy Partridge baş karakterler için nötr renklerde belli belirsiz bir geçiş öngördü. Partridge, “Çok karmaşık ve hassas bir süreçti ama sonunda çok ödüllendirici oldu. Kostüm tasarımında en zor şey, her bir karakter için filmin tamamında giyilecek bir kostüm yaratmaktır. O imajı yaratmak için tek bir şansınız vardır. Bir kez yarattınız mı da tüm film boyunca bununla yaşamak zorundasınızdır” diyor.
Ayrıca, hikaye ilerledikçe her oyuncunun kıyafeti yaşanan aşırı durumlar yüzünden yıpranmak durumundaydı. Tasarımcı bu konuda da şunu söylüyor: “Fiziksel yıpranma karakterin zihinsel ve bedensel gerginliğini de yansıtmalıdır”.
Filmdeki ruh hâlini yansıtmak ve dramatik aksiyonu pekiştirmek için müzik de çok önemli bir unsurdu. “Video klip gibi duran filmlerin pek meraklısı değilim” diyor Stewart ve ekliyor: “Müziğin ya görüntüleri desteklemekte ya da altta yatan duygusal hikayenin anlatımına yardım etmekte kullanılmasını tercih ediyorum. Lokantadaki müzik kutusu filmde adeta başlı başına bir karakter. Eski müzikler çalarak o yerin zamanda kaybolmuş olduğu hissini pekiştiriyor”.
Hikaye için güçlü bir müziksel kimlik yaratma çabasında Stewart’a yardım eden kişi,  “American Beauty” ve “Austin Powers” filmlerinde de çalışmış olan müzik amiri Chris Douridas’dı. “Daha en başından verdiğim karar şuydu: Müziği sadece gerçek kaynaklardan, mesela müzik kutusu ya da araba CD-çalarından duymamız gerekirdi” diyor Stewart ve ekliyor: “Müzik kutusu, filmde adeta Yunan tragedyalarındaki koro görevini görüyor. Chris’in bulduğu  şarkılar perdede olup bitenler için çok etkili bir tamamlayıcı oldu”.

BİR SÜRÜ GÖRSEL EFEKT
Dünyanın sonundaki kaosu yaratmak bir uzmanlar ordusu gerektirdi. Bütçenin kısıtlı oluşu Stewart’ın ilk başta melekler ordusunu, lanetlenmiş güruhları ve dünyayı ele geçiren diğer belaları yaratırken gerçek çekimlerle yüksek teknolojili görsel efektleri birleştirme düşüncesini zora soktu. “Bu, her şeyin BYG’lerle (bilgisayar yapımı görüntü) halledildiği daha büyük bütçeli bir film olmadığı için, genellikle gerçek efekti çekip sonra bilgisayarla perçinledik” diyor Stewart.
Örneğin, filmin en tüyler ürperten sekanslarından birinde lokantanın yaşlı bir bayan müşterisi ele geçirilmiş birinin görünümüne bürünüyor. Stewart bu sahneyi şöyle aktarıyor: “O sahnede yaşlı bir bayan, lokantanın diğer ucuna yıldırım gibi gidiyor, önce duvara sonra da tavana tırmanıyor. Bu sekansta, yakın çekimde ve setin baş aşağı versiyonunda gerçek bir aktris kullandık. Geniş açılı çekimler için bir bayan dublör gerçek tavana kablolara bağlandı ve nihayet duvara hızla tırmandığı sırada aktrisin BYG versiyonunu kullandık”.
“Legion/Kıyamet Melekleri”nin melekler ordusu yırtıcı ve ciddi anlamda silahlanmış birer savaşçılar; dolayısıyla, harp çalıp bulutlarda gezinen geleneksel imajlarından oldukça uzaklar. Bilgisayar yapımı görüntülerin hem daha ikna edici hem de daha elverişli olduğu anlaşılınca aktörlere gerçek kanatlar takma düşüncesi bir kenara bırakıldı. Kanatları dijital ortamda yaratmak yapımcıların kanat konseptini yeniden tanımlamalarına da olanak tanıdı. “Bu kanatlar kuş tüyüne benziyor ama kurşunu sektirecek kadar da sertler” diyor Stewart ve ekliyor: “Tüylerin uçları o kadar keskin ki silah olarak kullanılabiliyor. Daha önceki melek tasvirlerinde gördüğümüz ikonografiden çok farklı”.
Mikail ile Cebrail arasındaki son karşılaşma için ikinci birim yönetmeni ve dublör koordinatörü John Medlen çok karmaşık bir makara sistemi ve özel tasarlanmış silahlar  kullandı. Bu silahlar arasında etkileyici bir kılıç ve korkunç görünümlü bir gürz de vardı. Dövüşlerin koreografileri, sette “Melek Fu” adı verilen bir dövüş stili kullanılarak çok dikkatli bir şekilde yapıldı.
Stewart bu konuda şunları söylüyor: “Melek Fu çok akrobatik. Ama aynı zamanda çok şiddet dolu, göğüs göğüse bir mücadele de içeriyor. Mikail ile Cebrail arasındaki nihai karşılaşma gerçekten vahşi ve fiziksel, ama bir yandan da karmaşık bir dansı andırıyor. Zaten fizik kuralları melekler için pek bir şey ifade etmiyor”.
Aktörlerin gelip prova etmelerinden önce her hareket dublörlerle planlandı ve son şeklini vermesi için Stewart’a sunuldu. Medlen bu konuda şunları söylüyor: “Aktörlerimiz çok heyecanlıydı. İkisi de doğuştan atletik yapılı. Ayrıca kendilerini bu dövüşlere yüzde yüz verdiler. Paul’un orada takla atıp Kevin’ın göğsüne tekme indirişini izlemek son derece müthişti. Kevin ve Paul bu sahneler için çok yoğun çalıştılar. Dövüşteki her şeyi yapmayı başardılar. Kabloların ucunda sallananlar gerçekten onlardı, dublörleri değil”.
Durand ve Bettany dövüş eğitimlerine dört elle sarıldılar. “Hem Paul hem ben gençken dans etmiş ve dövüş sporları çalışmış kişileriz” diyor Durand ve ekliyor: “Bu film bir adım ileri gidip, dövüşe 4,5 metrelik bir çift kanat ekledi. Sürekli olarak onların sırtımda olduğunu ve yaratabilecekleri hasarı düşünüyordum. Bütünüyle yeni bir silaha sahip olmak gibiydi”.
Bettany bu sahneleri “utanç verici ölçüde eğlenceli” olarak tanımlıyor ve, “Kabloların ucundaki ilk seferim, beni, bildiğim yasal maddelerin hepsinden daha çok uçurdu. Dövüşler ise 10 yaşındayken arkadaşlarınızla yaptığınız, onlara vurduğunuzda dert etmedikleri dövüşler gibiydi. Eğer aksiyon filmi yapıyor ve aksiyonu kendiniz yapmıyorsanız, o zaman aksiyon filmi yapmıyorsunuzdur”.
Medlen’a göre, Bettany bu tavrından ötürü dublör ekibi içinde inanılmaz ölçüde sportmen biri olarak tanındı: “Daha önce böyle büyük bir aksiyonun içinde yer almadığını biliyordum. Ama bu olaya kesinlikle baş koydu. Meğer doğuştan yetenekliymiş”.
Filmin daha sıradışı görselleri arasında, Mikail’in bedenini kaplayan, girift ve sır dolu dövmeler vardı. Özel olarak tasarlanmış bu desenleri her gün Bettany’nin vücuduna uygulamak saatler sürüyordu. Filmin özel efekt makyajı amiri Glenn Hetrick, “Bu sürenin tam uzunluğu, o gün ne giydiğine bağlı olarak değişiyordu. Eğer tişört giydiği bir gündeysek, yaklaşık 15 ayrı parça kullanıyorduk. Tüm vücut söz konusu olduğunda ise her biri tek tek uygulanan 40-50 parça oluyordu” diyor.
Dövme sanatçısı Rick Stratton tarafından tasarlanan dövmeler önce Bettany’nin vücudunun kağıttan bir modeline uygulanıyor, sonra birden fazla kopyasının hazırlanması için dijital ortama aktarılıyordu. Fakat bu girift desenler ve semboller basit bir vücut süsü olmanın çok ötesindeydi.
Stewart bu konuda şunları söylüyor: “Son derece geometrik olan ve devre tahtası ya da hasat çemberi gibi görünen piktograflar (resimçizit) yarattık. Mikail’in vücudundaki tüm dövmelerin gerçek bir anlamı var. Bunları silahlarının ve zırhının üzerinde de kullandık. Hatta çok dikkatli bakarsanız, meleğin kanatlarının dokusunda da bunları görebilirsiniz”.
İşaretler, Kraliçe I. Elizabeth’in danışmanı da olan, 16 yüzyıl astroloğu John Dean Edward Kelly’nin Enokyan metinleri adı verilen yazımlarına dayanıyor. Kelly, melekler olarak tanımladığı olumlu ve olumsuz güçlerle irtibat hâlinde olduğunu iddia etmişti. Stewart, “Biz bu simgelere ‘Talimatlar’ adını verdik. Neyin talimatları olduğunu ise henüz öğrenemeyeceğiz” diyor.
Ama görünen o ki “Legion/Kıyamet Melekleri”nin ikinci bölümü Stewart ve Lancaster kafalarında şimdiden hazır. “Umarım sinemaseverler ‘Legion/Kıyamet Melekleri’ne farklı bir deneyim olacağı beklentisiyle gelirler” diyor Lancaster ve ekliyor: “Müthiş oyuncuların ve gerçekten çılgın bazı özel efektlerin yer aldığı eşsiz bir hikaye. Tüm bu öğeleri bir arada görünce, ‘Vay Canına, bu filmin devamını görmek için sabırsızlanıyorum’ demelerini umuyorum”.

Bir yanıt yazın