Karanlık Sular – The Shallows

KARANLIK SULAR
“The Shallows”

Sıkı bir gerilim filmi olan The Shallows/Karanlık Sular’da, Nancy Adams (Blake Lively) gözlerden uzak bir kıyıda sörf yapmaktadır ki kendisini bir büyük beyaz köpekbalığının avlanma sahasında bulur. Kıyıdan sadece 180 metre açıkta olmasına karşın, hayatta kalmanın Nancy’nin yaratıcılığını, pratik zekasını ve dayanıklılığını kullanmasını gerektiren tam bir irade sınavı olduğu anlaşılır.

Columbia Pictures bir Weimaraner Republic Pictures- Ombra Films yapımı olan Jaume Collet-Serra filmi The Shallows/Karanlık Sular’ı sunar. Başrolünü Blake Lively’nin üstlendiği filmi Anthony Jaswinski yazdı, Jaume Collet-Serra yönetti. Filmin yapımcılığını Lynn Harris ve Matti Leshem; yönetici yapımcılığını ise Doug Merrifield ve Jaume Collet-Serra gerçekleştirdi. The Shallows/Karanlık Sular’ın görüntü yönetimi Flavio Labiano’nun, yapım tasarımı Hugh Bateup’ın, kurgusu ACE’den Joel Negron’un, müziği ise Marco Beltrami’nin imzasını taşıyor.

FİLM HAKKINDA

Kıyıdan çok az bir mesafe açıkta bir kayanın üzerinde mahsur kalan Blake Lively, “Bu film sizi ilkel bir düzeyde yakalıyor” diyor ve ekliyor: “Burada söz konusu olan şey hayatta kalma gücü, irade gücü. Senaryoyu okuduğumda, ‘O durumda ben ne yapardım?’ diye düşündüm. Nancy’nin hayatta kalmak için verdiği mücadele gerçekten inanılmaz.”

The Shallows/Karanlık Sular’da, Nancy (Lively) annesinin ölümünün ardından teselli arayan bir genç kadındır. Kararlı bir tıp öğrencisi olmasına rağmen, onu rahatlatan şeylerden biri de sörf yapmaktır ve şimdi aradığı yeri bulduğunu düşünmektedir –annesi için özel bir yer olan gizli bir kumsal. Tek başına sörf yapmanın tehlikeli olduğunu bildiği halde, yol arkadaşı son anda gelmekten cayınca bu riske girer –hatta sıkı ilişkilere sahip olduğu ailesini arayıp bu özel yeri bulduğunu söyler. Bu güzel, saklı kumsalda sörf yapmanın düşünmek için iyi bir fırsat olduğunu hisseder.

Eşi ve ortağı Lynn Harris’le birlikte filmin yapımcılığını üstlenen Matti Leshem, “Ne yazık ki, Nancy bir büyük beyaz köpekbalığının beslenme alanına giriyor. Köpekbalığı ona saldırıyor ama bunu yapması sadece doğasının gereği. Nancy kıyıdan yalnızca 100-200 metre uzakta –bu mesafeyi yüzebilir ama kendi ile güvenli yer arasında köpekbalığı var” diyor.

Lynn Harris ise şunları ekliyor: “Bir karakterin yükseltilmiş bir durumdaki yolculuğu hoşuma gidiyor. The Shallows/Karanlık Sular merkezinde gerçek bir karakter olan inanılmaz gerilim yüklü bir macera. Ana karakter gücünü bulma ve korkusunu yenme gelişimi yaşıyor.”

Gerçekten de, Nancy o durumdan canlı kurtulmak için tüm gücünü –cesaretini, aklını, pratik zekasını ve yaratıcılığını– kullanmak zorundadır. Yapımcıya göre, Nancy, ”Elindeki pek az şeyle idare etmek zorunda olduğunu fark ediyor. Hayatta kalmak için kullanabileceği şeylerin bir listesini yapıyor. Daha önceki bilgi ve deneyimlerinden ilkel içgüdülerine, çevresindeki ortamı incelemek ve değerlendirmekten kıyafet ve aksesuarlarını alet olarak kullanmaya kadar, hayatta kalma mücadelesinde yardımı dokunacak her şeyi belirliyor. Ve tıpkı medcezir gibi, bu mücadele de gittikçe üst seviyeye çıkıyor.”

“Hikaye son derece organik ama aynı zamanda hepimizin özdeşleşebileceği bir şey: En büyük korkularımızla başa çıkmak” diyor Leshem ve ekliyor: “Yüzleşebileceğinizi asla düşünmediğiniz bir şeyle yüzleşmek için ne gerekir? Elbette, belli bir düzeyde, gerçekten zorlu olan her şeyin büyük beyaz köpekbalığıyla cisimleştiği bir metafor bu.”

Nancy kendini okyanusun en müthiş yırtıcısıyla karşı karşıya bulur. Bu köpekbalığı özellikle iri ve ölümcüldür –kan kokusu alınca içgüdüsel olarak yaptığı şeyi yapar ve beslenme alanını, büyük bir kambur balina leşini korumaya girişir. Nancy gitgide yaratıcı olsa da, köpekbalığı da yaşamaya aynı ölçüde kararlıdır ve bu zorlu irade savaşında varını yoğunu ortaya koyacaktır.

Bu mücadelenin koreografı Jaume Collet-Serra’ydı. Harris yönetmen için, “Yaptığı her filmde olağanüstü miktarda gerilim var” diyor ve ekliyor: “Oyuncularından müthiş performanslar çıkarıyor; her sahneyi ve her kareyi izleyicilerin gözünden görüyor; onlar için o anda en heyecan verici deneyimin ne olacağını düşünüyor.”

Collet-Serra projeye katılmaktan heyecan duyduğunu dile getiriyor ve bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Yönetmen için mega zorluk oluşturacak çok sayıda öğeyi bir araya getirmişti. Tek bir mekanda geçiyordu. İşin içinde su vardı.  Hayvanlar vardı. Ve bir BY karakter vardı. Bu öğelerden herhangi biri tek başına bile zorluk yaratır, dolayısıyla hepsini tek bir filmde toplamak gerçekten heyecan vericiydi.”

Yapımcılar filmin başrolünü “Gossip Girl”le şöhrete kavuşan ve The Age of Adaline’deki performansıyla övgü toplamış Blake Lively’ye verdiler. Harris’e göre, “Blake tüm hayatı boyunca sörf yapmış bir genç kadın gibi görünüyor. Ayrıca, tıp öğrencisi olduğuna inanmanızı sağlayacak bir ağırlığı var. Performansı güçlü ve duygusaldı. Zor bir roldü çünkü filmin hemen hemen her karesinde yer alıyordu.”

“Blake çok sevimli olmasının yanı sıra, çok güçlü, çok zeki ve çok yaratıcı. Nancy’de öne çıkmasını istediğimiz özellikler bunlardı” diye ekliyor Collet-Serra.

“Nancy tıp okuyor. Bu, denizin ortasında bir kayanın üzerinde kanaması varken çok işe yarıyor!” diyor Lively gülerek ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Nancy çok pratik. Düzenli bir kişilik, bazı şeyleri belli bir şekilde olmasından hoşlanıyor. Böyle bir kadının hayal edebileceğiniz en karmaşık konumun içine atıldığını düşünsenize. Harika bir eşleşme değil. Çok ilginç olan buydu; yaşadığı deneyim Nancy’nin karakterini her açıdan sınıyor. Hayatta kalma mücadelesi verirken bu kadının hem güçlendiğine hem de dağıldığına tanık oluyorsunuz. Çok kesin bir sınav bu. Sert olduğu kadar da sorumluluk sahibi biri olarak, kalbinde heyecan arayışı olması lazım, yoksa çok kötü bir sörfçü olurdu!”

“Nancy normalde ölürdü ama zekası ve yaratıcılığı sayesinde, hayatta kalma iradesi sayesinde inanılmaz şeyler yapıyor” diyor Leshem.

Lively ise şunları söylüyor: “Antrenman yapmam gerekti; sadece olabildiğince iyi sörf yapabilmek için değil, aynı zamanda çok fazla fiziksellik gerektiren rolün üstesinden gelmek için de. Çekimlerin son iki haftasına kadar dublörüm yoktu; o zamana kadar tüm ağır sahnelerde kendim oynadım. Sörf hariç tabi! Gençlerde dünyanın bir numarası olan Isabella Nichols gibi müthiş bir sörfçüye sahip olduğumuz için şanslıydık. Diğer zorlu sahneler içinse, “savaş yaralarımdan” payımı aldım ama bu işin üstesinden gelebildiğim için gurur duydum.”

“Blake çekimler başlamadan önce birkaç sörf dersi aldı, dolayısıyla konsept hakkında iyi bir fikir edindi” diyen Nichols, şöyle devam ediyor: “Zaman içinde kendiliğinden gelen tüm o küçük şeyler hakkında ona tüyolar verdim ve tekniğini geliştirmesine yardımcı oldum. Tüm bunları kolayca alışını görmek harikaydı. Gerçek sörf eyleminin olduğu tüm çekimlerde onun hemen yanı başındaydım. O benimle, ben onunla fikir alışverişinde bulunduk ve bunlar gerçekten çok işe yaradı.”

Lively, 2010 yılında, büyük beyaz köpekbalıklarıyla ve çevrecilerle birlikte denizde zaman geçirmişti; bu durum hikayeyle daha iyi bağlantı kurmasını sağladı. Aktris bu konuda şunları paylaşıyor: “Gansbaai-Güney Afrika’da büyük beyazlarla dalmaya gittim. O muazzam yaratıklarla yüz yüzeydim. Son derece öğretici bir deneyimdi çünkü büyük beyazlardan her zaman çok korkmuştum ama suda onlarla birlikte, onların yaşam alanında olmak büyük, koca canavarlar olmadıklarını görmemi sağladı; çok güzel, sakin ve dinginler. Bu deneyimin çok yardımı oldu çünkü filmde köpekbalığını bir saldırgan olarak görmüyorum. O da, tıpkı Nancy gibi, yalnızca hayatta kalmaya çalışan, fevkalade bir yaratık.”

Film yapmak genellikle çevrenizde pek çok insan olması anlamına gelir ama Lively’nin kendini karakterinin yerine koyması gereken zamanlar vardı. Bunlardan birinde, helikopterden Lively’nin kaya üzerinde tek başınayken geniş açılı olarak çekilmesi gerekiyordu; bu da doğal olarak etrafta kimsenin olamayacağı anlamına geliyordu. “Okyanusun ortasındaki setimize gittim –kayamız ve şamandıramız. Herkes beni orada bırakıp kıyıya geri döndü. Orada karadan 100-200 metre açıkta, medcezir dalgası hızla yükselirken, tek başıma oturup kameralı helikopterin dağın arkasından çıkıp gelmesini bekledim. Birkaç dakikalık mutlak yalnızlıktan sonra, helikopter geldi ve sonra beni orada yeniden yalnız bıraktı. Yaklaşık yarım saat boyunca bir başımaydım ve bu sayede durumun önemini daha iyi kavradım. Hem çok güzel hem de çok korkutucuydu. Sarsıcı bir deneyimdi” diyor aktris.

Collet-Serra, Blake Lively’nin hemen hemen her sahnede yer aldığı için film adına bir oyuncudan fazlası olduğunu şu sözlerle açıklıyor: “Gerçekten de hikaye anlatımında benim ortağımdı. Hikayeyi ona göre şekillendirdik; her şey onun aracılığıyla filtrelendi. Yaptığımız film konusunda hepimiz hemfikirdik; ve Blake de bu süreçte bizimle işbirliği yapmaya çok istekliydi.”

Bunu sağlayan şeylerden biri de Lively’nin köpekbalığını asla bir şeytan olarak değil de, Nancy gibi hayatta kalmaya çalışan bir canlı olarak görmesiydi. “Köpekbalıkları canavarlaştırılıyorlar: İnsanlar onları korkutucu, acımasız canavarlar olarak görüyorlar ama aslında hiç de öyle değiller. Köpekbalığı kendi yaşam alanında vahşi bir hayvan” diyen Lively, şöyle devam ediyor: “Nancy hayatı için mücadele etmeye çalışırken bile köpekbalığına anlayışla yaklaşıyor. Böylesi acı dolu zamanlarda empati ve bağlantı bulmak bence oldukça kayda değer bir şey. Nancy köpekbalığına ilk zarar verenin insanoğlu olduğunu gördüğünde bir aydınlanma yaşıyor. Köpekbalığını avlamaya çalışmışlar, hem de vahşice. Üstelik sırf hayatta kalmaya çalışmak için de değil, yalnızca zevk için. İşte o zaman köpekbalığının amacını, kararlılığını, iradesini ve umutsuzca galip gelme çabasını anlıyorsunuz çünkü hayatta kalması buna bağlı. Dolayısıyla, olay iki iradenin sınanması haline geliyor. İki kurbanın. Ama yalnızca biri hayatta kalabilir. Bu bir trajedi. Hikayenin ana konularından biri bu: Doğanın kanunu.”

Kumsalda Nancy’yle birlikte sörf yapan Angelo Josue Lozano Corzo ve Jose Manuel Trujillo Salas (nam-ı diğer “Yuco”) da filmde rol aldılar. Collet-Serra şunları söylüyor: “Angelo kısa süre öncesinde Meksika’da bir şampiyona kazanmıştı. Google’dan ona baktım ve videolarını izledim. Bunlardan birinde Yuco’yla birlikte sörf yapıyordu. ‘Bu adamların ikisini de istiyorum’ dedim ve bu gerçekten iyi oldu. Filmdeki ikilinin yalnızca iyi birer sörfçü olması değil, aynı zamanda iyi arkadaş olmaları gerekiyordu.”

Lozano Corzo, Lively’nin her şeye olumlu yaklaştığını söylüyor; hatta uzmanlardan sörf tüyosu aldıktan sonra bu iyiliğe karşılık vermeye de: “Gerçekten iyi, kibar ve birlikte çalışması eğlenceli biriydi. Sörf yapmaya çok iyi uyum sağladı. Ona ayaküstü bazı elle kürek çekme eğitimi verdik ve çabucak kaptı. Geçmiş deneyimleri sayesinde zaten bir şeyler biliyordu. Bu yüzden, sörf yapmanın onun için kolay ve eğlenceli olduğunu sanıyorum. İşine yarayabileceğini düşündüğümüz başka bazı sörf tüyoları da verdik. Bunları hızla öğrenmekle kalmayıp, onlara kendi tarzını da kattı. Karşılığında o da bize memnuniyetle kabul ettiğimiz bazı oyunculuk tüyoları verdi.”

Lozano Corzo ve Trujillo Salas için kameralar önünde sörf yapmak denizde geçirdikleri herhangi bir günden farksızdı. “Benim için çok normaldi, her zamanki gibi sörf yapıp eğlendim” diyor Lozano Corzo ve ekliyor: “Çekimler sırasında Yuco’yla birlikte gerçekten eğlenceli, rüya gibi birkaç gün geçirdik. Kameramanlar çok iyiydi ve daha önce de sörf filmlerinde çalışmışlardı, dolayısıyla onlarla bağ kurmak zor değildi.”

Óscar Jaenada da oyuncu kadrosuna Nancy’nin kumsala ulaşması için rehberlik eden Carlos rolüyle katıldı. “O kumsala nasıl gidildiğini bilen kişi o; çok gizli ve bulunması zor bir kumsal” diyor Jaenada ve ekliyor: “Daha sonra, kumsalda bir şeylerin olup bittiğini fark ediyor ve ne olduğuna bakmaya geliyor.”