17 Yeniden – 17 Again

17 YENİDEN“17 AGAIN”
Hayatta ikinci bir şans yakalasanız ne yapardınız?
1989 yılında lise son sınıf öğrencisi olan Mike O’Donnell (Zac Efron) okulun basket takımının yıldızıdır. Üniversite bursu ve parlak bir gelecek avucunun içindedir. Ama o her şeyi elinin tersiyle itip, bebek beklediğini yeni öğrendiği kız arkadaşı Scarlet’la yaşamaya karar verir.
Yaklaşık 20 yıl sonra, Mike’ın (Matthew Perry) şaşalı günleri kesinlikle geride kalmıştır. Scarlet’la (Leslie Mann) evliliği paramparçadır, işteki terfi onu es geçmiştir, ergenlik çağındaki oğlu onun bir zavallı olduğunu düşünmektedir, ve lisede bir inekken sonradan teknoloji milyarderi olan en iyi arkadaşı Ned’in (Thomas Lennon) yanında yaşamaya mecbur kalmıştır.
Ama Mike’a ikinci bir şans verilir ve mucizevi bir şekilde 17 yaşına geri döner. Mike’ın görünümü belki 17 yaşında gibidir, ama otuz küsur yaşındaki tavırları 2009 yılının son sınıf öğrencileri arasında hiç de havalı olmaz.
Mike en iyi yıllarını yeniden yakalamaya çabalarken başına gelmiş en iyi şeyleri kaybedebilir.
New Line Cinema bir Offspring Entertainment yapımı olan, başrollerini Zac Efron, Leslie Mann, Thomas Lennon, Michelle Trachtenberg, Sterling Knight, Melora Hardin ve Matthew Perry’nin üstlendiği “17 Yeniden/17 Again”i sunar.
Jason Filardi’nin senaryosunu kaleme aldığı filmi Burr Steers yönetti. “17 Yeniden/17 Again”in yapımcıları Adam Shankman ve Jennifer Gibgot; yönetici yapımcıları Toby Emmerich, Mark Kaufman, Keith Goldberg ve Jason Barrett; ortak yapımcısı ise Dara Weintraub.
Filmim kamera arkası ekibi, görüntü yönetiminde Tim Suhrstedt, yapım tasarımında Garreth Stover, kurguda Padraic McKinley ve kostüm tasarımında da Pamela Withers Chilton’dan oluşuyor. “17 Yeniden/17 Again”in müziğini ve orkestra yönetimini Rolfe Kent, müzik amirliğini ise Buck Damon gerçekleştirdi.
19 Haziran 2009’da sinemalarda
Dağıtım: Warner Bros.
İthalat: Fida Film

YAPIM HAKKINDA

İKİNCİ ŞANSLAR

17 yaşındaki Mike O’Donnell gençtir, aşıktır ve her şeyin cevabını bildiğini sanmaktadır. Sorun şudur ki daha soruları bilmemektedir. Ve yıllar sonra, kendini sınavı tekrar almak isterken bulur. Ama “Ne dilediğine dikkat et” deyişini unutmamak gerekir.
Mike O’Donnell’ın 17 yaşındaki ilk hâlini de ikinci hâlini de canlandıran Zac Efron şunu söylüyor: “Geriye dönüp hayatınızın tüm akışını değiştirebilme düşüncesi çok büyük bir şey. Şimdiki bilgilerinize sahip bir şekilde geri dönebilseniz, hangi kararlarınızı değiştirirdiniz ve sonuçları neler olurdu?”
“17 Yeniden/17 Again”in yönetmeni Burr Steers ise, “Bence herkes, verdiği bir kararın hayatını belli bir yola soktuğu bir dönemi hatırlayıp o anIa ilgili olarak, ‘Geri dönebilsem ve diğer yola sapabilecek olsam bunu yapar mıydım?’sorusuyla özdeşleşebilir” diyor.
Senaryonun yazarı Jason Filardi konunun sadece ‘bir şeyi tekrar yapabilme fırsatı’ olmadığını, esas olanın ilk seferin sonucunda yaşadıklarınızın anılarıyla donanmışken eski ayak izlerinizden gitmemek olduğunu söylüyor. “Şahsen, ‘Ah keşke şimdi bildiklerimi o zaman bilseydim’ söyleminin çok büyük bir komedi potansiyeline sahip olduğunu her zaman düşünmüşümdür” dedikten sonra, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Liseye geri dönmüş bir yetişkin olarak, bilginin güç olduğunu varsayabilirsiniz. Yani, öğretmenleri nasıl parmağınızda oynatacağınızı, sosyal bağlantıların nasıl kurulduğunu, sporu daha iyi biliyor olacaksınızdır…  Bir rüyanın gerçekleşmesi gibi, değil mi?”
Belki de değildir.
Yapımcı Adam Shankman, “Her şey hayatta sahip olduklarımızın kıymetini bilme ve hiçbir şeyi garanti olarak görmeme temel fikrine dayanıyor. Bu, gerek kişisel gerek iş hayatımda tekrar eden bir tema olagelmiştir. Kahramanımız Mike O’Donnell bir yol ayrımında ve hayatının gelmiş olduğu noktadan mutsuz. Belli ki bir adam bulunduğu noktada değilse bir aynaya bakıp Zac Efron’ın yüzünü görmeyi tercih ediyor” diyor gülerek.
Efron’la kısa süre önce hit müzikal film “Hairspray”de birlikte çalışan Shankman’a göre bu anlaşılabilir bir şey. Yapımcı sözlerini şöyle açıklıyor: “Kameradan ona baktığınızda, olağanüstü bir görünümü var. Zac tanımlanamaz bir cazibe unsuruna sahip. Aynı zamanda çok da yetenekli ve çalışkan. Kendini işine yüzde yüz veriyor; yaptığı her işe çok şey katıyor. Son yıllarda onun çok büyük gelişimine tanık oldum”.
Aslında, Shankman ile yapım ortağı ve kızkardeşi Jennifer Gibgot, “17 Yeniden/17 Again”in senaryosunu Filardi’den alır almaz, Efron’ın oyunculuğu için mükemmel bir fırsat olduğunu düşündüler. Gibgot bunu şu sözlerle doğruluyor: “Bunun Zac’i müzikal kalıbından çıkarmak için harika bir fırsat olduğunu düşündük. Onun ne kadar komik, fiziksel komedide ne kadar başarılı olabileceğini biliyorduk. Henüz çoğu kişinin görme imkanı bulmadığı pek çok niteliği var Zac’in”.
Genç aktör senaryoyu okuduktan sonra hikayenin kendisine daha büyük yaşlarda birini oynama olanağı tanıdığını görünce yaşadığı memnuniyetini şöyle aktarıyor: “Beni bu role öncelikle çeken şey buydu. Ergenlik çağında çocuklar canlandırdım, ama otuzlarında bir adamı canlandırmayı düşünmek ilgi çekiciydi. Hiç bilmediğim bir dönem. Bir çocuğun yaşadıklarıyla özdeşleşebilirim: Benim de ilk öpüşmem oldu, benim de uygunsuz flörtlerim oldu, ben de anne babamla kavga ettim… Ama ergenlik çağındaki kızımla kavgaya tutuşmak yapmadığım bir şey” diyor Efron gülerek ve ekliyor: “Dayanacak hiç kişisel deneyimimin olmaması biraz ürkütücüydü ama aynı zamanda çok da eğlenceli olabilecek gibi göründü”.
Efron’ın projeye katılmasından sonra, yapımcılar filmi yönetmesi için Burr Steers’ı seçtiler. Steers sinema yönetmenliğine büyük başarı kazanan bağımsız film “Igby Goes Down”la adım atmıştı. Shankman o film için, “Harika bir karakter tahliliydi” diyor ve ekliyor: “Burr oyuncularla çok başarılı bir yönetmen ki bu bizim için önemliydi. Onunla buluştuğumuzda, senaryoya gerçekten ilginç bir yaklaşımının olduğunu gördük ve bu bizi çok heyecanlandırdı”.
Gibgot ise şunu söylüyor: “Burr hikayede hoşuna giden şeylerden söz etti; aynı şeylere ben de bayılmıştım. Zaten orta yollu bir komedi yapacak birini değil, biraz sıradışı düşünen bir yönetmen istiyorduk. Bence Burr bunu gerçekten başardı”.
Yönetmen Steers’ın bu konudaki yorumları ise şöyle: “Beni hikayeye çeken ilk şey mizah ile duygunun bir bileşimi olmasıydı. Ayrıca, Adam ve Jennifer çok eğlenceli, yaratıcı insanlar. Zaten Adam’ın çalışmalarına hayrandım; ‘Hairspray’de harika bir iş çıkardı. Jennifer da inanılmaz etkili bir yapımcı. Tek bir hedefi var, filmi daha iyi yapmak. Sonra Zac’le tanıştım ve gerçekten çok iyi anlaştık. Bu durum, anlaşmaya son noktayı koydu”.
Efron da yönetmen için, “Ondan çok şey öğrendim. Gerçekliğe aykırı bir şeyi konu alan ve komedinin ağırlıklı olarak bundan doğduğu bir filmde bile kameranın önünde sahici olma konusunda Burr bana çok şey öğretti. Onunla çalışmaya bayıldım”.

NESİL FARKI

“17 Yeniden/17 Again”de, Efron’ı ilk önce lise son sınıf öğrencisi Mike O’Donnell olarak görüyoruz. Yıl 1989’dur ve Mike’ın sihirli bir hayatı vardır. Yakışıklıdır, popülerdir ve lise basket takımının kahramanıdır. Bir gün büyük bir maç için sahaya çıkar; bu öyle bir maçtır ki geleceğini yapabilir de yıkabilir de. Ama tam o sırada kız arkadaşı Scarlet hamile olduğunu söyler ve Mike hayati bir karar verir: Scarlet’la olmayı seçerek, maçtan ve buna bağlı olarak alacağı neredeyse garanti olan üniversite bursundan vazgeçer. Yaklaşık 20 yıl sonra, Mike’ın bir zamanlar parlak görünen geleceği, sonu olmayan bir iş, başarısız bir evlilik ve ergenlik çağında olan doğru dürüst tanımadığı iki çocuğuyla kararmıştır. Şimdi şu soruyu sormaktan kendini alamaz: “Ya farklı karar verseydim?”.
Efron bu konuda şunları söylüyor: “Başlangıçta ona açılmış pek çok kapı vardı, ama o tüm bu fırsatları tepti. Her şey dönüp dolaşıp o tek güne dayanıyor; o güne dönüp maça çıksaydı, geleceği açık olacaktı. Düşünsenize, verdiğiniz tek bir karar hayatınızın geri kalanını sıkıcı ve tekdüze kılsaydı ne yapardınız? Elbette geri dönüp kararınızı değiştirmek isterdiniz”.
Mike O’Donnell’ın yetişkinliğini canlandıran Matthew Perry’nin yorumu ise şöyle: “Herkes hayatta pişmanlık duyduğu kararlar verir, ama sürekli olarak geçmişe bakıp, ‘Keşke şöyle yapsaydım’ diye düşünürseniz perişan olursunuz. Mike hayatının geldiği noktadan çok mutsuz ve sabrının sonuna gelmiş durumda. Sahip olduğu şeyler, yani harika karısı ve müthiş çocukları için biraz daha minnettar olmayı öğrenmeye ihtiyacı var ve belki de sorunun kendisinde olabileceğini fark ediyor. Senaryoyu okuduğumda, böylesine sefil bir durumda olmasına rağmen karakter hoşuma gitti. Onun duygularını anlayabildim”.
Gibgot, “Matthew’nun çok iyi başardığı şeylerden biri sevimli ve ezik adamları oynamak. Bizim istediğimiz de buydu: Acı ve hayal kırıklığı yaşayan ama bunu çok da dışa yansıtmayan, beraberce gülebileceğiniz ve özdeşleşebileceğiniz birine ihtiyacımız vardı.  Matthew bu dengeyi herkesten iyi yakalıyor” diyor.
Steers ise şunu ekliyor: “Matthew’nun kendini hemencecik sevdirme gibi bir özelliği var. İzleyicinin Mike’ı umursaması çok önemliydi çünkü başlangıçta Mike kendine acımaktan helak olmuş durumda”.
Sonra birden Mike O’Donnell’ın hâlâ o sihirli hayatı yaşaması mümkün olur: Mike’ın hayatının geldiği noktayla ilgili hislerini çok iyi anlıyormuş gibi görünen gizemli bir yaşlı adam (Brian Doyle Murray) sözde tesadüfi bir karşılaşmanın sonunda Mike’a bir hediye verir. Mike daha sonra aynaya baktığında, sihirli bir şekilde tekrar 17 yaşına dönmüş olduğunu görür, ama sadece dış görünüş olarak. İçinde ise hâlâ 37 yaşındadır ve gerçekte kim olduğunu nerede olduğunu ve hangi yaşta olduğunu tamamen hatırlamaktadır. Kuşku yerini çabucak neşeye ve yenilenmiş bir iyimserliğe bırakır çünkü Mike ziyan ettiğini düşündüğü hayatında kendisine ikinci bir şans verildiğini fark eder.
Filmde hiç ortak sahneleri olmasa da Zac Efron ve Matthew Perry farklı türde bir işbirliğinin tadını çıkardılar. Perry bunu şöyle açıklıyor: “Çünkü ikimiz esasen aynı rolü oynuyorduk. Bu yüzden, prova sürecinin büyük kısmında ben onun bazı repliklerini o da benim bazı repliklerimi okudu ve birbirimizin belli şeyleri ne şekilde söylediğimize dikkat ettik. Zac benim bazı vücut hareketlerimi de benimsemeye istekli davrandı; mesela ellerimi cebime sokma eğiliminde olduğumu gözlemledi. Kısacası beni her an gözledi ve gözlemledi, ama buna rağmen rolü kendine özgü bir şekilde yorumlamayı çok iyi başardı”.
Mike tekrar 17 yaşına döndüğünde rolü devralan Efron, “Rolü Matt’le bölüşmek müthiş bir şeydi. Onun hem komedi zamanlaması olağanüstü hem de performansı çok sade. Çok doğal bir şekilde komik. Zaman zaman sabahın bir saatinde onu arayıp, ‘Hey Matt, şöyle bir replik var ama pek bir şey hissedemiyorum. Sen nasıl söylerdin?’ diyordum ve o hemencecik alaycı bir kaç espri buluveriyordu. Bu konuda çok başarılı. Ayrıca, çok kendine özgü bir gülümsemesi var; sanırım bunu daha çok alaycı bir tebessüm olarak nitelemeliyim. Daha en başından fark ettiğim başka küçük şeyler de vardı. Bunları performansıma yansıtmaya çalıştım” diyor.
Efron’ın başka fiziksel becerilerde de ustalaşması gerekiyordu. On yedi yaşına geri dönen Mike sadece yakışıklı görünümünün değil, basket sahasındaki yeteneğinin de geri geldiğini görüyor. Genç aktör gerçekten “iyi oynamak” için çok çalıştı. Bu konuda şunları söylüyor: “Baskette pek iyi değildim. Dolayısıyla çekim aralarında elimde sürekli basket topu olmasına çalıştım. Her an topu döndürüyor, sektiriyordum ki vücudumun bir uzantısı gibi olsun”.
“Zac bu konuda çok azimliydi” diyen Shankman, bunu şöyle açıklıyor: “Eğer bir basketbol yıldızını oynayacaksa, basket konusunda gerçekten iyi olmak onun için önemliydi. Bir süre sonra çılgınca numaralar yapabilmeye başladı. Bu becerilere çok keyif alarak ve kararlılık göstererek ulaştı. Onunla büyük gurur duydum”.
Steers ise, “Zac bir kaç antrenörle çalıştı ve bazı sahneler için koreografi yapıldı, ama filmde o isabetli atışlar gerçekten kendisinin” diyor.
Şaşırtıcı ama, izleyici önünde performans sunmaya alışkın olan Efron basket maçının çekimleri sırasında biraz sahne korkusu yaşadığını itiraf ediyor: “Çoğu sahnede, sette sizi izleyen bir avuç insan var ama basket maçındaki sahnelerde tribünleri doldurdular ve ben gerçek bir baskı hissettim”.
Tekrar 17 olmanın ödülleri var ama bazı zorlukları da; örneğin, Mike’ın karısı şimdi annesi olacak yaşta. Leslie Mann’ın canlandırdığı yetişkin Scarlet, Mike’ın geçmişi bir türlü unutamamasından bıkmış usanmış durumda. Ama kasabada yeni bir genç gördüğünde Scarlet da bir an geçmişe dönüyor. Mann gülümseyerek, “kocasının lisedeki hâline tıpatıp benzeyen bir genç görüyor ki bu çok tuhaf” diyor ve ekliyor: “İçinde sihir olan filmlere bayılıyorum. Bu filmin harika bir hikayesi var”. Mann, Zac Efron’la aynı filmde rol alması için dışarıdan biraz baskı görmüş olabileceğini de belirtiyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “İki kızım da Zac’e bayılıyor. Büyük kızımın odası tamamen onun resimleriyle kaplı. Artık Zac’le çalışmış biri olarak çok sevimli bir delikanlı olduğuna katılmak zorundayım. Harika vakit geçirdik”.
Shankman aktris için şunları söylüyor: “Leslie’yi çok uzun zamandır tanıyorum. Muhteşem biri ve çok komik. Ayrıca, onda film için mükemmel olan bir merak duygusu var. Hem Zac hem Matthew için harika bir eşleşme olacağını biliyordum; gerçekten ikisiyle de müthiş uyumluydu”.
Scarlet’la evliliği sallantıda olan yetişkin Mike uzun süredir dostu olan Ned Gold’un yanına taşınmıştır. Mike ve Ned lisede birbirleriyle taban tabana zıttırlar: Mike okulun en popülerlerindendir; Ned ise değildir. Ama yine de birbirlerinin en yakın arkadaşıdırlar. Artık Ned okulun ineği olmaktan çıkıp teknoloji sihirbazına dönüşmüştür ve bilimkurgu, fantezi ve çizgi film dünyasına bitmek bilmeyen bir tutku beslemektedir; sahip olduğu para da bu “alışkanlığı” için fazlasıyla yeterlidir. Ned rolünü üstlenen Thomas Lennon, “Ned’de başka kimsede eşi benzeri bulunmayan bir bilimkurgu hatıra eşyaları koleksiyonu var. Aslında, onun evinde gördüğünüz şeylerin pek çoğu benim evimde görebileceğiniz şeyler… tabi eğer yetişkin biri olmasaydım” diyor gülerek ve ekliyor: “Ama hâlâ bekar olsaydım, Ned’in evi büyük ölçüde benim evim olurdu”.
Gibgot ise, “Bunun dikkat çekici bir rol olacağını bildiğimiz için seçmede çok sayıda kişi denedik. Tom içeri girdiğindeyse bizi ondan çok güldüren kimse olmadığına karar verdik”.
Steers’ın bu konudaki yorumu ise şöyle: “Tom Lennon bu role tam oturdu. Çok yaratıcıydı, aralıksız olarak harika fikirler, komik fikirler üretiyordu. Aslında bazı kayıtları yarıda kesmek zorunda kaldık çünkü çekim ekibindekiler gülmekten kırıldılar. Onun daha da komik olan yanı en kaçık şeyleri yaparken bile yüzünde hiçbir ifade olmaması”.
“Tom’la bir sahne paylaşıyorsanız ne olacağını asla bilemiyorsunuz” diyen Efron ise şöyle devam ediyor: “Gerçekten tetikte olmak zorundaydım çünkü hiç beklenmedik bir şey söylüyordu ve ben ‘Ne…?’ diye kalıyordum. Ama onun söylediğine ayak uydurmanız gerekiyordu. Tom’la çalışmak bu filmde en sevdiğim şeylerden biriydi”.
Bir bilimkurgu fanatiği olmasına rağmen, Ned artık pek de yaşıtı olmayan en yakın arkadaşının muhteşem değişimine hiç de hazırlıklı değildir. Bu yüzden, uyanıp evine bir gencin gizlice girmiş olduğunu düşündüğünde, en yakınındaki silaha sarılır: Bu bir lazer kılıcıdır.
“Bence bilimkurgu oyuncaklarıyla yapılan dövüş filmin en komik sahnelerinden birini oluşturuyor” diyor Shankman ve ekliyor: “Dublör koordinatörümüz Webster Whinery bu sahnenin koreografisi için Zac ve Tom’la çalıştı ve aktörlerimiz kendilerini buna gerçekten kaptırdılar”.
Efron da bunu doğruluyor: “Dublör koordinatörümüzle antrenman yaptık ama lazer kılıçlarımızı elimize aldığımızda Tom’a, ‘Dostum, bunun altından kalkabiliriz’ dedim. O da bana katıldı ve böylece kendimizi olayın akışına bıraktık”.
Lennon ise şunları söylüyor: “Aslında iki ay antrenman yaptık. Stüdyonun otoparkına gidiyorduk ve dublör koordinatörümüz peşime düşüp bana doğru sopalar sallıyordu. Ben kendimi savunmada gerçekten iyi olana dek bunu sürdürdük”.
Mike, hakikaten gençliğine döndüğüne dair Ned’i ikna eder etmez bir adım ileri gider ve arkadaşından kendisinin “baba”sıymış gibi hareket etmesini ister ki liseye kaydolup hayatına yeniden başlayabilsin. Ned’in isteksizliği okul müdiresi Jane Masterson’a (Melora Hardin) sırılsıklam aşık olmasıyla coşkulu bir mutluluğa dönüşür. Steers bu konuda, “Melora bu tür otorite figürlerini gerçekten iyi oynuyor ama içten içe bir sıcaklığının ve mizahi bir yanının olduğunu da hissediyorsunuz. O ve Tom karşılıklı çok güzel oynadılar; harika bir eşleşmeydi”.
Nihayet liseye geri dönen Mike O’Donnell tekrar dünyanın ayakları altında serili olduğunu düşünür ve basket sahasına geri dönmek için sabırsızlanır. Ama 21. yüzyılda genç olmanın bambaşka bir şey olduğunu, ayrıca genç bir görünüm ile genç bir insan olmak arasında büyük fark olduğunu anlamakta gecikmez. Ergenlik çağındaki çocuklarının artık yaşıtı olduğu gerçeği ile yüzleşen Mike, onların gençlik öfkesini birinci elden yaşar ve ebeveynlikten kaçmanın yetişkinlikten kaçmak kadar kolay olmadığını anlar.
İşleri daha da karmaşıklaştıran şey, okula yeni gelen bu gencin aslında babası olduğundan habersiz olan kızı Maggie’nin ona ilgi duymasıdır. Maggie rolünü üstlenen Michelle Trachtenberg, “İsyankar sayılabilecek bir genç kız. Hoşuma giden şey güçlü, özgüvenli, inatçı ve zeki olmasıydı. Eğlenceli, havalı ve modern bir kız olması bana cazip geldi” diyor.
Efron ise gülerek şunları ekliyor: “Michelle’in yıllardır hayranıyım, dolayısıyla onunla tanışmak benim için çok önemliydi. Ama babasını oynamanın oldukça tuhaf olduğunu söyleyebilirim”.
Matthew Perry ise benzer bir görüşü biraz farklı bir bakış açısıyla sunuyor: “Bir genç kızın babasını oynamak rahatsız ediciydi” diyor aktör şakayla karışık ve ekliyor: “Aslında filmin gerçek sihri burada: Genç bir kızın babasını oynuyorum. Gençliğe geri dönmeyi falan bırakın, insanların inandırıcı bulmayacağı şey bu”.
Filmde Efron ve Perry, Mike’ın oğlu Alex’e babalık rolünü de paylaşıyorlar. Mike oğlunun babasına pek de meraklı olmadığını anlıyor. Bu filmde ilk kez önemli bir rol üstlenen Sterling Knight, karakteri için, “Umutsuz vaka. Nasıl giyinmesi ya da kızlarla nasıl konuşması gerektiği konusunda en ufak bir fikri yok. Her gün birileri onunla dalga geçiyor. Sonra ortama yeni bir çocuk geliyor ve onu kanatları altına alıyor. İronik olan şu ki Alex’in babasıyla ilişkisi korkunç. Rehberliğe ihtiyacı var ve eksikliğini duyduğu şeyi, babası olduğunu bilmediği yeni en iyi arkadaşında buluyor”.
Steers’ın bu konudaki yorumu şöyle: “Sterling Knight’ın perdedeki duruşu gerçekten çok ilginç. Olağanüstü masum bir yüzü var ama bu çok yanıltıcı çünkü oldukça keskin bir mizah anlayışına sahip. Michelle Trachtenberg de çok ama çok komik. Tam bir profesyonel. Genç oyuncularımız böylesine harika olduğu için çok şanslıydık”.

MEZUNLAR TOPLANTISI

Burr Steers, Mike’ın hayatındaki çeşitli dönemlerdeki bakış açısını incelikle yansıtacak görsel stili oluşturmak için yaratıcı ekibindeki görüntü yönetmeni Tim Suhrstedt, yapım tasarımcısı Garreth Stover ve kostüm tasarımcısı Pamela Withers Chilton’la yakın bir şekilde çalıştı. Yönetmen bu konuda şunları söylüyor: “Mike 17 yaşındayken içinde bulunduğu dünya parlak ve renkler çok daha canlı. Sonra yaşlanıyor ve hayata lekeli gözlüklerle bakıyor; renkler solgun ve mat. Tüm bunlar nefret ettiği bir işte çalışarak ailesini geçindirmek zorundaki bir yetişkin olmanın kasvetli gerçeğini yansıtıyor”.
“17 Yeniden/17 Again” Los Angeles-Kaliforniya’nın içinde ve çevresindeki çeşitli mekanlarda çekildi. O’Donnell ailesinin evi San Fernando Vadisi’nde bir banliyödeydi. Garreth Stover ve ekibi evin arka bahçesini Scarlet’ın peyzaj mimarı olma arzusunu yansıtması için bol yeşillikli harika bir yer hâline getirdiler.
Griffith Park yakınlarındaki bir tepede yer alan ev ise Ned Gold’un evine mekan oldu. Evdeki her şey bir bilimkurgu fanatiğine yaraşır şekilde dekore edildi, hatta “Star Wars” araçlarından birini andıran yatak bile. “Set dekoratörümüz Natalie Pope hatıra eşyaları satın alırken müthiş bir iş çıkardı. Aldıkları arasında bilimkurgudan çizgi romana her şey vardı” diyor Stover ve ekliyor: “Lucasfilm de bize ‘Star Wars’ malzemelerini kullanmamız için izin verdi ki bu çok cömert bir davranıştı”.
Pamela Withers Chilton da Ned’in gardırobunda olabildiğince çıldırdı. Thomas Lennon bu konuda, “ineksi kıyafetler de vardı çok ama çok çirkin kıyafetler de, ama Ned zengin olduğu için hepsi oldukça pahalı şeylerdi” diyor ve ekliyor: “Ne zaman karavanıma yeni bir kıyafet getirseler, inanmakta zorluk çekiyordum. Örneğin, çöp torbasından yapılmış gibi duran parlak bir ceket giydim, fiyatı 1.100 dolar civarındaydı. Sanırım canlandırdığım karakterin ortaya koyduğu başlıca şey:  ‘Zevkin mantığı olmaz’”.
Chilton ise, “Thomas Lennon çok komik biri; onunla çalışmak çok eğlenceliydi. Onun gardırobu tam bir işbirliğinin sonucu: Ben gidip bana çarpıcı gelen şeyleri buluyor ve sonra bunları denemesi için ona götürüyordum. Sanırım en hoşuma giden an bir kıyafeti deneyip, ‘Galiba fazla ileri gittik’ dediği andı” diyor gülerek.
Kostüm tasarımcısı, Zac Efron’ın kıyafetlerini de Mike’ın günün modasına ayak uydurma süreci içinde geçirdiği değişimlere göre belirlediğini ifade ediyor: “Mike okula kayıt yaptırmaya gittiği ilk gün, modaya aşırı uygun giyiminin o günün ergenlik çağındakilerin tarzlarıyla uyumsuz olduğunu fark ediyor. Onu bir sonraki görüşümüzde, kot pantolonu, beyaz tişörtü ve deri ceketi içinde elinden geldiğince havalı olmaya çalışıyor. Ama günler geçtikçe yeni ‘derisinin’ içinde gitgide daha rahat ediyor ve havalı olmaya çalışmasına gerek kalmıyor. Harika görünüyor ve bunun için çaba harcıyormuş gibi durmuyor”.
“17 Yeniden/17 Again”de kullanılan başlıca mekanlardan biri Santa Monica Lisesi’ydi. Oyuncular ve çekim ekibi burada bir an için bile olsa Mike O’Donnell’ın yerinde olmanın nasıl bir şey olduğunu hissedebildiler. Efron bu konuda şunları söylüyor: “Liseye bir yetişkin olarak geri dönebilme fikri müthiş bir şey… ta ki oraya gerçekten gidene dek. Orası ergenlik güvensizliklerinden oluşan korkunç bir dünya ve oradaki herkes hayatının geri kalanında ne yapacağını bulmaya çalışıyor.  Organize bir keşmekeş söz konusu”.
“Liseye geri dönmek istemezdim. Şu an olduğum kişi olabilmek için tüm o rahatsız aşamaları tekrar yaşamak zorunda olmadığım için kendimi şanslı hissediyorum” diyen yapımcı Jennifer Gibgot, gülerek ekliyor: “Ama dönüp o zamanlara mutlulukla bakabilirim; itiraf etmeliyim ki film sayesinde bu deneyimi azıcık da olsa yaşamaktan keyif aldım”.
Yapımcı Adam Shankman ise son noktayı koyuyor: “Tekrar genç olmayı ve her şeye yeniden başlayabilmeyi istediğiniz o anlar sanırım herkesin özdeşleşebileceği bir şey. İlham veren eğlencelikleri, ve filmler aracılığıyla rüyalarımı yaşayabilmeyi seviyorum. Bence filmleri böylesine eğlenceli kılan şey bu”.

Resimler:

Bir yanıt yazın