Müzede Bir Gece 2 – Night at the Museum 2 – Night at the Museum: Battle of the Smithsonian

Washington, DC. Smithsonian Enstütüsü’nde yine bir gece vaktidir. Rehberler evlerine dönmüş, ışıklar kapanmış, okul çağındaki çocuklar çoktan yataklarına gitmişlerdir…ama eski gece bekçisi Larry Daley (Ben Stiller)’nin içini bir şey kemirmektedir ve sonunda kendini akıl almaz bir maceranın içinde bulur. Bu sefer tarih gerçekten canlanmaktadır.

MÜZEDE BİR GECE serisinin ikinci filminde, Larry dünyanın en büyük müzesinin koridorlarında inanılmaz bir savaşın ortasındadır. Bu sefer Larry, eski “cansız” arkadaşlarını, onların sonunu getirebilecek bu durumdan kurtarmalıdır. Duvarlardaki ünlü resimlerden, koridorlardaki roket gemi maketlerine kadar herşeyin kendi aklına göre hareket ettiği bir müzede…

Smithsonian’da çekilen ilk film olan bu filmde macera Larry’nin müzedeki maaşı düşük görevinden ayrılıp Daley Aygıtları’nın ürünlerini icat etmeye girişmesiyle başlar. İstediği herşeyi başarmış gibidir, ama bir eksik vardır. Bir şey onu eski hayatına, bir zamanlar mucizelerle dolu geceler yaşadığı Doğal Tarih Müzesi’ne çekmektedir adeta. İşte orada beklenmedik bir şey keşfeder. Serginin en sevdiği kısımları, yani arkadaşları, tozlu raflara kaldırılmak üzeredirler, Smithsonian arşivlerine.

Gelecekleri belirsizdir, ta ki Larry minyatür kovboy Jedediah’tan (Owen Wilson), sıkıntılı bir telefon alana kadar. Yeni gelenler kendi yerlerini çoktan yapmışlardır. Bunlar arasında 3000 yıllık uykusundan uyanan ve aksi olan Mısır kralı Kahmunrah (Hank Azaria) da vardır. Artık o ve tarihin en ürkütücü yardakçıları; Korkunç Ivan (Christopher Guest), Napoleon Bonaparte (Alain Chabat) ve Al Capone (Jon Bernthal) müzeyi ve sonra da tüm dünyayı ele geçirmek için uğraşırlarken  Yeraltı dünyası Ordusu’nu da serbest bırakırlar.

Başkente doğru hızla yola koyulan Larry artık ne yapmak istediğini biliyordur. Hem de yanında birbirinden etkileyici ve akıllı arkadaşlarıyla; Albert Einstein, dürütlüğüyle meşhur Abe Lincoln ve müzenin en nefis kesici karakterlerinden olan ve Larry^’ye kaybettiği eğlence ve mizah duygusunu geri kazandıran Amelia Earhart (Amy Adams). Eski arkadaşları Teddy Roosevelt (Robin Williams), Octavius (Steve Coogan), Sacajawea (Mizuo Peck), Attila (Patrick Gallagher) ve Neanderthals ile Larry’yi arkadaşlarını yeniden kazanmaktan ve müzenin eski düzenini şafak sökmeden yoluna koymaktan alıkoyacak hiçbir engel yoktur.

NIGHT AT THE MUSEUM: BATTLE OF THE SMITHSONIAN, dünyanın en çok ziyaret edilen ve en büyük müzesi olan Smithsonian Enstütüsü’nde çekilen ilk macera-aksiyon filmi olma özelliğine sahip.

Twentieth Century Fox yapımı filmin yönetmeni Shawn Levy, senaristi Robert Ben Garant & Thomas Lennon, oyuncuları da Ben Stiller, Amy Adams, Owen Wilson, Hank Azaria, Christopher Guest, Alain Chabat, Ricky Gervais, Steve Coogan, Bill Hader ve Robin Williams.  Yapımcılar Shawn Levy, Chris Columbus ve Michael Barnathan, yürütücü yapımcılar da Thomas M. Hammel, Josh McLaglen ve Mark Radcliffe.

Smithsonian’ı hayata geçirmek için dahiyane bir ekiple çalışıldı; prodüksiyon amiri Claude Paré, kurgucular Dean Zimmerman ve Oscar adayı Don Zimmerman, Oscar ve Altın Küre adayı besteci Alan Silvestri, Oscar adayı görüntü yönetmeni John Schwartzman, kostüm tasarımcısı Marlene Stewart (Tropic Thunder) ve görsel efekt süpervisörü Dan Deleeuw (MÜZEDE BİR GECE’deki Afrikalı hayvanlar ve Rexy’nin yaratıcısı.)

BIGGER MUSEUM, GRANDER ADVENTURE

MÜZEDE BİR GECE serisi akıllara, herhangi bir müzeye giren birinin aklına ilk gelen soruyu getirdi; ışıklar söndüğünde ve ziyaretçiler müzeyi terk ettiğinde müzede neler olur?. Ortaya çıkarılan cevap ise oldukça yaratıcı ve bir o kadar da eğlenceli oldu. Kimlerle mi? Neanderthallar, kovboylar, Amerikan Başkanları ve dinozorlar. Hepsi, beklenmeden gelişen arkadaşlığın ve bilginin gücünü geç de olsa keşfeden gece bekçisinin hayatındaki değişimle ortaya çıktılar. Peki Larry Daley buradan öteye gidebilecek miydi?

Filmin yapımcılarına gore Larry bir maceraya daha atılacaksa, bu sefer daha da büyük ve heyecanlı birşeyler olmalıydı. Bunun için New York Ulusal Tarih Müzesi’nden daha büyük bir yer düşünülebilir miydi? Bunun tek bir cevabı var, buda bizi direkt Birleşik Devletler’in Amerikan vatandaşlarınca vergiyle desteklediği tek yere Smithsonian Enstütüsü’ne gütürüyor.

Yönetmen, “İkinci filmde her şeyin daha büyük olmasını değil, daha iyi olmasını da istedik. Ben Stiller ile her daim, daha iyi bir hikaye olmadıkça filme devam etmeyeceğimiz konusunda hemfikir olmuştuk. Smithsonian fikri ortaya çıktığında oldukça heyecanlandık.

1846’da Amerika’ya bir kez bile ayak basmamış İngiliz bilimadamı James Smithson tarafından esrarengiz bir biçimde miras bırakılan $500,000  ile kurulan Smithsonian, “bilgiyi arttırma ve yayma” amacıyla kurulmuştu. 150 yıldır varlığını sürdüren bu müzeye yılda ortalama 25 milyon ziyaretçi geliyor (Ulusal Hava ve Uzay Bilimleri Üssü de kompleksin içinde yer alıyor.)

Müzenin büyüklüğü mekanı kullanmak açısından bir avantaj da olsa, hareketi belli noktalarda toplamak adına müzenin en can alıcı kısımlarına; Hava ve Uzay Müzesi’ne Smithsonian Kalesi’ne ve Lincoln Anıtı’na odaklandılar.

Peki tam bir Nework’lu olan Larry’yi, Washington D.C’ye getiren nedir? Lennon ve Garant Larry’yi en son gördüklerinde, Larry hayatta sonunda önemli bir işe girişmiş ve Doğal Tarih Müzesi’nde kimsenin göremeyeceği şeylere ve bilgiye sahip olmuştur. O zamandan bu yana ne yaptığını düşününce de ona daha da büyük bir başarı eklemek akıllara gelmiş. Daley Aygıtları’nın mucidi olan Larry, bu yeni işi ile sahip olduğu para ve şöhretin ardında arkadaşlık, eğlence gibi değerlerini unutmuş ve kaybolmuş bir haldedir. Kendi gibi ardında bıraktığı müze sergileri de talihsiz durumdadır. Bir zamanlar müze ziyaretçileri ve özellikle de çocuklar tarafından çok sevilen bu sergiler, yerlerine yüksek teknoloji sahibi elektronik ve sanal sergilerle değiştirilmek üzere arşivin ve tarihin tozlu raflarına kaldırılmak üzere müzenin Smithsonian depolarına gönderilmek üzeredirler.

Buradan yola koyulan senaryonun arkasının tamamlanması Smithsonian gibi bir mekanda hiç de zor olmamış. “Filmi yazımı aşamasında tek düşündüğümüz eğlenceli, komik ve aksiyon dolu bir film yaratmaktı. Smithsonian’ı set olarak düşünürken de aynı düşüncedeydik.

Smithsonian’ın en can alıcı segilerinden biri, hikayeyi çok farklı bir noktaya taşımalarına yaradı. Hava ve Uzay Müzesi’ndeki Atlantik’i uçarak geçen ilk kadın pilot olmasıyla ünlü Amelia Earhart, senaristleri Larry ve Amelia arasındaki öngörülemez romantizme itti. Amelia heykeli canlandığında sadece Larry’yi korumakla kalmıyor, aralarında doğan romantizmle Larry’nin eğlenceli yanını da ortaya koyuyor. “Amelia’nın konuşmasını hayalimizde Katharine Hepburn’ün Howard Hawks filmlerindeki gibi canlandırdık,” diyor Garant.

Filme eğlence katan diğer bir unsur da tarihin büyük ve cesur isimlerini bir araya getirmek oldu. “Amerikan tarihinde çok önemli yer tutan Tuskegee havacılarını, Amelia ile karşılaştırıp, ona kazandırdıkları için teşekkür etmelerine fırsat sunduk. Bunlar gerçek hayatta asla gerçekleşemeyecek durumlar fakat bu yüzden de hem komedi anlamında büyük bir katkısı oluyor hem de tarihi anlamda bir ilham veriyor.” diyor Levy.

Daha önce heykellerin canlandığına şahit olmuş olan Larry’yi yeni bir macera daha bekliyor. Müzedeki tablolar ve fotoğraflar da canlanıyor. “Galerideki sanat eserlerinin canlanması fikri bir sanat sever olarak en başta beni etkiledi”diyor Levy. “Amerikan gothic sanatından Edward Hopper’ın ‘Nighthawks’ına; Alfred Eisenstaedt fotoğraflarına kadar herşey var. Gerçek dünyadan ayrılıp, kişisel olarak da çok sevdiğim bu tablolara dalmak mükemmeldi. Ayrıca calanan ünlü heykellerimiz de vardı bu sefer; Rodin’in “Düşünen Adam”I, bir Degas balerini ve dev bir ahtapotun da içindi bulunduğu birçok heykel…”

D.C’de tanıştığımız yeni karakterlerle, ilk filmden aşina olduğumuz favorilerimizi de filmde tuttuk. Larry’nin yeni tanıştığı Mısır Firavunu KAHMUNRAH (Hank Azaria), ilk filmden tanıdığımız Ahkmenrah’ın daha yaşlı ve kötü olan ağabeyi. Müzedeki Mısır tabletini ve böylelikle dünyayı da ele geçirmeye çalışan Kahmunrah, yanına sürekli yanlış anlaşıldığını düşünen Korkunç Ivan, Fransız ordu dahisi, kısa boy takıntılı  Napoleon Bonaparte  ve genç Amerikan gangster Al Capone’u da alarak kendine ufak çapta bir ordu kuruyor.

Yeni karakterlerden biri de, İç Savaşta önemli bir rol oynayan fakat kaderi pek de iyi gitmeyen lider General Custer. Little Big Horn Savaşı’nda yenilmiş olan ve sonrasında kendine güvensizliği ile ünlenen general…”Custer’I da ekledik çünkü bir tane de anti-Teddy Roosevelt karakter olmasını istedik; sürekli akıl veren, verdiği akıllar “dahiyane” de olsa verdiği fikirler pek bir işe yaramayan birisini istedik.” diyor LENNON.

“İlk günden bu yana Ben ile en iyi aktörleri bir araya getirme fikrimiz vardı; Amy Adams, Owen Wilson, Robin Williams, Hank Azaria, Christopher Guest, Bill Hader, ve Ricky Gervais gibi birbirinden iyi ve doğaçlama yeteneğe sahip, her biri kendi bir komedi yazarı olan ve bizi şaşırtabilecek yeteneğe sahip oyuncular. İşte bu filmi özel bir film haline getirdi.”

DÜNYANIN EN BÜYÜK MÜZESİ – ZAPT EDİLİP BAŞTAN YAPILDI

Filmin yapımcıları 2.filme karar verdiklerinde, ilk savaşlarının bu yüksek güvenlikle korunan müze alanına girmek ve çekim için izin almak olduğunu biliyorlardı; daha önce hiçbir kameraya ve uzun metraj film çekimine izin verilmemiş bir müzede hem de…

Sonunda inanılmaz bir biçimde Smithsonian Müzesi’nden bu izin alındı fakat büyük bir sorumluluk karşılığında; çekimler ziyaret saatleri içerisinde yapılacaktı çünkü Smithsonian hiçbir sebep için kapalı tutulamazdı. “Orada çekim yapmak gerçekten bir tiyatro oyunu sergilemek gibi oldu çünkü Ben’in her sahnesi gelen yüzlerce ziyaretçi tarafından izlendiyordu, ve bir tiyatro oyuncusu gibi insanlara karşı oynamak zorunda kalıyordu. Aslında çok da eğlenceliydi, eğlence parkında canlı gösteri yapıyor gibiydik” diyor Stiller ve Levy.

Bazı sahneleri müzede çekmekte bir sorun yoktu fakat öyle sahneler vardı ki; savaş sahneleri, her yerde uçaklar, vs., kesinlikle daha geniş bir Alana ihtiyaç oluyordu. Levy de ihtiyacı olan bu alanı, yapımı yıllarca süren Hava ve Uzay Müzesi’nin birebir aynısını birkaç ay içinde yaptırarak yaratmış oldu.

Alan herşey için ölçüler devasaydı. “Asıl sorun roketleri de yerleştirebileceğimiz bir Hava ve Uzay Müzesi inşa edebilmekti. Çözümü, gemi inşası için kullanılan bir tersaneyi kiralamakta bulduk; ancak burası şimdiye dek yaratılmış en büyük setlerden birini yapabilmek için yeterli büyüklüğe sahipti.

“Sonunda prodüksiyon amirimiz Claude’un ekibi ay kraterinden, Amelia’nın Wright Flyer uçağına kadar herşeyi baştan ve orijinaline birebir uygun olarak yarattı. Herşey original ölçülerinde ve renginden en ufak detayına kadar aynı şekilde üretildi. Lincoln Anıtı bile baştan yapıldı. Daha büyük bir şey yaratılamazdı zaten.”

Oyunculardan Christopher Guest, setin yapısı karşısındaki hayranlığını şöyle dile getiriyor “İlk birkaç gün boyunca sette olduğumuzu dahi anlamadım. Gerçekten müzede çekim yaptığımızı sanıyordum.”

Yapım ekibi en baştan, en zorlu kısmın Hava ve Uzay Müzesi’ni yaratmak olduğunu biliyordu; şimdiye dek yapılmış en büyük set oldu muhtemelen, 24’e 108 metre uzunluğunda ve orijinaliyle aynı demir, cam gibi maddelerin kullanılarak inşa edildiği bir set…

Set  dekorcularını en çok etkileyen şeylerden biri de Amelia’nın uçağı Wright Flyer olmuş.  “Tamamen kumaş ve ince tahtadan yapılmış. İnanılmazdı ama bu kanatlar üzerinde yürümek imkansızdı, biz de baştan fiberglas ve döşeme kumaşları kullanarak, bez gibi görünmesini sağlayarak yaptık. Çok da sağlam oldu”. Amelia Earhart’ın meşhur kırmızı uçağı Lockheed Vega’yı yapmak da bir o kadar zorlu bir süreç olmuş. “Kontrplaktan yapılmış bu aletle Atlantik’I geçtiğini düşünmek insanı hayrete sürüklüyor.”  diyor Macdonald.  Adds Paré:

Sanat galerisindeki fotoğraf ve resimleri canlandırmak da Paré için bir o kadar zorlu süreç olmuş. Alfred Eisenstaedt’ın ikonik V-Day fotografı , 1945 Times Square’i günümüze taşıyan ünlü “The Kiss” fotoğrafı. Grafikçiler sonradan fotoğraftaki dans, kutlama, asker gibi öğeleri hareketli hale getirmişler. “bU sahnelerin çoğu görsel efektçilerimizle, kamera ve sete gerek bile kalmadan yaratıldı “diyor Paré.

İlk filmden alışık olduğumuz Doğal Tarih Müzesi çekimleri içinse ilk filmde aynen kullanılan şekilde inşa edilmiş set; ekip için tam bir déjà vu. “Herşeyi en baştan inşa etmiş de olsak Sacajawe, Teddy Roosevelt ve eski karakterler içeri girdiği anda, yine evimizde gibi hissetik”

Filmin kendine has enerjisiyle, bu kadar büyük ebatlarda setlerde çalışmak, bilgisayar efektleri işe dahil olsa da, görüntü yönetmeni John Schwartzman’ın üzerine büyük sorumluluklar getirmiş. Seabiscuit ile Oscar adaylığı kazanmış olan görüntü yönetmeni şöyke diyor “Filmin ve setlerin büyüklüğü bu filmin asıl zorluğuydu. Bir yandan da gerçek çekimlerle, daha sonradan dijital ortamda yaratılacak karakter ve görüntülerin ve kendi ebatlarının 24’te biri oranında küçültülecek karakterlerin bir araya getirilmesi vardı. Çok enteresan ve eğlenceli bir süreç oldu.”

Schwartzman’ın çektiği en can alıcı sahnelerden biri de filmin yükseldiği nokta olan, Amelia Earhart’ın Lockheed Vega’sının New York Central Park’a iniş yaptığı şok edici sahne idi. “İnsanların bu sahnenin bir bilgisayar aldatmacası olmadığını anlamalarını istedim. O gece parkı kapattık ve uçağı oraya yerleştridik. John’un ekibi hayatınızda göremeyeceğiniz bu sahneyi yaratmak için herşeyi yaptı. Çekim boyunca olan en enterasan geceyi yaşadık.” diyor.

ZAMAN TÜNELİ İÇERİSİNDE KOSTÜM YARATIMI

Günümüz Chicago’sundan antic Mısır’a, 16.yy Rusya’sından 60’ların NASA’sına bir zaman tünelinde düşünün kendinizi.Kostüm tasarımcısı Marlene Stewart’ın ne kadar zorlu bir görev üstlendiğini anlayacaksınız. Tarih mezunu olan Stewart için bu zorlu süreç tam bir eğlenceye dönüşmüş.
Stewar, Amerikan tarihinin derinliklerine inmeken bir o kadar zevk almış. Amelia Earhart’ın klasik  pilot kıyafetleri Alfred Eisenstaedt’ın Times Square’deki fotoğrafındaki kostümler de dahil..“30lar ve 40ların giyim tarzına bayılıyorum ve bu kostümleri bulmak için  Los Angeles’taki kostüm evlerini delik deşik ettik.”

MÜZEDE BİR GECE 2
IMAX DENEYİMİ

Yüksek görüntü kalitesi ve ses düzeni ile izleyicilere kendilerini “filmin içindeymiş” gibi hissettiren IMAX teknolojisinin, filmin mükemmel setleri ve çekimleriyle, dünyanın en büyük ve görkemli müzelerine sanal bir seyahate hazır olun!

YENİ KARAKTERLER REHBERİ

AMELIA EARHART
:  Atlantik Okyanusu’nu uçarak geçen ilk kadın pilot ve yalnız başına geçen ikinci kişi olmasıyla ünlü öncü kişilik Earhart, tüm ulusu (ve Larry Daley’yi de ) etkileyen maceracı bir karakterdi. 1937’de ortadan kaybolduğunda uçarak dünya turu yapma peşindeydi ve nasıl kaybolduğu hala Amerikan tarihinin gizemleri arasında yer alır.

KORKUNÇ IVAN:  1533’te Rusya’nın ilk Çarı olan Moskova Büyük Prensi aslında Muhteşem Ivan lakaplıdır fakat “Korkunç Ivan” olarak yanlış tercüme edilmiştir. Bu yanlışlık çok da tesadüfi olmamakla, demir kalpli, despot bir lider olarak, Rus İmparatorluğu’nu  savaşlarla genişletmeye çalışan bir Çar olarak bilinir.

AL CAPONE:  Amerika’nın en ünlü, “Scarface,” lakaplı gangster. Ünü ve gücü bir dönem o kadar yayılmıştır ki, o dönemlerde yeni kurulan FBI’ın atış tahtalarında onun yüzünü hedef aldığı söylenir. Yıllarını hapiste geçirmiş olmasına rağmen şanından bir şey kaybetmemiştir.

NAPOLEON: 1804’te Fransız İmparatoru olan Napoleon, büyük bir Avrupa Fethi’ne çıkmasıyla meşhurdur. Askeri ve politik anlamda bir dahi olarak anılır fakat boy kompleksi de tarihte yerini “Napolyon Kompleksi” olarak bırakacaktır.

EINSTEIN: Tüm zamanların en ünlü bilim adamı…Nobel Ödülü sahibi Albert Einstein Görecelik Teorisi ile dünya tarihinde derin bir iz bırakmıştır. Öyle ki, ismi “dahilik”, “zeka” gibi terimlerle eş anlamlı kullanılmaya başlanmıştır. Sadece zeksaıyla değil, humanist tavrı ve felsefi açılımlarıyla da meşhur olan Einstein aslında tek bir şeyin savunucusu olmuştur: hayal gücü.

TUSKEGEE HAVACILARI:  2.Dünya Savaşı Havacıları olarak Amerika’nın ilk siyahi hava kuvvetleriydiler. Kahraman olmalarına engel olan önyargılara tabii oldular.

“THE KISS,” fotoğrafı “V-J DAY IN TIMES SQUARE”
: LIFE Magazine fotoğrafçısı Alfred Eisenstaedt’ın ünlü fotoğrafı, V-Day’de (Zafer Günü) 14 Ağustos 1945’te bir askerle öpüşen bir hemşireyi gözler önüne serer ve tarihi bir ikon haline gelmiştir. Fotoğraf halen savaş sonrası barış ve rahatlamanın sembolü olarak kullanılır.

DÜŞÜNEN ADAM
:  Auguste Rodin’in 1880’de yaptığı bu ünlü bronz heykel, insanlığın düşünsel dünyasını yansıtan bir semböl haline gelmiştir. Fakat filmde Larry, onun düşüncelerinden pek de bir feyz alamayacaktır. Rodin, heykeli yaparken Dante’nin şiiri “Gates of Hell”(Cehennem Kapısı)i düşündüğünü dile getirmiştir.
Gösterim Tarihi: 22 Mayıs 2009
Dağıtım: Tiglon Film

OYUNCULAR

BEN STILLER (Larry Daley)
AMY ADAMS (Amelia Earhart)
OWEN WILSON (Jedediah)
HANK AZARIA (Kahmunrah)
CHRISTOPHER GUEST (Ivan the Terrible)
ALAIN CHABAT (Napoleon Bonaparte)
RICKY GERVAIS (Dr. McPhee)
STEVE COOGAN (Octavius)
JON BERNTHAL (Al Capone)
BILL HADER (General Custer)
ROBIN WILLIAMS (Teddy Roosevelt)

FİLM EKİBİ

SHAWN LEVY (Yönetmen – Yapmcı)
CHRIS COLUMBUS (Yapımcı)
MICHAEL BARNATHAN (Yapımcı)
ROBERT BEN GARANT (Senaryo)
THOMAS LENNON (Senaryo)
THOMAS M.  HAMMEL (Yürütücü Yapımcı)
JOSH McLAGLEN (Yürütücü Yapımcı)
MARK RADCLIFFE (Yürütücü Yapımcı)
JOHN SCHWARTZMAN, ASC (Görüntü Yönetmeni)
CLAUDE PARÉ (Prodüksiyon Amiri)
DON ZIMMERMAN, A.C.E.’s (Kurgu)
DEAN ZIMMERMAN (Kurgu)
MARLENE STEWART (Kostüm Tasarmı)
ALAN SILVESTRI (Müzik)
DAN DELEEUW (Görsel Efektler)

Resimler:

Bir yanıt yazın