Felekten Bir Gece – The Hangover

FELEKTEN BİR GECE “THE HANGOVER”

10 Temmuz’da vizyona girecek THE HANGOVER / FELEKTEN BİR GECE’nin başrollerinde Bradley Cooper, Ed Helms, Zach Galifianakis, Heather Graham, Justin Bartha ve Jeffrey Tambor’un yer aldığı filmin yönetmeni Todd Phillips.

Bu yaza damagasını vuracak bu sürpriz komedi.“Old School”un yönetmeni Todd Phillips, çok ama çok kötü gitmiş bir bekarlığa veda partisini konu alan bir komediyle tekrar sinemaseverlerle buluşuyor.
Doug (JUSTIN BARTHA) düğününden iki gün önce en yakın arkadaşları Phil ve Stu (BRADLEY COOPER ve ED HELMS), ve müstakbel kayın biraderi Alan’la (ZACH GALIFIANAKIS) birlikte Las Vegas’a, asla unutmayacaklarına yemin ettikleri bir bekarlığa veda partisi yapmaya gider.
Fakat ertesi sabah başları zonklar vaziyette uyanan üç sağdıç hiçbir şey hatırlamamaktadırlar. Oteldeki lüks süitleri darmadağındır ve damat da ortalarda yoktur.
Ne olup bittiği hakkında en ufak bir fikirleri bulunmayan ve zamanları son derece kısıtlı olan üçlü, bir gece önceki kötü kararlarının izini sürerek, neyin yanlış gittiğini anlamak ve Doug’ı  bulup Los Angeles’taki düğününe yetiştirmek zorundadırlar.
Ama ortaya çıkardıkları şeylerle doğru orantılı olarak, gerçekte başlarının ne kadar büyük dertte olduğunu da fark ederler.
Warner Bros. Pictures, Legendary Pictures işbirliğiyle, bir Green Hat Films yapımı olan Todd Phillips filmi “The Hangover/Felekten Bir Gece”yi sunar. Filmin başrollerini Bradley Cooper (“He’s Just Not That Into You”), Ed Helms (“The Office”), Zach Galifianakis (“What Happens in Vegas”), Heather Graham (“Baby on Board”), Justin Bartha (“National Treasure” ikilemesi) ve Jeffrey Tambor (“Arrested Development”) paylaştı.
Yönetmenliğini Todd Phillips’in (“Old School”) gerçekleştirdiği filmin senaryosu Jon Lucas ve Scott Moore’un (“Four Christmases”) kaleminden çıktı. Todd Phillips ve Dan Goldberg’ün (“Old School”) yapımcı olarak yer aldığı filmin yönetici yapımcıları ise Thomas Tull (“Watchmen”), Jon Jashni (“Observe and Report”), William Fay (“Observe and Report”), Scott Budnick (“School for Scoundrels”), Chris Bender (“American Pie”, TV dizisi “Kyle XY”) ve J.C. Spink (“Kyle XY”).
Filmin yaratıcı ekibi, görüntü yönetiminde Lawrence Sher (“Dan in Real Life”), yapım tasarımında Bill Brzeski (“The Bucket List”), kurguda Debra Neil-Fisher’dan (“Baby Mama”) oluşuyor. “The Hangover/Felekten Bir Gece”nin müziği Christophe Beck (“What Happens in Vegas”) tarafından hazırlandı ve soundtrack albümü de New Line Records’dan çıktı.

“Dördümüzün Asla Unutmayacağı Bir Geceye”

Bekarlığa veda partisi uzun yıllara yayılmış bir gelenektir. Ülkenin dört bir yanında, her haftasonu, düğün arifesindeki sayısız erkek en iyi arkadaşlarından bir kaçı tarafından sembolik olarak son bir hovardalık için dışarı çıkartılırlar. Yönetmen Todd Phillips, sanki böylesine masum bir eğlenceden, çılgınca, tehlikeli ya da kanun dışı bir olay çıkma olasılığını göz ardı etmek istercesine, kayıtsız bir şekilde, “Bir kaç arkadaşın bir araya gelmesinden ibaret” diyor ve ekliyor: “Öylesine tipik bir şey ki buna bekarlığa veda partisi bile demek istemiyorlar çünkü bunu daha çok bir kaç erkeğin baş başa eğlenmesi olarak görüyorlar. Güzel bir akşam yemeği, biraz kahkaha ve yeni damat için kadeh kaldırma; yani anlayacağınız, ‘Zararsız’ bir şey”.
Düşünün ki bu gece eğlencesi Doug’ın düğün gününe fena şekilde az bir zaman kala gerçekleşir…
Ve evet, müstakbel kayınpederi ona pahalı Mercedes’ini ödünç verir…
Ve tabi ki, Stu nereye gittikleri konusunda kız arkadaşına yalan söylemek zorunda kalır…
Ve evet, sosyal açıdan biraz eksik ve bir miktar da serseri bir mayın gibi olan yeni kayınbiraderini de yanlarında götürürler…
Ama tüm bunları saymazsak, endişe duymalarını gerektirecek ne vardır ki?
Bu dörtlü Caesars Palace oteline yerleştiklerinde kendilerini iyi ve rahatlamış hissetmektedirler. Caesars’ın çatı terasına çıkıp, çölün Vegas ışıklarıyla aydınlanan gökyüzünün altında, kadehlerini Doug’ın yeni hayatına kaldırarak, “dördümüzün asla unutmayacağı bir geceye” diyerek içkilerini yudumlarlar.
Ve hepsinin de son hatırladığı şey bu olacaktır.

“Ne oldu?”

Phil, Stu ve Alan ertesi sabah gözlerini üzerinde sere serpe yattıkları mermer zeminde açarlar. Pencerelerden içeri vuran güneş ışıkları süitin darmadağın olduğunu gözler önüne sermektedir.
Ama, Phillips’e göre, bekarlığa veda partisi söz konusu olduğunda, bunda çok da sıradışı bir yan yok: “Kafayı bulmak ve ertesi sabah boş şişe yığınları içinde uyanmak genel akışa gayet uygun. Akşamdan kalmalar hakkında bir filmin, akşamdan kalma olayını tümden bitirmesi için, her şeyi dev bir adım öteye götürmek zorundaydık. Şöyle düşündük: ‘Çılgınlığın zirvesine çıkıldığı halde, hayatta kalıp da hakkında konuşacağınız bir gece nasıl bir şey olurdu?’”
“Road Trip”, “Old School” ve “School for Scoundrels”ın ardından yönetmen Phillips’le dördüncü kez birlikte çalışan yapımcı Dan Goldberg ise, “Peki ya odalarında daha önce hiç görmedikleri bir bebek ve bir de kaplan olsaydı?” diyor.
Jakuzi kabarcıklarının üzerinde şişme bebekler batıp çıkmakta, yandığı belli olan bir sandalyenin dumanı hâlâ tütmekte, tavandan sarkan otoman kumaş sallanmaktadır.
Ha bir de ufak bir ayrıntı daha… damat kayıptır.
Eğlence düşkünü üçlü kendilerine gelmeye çalışırken, karşılarındaki sahneye her birinin tepkisi farklı olur. Elebaşı Phil hasarı kendinden emin bir halde ama bulanık gözlerle inceler; iyi vakit geçirdiklerine ve Doug’ın çok geçmeden ortaya çıkacağına kanaat getirir. Kredi kartı resepsiyondaki dosyada bulunan, vesveseci Stu paniğe kapılır, ve 4.000 dolarlık süitteki hasarları birer birer keşfettikçe paniği gitgide artar. Alan ise her şeye çılgınca bir merak duygusuyla yaklaşır; ta ki yarı çıplak vaziyette capcanlı, yetişkin bir kaplanın saldırı mesafesinde olduğunu fark edene dek.
Bradley Cooper, Goldberg’ün deyişiyle, “bir planı olan, makineli tüfek gibi konuşan” Phil’i canlandırıyor. Grup içinde evliliği ve babalığı tatmış tek isim olan Phil, bir aile babası ve lisede İngilizce öğretmenidir. Dolayısıyla, kendini hayatı tarafından biraz kısıtlanmış hissettiğinden, üniversite arkadaşlarıyla yapacağı bu geziyi dört gözle beklemiştir. O yüzden, bu küçük aksiliğin grubun haftasonunu mahvetmesine izin vermeyecektir.
“Phil’in düşüncesi, ‘Bir kaç aspirin içip, her şeyi adım adım ele alalım. Paniğe gerek yok’ şeklinde” diyor Cooper ve ekliyor: “Durum ne kadar kontrolden çıkarsa çıksın, idare edebileceğini düşünmekten vazgeçmiyor. Tekrar tekrar denemeye devam ediyor; ta ki kontrol elinden tam anlamıyla kayıp gidene dek”.
Phillips ise şunları söylüyor: “Bradley hem kamera önünde hem arkasında çok komik, ama onu daha çok bir lider olarak görüyorum; zaten bu hikayede de fiilen lider konumda. Akşamdan kalma keşmekeşin içinden sıyrılıp, neler olup bittiğini bulmak için diğer ikisini odaklayan da o”.
Bu arada, evde dizginlerini kısa tutan bir kız arkadaşı olan ve ezici bir sorumluluk duygusuna sahip dişçi Stu tatlı biridir ama şu an sakin olmaktan çok uzaktır. Stu’yu, bu felaketin kredi kartı ekstresine yansıyacak faturasının değerli Melissa’sı tarafından görülmesi korkusundan birazcık olsun uzaklaştıran şey, her nasıl olduysa bir dişinin yerinde olmadığını fark etmektir. Kesin olarak belirtmek gerekirse, tam ön kısma denk gelen birinci küçük azı dişinin yerinde şimdi Stu’nun açıklayamadığı kanlı bir boşluk vardır.
Stu rolünü üstlenen Ed Helms şakayla, “Yapımcıların bu role beni uygun görmelerinden gurur duydum ama aynı zamanda biraz da gücendim çünkü Stu biraz şapşal ve kılı kırk yaran bir tip” diyor. “The Office”in çekimlerini aksatmamak için Las Vegas’taki film setine Los Angeles’tan gidip gelen aktör, “Eğer bu filmdeki tiplemeleri arketiplere indirgeyecek olursanız, Phil havalı, Alan tuhaf, Stu ise kıl olarak görülebilir. Yapımcıların bu rol için beni düşünmelerine neyin neden olduğunu merak etmeden yapamıyorum…”
Belki de bunun nedenini Phillips’in yorumundan çıkarabiliriz: “Ed aslında çoktan eriyip tükenmiş olması gereken, duygularını bastıran, kılıbık adam rolünde gülmekten öldürüyor”.
Zach Galifianakis’in canlandırdığı Alan, yapı olarak muhtemelen mevcut durumlarına en uygun olan kişidir, ama cevapları o da bilmez. Stu kayıp dişiyle ve mahvolduğunu varsaydığı hayatıyla ilgili sızlanmaya devam ederken, Phil kahvaltı ve eylem planı hakkında konuşarak dikkatlerini toparlamaya çalışır. Alan ise, üzerinde çarşaftan yaptığı peştamalla, bir yandan koltuklardan birinden aldığı pizza dilimini kemirirken, bir yandan da etrafa saçılmış şeyleri çocuksu bir merak ve biraz da gururla inceler.
Sanki başka bir aksilik olması mümkünmüş gibi, Alan’ın keşif gezisi çok geçmeden bir köşeye sıkışmış, mutlu, canlı ve kimliği tamamen belirsiz bir bebeği ortaya çıkarır.
Galifianakis’in yaratıcı stand-up komedisinin hayranı olan Phillips, onun kendine özgü benzersiz tarzına hayran olduğu ve yaratıcılığına uygun bir rolde ışıldayacağını bildiği için Alan rolünü ona verdiğini söylüyor: “Alan hep yanlış kararlar veren sakar bir adam” diyor yönetmen.
Galifianakis ise canlandırdığı karakteri şöyle tanımlıyor: “Alan biraz sıradışı. Arkadaşı yok; başkalarının onu tuhaf bulduğuna dair bir fikri de yok çünkü yaptığı ve söylediği her şeyin bütünüyle havalı ve yerli yerinde olduğuna inanıyor. O, muhtemelen çok sayıda çılgınca partide çok fazla yatıştırıcı almış. Bu rolün güzel tarafı çok mantıklı olmasının gerekmemesi. Bir oyuncu genellikle karakterinin neyi neden yaptığının ve tutarlılığının farkındadır, ama Alan kendi sapkın mantığıyla hareket ediyor”.
Goldberg de bunu doğruluyor: “Ağzından bir şeyler çıkıyor ve bunun nereden geldiğini bilemiyorsunuz. Tamamen alakasız ama bir o kadar da komik sözler bunlar. Alan tam anlamıyla toplum dışı biri ama bu adamlarla arkadaş olmaya çalıştığı aşikar; ve bir şekilde hep beraber yaşadıkları bu felakette o tuhaflığıyla kendini sevdirmeyi başarıyor”.
Bu üçlünün her şekilde en çok ihtiyaç duydukları kişi Doug’dır.
Gizemli bir şekilde ortadan kaybolan koca adayını canlandıran Justin Bartha, “Doug grupta mantığın sesi. Onun diğer kişilikleri birleştiren biri olmasını istedim. Öbür üç adamın ortak paydası Doug olduğu için, kaybolduğunda her şey birbirine giriyor” diyor.
Ortağı Scott Moore’la birlikte “The Hangover/Felekten Bir Gece”nin senaryosunu yazan Jon Lucas ise, Doug için, zorunlu olarak olayların belli bir kısmında yer almasa da, “O hikayenin mihenk taşı. Diğer üç adamı bir arada tutan kişi. Dolayısıyla, ortadan kaybolunca, birden bire arkadaş olmaktan uzaklaşıp, her biri ayrı telden çalan tuhaf bir üçlüye dönüşüyorlar. Hepsinin umutsuzca bulmaya ihtiyaç duyduğu, bizim de bulmalarını umutsuzca istediğimiz kişi, adeta Kutsal Kase kadar kıymete binen Doug oluyor” diyor.
Moore ise ortağına şunu ekliyor: “Neyse ki, Doug’ı o kadar önemsiyorlar ki önlerine çıkan her şeye göğüs germeye istekliler ve birbirlerine ne kadar öfkelenseler de onu bulmak için birbirleriyle kenetleniyorlar”.
Phillips’in bu konudaki yorumu ise şöyle: “En güzel mizah yürekten gelendir. Bu adamların birbirleri için gerçekten endişelendiklerine ve aralarında hakiki bir bağ olduğuna inanmanız gerekiyor ki esprilerin ötesinde bir komedi düzeyine erişilebilsin. Bu film doğal mizahı, erkekler arasındaki arkadaşlığın beceriksizliğini ve onları birbirine bağlayan şeyleri konu alıyor”.
Yönetmen sözlerini şöyle sürdürüyor: “Komedinin yüzde 70’i oyunculardır. Kesinlikle iyi bir hikayeye ihtiyacınız var ama bunun ötesinde, tempo da, çok iyi komedi oyuncularını belli bir duruma koymak ve birbirlerine karşılık vermelerine olanak tanımak da çok önemli. Senaryo Bradley, Ed ve Zach için sadece bir taslaktı. Onu alıp bambaşka bir noktaya götürdüler. Yardımcı rollerdeki oyuncular için de aynı şey geçerli. Bir filmi hakikaten komik insanlarla doldurduğunuzda, bu durum momentumun akışına yardımcı oluyor”.

“Ne Yaptık Biz?”

Tamam, peki, kendi başlarınalar ve Doug’ın onlara ihtiyacı var. Phil, Stu ve Alan hatırlayamadıkları bir gecede yaşanan olayların parçalarını nasıl bir araya getirebilirler? Şimdi ceplerini boşaltıp ipuçlarını arama vakti: Makbuzlar, ATM ekstreleri, park biletleri, hastanede size takılan o plastik bileklikler…
Filmin terse doğru akışı bir hikaye anlatıcı olan Phillips’e ayrıca cazip geldi. Bu konuda, “O sabahtan başlayarak, bu üçlünün kafalarını toplaması ve muhtemel ipuçlarını peş peşe takip ederek bir önceki gece yaşadıkları sürprizlere, beklenmedik olaylara ve beceriksizliklere geri dönmeleri gerekiyor ki Doug’ı son olarak nerede gördüklerini hatırlayabilsinler. Siz de onlar parçaları buldukça olayları birleştiriyorsunuz. Bazı açılardan klasik bir polisiye hikaye gibi” diyor.
Fakat, Goldberg’ün belirttiği gibi, “Bu dedektiflerin başları fena halde zonkluyor”.
Cooper şunu ekliyor: “Hikayenin başlangıcı sizi bir yöne götürüyor ama o noktada öylece sonlanıp, bir başka yöne sapıyor”.
Helms’in yorumu ise şöyle: “Sırada neyin olduğunu asla bilmiyorsunuz. Her şey beklemediğiniz bir anda gelişiyor ve her sahnede ‘Vay canına, bu da nereden geldi?’ diye soruyorsunuz. Ama her şey yerli yerine oturuyor. Birbirinden kopuk olaylar söz konusu değil; her büyük aksiyon sahnesi, her çılgınca sahne hikayeyi ileri taşıyor ve sonunda her şey bir mantığa oturana dek tam gaz gidiyor. Ayrıca, film Zach Galifianakis’e süspansuar giyme fırsatı veriyor”.
Galifianakis’in kendisi bile bunun iyi bir şey olup olmadığını hâlâ sorguluyor.
“Bir filmde süspansuar giyiyorsanız, bunun sizin başınızın altından çıktığını bilirsiniz. Todd’a, ‘Daha önce perdede daracık kıyafetler içinde, tıknaz adamlar gördük; bunu bir adım öteye götürmeye ne dersin?’ diye sordum. Elbette kabul etti. Bunu söylemiş olduğuma inanamıyorum. Şu an bir süspensuar giymekteyim ve zavallı anneciğim… Özür dilerim, anne”.
Akşamdan kalma kahramanlarımızın gün ışığına çıkardığı ipuçları onları şehrin daha az bilinen bazı “ateşli” mekanlarına götürür. Bunlar arasında acil servis, Metro Karakolu ve The Strip’in çok çok çok uzağında bir düğün şapeli bulunmaktadır. Elbette bunlar Las Vegas turizm bürosunun “Vegas’ta olan Vegas’ta kalır”” sloganını yaratırken düşündükleri yerler değildir.
Bu beceriksizce başarısızlık turunun başrolünde yer alan kişilerden biri Heather Graham’in canlandırdığı Jade karakteriydi. Graham canlandırdığı karakter için, “Şirin mizaçlı bir striptizci-eskort; ve gerçek aşka çok rahat bir bakışı var” diyor. Jade aynı zamanda, yaklaşık 4 saat önceden beri, kafası hâlâ bulanık olan ve bir dişi eksik bir dişçinin karısı da olabilir. “Garip ve havalı bir hippi striptizci. Yapmacıklığı yok” diye ekleyen Graham, rolün kendisine, Los Angeles’taki bir fitness kulübünde yeni öğrendiği direk dansında ustalaşması için imkan verdiğini söylüyor. Ayrıca, yapım sırasında Las Vegaslı bir taksi şoförüyle aralarında geçen konuşmayı da aktarıyor: “Bana filmle ilgili sorular sordu. Ben de ona kafayı bulup bir gece önce yaptıklarını hatırlamayan üç kişilik gruptan söz ettim. Bana, ‘Evet, öyle pek çok gecem oldu’ dedi. Yani sanırım pek çok insan bununla özdeşleşecek”.
Ne yazık ki, adamlarımızın karşısına çıkan herkes Jade kadar kibar değildir.
“The Daily Show”dan tanıdığımız Rob Riggle, karşımıza Las Vegas’ın pek öyle en iyisi olmasa da, şok silahında olağanüstü yetenekli polis memuru Franklin rolünde çıkıyor. Ken Jeong (“Pineapple Express”) ise, Phil, Stu ya da Alan’ın gerçekleştirdiklerini hiç hatırlamadıkları saldırıların intikamını almaya kararlı, ölümcül ve aklen dengesiz Bay Chow rolünü üstleniyor. Son olarak da, komedi kulübü baş oyuncusu Mike Epps (“Soul Man”) üç adamı sahip olmadıkları 80.000 dolara mâl olan bir kimlik karmaşasına dahil ediyor.
Ama uzak ara en talihsiz karşılaşmaları Mike Tyson’ladır.
Filmde kendini canlandıran Tyson kötü adam imajına esprili bir şekilde darbe vuruyor; ufak bir “hayali davul” numarası çekiyor; ve herkese, emekli olsun olmasın, hâlâ kesinlikle formundan bir şey kaybetmediğini gösteriyor.
Stand-up komedinin deneyimli ismi Helms, dövüşçünün yapım sırasında en komik şeylerden birini söyleyişinden övgüyle bahsediyor. “Todd, Tyson’a bir sahnede Zach’i nasıl yumruklayacağına dair talimatlar veriyor, ‘Mike, bunu biraz daha şöyle yapmanı, elini biraz yukarıda tutmanı istiyoruz’ gibi şeyler söylüyordu. Tyson buna şöyle karşılık verdi: ‘Lise tartışma takımı kaptanının bana yumruk vurmayı öğrettiğine inanamıyorum!’ Setteki herkes gülmekten koptu. Onun komik bir adam olduğunu kim bilebilirdi? 10 yıldır komedi yapıyorum; Mike Tyson ise geliyor ve adeta, ‘Bak, ben senden komiğim!’ demiş oluyor”.
Genele bakıldığında, Goldberg filmi şöyle özetliyor: “Bol bol fiziksel komedi var. Büyük tehlikeli sahnelerimiz, dövüşlerimiz, yakıp yıkma, çıldırmış çıplak adamlar, kaplanlar, yumruk yiyen adamlar var; işimiz zordu”.
Yapımcılar bu zorlu sahneleri ünlü dublör koordinatörü Darren Prescott’a emanet ettiler, ama onun bile çizgiyi bir yerde çekmesi gerekiyordu. Hatta öyle bir noktaya gelindi ki,  Cooper’ın aktardığı şu olay yaşandı: “Şok tabancalı bir sahne vardı. Todd her şeyi olabildiğince gerçekçi şekilde yapmaktan hoşlanır. Dolayısıyla, bizim gerçekten şok tabancasıyla vurulmamızı istediğini duyduğumuzda, çok da uzak bir ihtimal olarak görmedik. Bize, ‘Hadi ama beyler, altı üstü elli bin volt’ dediğinde muhtemelen şaka yaptığını anlamam bir dakika kadar sürdü gerçekten”.
Elbette, tüm bunlar olup biterken, Phil, Stu ve Alan hâlâ umutsuzca Doug’ı aramaktadır. Doug’ı hatırlıyor musunuz? Hepsinin bu kargaşa içine düşmelerinin nedeni olan kişi. “Filmimiz adeta ‘Saving Private Ryan/Er Ryan’ı Kurtarmak’ın komedi versiyonu gibi” diyor Phillips ve ekliyor: “Bu kez diğerlerinin kurtarmak için cehennem kabusu yaşadıkları kişi Doug”.
Bu arada, Stu’nun cep telefonun öbür ucunda güvenli bir mesafede bulunan baskın kız arkadaşı Melissa ise (Rachael Harris, “Notes from the Underbelly”) tüm ilişkileri boyunca erkeğinin kontrolünü ilk kez kaybetmiş olmaktan hiç memnun değildir. Aynı şekilde, Doug’ın makul ama gitgide kendini kaybeden nişanlısı Tracy (Sasha Barrese) Los Angeles’ta düğün hazırlıklarına gömülmüş durumdadır ve telefonun öbür ucunda heyecanla beklemektedir. Müstakbel kocasından 48 saattir haber almamıştır. Onu her aradığında ya sesli cevap sistemi yanıt vermekte ya da Phil tarafından her şeyin yolunda olduğuna dair alelacele temin edilmektedir.
Tracy’nin babası Sid (Jeffrey Tambor) şaşırtıcı ölçüde sakin kalabilen tek kişidir; oysa  kendisi gelinin babası olmasının yanı sıra, müstakbel ve de kayıp damadına klasik Mercedes’ini ödünç vermiştir. Tambor, “Sid, Doug’ın istim üstünde olduğundan emin, çünkü Doug’ın bildiği bir şey varsa, o da şansınız yaver giderken masadan kalkmamanız gerektiğidir” diyor.
Keşke durum o kadar basit olsaydı.

Gün Işığında Las Vegas: Bazıları İçin Bu Ender Bir Görüntüdür

“The Hangover/Felekten Bir Gece”, Las Vegas ve çevresindeki, ayrıca Güney Kaliforniya’daki çeşitli gerçek mekanlarda çekildi. Phillips, “Bana göre, böyle bir film yapmanın kilit noktası onu olabildiğince gerçekçi kılmak. Mizah hepimizin yaşadığı gayet doğal durumların üzerine oturtulan akıl almaz aksiyonun içindedir. Vegas’a gidiyorsak, Caesars Palace’ın lobisinde, süitlerinde, koridorlarında çekim yapalım” diyor.
Çekim ekibinin yaptığı da tam olarak buydu: Çekimlerin büyük kısmını, 1960’lardan beri Las Vegas’ın kalıcı ve sürekli gelişen bir simgesi olan ünlü otelde gerçekleştirdiler. Caesars’da yapılan çekimler arasında çatı terasındaki kadeh kaldırma sahnesi ve kahvaltıdan sonraki havuz başı sahnesi bulunuyordu.
The Strip’in kuzey ucunda, Vegas’ın bir başka ikonu olan The Riviera ise kumarhanenin iç mekanı olarak kullanıldı ve buradaki kilit öneme sahip kumar sekansları için 15 blackjack (21) masasını dolduracak binlerce sahte oyun parası aksesuar departmanı tarafından hazırlandı.
Oyuncu ve çekim ekibi çok geçmeden, oradaki varlıklarının, karelerde figüran olarak görünen birçok kumarhane müdavimi için pek de önemli olmadığını gördüler. Bradley Cooper bu konuda şunları aktarıyor: “Film çekiyor olmamız kimsenin umurunda değil gibiydi. Herkes oyununa ve eğlencesine odaklanmıştı. Rulet masasında insanların çığlıkları arasında çalışmak zorunda kaldık. Adamın biri 5.000 dolar kârdayken tamamını kaybetti. Çekim ekibimiz bile ona tezahürat yaptı”.
Bir aydan fazla süre Günah Şehri’nde çekim yapmanın bir dezavantajı da vardı: Phillips’in dediği gibi, “İşten sonra gevşeyip yatmaya gitmek zordu”.
Ekip arkadaşları boş zamanlarında blackjack, barbut, rulet, bakara, kollu makineler ve Pai Gow arasında gidip gelirken, Phillips’in Texas Hold’Em’a olan ilgisini paylaşan Justin Bartha, “Filmimizin başlangıç partisinde, Todd oyuncular ve çekim ekibi için bir poker turnuvası düzenledi ve hepimizi yuttu” diyor.
“Beş haftadan sonra, Vegas’ın insanların korkunç kararlar vermek için gittiği bir yer olduğunu görüyorsunuz” diyen Ed Helms, alaycı bir şekilde sürdürüyor sözlerini: “İşte size kötü bir karar. Hah, işte bir tane daha. Bak bak, işte burada tüm hayatınızı mahvedecek bir şey! Şehir çok zekice bu amaca yönelik olarak kurulmuş ve filmimiz de bunu açık seçik ortaya koyuyor”.
Nevada’daki diğer bazı mekanlar ise Las Vegas’ın merkezindeki Fremont Street bölgesi; ve, çekim sırasında da olduğu gibi, saatte 75 km.yi bulan kum fırtınalarının yaşandığı, yakındaki Jean şehrindeki benzin istasyonu ile kuru göl yatağıydı.
Hayal ürünü olan Best Little Düğün Şapeli, The Strip’in bir kaç blok güneyinde, Las Vegas Bulvarı üzerindeydi. Yıllardır o semtin bir parçasıymış gibi dursa da aslında boş bir alana kurulmuştu ki dış mekandaki aksiyon çekimleri üzerinde kontrol sahibi olunabilsin.
Yapım ekibi Los Angeles bölgesine döndüğünde Las Vegas Metro Karakolu olarak Union ile Third Streets’in kesiştiği köşede yer alan eski Rampart detektifleri karargahını kullandılar. Bu seçimlerinin nedeni buradaki mavi-gri renk paletinin ve ciddi görünümün, Phil, Stu ve Alan’ın içinde bulundukları çılgınca atmosfere tezat oluşturmasıydı. Ama en çarpıcı tezat, Las Vegas kargaşası ile Doug’ı ve müstakbel sağdıçlarını bekleyen düğünün yapılacağı şehir kulübü arasındaydı.
Yapım tasarımcısı Bill Brzeski bu konuda şunları söylüyor: “İki zıt kutup yaratmak istedik. Vegas’taki, en ufak bir yumuşaklıktan bile yoksun, o gürültü, parlak ışıklar ve beton yığınları görsel açıdan bir kabustu. Bu arada telefon hattının diğer ucundaki Los Angeles’ta ise, Tracy’nin hazırlıklarını sürdürdüğü düğün töreninde güzellik, dinginlik, yumuşak bir müzik, şık giyimli insanlar, güllerin ve ortancaların süslediği bir bahçe vardı”.
Sinemaseverler düğün kokteylinde müzik yapan aykırı şarkıcı Dan Finnerty ve orkestrası Dan Band’i daha önceki Phillips filmleri “Old School” ve “Starsky & Hutch”tan hatırlayabilirler.
Brzeski ve ekibi tek bir seti, son derece lüks olan ama bir o kadar da mahşer yerine dönüşen otel süitini Warner Bros. Stüdyoları’ndaki 15 numaralı platoda sıfırdan inşa ettiler. Caesars Palace ve benzeri otellerdeki mevcut odalar örnek alınarak tasarlanan sette, Brzeski, “kırmızı ve kahverengi tonlarının hakim olduğu, ahşap panellerin, mermerin ve güzel kumaşların, Vegas’ın büyük kumarbazlarca oldukça aşina olunan, ateşli ve lüks yanını yansıttığı” bir görünüm yaratmak istedi. Tasarımcı, süiti platoda inşa etmelerinin nedenini, “Gerçek bir otel süitini harap etmek istemedik” diye açıklarken bir konuya daha dikkat çekiyor: “Gerçek bir otel odasına kaplan da getiremezsiniz”.
Belki de getirebilirsiniz ama getirmemelisiniz.
Filmdeki farklı görevler için dört tane kaplan eğitildi. Aynı şekilde, oyuncular ve çekim ekibi de onlarla aynı ortamdayken nelere dikkat etmeleri gerektiği konusunda ciddi bir eğitimden geçtiler. “Evcil olsunlar olmasınlar vahşi hayvanlarla çalışmak ciddi bir iştir. Özellikle de kaplanlar sürprizleri sevmezler. Kaplanların olduğu zamanlarda tesis tamamen kilit altına alındı ve orada olması zaruri olmayan çalışanlar set dışında tutuldu” diyor Brzeski.  Kalanlar ise ani hareketler yapmamaları ya da görüş alanının dışında saklanmamaları konusunda uyarıldılar.
Bazı aksiyon sahneleri için, Jim Henson Yaratık Mağazası tarafından temin edilen ve iki operatör tarafından kontrol edilen gerçek boyutlu animatronik kaplanlar kullanıldı. Otuz minik otomatik motor, animatroniğin yüz hareketlerini gerçekleştirirken, K-Y Jelly’den alınan  bir karışım da kaplanın etkileyici çenesi ve dişlerindeki salyayı sağladı.
Brzeski büyük kediler hakkında küçük bir şey daha öğrendi: Kaplanlar sert zeminleri tercih ediyorlar. Bu yüzden, Mercedes’in arka koltuğunda olmaları gereken sahnelerde, koltuklar kaldırılıp yerlerine sert ve dayanıklı malzemeden koltuklar kondu. “Kaplanların olabildiğince konforlu olmasını istedik sadece” diyor Brzeski şakayla.
Doug’a müstakbel kayınpederi tarafından Vegas seyahati için cömertçe ödünç verilen 1969 model üstü açılabilir Mercedes Benz de bir sanat eseriydi. Birbirinin tıpatıp aynı olan beş araba toplandı ve yapımcılar tarafından arabanın farklı şekillerde harap oluşunu gösterirken kullanıldı. Brzeski’nin bu konudaki açıklaması ise şöyle: “Tek bir araba alıp her durumda onu kullanamazdık çünkü sekans dışı çekimler yapıyorduk. Hatta arabayı ikiye bölüp bir römorkun üzerine koymamız bile gerekti. Filmin süregiden esprilerinden biriydi bu: Ne zaman çocuğunuzun arabanızı ödünç almasına izin verseniz, arabanın başına bir şeyler gelecektir”.
Elbette, Sid’in arabayı teklif etmesinin nedeni, Doug’ın düğünden önce klas bir şekilde eğlenmesi gerektiği şeklindeki felsefesiydi. Sid’i canlandıran aktör ise bu bakış açısına katılmıyor: “Ben onun tam tersiyim. Sid düğünden önce kurtlarınızı dökmeniz ve biraz belaya bulaşmanız gerektiğini söylüyor. Bu onun görüşü. Ben ise sıcak bir duş alın, biraz yoğurt yiyin, belki bir de Xanax içip yatmaya gidin çünkü sizi büyük bir gün bekliyor olacak derim. Böylesi daha iyi olur” diyor Jeffrey Tambor.
Todd Phillips komedi uğruna “The Hangover/Felekten Bir Gece”de sınırları biraz zorladığının farkında, ama buradaki öğeleri hayli hayli gölgede bırakacak gerçek bekarlığa veda partilerinin olduğundan da oldukça emin. Bunun ışığında, dışarıda kendi gecelerini geçirecek damat ve gelin adaylarına şu bilgece tavsiyede bulunuyor: “Kanka sisteminden yararlanın. Partideki herkes bir diğer kişiden sorumlu olsun. Gerekirse isimlikler takın”.

Resimler:

Bir yanıt yazın