LANETLİ EV “THE HAUNTING IN CONNECTICUT”
Dehşet verici gerçek bir hikayeye dayanan Lionsgate filmi “THE HAUNTING IN CONNECTICUT” bir ailenin karanlık doğaüstü güçlere karşı verdiği tüyler ürperten gerçek mücadeleyi konu alıyor. Campbell ailesi Connecticut’ın sakin bir köşesine taşındıktan kısa süre sonra, Viktorya tarzı şirin evlerinin rahatsız edici bir geçmişi olduğunu öğrenirler: Evleri akıl almaz olaylara tanık olmuş bir cenaze evinden dönüştürülmüştür; daha da önemlisi evin sahibinin medyum oğlu Jonah, ruhani varlıkların diğer tarafa geçebilmesine fırsat yaratan şeytani bir ulak görevi görmüştür.
Şimdi, ölülerle iletişim kurabilen Jonah, masum ve her şeyden habersiz aileyi farklı türde bir dehşete boğmak üzere dönmüştür ve korkunç şeyler olmak üzeredir.
YAPIM HAKKINDA
Amerika Birleşik Devletleri’nin tarihi hayaletlerle doludur. Perili ev hikayeleri ve kötü niyetli hayalet efsaneleri özellikle New England ve Üç-Eyalet bölgesinin (New York, New Jersey ve Connecticut eyaletlerinin kesiştiği bölge) kayıtlarında sıklıkla görülür.
Connecticut’ta hayaletler yüzünden tamamen boşalmış köyler mevcuttur. Eyaletin kuzeybatı kesimlerinde, Dudleytown sakinleri ruhani varlıkların toplu saldırısı sonucunda tüm umutları yok olunca toplu halde cinnet geçirmişlerdir.
1987 yılında, Connecticut’ın Southington kasabasında Meriden Bulvarı’nda uzun zamandır boş olan bir eve yeni taşınan bir aile gerçekten kabusu andıran bir hayalet olayı yaşadılar.
Yerleşmelerinden kısa bir süre sonra, aile evin arka bahçesinde küçük bir mezarlık, bodrumda bir mumyalama odası ve ürkütücü ceset resimleriyle dolu çekmeceler buldular. Yeni evleri 1920’lerden kalma bir cenaze eviydi.
Aile bireyleri bunun hemen akabinde doğaüstü olaylar yaşamaya başladılar: Tuhaf sesler, ısı değişiklikleri, çok güçlü bir şekilde ve sıklıkla görünen gizemli siluetler onları perişan etti. Tüm bu süre zarfında, yaşadıkları olayların kaydedilen gelmiş geçmiş en aşırı ve inandırıcı doğaüstü vakalardan biri olduğundan habersizdiler.
12 Haziran 2009’da sinemalarda.
www.hauntinginconnecticut.com
OYUNCULAR
Sara Campbell: VIRGINIA MADSEN
Matt Campbell: KYLE GALLNER
Peter: MARTIN DONOVAN
Wendy: AMANDA CREW
Reverend Popescu: ELIAS KOTEAS
YAPIM EKİBİ
Yönetmen: PETER CORNWELL
Yazar: ADAM SIMON & TIM METCALFE
Yapımcı: PAUL BROOKS
Yapımcı: ANDREW TRAPANI
DANIEL FARRANDS
WENDY RHOADS
Yönetici Yapımcılar: SCOTT NIEMEYER
NORM WAITT
STEVE WHITNEY
Görüntü Yönetmeni: ADAM SWICA
Yapım Tasarımı: ALICIA KEYWAN
Kurgu: TOM ELKINS
Kostüm Tasarımı: MEG MCMILLAN
Müzik: ROBERT J. KRAL
Ortak Yapımcılar: BRAD KESSELL
JEFF LEVINE
Kast: EYDE BELASCO, C.S.A.
Kanada kastı: JIM HEBER
“THE HAUNTING IN CONNECTICUT”ın yapımına 2003 yılında, yapımcı Andrew Trapani’nin izlediği bir televizyon belgeselinde Carmen Reed ve ailesinin yaşadığı akıl almaz dehşete tanık olmasının ardından başlandı. Trapani televizyonun karşısında adeta dondu kaldı ve program biter bitmez olayı birinci ağızdan dinleyebilmek amacıyla Reed’e nasıl ulaşacağını araştırmaya koyuldu. Kadının hikayesini dinleyen Trapani ve diğer bir yapımcı Paul Brooks hayrete düştüler. Reed’in hikayesi daha önce duydukları hiçbir şeye benzemiyordu ve anlatılması gereken bir hikayeydi. Brooks, “Tüm bu doğaüstü saldırıların sadece birkaç ay içinde ailenin farklı bireylerine karşı gerçekleştirilmiş olması inanılmazdı” diyor.
Yönetmen Peter Cornwell da bu hikayeyi oldukça zorlayıcı bulduğunu belirtiyor: “Onlarla birer film kahramanı gibi değil de gerçek insanlar olarak özdeşleştiğinizde hikaye çok daha korkunç bir hâl alıyor”.
Yazarlar Adam Simon ve Tim Metcalfe’ye göre, “THE HAUNTING IN CONNECTICUT” doğaüstü olaylara hayatları boyunca duydukları merakı nihayet kullanabilmek için mükemmel bir fırsattı. Metcalfe bunu şöyle açıklıyor: “Edebiyat, sinema ve tarihte sunulduğu şekliyle okülte duyduğumuz ortak merak bu hikayeyi şekillendirişimizde büyük rol oynadı”. Viktorya tarzı korkunun ve Ruhlar Alemi hareketinin ateşli birer öğrencisi olan ortak yazarlar, o döneme ilişkin bilgilerini, dehşet verici organ kesme, ruh çağırma seansları ve ölümler içeren hikayenin arka planını hazırlarken ustaca kullandılar.
Ödüllü kısa animasyon filmi “Ward 13”in gösterime girmesinin ardından, Peter Cornwell, Hollywood yapımcılarının dikkatini ciddi biçimde üzerine çekti. “Peter’ın kısa filmi hakikaten korkutucuydu ve kendine ait bir ruhu vardı” diyor Brooks ve ekliyor: “Onun gerçekten özgün bir bakış açısı olduğunu düşündük. Kendisi de ‘HAUNTING’in gerçeklere dayanması ve ailenin hikayesine sadık kalması gerektiği konusunda bizimle hemfikir oldu”.
Tesadüf bu ki Cornwell da uzun metrajlı ve canlı aksiyon bir film yapmayı istiyordu. “Animasyonda, çekime geçmeden önce sahneleri kafanızda gerçekten görebilmelisiniz” diyen yönetmen, açıklamasını şöyle sürdürüyor: “Canlı aksiyonda ise, oyuncularla işbirliği yapıyorsunuz; onların da kendi fikirleri var. Sahnelerde başkalarının katılımıyla çalışmak ve yaratmak harika bir şey”.
Bernard Rose filmi “CANDYMAN”deki performansıyla korku filmi meraklılarının gözünde kült hâline gelen Oscar® adayı aktris Virginia Madsen yaklaşık üç yıldır korku türünde bir senaryo arıyordu. Fakat okuduğu yirmi beşten fazla senaryonun çoğu işkence ve aşırı vahşet gibi ucuz korku taktiklerine başvurmuştu. “Sonra elime harika bir hikayesi ve Sara Campbell gibi karmaşık bir kadın karakteri olan bu senaryo geldi” diyor aktris. “CANDYMAN”deki Carmen Reed gibi, Campbell da, bir yandan bizzat kendi evindeki kötü güçlerin etkisiyle inancı sınanırken, bir yandan da ailesini bir arada tutmaya çalışan güçlü ve dindar bir kadındır.
Madsen ilk kez yönetmenlik yapan isimlerle yaptığı çalışmaların her zaman tatminkar olmadığını itiraf etse de, Cornwell’ın titiz hazırlığı ve film için kafasındaki net vizyonun kendisini etkilediğini belirtiyor: “Peter’la tanıştığımızda iki koca çocuk gibi olduk. Filmleri seviyorum; korku filmlerine bayılıyorum. Peter da aynı şekilde. Çekmiş olduğu kısa filmle ilgili her şeyi öğrenmek istedim. Böylece son derece çocuksu bir şekilde hemencecik kaynaştık sanırım. Öte yandan, Peter’ın çok ama çok ciddi bir şekilde odaklandığını ve yapacağı filmin türünden çok emin olduğunu da gördüm”.
Yönetmen ise, “Virginia’yla çalışmak gerçekten rüya gibiydi” diyor ve ekliyor: “İnanılmaz güçlü, deneyimli ve karizmatik bir oyuncu”.
Yapımın karanlık atmosferi içinde, Madsen filmde çocuklarını canlandıran genç oyunculara kol kanat gerdi ve onlara tüm yapım süresince verdiği destekle ‘V anne’ lakabını kazandı. Sara’nın yeğeni Wendy’yi canlandıran Amanda Crew bu konuda şunları söylüyor: “Virginia bu zor hikayeyi hayata geçirirken desteğe ihtiyacımız olduğunu fark etti. Tıpkı filmdeki anne gibi, sette bizlerin rehber ışığı oldu”.
Öncelikle “Veronica Mars” dizisindeki rolüyle tanınan genç oyuncu Kyle Gallner için Matt Campbell’ı canlandırmak büyük bir meydan okumaydı. Bu hem bir sinema filmindeki ilk önemli rolüydü hem de oynayacağı karakter çok farklı duygular yansıtmayı gerektiriyordu: Matt’in bir yandan annesiyle arasındaki sıkıntılı ilişkiyle boğuşurken, bir yandan da kendisine tıpatıp benzeyen, yanarak ölmüş ve kötü ruhlu olduğu anlaşılan Jonah adında bir hayaletin sık sık yaptığı ziyaretlerle başa çıkması gerekmekteydi. “Rol oldukça ürkütücü ve benim adıma çok şiddetliydi” diyor Gallner ve ekliyor: “Düşünün ki biz sadece film çekiyorduk. O dönemde orada yaşayan aile için bunun nasıl bir şey olduğunu hayal bile edemiyorum”.
Kendisi de ergenlik çağında olduğu için, Gallner yapımcılara Matt’in olabildiğince gerçekçi görünmesi için fikirler verdi. Yönetmen bu konuda şunları söylüyor: “On altı yaşında olan Kyle. Dolayısıyla o yaşta bir çocuğun nasıl tepkiler vereceğine dair görüşlerini almak beni çok mutlu etti. Ben Kyle’ın o sahneleri nasıl oynarsa gerçekçi ve kendisi için inandırıcı olacağını görmesine yardımcı oldum, ama Matt karakterini esas hayata geçiren onun yeteneğiydi”.
Kendisi de 13 yaşında bir çocuk sahibi olan Madsen senaryoda anne-oğul ilişkisinin kapsamlı bir şekilde ele alınışını takdir ettiğini ifade ediyor. Matt gitgide daha korkunç bir hâl alan görüntülere maruz kalırken, bunun ne kadarını annesine söylemesi gerektiği konusunda sıkıntılar yaşıyor çünkü onu daha fazla üzmek istemiyor. “Çoğu film ergenlik çağındaki gençleri olumsuz, darmadağın ve anne babasından nefret eden tipler olarak gösteriyor. Oysa onlar bundan çok daha karmaşıklar. Sara-Matt ilişkisinin ebeveynler ile ergenler arasındaki ilişkiyi çok gerçekçi bir şekilde gösterdiğine inanıyorum” diyor Madsen.
Campbell ailesine yardım etmeye çalışan Peder Popescu rolünü canlandıran aktör Elias Koteas işine gösterdiği özenle, özellikle de kayıt aralarında karakterinde kalma özelliğiyle, yönetmen Cornwell’ı çok etkiledi. Koteas’la daha önce de çalışmış biri olarak Madsen da, aktörü canlandırdığı role derinlemesine bürünme özelliğinden ötürü çok yetenekli bir oyuncu olarak tanımlıyor ve ondan “Zen Adam” diye söz ediyor. Yönetmen Cornwell, “Elias canlandırığı karaktere büyük bir ruh kattı. Gerçekten çok çalışkan ve ayrıntılar konusunda çok titiz bir aktör. Kendisi için pek rahat olmayacak duyguları bile yaşamaya istekli davrandı”.
Ailenin karşı karşıya olduğu mali krizle mücadele eden iyi niyetli baba Peter rolünü Martin Donovan canlandırdı. Aktör senaryonun karakter odaklı olmasını özellikle etkileyici bulduğunu, bunun korku türünde ender görüldüğünü dile getiriyor ve, “Yönetmene Peter’ın suçluluk ve öfke duygularına yoğunlaşmayı önerdim çünkü karakterin ağırlıklı olarak yaşadığı duygular bunlardı. Peter pek çok açıdan yıkım içinde. Onun hislerini çok iyi anlayabiliyorum” diyor.
Ana oyuncu kadrosunu tamamlayan son isim olan Amanda Crew ise Matt’in kuzeni Wendy rolünü üstlendi. Crew kendisini projeye çeken şeyin senaryodaki korkutucu öğeler olduğunu ve bir kapının baltayla kırılmaya çalışıldığı sahnede yüreğinin ağzına geldiğini şu sözlerle açıklıyor: “İkinci kayıtta balta yüzümün o kadar yakınına geldi ki kalbimin yerinden fırlayacağını sandım. Orada oyunculuk yoktu, gerçekten çok korkmuştum”.
Öte yandan, belki de filmin en önemli rolü evin kendisiydi. Senarist Adam Simon’ın bu konudaki açıklamaları şöyle: “Evin çok önemli bir karakter olması gerekir, hatta EN ÖNEMLİ karakter olması gerektiği bile iddia edilebilir. Ayrıca, burada bir de tarihi ele alma gibi ağır bir sorumluluğunuz var. Örneğin, ‘The Haunting of Hill House’daki Hill House ve ‘The Shining’deki Overlook Hotel böyle roller üstlendiler. Bu açıdan bakıldığında perili bir ev yaratmaya çalışmak oldukça göz korkutucu bir iş. Diğer taraftan, burada gerçekten olup biten bir şeyler vardı ki anafikir de buydu. Bu evin eskiden bir cenaze evi olduğu bir gerçekti”.
Cornwell, yapım tasarımcısı Alicia Keywan’le birlikte mükemmel mekanı bulmak için kapsamlı bir araştırmaya girişti ve sonunda Kanada’nın Winnipeg şehrine 30 dakika uzaklıktaki Teulon kasabasında Viktorya tarzı, ideal bir ev buldu. “Çoğu yapımda, o kadar çok farklı yere seyahat ediyorsunuz ki tek bir yere fazla aşina olamıyorsunuz. Ben ise bir evi karakter olarak tanımanın getirdiği yakınlığı seviyorum” diyor Cornwell.
Madsen da, “Evin adeta bir yüzü var. O evin içinde olmak sahiden ürkütücüydü” diyerek yönetmeni onaylıyor.
Geniş bir arazi üzerine kurulmuş, kendine özgü yuvarlak pencereleri ve eve uzanan klasik uzun yoluyla bu ev, Connecticut’taki Viktorya tarzı evler için mükemmel bir dublördü. Bodrum katı ile Matt’in yatak odası ise bir platoda inşa edildi. Keywan, yönetmen Cornwell ve görüntü yönetmeni Adam Swica’yla yakın bir şekilde çalışarak evin üç boyutlu maketlerini hazırladı ki yapıma başlanmadan önce çeşitli teknik sekanslar önceden planlanabilsin. Swica filmin çekiminde klasik bir yaklaşım benimsedi ve gerilim yaratabilmek için nerelerde el kamerası kullanılacağını dikkatle seçti.
Cesetleri çekimlerin başlamasından bir buçuk ay önce ödüllü efekt sanatçısı Todd Masters (“Six Feet Under”ın 2001/2002 sezonundaki çalışmasıyla ‘En İyi Özel Efekt Makyajı’ dalında Emmy Ödülü, Slither [2006] filmiyle ‘En İyi Makyaj Efekti’ dalında Saturn Ödülü) ve görsel efekt şirketi MASTERSFX’teki ekibi hazırladılar. Tamamen metal armatür, kaynaklı eklemler ve silikondan yapılmış cesetlerin her biri iki haftada tamamlandı. Bu süreye alçı kalıp, saç boyama ve dövme yapma gibi işlemler de dahildi. “Bizim yaptığımızdan daha gerçek ölü bedenler olamaz” diyor Cornwell ve ekliyor: “Onlara dokunduğunuzda gerçekten soğuk ve katı olduklarını hissediyordunuz”.
Madsen ise bu konuda şunları söylüyor: “Cesetler bacaklarındaki tüylerle, yenmiş tırnaklarıyla o kadar gerçekçi görünüyorlardı ki içim kalktı. Daha da ilginci, anatomik olarak gerçeğe uygundular: Erkek cesetlerde penis vardı. O bölgeleri kapayarak ölülerin haysiyeti korunmuştu. Ama ben gizlice baktım çünkü biz kızlar eğlenmek zorundayız!”
Cornwell filmin şoke edici öğelerini pekiştirmek için özel efekt kullanımından kaçınmadığını, bu hikayenin en deneyimli korku meraklılarını bile ürkütmede zorlanmayacağına inandığını ifade ediyor: “Bu ailenin başından geçen şeyleri görmek dehşet verici. Neler olup bittiğini aslına olabildiğince sadık bir şekilde anlatmamın filmi korkutucu yapmaya yeteceğini hissettim”.
Carmen Reed de kendi deneyimini beyaz perdede izleyince kanının donduğunu söylüyor: “O kadar korktum ki koltukta adeta büzüştüm. Öleceğimden, hepimizin o evde öleceğinden emin olduğum o günlere geri gittim. Perdede her şeyi yeniden görünce, nasıl olup da kurtulduğumuza bir kez daha hayret ettim”.
Ama yine de hikayesinin anlatılmasını istediğini belirten Reed, bunun nedenini de şöyle açıklıyor: “İnsanların bu tür şeylerin olduğunu bilmesini istiyorum. Sırf açıklanamayan şeyler görüyor ya da sesler duyuyor olmaları deli oldukları anlamına gelmez. Tüm yanıtlara sahip olmadığımızı anlamak zorundayız. Hayaletlere inanmazdım. Bu şeylerin olabileceğine inanmazdım. Hayaletlerin var olduğunu, evdeki her gıcırtının hayaletlerin işi olduğunu söyleyen insanlara burun kıvırırdım. Ama yatağın altında gerçekten bir canavarın var olduğu zamanlar oluyor”.
Resimler: