Kutsal Savaşçı – Priest

KUSTAL SAVAŞÇI  3D
“PRIEST in 3D”


Yapım Notları:
Yönetmen Scott Stewart’ın imzasını taşıyan, kıyamet sonrası dönemde geçen aksiyon korku filmi Priest/Kutsal Savaşçı, yeğenini bir vampir sürüsünden kurtarmak için ölümcül bir serüvene atılan deneyimli bir savaşçının öyküsünü anlatıyor. Unutulmaz macera filmlerine saygı duruşunda bulunan ve görsel açıdan çarpıcı bu geniş ekran 3-D yapımda, bir adam, insanlığın yağmacı bir ordu tarafından yok edilmesinin önündeki tek engeldir.
Yüzyıllarca süren şiddet dolu savaşlardan sonra, insanoğlu en korkutucu düşmanını, vampir ordularını yenmiştir. Kalan az sayıdaki vampir tecrit edilmiş bölgelere yerleştirilmiş, insanların büyük bölümü ise Kilise tarafından yönetilen, yüksek duvarlarla çevrili şehirlere sığınmıştır. Vampir savaşları sırasında ölümcül dövüşçüler haline gelecek şekilde eğitilen ancak belirgin dövmeleri ile ayırt edilen ve komşuları tarafından dışlanan rahipler, şimdi ayak işleri yapmakta ve nispeten inzivada yaşamaktadırlar.
Ücra bir sınır noktasında meydana gelen bir vampir saldırısı ve 18 yaşındaki bir kızın kaçırılmasıyla ilgili haber savaş gazisi Rahip’e (Paul Bettany) ulaştığında, yönetici monsenyörlerden, rehin alınan yeğeninin peşine düşmek için izin ister. Red cevabı aldığında yeminini bozup emirlere karşı gelerek, vampirler köleleştirmeden önce kızı bulmak için yola çıkar. Bu görevde kendisine eli tetikte genç bir çöl şerifi, yeğeninin erkek arkadaşı  Hicks (Cam Gigandet), ve olağanüstü dövüş becerilerine sahip eski bir Savaşçı Rahibe (Maggie Q) eşlik edecektir.
Ancak Jericho adlı çöl kasabasına ulaştıklarında Rahip, Hicks ve Rahibe, vampir akınının işaretlerini taşıyan inanılmaz bir yıkım manzarasının yanında korkutucu ve yeni bir tehlikeyle karşılaşır.
Priest/Kutsal Savaşçı‘nın başrollerinde Paul Bettany (Legion/Kıyamet Melekleri, The Da Vinci Code/Da Vinci’nin Şifresi, A Beautiful Mind/Akıl Oyunları), Karl Urban (Star Trek/Uzay Yolu, The Lord of the Rings: The Return of the King/Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü), Cam Gigandet (Twilight/Alacakaranlık, Burlesque), Maggie Q (Live Free or Die Hard/Zor Ölüm 4, Mission: Impossible III/Görevimiz Tehlike 3), Lily Collins (The Blind Side/Kör Nokta), Stephen Moyer (HBO yapımı “True Blood”) ve efsanevi oyuncu Christopher Plummer (A Beautiful Mind/Akıl Oyunları, The Sound of Music/Neşeli Günler) yer alıyor.
Min-Woo-Hyung’un yazdığı ve TokyoPop etiketi taşıyan popüler çizgi roman dizisinden uyarlanan Priest/Kutsal Savaşçı başarılı görsel efekt stüdyosu The Orphanage’in (Iron Man, Pirates of the Caribbean: Dead Man’s Chest/Karayip Korsanları: Ölü Adamın Sandığı, Sin City/Günah Şehri) kurucularından Scott Stewart tarafından yönetildi. Senaryosu Cory Goodman’a ait olan filmin yapımcıları Michael De Luca (21, Ghost Rider/Hayalet Sürücü, The Social Network/Sosyal Ağ), Joshua Donen (Spider-Man 4, Armored) ve Mitchell Peck (Bio-Dome). Yürütücü yapımcılar Glenn S. Gainor (Vacancy/Boş Oda, Quarantine/Karantina), Stephen H. Galloway ve Stu Levy.
Yapım ekibindeki isimlerden bazıları Oscar® adayı görüntü yönetmeni Don Burgess, ASC (Forrest Gump, Spider-Man, Cast Away/Yeni Hayat), prodüksiyon tasarımcısı Richard Bridgland Fitzgerald (Resident Evil/Ölümcül Deney, AVP: Alien vs. Predator), Oscar® adayı editör Lisa Zeno Churgin, A.C.E. (The Cider House Rules/Tanrı’nın Eseri, Şeytanın Parçası, Gattaca, The Ugly Truth/Kadın Aklı, Erkek Aklı), kostüm tasarımcısı Ha Nguyen (Shooter/Tetikçi, The Mask/Maske), ve besteci Christopher.

YAPIM HAKKINDA

Yazar Cory Goodman’ın Priest/Kutsal Savaşçı için yazdığı senaryonun kökleri hem çağdaş çizgi romanlara hem de klasik janr filmlerine dayanıyor. Kıyamet sonrası çorak topraklarda geçen film gotik korkuyu ve nükleer yıkımı “gun fu” (ateşli silahlarla dövüş sanatı) birleştirerek hem tanıdık hem de tamamen özgün bir dünya yaratıyor.
Öykünün ilk ilham kaynağı, Koreli yazar ve çizer Min-Woo-Hyung’un övgü alan ve Birleşik Devletler’de TokyoPop tarafından basılan 16 ciltlik manwha serisi Priest. TokyoPop yayıncısı ve aynı zamanda filmin yapımcılarından biri olan Stuart Levy, “Priest Batı ve Uzakdoğu çizgi roman tarzlarının bileşimi,” diyor. “Min-Woo Hyung sinemayla çok ilgili olduğundan, eserleri de oldukça sinematik oluyor.”
Goodman tarihi çizgi roman serisini bir sıçrama tahtası olarak kullanıp kıyamet sonrası gelecekte geçen yeni bir öykü için kullandı diyor Levy. “Min-Woo’nun çizgi romanda işlediği pek çok şeyi alıp geliştirerek tamamen orijinal bir fikir oluşturdu. Film muazzam yeteneğe sahip bu iki öykü anlatıcısının en iyi yanlarını kullanıyor: Min-Woo’nun inanılmaz çizim tarzı ve renk paleti ile Cory’nin karakterleri ve konusu. Bu, bir artı birin üç ettiği durumlardan biri.”
Priest/Kutsal Savaşçı’nın öyküsü, genç bir kadının kaçırılmasıyla başlar. Goodman, “Lucy çorak arazide büyümüş bir kasaba kızı,” diyor. “Dünyanın geri kalanını görmek istiyor. Derken ona bu deneyimi yaşatacak vampirler çıkageliyor ama bu, tam da düşündüğü gibi bir deneyim değil. Lucy’nin kaçırılmasıyla, filmin kahramanı Rahip onu geri getirmek için şehirden çıkıyor.”
Goodman’ın yazdığı, insanlarla vampirler arasında asırlarca süren br savaşta mahvolmuş bir dünyanın öyküsü,  yapımcı Mitchell Peck’in dikkatini çekti. Bir Hollywood filminden fırlamış bir sahne gibi, Peck senaryoyu ilk kez bir poker gecesinde duydu. “Hollywood’da sorulmasına alışılmış bir soru sordum,” diyor. “Son zamanlarda iyi bir şey okudun mu? Oyunculardan biri bana kıyamet sonrası bir teokrasideki vampirlerle ilgili bir senaryodan söz etti.”
Her ne kadar Peck bilim kurgu ve korku filmlerine pek meraklı olmadığını kabul etse de, Goodman’ın tuhaf yeni dünyasını karşı konulmaz buldu. “Cory’nin bir araya getirdiği sıra dışı fikirler, senaryoyu okumayı çok zevkli bir hale getiriyordu,” diyor. “Karakterler çok güzel yazılmıştı ve öykü, izleyicinin aşina olacağı bir yere oturtulmuştu. Çok fazla görmediğim bir zarafete ve karmaşıklığa sahipti. Her sayfa bir öncekinden daha da iyi oluyordu.”
Peck hemen senaryonun haklarını satın aldı ve Goodman’la birlikte senaryonun temalarını geliştirmeye koyuldu. Senaryo sonunda Sony Pictures’dan Minchael De Luca’ya ulaştı; De Luca, Goodman’ın klasik aksiyon çerçevesi ile ürkütücü bir vampir öyküsünü bir araya getiriş şeklinden etkilenmişti. “Cory’nin senaryosunda, sevdiğim her şeyden biraz var,” diyor. “Road Warrior/Yol Savaşçısı’nın kıyamet sonrası ortamına ek olarak High Plains Drifter’ın sınır atmosferi var. Vampirler de başlı başına bir janr zaten.”
Sırada, Sony Pictures Entertainment bünyesinde yer alan ve Clint Culpepper’ın yönettiği, Hollywood’un önde gelen yapımcı şirketlerinden olan Sony Screen Gems’in filmin yapımına imza atması vardı.
Priest/Kutsal Savaşçı, Stewart’ın yine Screen Gems bünyesinde çekilen 2010 yapımı kıyamet filmi Legion/Kıyamet Melekleri’nden sonra ikinci yönetmenlik denemesi. “Özel efekt geçmişine sahip Scott, getirdiği inanılmaz derecede zengin bir bilgi birikimi ile projeyi heyecan verici kılacak türde tarz ve görünümü oluşturdu. Ama aynı zamanda öykü konusunda da yetkin ve oyuncularla arasında iyi bir diyalog var. Adam resmen üçlü tehlike,” diyor DeLuca.
Butik görsel efekt şirketi The Orphanage’in kurucularından olan Stewart, orijinal dünyalar yaratmak söz konusu olduğunda dersine iyi çalışmıştı. Screen Gems’in kıdemli başkan yardımcısı ve prodüksiyon başkanı olan ve Priest/Kutsal Savaşçı’nın yürütücü yapımcısı olan Glenn S. Gainor, “Scott Stewart harika bir vizyoner,” diyor. “Kullanacağı sinema dilini iyi biliyor. Bu dünyayı yaratmak muazzam bir sınavdı. Bu filmin her bir karesi, Scott’ın zihninde filizlenen bir paralel dünyada geçiyor.”
Stewart, filme dahil olmadan önce TokyoPop etiketli çizgi romanı ve Goodman’ın senaryosunu okumuştu. “Senaryoya hayran kalmıştım,” diyor Stewart. “Cory gerçekten ilginç bir mitoloji ve ilginç karakterler yarattı. Öyküye daha güçlü bir duygusal yön katma ve tema  konularına odaklandım.”
Stewart kendisine en yakın gelen noktaları vurgulamakla işe başladı. Yönetmen “Bana göre bu, fedakârlık ve özellikle de soylu bir amaç için verdiklerine inandıkları bir savaştan yıkılmış halde dönen askerler üzerine bir öykü,” diyor. “Toplum yoluna onlarsız devam ediyor. Kahraman olarak karşılanacakları yerde, toplumun alt tabakasına itiliyorlar. Rahiplere olan da bu.”
Stewart öyküyü güçlü bir Vieatnam sonrası benzetimi olarak yorumluyor. “Rahipler insanlığın kaderini değiştirmiş. Ailelerini ve bireysel yaşamlarını feda etmişler. Artık isimleri yok. Dönüşlerinden bir nesil sonra, dünya o kadar da iyi görünmüyor. Bunun için mi savaşmışlar? Yaptıkları fedakârlık, benim için ana odak noktası oldu.”
Priest/Kutsal Savaşçı’nını yapım süreci başlamadan önce, yapımcılar çizgi romanın yaratıcısı Min-Woo Hyung’un onayını almak istedi. Sanatçı Kore’den Hollywood’a gelerek yapımcılarla görüştü ve konsept çizimlerini inceledi. Stewart, “Nasıl beklentiler içinde olacağını merak ediyordum,” diye itiraf ediyor. “Film çizgi romandan büyük ölçüde ayrılıyor. Örneğin, çizgi roman geçmişte geçerken, bu film gelecekte geçiyor.”
Levy, “Hepimiz vereceği tepkiyi endişeyle bekliyorduk,” diyor. “Min-Woo gerçekten ciddi ve yoğun biri. Konsept çizimlerine baktı ve hemen anladı. Scott’ın The Orphanage’in kurucularından biri olduğunu bilmek, ona güven verdi. Ortaya çıkardığı esere büyük saygı duyuyoruz; Scott gibi birinin projeye sıra dışı bir vizyon getireceğinden emindim.”
Aslında, Min-Woo Hyung ve TokyoPop projeden esinlenerek Priest Purgatory adlı yeni bir çizgi roman dizisi yarattı. Levy, “Filmin dünyasının kökenine inecek,” diyor. “Yoğun bir arka plan öyküsü olacak. Vampir savaşlarını ve Rahip ile silah arkadaşlarının gençliğini göreceğiz. Ayrıca vampir savaşlarının ortaya çıkmasının nedenini öğreneceğiz. Çok fazla bilgi vermek istemiyorum ama çizgi roman dizisinin hayranları için, anahtar unsurun orijinal eserdeki Domas Parada olduğunu söylemekle yetineceğim.”
KUTSAL SAVAŞÇININ DÜNYASI
Bilinen şudur ki:
İnsanoğlu hep vardı…
vampirler de hep vardı.

Priest/Kutsal Savaşçı filmi için, Cory Goodman ve Scott Stewart bizimkine aşina, bir yandan da  tamamen yabancı bir dünyanın, birlikte var olmaya çalışan birbirinin  zıttı iki ırkın arasındaki mücadeleye sahne oluşunu açıklayan ayrıntılı bir başlangıç öyküsü hazırladı.
Yapımcı Mitchell Peck, “İnsanlar ve vampirler tarih boyunca ölümcül bir mücadele içindeymiş,” diyor. “İnsanlar genellikle daha avantajlı durumdaymış ama kaynaklar azalınca, insanlar birbirine düşüp nükleer silahlarla gezegeni mahvetmiş. İnsanlığın bu zayıf durumu, vampirlerin üstün duruma geçmesini sağlamış.”
Korkutucu ve görünürde doğaüstü bir tehditle karşı karşıya kalan insanlar, Ruhban sınıfının yönettiği, yüksek duvarlarla çevrili şehirlere sığınır. Teokrat güçlerin vampir tehlikesine yanıtı, özel bir savaşçı sınıfını yetiştirmek olur. Seçkin, mükemmel ve inanılmaz derecede etkin bu sınıf, rahipler olarak bilinmektedir. “Filmdeki rahipler, bizim dünyamızdaki rahipler gibi değil,” diyor Stewart. “Daha çok Jedi Şövalyelerine benziyorlar. Onlar kilise adına savaşan askerler. Vampirleri öldürmek üzere eğitilmişler ve özel yeteneklere sahipler. Bir savaşçı rahip olmak havalı bir şey gibi görünebilir ama aslında ailenizden alınıyor ve ilişki kurmaktan men ediliyorsunuz. Bir tür keşiş haline geliyorsunuz.”
Ruhban sınıfı tarafından özel olarak seçilmiş çocuklar olan rahipler, hayatlarını, dünyayı vampirlerden arındırmaya adamıştır. Kullandıkları dövüş tarzı, gerçek dünyadaki dövüş sanatları ile yapımcıların “odaklanma” adını verdikleri ve doğaüstü olmaktan ziyade hiper gerçek olarak nitelendirilebilecek dünya dışı yeteneğin bir bileşimi. Filme adını veren karakteri canlandıran oyuncu Paul Bettany, “Rahipler, insan kapasitesinin sınırlarını zorlayabiliyor,” diyor. “Normal hızda hareket ederken, dua ile çevremizde olup bitenleri yavaşlatabiliyoruz. Her şey inanılmaz derecede hızlı olup bitiyor gibi görünüyor ama aslında etraftaki her şey yavaşlıyor.”
Yapımcı De Luca, Odaklanma fikrinin, aralarında Star Wars ve The Matrix’in de olduğu klasiklere bir saygı duruşu olduğunu söylüyor. “Zihin ve beden arasındaki, türün simgesi haline gelmiş bu bağlantıda bir Zen niteliği var,” diyor. “Filmimizde, buna ‘Tanrı’nın eline dokunmak’ diyoruz. Bu, kişinin fiziksel uzay üzerinde, doğaüstü gibi görünen belli şeyler yapmasına olanak veren bir hakimiyet kurması.”
Rahipler, işlerini acımasız bir kesinlikle yapmış ve vampir tehdidini ortadan kaldırmıştır; kalan vampirler yüksek düzeyde güvenlik önlemlerine sahip “toplama bölgelerine” hapsedilmiştir. Ardından, rahiplerin kurtardıkları topluma yeniden uyum sağlamaları gerekmektedir. Savaş, filmin başlangıcından birkaç yıl önce sona ermiştir ama neredeyse tam bir yıkım söz konusudur. Dünyanın büyük bölümü uçsuz bucaksız bir çorak arazi haline gelmiştir. İnsan nüfusunun büyük bölümü hâlâ Ruhban Sınıfı’nın duvarlar ardındaki şehirlerinde yaşamaktadır.
Goodman, “Şehirler totaliter birer distopya,” diye açıklıyor. “Bu dünyadaki bir rahip bizim dünyamızdaki bir yeşil bereliye ya da özel tim üyesine benziyor. Vampirlerle dövüşme konusunda eğitim ve yetenek sahibi, tam bir sert adam. Rahipler savaşın gidişatını  insanların lehine çevirmiş ama savaşın bitmesiyle, toplumun arka saflarına itilmişler.”
Topluma yeniden dahil olmalarının önündeki engellerden biri, daha önce rahipler için bir onur alameti olarak görülen şeydir. Rahiplerin her biri yüzünde hemen fark edilecek belirginlikte bir haç dövmesi taşımaktadır. “Haç şimdi savaşın günahlarını hatırlatıyor,” diyor Goodman. “Rahip için, savaştan sonra dönüştüğü yıkıntıyı sürekli hatırlatan bir şey bu. Bir gurur kaynağı ama aynı çıkmayan bir leke.”
Filmin ilk sahnelerinden birinde, tarihi bilmeyecek kadar genç ve saf bir çocuk, Rahip’e dövmenin acı verip vermediğini sorar. Stewart, “Bu filmi yapmak istememe aksiyondan ya da efektlerden çok bu sahne neden oldu,” diyor. “Paul Bettany ile bu sahne üzerine uzun uzun konuştuk. Rahipler inanılmaz yeteneklere, becerilere ve ruhani özelliklere sahip; ama artık insanlar otobüste onların yanına oturmuyor. Ayak işleri yapıyorlar. Başkalarıyla temas kurma olanağı dahil pek çok şeyi kaybetmişler. Çocuklar bile onlara tuhaf şeylermiş gibi bakıyor. Bu sahnede, Rahip’in temas kurmaya ne kadar hasret kaldığını hissediyoruz.”
Rahipler dünyamızdaki meslektaşlarından nasıl farklıysa, savaştıkları düşmanlar da alıştığımız kurgusal örneklerden farklı. Yapımcı Michael De Luca geleneksel anlamda Gotik ya da romantik vampirler yerine, vampirlerin korkutucu olduğu fikrine dönüş yapmak istediklerini söylüyor. “Biziim vampirlerimiz, insandan çok yarasaya benzeyen, kardeş bir tür,” diyor.
Nemli, transparan beyaz cilde, sivri pençelere ve dişlere sahip olan vampirler, Robert Pattinson’ın canlandırdığı Edward Cullen’dan çok Max Schreck’in hayat verdiği Nosferatu’yu andırıyor. Goodman, “Aklı başında olan birinin öpmek isteyeceği şeyler değiller,” diyor Goodman.
İnsandan çok yaratık olan vampirler, toplama bölgelerine götürülmeden önce yarı yarıya yer altında olan devasa kovanlarda yaşamaktadır. Yazar “Böceğinkilere benzer sığınaklarda var olmaları fikri çok hoşuma gitti,” diye ekliyor. “Doğal örtünün bir parçasını oluşturuyorlar ama aynı zamanda dünya dışı bir nitelikleri var. Bu akla çok sevdiğim John Ford manzaralarını getiriyor ama bir yandan da ürkütücü bir güzellik katıyor.”
Başarılı görsel sanatçı ve karakter tasarımcısı Chet Zar tarafından tasarlanan vampirlerin çoğunlukla bilgisayar desteğiyle oluşturulması, Stewart’ın onları öngörülemeyen şekillerde yönlendirilmesini sağladı. “Uygulamalı efektlerin sınırlarından kurtulduğumuzda, istediğimiz her şeyi yapmalarını sağlayabilmemiz mümkün oldu,” diyor Stewart. “Vampirler evrimleşince gözlerini kaybetmiş, güneşe aç, insansı yaratıklar haline gelmiş. Gerçekten tahmin edilemeyen şekillerde ve insanlardan çok daha hızlı hareket edebiliyorlar. Tenlerinin altında tamamen görünen iskelet yapısı bizimkilerden oldukça farklı. Oranları insanınkilerden farklı. Sahip oldukları olağanüstü işitme ve koku alma duyuları, körlüklerini telafi ediyor.”
Canavarların arkasındaki efsaneler de film için yeniden keşfedildi. Örneğin, ısırılan ve ölmeyen insanlar kendi başlarına vampire dönüşmemektedir. Onun yerine evcillere; gündüz vakti uyuyan vampirlerin istediklerini yapan, solgun, hastalıklı görünen, tüysüz yaratıklara dönüşmektedir. Rahip’in en büyük korkusu, Lucy’nin bu ruhsuz kölelerden birine dönüşmesidir. Bu durumun tedavisi yoktur ve Lucy’yi bu halde bırakmaktansa öldürmeyi tercih etmektedir.
Paul Bettany, “Vampirlerde çok korkunç ve iç gıcıklayan bir şey var,” diyor. “Sonsuz yaşam fikri epey heyecan verici. Ama bu vampirler bambaşka yaratıklar.”
**************************************************
OYUNCU SEÇİMİ

Rahip karakteri, klasik romanlara ve filmlere meraklı olanların aşina olduğu bir arketipe uyuyor. Bir adaletsizliği gidermek için göreve çağırılan, yalnız, az konuşan biri. Yeğeni Lucy vampirler tarafından kaçırıldığında, onu bulmak ve intikam almak için, kendisini eğiten Kilise ile olan tüm bağlarını koparır.
Toplum tarafından bir kenara atılan ve geride bıraktığı adamların hatıralarından kurtulamayan Rahip, inancını kaybetmiştir. Stewart, “Rahip kısmen bunun olmasından çok memnun. Dünyadaki yerini gerçek anlamda bulmuş değil. İyi yaptığı tek şey, vampirlerle karşı savaşmak.”
Yönetmen Scott Stewart, bu gönülsüz kahramanı canlandırması için, Ron Howard yönetimindeki A Beautiful Mind/Akıl Oyunları ve The Da Vinci Code/DA Vinci’nin Şifresi ile Jon Amiel filmi Creation‘ın da aralarında bulunduğu yapımlarda  farklı ve başarılı performanslar sergileyen başarılı İngiliz oyuncu Paul Bettany’yi seçti. Oyuncu, yakın zamanda Stewart’ın ilk yönetmenlik denemesi, kıyamet sonrası aksiyon-korku filmi Legion/Kıyamet Melekleri’nde Baş melek Mikail rolünde oynadı. Bettany’nin bu filmdeki performansı, büyük bir aksiyon yıldızı olması konusunda yapımcıları ikna etti. Stewart, “O çok iyi ve bu tip rollerde izlemesi çok eğlenceli bir oyuncu,” diyor. “Bu iki niteliği çok daha büyük bir şekilde bir araya getirmeye  karar verdik.”
İkisi de sıra dışı aksiyon kahramanları olsa da, oyuncu aman vermez baş melek ve savaşçı rahip karakterlerinin farklı güçlerin güdümünde olduklarını söylüyor. “Legion/Kıyamet Melekleri affetmekle ilgiliydi,” diye açıklayan Bettany, “Priest/Kutsal Savaşçı intikam ve öfke üzerine bir film. Klasik bir hikâyeye sahip. Bir Yunan trajedisi gibi.”
Bettany, yeğeninin bir grup vampir tarafından kaçırılmasından sonra Rahip’in, Kilise onaylamasa da doğru olanı yapması gerektiğini bildiğini ekliyor. “Rahip yüreğinin sesini dinlemeli,” diyor Bettany. “Ruhban sınıfının yozlaşmış olduğunu biliyor. Yaklaşan bir tehlike var ama onlar bunu inkâr ediyorlar. Onlardan izin istiyor ama reddediyorlar. Buna rağmen gidiyor. Sevdiği birini kurtarmak için hareket ediyor. Savaş onu o derece değiştirmiş ki Lucy için başka bir şey yapmak elinden gelmiyor ama onu kurtarmak için vampirleri öldürebilir.”
Rahip, Lucy’nin kaçırıldığını Augustine isimli küçük çöl kasabasının attığını vuran şerifi Hicks’ten öğrenir. Hicks’i canlandıran Cam Gigandet, FOX yapımı televizyon dizisi “The O.C.”de canlandırdığı Kevin Volchok rolüyle şöhrete ulaştıktan sonra, Gişe rekorları kıran Twilight/Alacakaranlık’taki vahşi vampir James rolüyle bir hayran ordusuna sahip oldu.
Omzunda bir yük taşıyan genç bir adam olan Hicks, şerif yıldızını taşımaya layık olduğunu kanıtlamak için can atmaktadır. Michael De Luca, “Hicks küçük yaşta sorumluluk altına sokulmuş,” diyor. “Çorak arazide adalet yolunda yürümek zor. Ama babası ve büyükbabası ondan önce bu işi yapmışlar. Bu onun görevi.”
Rahip, saldrının sonucunu kendi gözleriyle görmek için kardeşinin yaşadığı 10 numaralı sınır noktasına gider. Orada, Rahip ve Hicks tekrar karşılaşır ve Lucy’yi bulmak için bir ekip olurlar.  Stewart, “Hicks eli tetikte, ateşli bir genç,” diyor. “Ama silahlar ve bıçaklar konusunda çok yetenekli ve çorak araziyi gayet iyi biliyor. Başlangıçta kendine güven eksikliği çekiyor ve tamamen duygusal davranıyor; Rahip ise tamamen odaklanmış durumda. Ama öykü ilerledikçe, büyüyor ve kendi odağını buluyor. Aynı zamanda, Rahip de kendi duygularını buluyor.”
Hicks’in aramaya katılması, mesleki sorumluluklarının ötesine geçmiştir; Lucy ile evlenmeyi planlamaktadır. Gigandet, “Augustine hiçliğin ortasında küçük bir kasaba,” diyor. “Şehirler kadar korumalı değil; o nedenle sorumlulukları daha da büyük. Bütün mesele, hayatta kalmak için gerekeni yapmak. Lucy ile tanışması, bir şeyi istediği için yapabileceğine inanmasını sağlıyor. Birlikte yeni bir hayata başlayacaklar. Ama bambaşka bir dünyaya çekiliyor ve vampir savaşlarının bitmediğini ilk elden öğreniyor.”
Stewart’ın söylediği gibi, her şey fedakârlık fikrine dayanıyor. “Hicks, hayatında yapmak istediklerine dair farklı fikirlere sahip olabilir,” diyor Stewart. “Hicks’in dediği gibi, ‘Birinin istedikleri ve başkalarının ihtiyaç duydukları, çok farklı şeylerdir.’ Bu, Hicks ile Rahip arasında bir bağ kuruyor.”
Bettany, Gigandet’nin birlikte çektikleri hafiflik kazandırdığını söylüyor. “Cam’la birlikte çalışmak muhteşemdi,” diyor Bettany. “Rahip ciddi biri, o nedenle espri için pek fırsat bulamıyor. Bunu sağlamak da Cam’a düşüyor. Aralarında huysuz babayla oğlu gibi bir ilişki var.”
Rahip, Lucy’yi aramak için şehri terk ederek Ruhban Sınıfı’nın emirlerine karşı geldiğinde, Monsenyörler Konseyi onu geri getirmeleri için bir savaşçı rahip timini görevlendirir. Grubun lideri Rahibe rolü için yapımcılar, dövüş sanatı becerilerini Hong Kong yapımı çeşitli aksiyon filmlerinde bileyen Hawaii doğumlu Maggie Q’yu seçti. Hollywood aksiyon filmlerine de yabancı olmayan aktris, Tom Cruise’la birlikte Mission: Impossible III/Görevimiz Tehlike III ve Bruce Willis’le birlikte Live Free or Die Hard/Zor Ölüm 4’te rol aldı.
Maggie, Priest/Kutsal Savaşçı’nın yönetmeniyle çalışacağı için çok heyecanlıydı. Aktris “Scott Stewart eşsiz bir iş başardı,” diyor. “Klasik bir serüven hissi veren ama kaç yılında olduğunuzu, daha önce olanları ya da neler olacağını bilmediğiniz bir dünya yarattı. Bir bakıma tanımlanamaz ve kesinlikle orijinal.”
Vampir Savaşları’nda yan yana dövüşen Rahip ve Rahibe’nin arasında uzun ve çelişkilerle dolu bir geçmiş vardır. Birbirlerine karşı, asla harekete geçmeye olanak bulamadıkları derin duygular beslemektedirler. Stewart, “Rahibe onu savaş zamanından, sevgiyle anıyor,” diyor. “Rahip onların lideriymiş, böylece Rahibe’ye düzen ve güvenlik hissi vermiş. Maggie ile önceki yıllarda olanlar ve bunun, Rahibe’nin zihninde aşka dönüşmesi üzerine çok konuştuk.”
Q, Priest/Kutsal Savaşçı‘nın önceki aksiyon filmlerinden dünyalar kadar farklı olduğunu söylüyor. “Kesinlikle çok çılgın bir yolculuk oldu,” diyor. “Ama sadece insanların zevk alacağı bir aksiyon filmi çekmekle kalmadık; bu filmin arkasında gerçek bir duygusal deneyim de var. Harika oyuncularımız ve tüm aksiyonla bütünleşen harika bir öykümüz var.”
Rahip’in baş düşmanı, heybetli kötü adam Black Hat’i canlandıran Yeni Zelandalı Karl Urban, izleyiciler tarafından J.J. Abrams yönetimindeki Star Trek/Uzay Yolu’ndaki Dr. Leonard “Bones” McCoy  rolüyle ve The Bourne Supremacy/Medusa Darbesi ve Lord of the Rings: Return of the King/Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü filmlerindeki performanslarıyla tanınıyor.
“Black Hat, istediği her şeyi yapabilir,” diyor Glenn S. Gainor. “Gündüz vakti bir kasabayı yok edebilir, kızgın güneş altında hayatta kalabilir, gece vakti evcillerin ve vampirlerin yanında durabilir. Sahip olduğu ve Rahip’inkiyle boy ölçüşecek düzeydeki güç ve disiplin, onu kayda değer bir rakip haline getiriyor. Ama aslında istediği, Rahip’in ona katılması. Karl Urban, bu karakteri canlandırmak için gereken karizmaya sahip.”
Black Hat, Ruhban Sınıfı’nı alaşağı etmek, kilisenin ve savunduğu her şeyin, özellikle de müritlerinden kurban istemesinin ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarmak için vampirlerden ve evcillerden oluşan bir ordu toplamıştır. Bettany, “Black Hat, vahiy olduğunu düşündüğü bir olay yaşamış,” diyor. “Diğer tarafa geçme fikrini Rahip için cazip hale getiriyor.”
On yıllara yayılan ve ödüllerle dolu kariyerinde The Sound of Music/Neşeli Günler, Michael Mann yönetiminde Oscar®-adayı olan The Insider/Köstebek ve popüler bağımsız film The Last Station gibi filmlerde yer almış, uluslararası başarılara imza atmış sinema, televizyon ve tiyatro oyuncusu Christopher Plummer, şehirleri demir yumruğuyla yöneten acımasız bir despot olan Monsenyör Orelas rolünde perdeye hükmediyor. Plummer, rolü kabul etmesinin ardındaki nedenlerden birinin, korku hikâyelerine meraklı olması olduğunu itiraf ediyor. “Priest/Kutsal Savaşçı eşsiz bir tarza sahip,” diyor. “Bu sadece Gotik değil, aynı zamanda fütüristik. Orwell’vari bir atmosfere sahip; biraz da H.G. Wells barındırıyor.”
Plummer, kötü adamları canlandırmayı sevdiği için Monsenyör karakterini çok çekici bulduğunu söylüyor. “Hayatım boyunca pek çok kötü adam canlandırdım ama bu farklı. Yanlış yola sapmış, korkunç bir rahip—güzel, stilize bir kötü.”
Plummer’ın canlandırdığı karakter, Kilise’nin yüzü ve sesi olarak görüntülü duyuru panolarında ve otomatik günah çıkarma kabinlerinde görünerek film boyunca varlığını belli eder. Goodman, “Christopher Plummer’ın bu filmde oynaması harika bir şey,” diyor. “Çocukluğumdan beri ona hayranım. Oynadığı her role büyük bir otorite ve klas katıyor.”
Priest/Kutsal Savaşçı’nın görünüşü ve hissi filmin ilk sahnelerinde, Aaron Pace (Steven Moyer), karısı Shannon (Mädchen Amick) ve 18 yaşındaki kızları Lucy (Lily Collins)’in yaşadığı çorak yerleşim bölgesi 10 Numaralı Sınır Noktası’nda oluşturulur. Stewart, “Bunlar, duvarların dışında yaşamayı seçen insanlar,“ diyor. “Çorak bölge kanunsuz bir yer. Bu kuş uçmaz kervan geçmez yerde hayat çok zor.”
HBO yapımı popüler dizi “True Blood”daki rolüyle tanınan Moyer, güneş altında gezebileceği ve özel efekt makyajı için saatler harcamayacağı bir karakter oynama fırsatını memnuniyetle karşıladı. “Rahip’in kardeşi olan Aaron, şehrin çok uzağındaki bir sınır noktasında çalışan bir bilim adamı. Burası, canlandırdığım karakterin inşa ettiği, tanrının unuttuğu bir delik. Türbinleri, motorları var ve bir şeyler yetiştirmeye çalışıyor. Aslında güzel bir yer—bir bakıma göl kenarında hayalini kurduğunuz kulübe gibi, tek farkı çölün ortasında olması.”
Yakın zamanda gişe sürprizi The Blind Side/Kör Nokta‘da Sandra Bullock’la başrolleri paylaşan ve önümüzdeki yıl gösterime girmesi beklenen The Brothers Grimm: Snow White’ta Julia Roberts’ın karşısında oynayacak olan Lily Collins, Rahip’in yeğeni Lucy Pace’i canlandırıyor. Lucy ailesiyle sessiz bir yaşam süren ve vampir savaşlarını sadece duymuş olan, tipik bir genç kızdır.
“Lucy çok kadınsı, biraz da tezcanlı,” diyor Collins. “Ailesi, şehirlerde kısılı kalmadıkları için şanslı olduklarını düşünüyor ama Lucy dışarı çıkıp her şeyi keşfetmek istiyor. Çorak bölgeden gelen bir genç kıza göre çok fazla insan ve çok aksiyon var. Büyüyor ve kendi ayakları üzerinde durmak istiyor ama film ilerledikçe biraz daha karanlık bir hale geliyor.”
Kadroyu tamamlayan yetenekli yardımcı oyuncular arasında “Twin Peaks/İkiz Tepeler”de oynamış ve Showtime yapımı “Californication”da rol alan  Amick, Ruhban Sınıfı’nın ikinci adamı Monsenyör Chamberlain rolünde ABC yapımı unutulmaz dizi “Lost”ta habis Charles Widmore rolüyle tanınan Alan Dale ve vampirlerle şüpheli ilişkiler içindeki gezgin satıcı rolünde Akademi Ödülü®-adayı oyuncu Brad Dourif (One Flew Over the Cuckoo’s Nest/Guguk Kuşu, HBO yapımı “Deadwood”) yer alıyor.
Urban, yönetmen Stewart’ın kendini kanıtlamış oyunculara en iyi oldukları şeyleri göstermeleri için fırsat verdiğini söylüyor. “Scott yönetmenliğin yanında yazarlık da yaptığı için, karakterlerin an be an ritimlerini belirleyebilmek ve her sahneyi doruğa ulaştırmak için doğal bir yeteneğe sahip. Yarattığı zengin karakterler, perdeden fırlayacakmış kadar gerçek. Daha önce bu kadar hareketli bir kıyamet sonrası aksiyon-macera-vampir filmi izlememiştiniz, o yüzden kemerlerinizi bağlayın!”

BAŞKA BİR DÜNYA: KIYAMET SONRASI TOPRAKLAR

Scott Stewart’ın topladığı ekipte yer alan ve Priest/Kutsal Savaşçı’nın kıyamet sonrası dünyasını perdeye taşıyan yetkin çalışma arkadaşları arasında görüntü yönetmeni Don Burgess, prodüksiyon tasarımcısı Richard Bridgland, görsel efekt süpervizörü Jonathan Rothbart ve canlandırma sorumlusu Genndy Tartakovsky yer alıyor.
Stewart, Tartakovsky’yi vampirlerle insanlar arasındaki savaşın geçmişini anlatan bir animasyondan oluşan kasvetli bir giriş oluşturmakla görevlendirdi. “Dexter’s Laboratory/Dexter’ın Laboratuvarı” “Samurai Jack/Samuray Jack” ve “Star Wars: Clone Wars/Star Wars: Klon Savaşları” ile tanınan dört Emmy®  sahibi Tartakovsky, daha yetişkin bir izleyici kitlesine seslenme fırsatını sevinerek kabul etti.
Giriş bölümünün görüntüsü, Min-Woo Hyung’un orijinal çizimleri ile başlıyor. Tartakovsky, “Scott bana film için hazırlanan çizimleri ve filmin temel aldığı çizgi romanı gösterdi, “ diyor. Senaryo halindeki girişi serbestçe yorumladık.”
Tartakovsky, karakterlerin orijinal görünüşünün korunması için her türlü çabanın gösterildiğini söylüyor. “Min-Woo Hyung’un çok belirgin bir tarzı var. Açılı kaba çizgiler kullanıyor ve eskizvari biçimde bitiriyor. Çok belirgin bir dokuya sahip. Bunu animasyona daha uygun hale getirmek için, karakterleri çizgi romandakinden biraz farklı tasarlayarak bunu referans olarak kullandık ve kendimize has bir yön çizdik. Min-Woo-Hyung’un etkisi kendini daima hissettirdi.”
Animasyon elle çizildikten sonra renklendirme ve kompozisyon dijital olarak yapıldı. Tartakovsky, canlandırma sanatçılarının çoğunun daha önce Disney’de çalışmış olmasını ilginç bir olay olarak değerlendiriyor. “Tavşanlar, prensesler ve daha normal şeyler canlandırmaya alışmışlar,” diyor Tartakovsky. Bir anda, bir adamın kafasını koparan bir vampir yaratır oldular. Bunu uygulamak, bir öğrenme süreci gerektiriyordu. Günün sonunda, sahnelerin birçoğunu yapan kişi kibar, yavaş konuşan bir kadındı. Daha önce hiç böyle bir şey yapmadığını söyledi ama her şeyi gayet iyi anlamıştı.”
Richard Bridgland, bilim kurgu manzaraları yaratma konusuna yabancı değil. Yeteneğiyle katkıda bulunduğu tarz sahibi filmler arasında  Resident Evil/Ölümcül Deney ve AVP: Alien vs. Predator yer alıyor. Bridgland, “Scott’ın kafasında her şey çok netti,” diyor. “Bu öykünün çizgi romanda olmaması, kendi dünyamızı sıfırdan yaratmamıza olanak sağladı. Pek çok farklı yöne gidebilirdi ama Scott post-endürstriyel bir ortam oluşturarak izleyici için bir bağlantı unsuru, biraz değişiklikle farklı hale gelebilecek, tanıdık bir şey yaratmakta kararlıydı. Bir tasarımcı olarak, bir senaryonun yeni bir dünya yaratmanıza olanak sağlamasını gerçekten harika buluyorum.”
Stewart’ın ilk talimatı, şehre endüstriyel bir görünüm kazandırılmasıydı. “Koyduğumuz her şey, kiliseler bile ağır sanayi havasını yansıtmalıydı,” diyor Bridgland. “Ruhban Sınıfı şehirden izole edilmiş, yine endüstriyel ama çok daha temiz bir yerde yaşıyor. Şehrin dışı, doğanın yok olduğu, tam bir çöl olmalıydı. Son vampir savaşından sonra her şeyin yok olduğu hissini vermek için ağaç ve bitki örtüsünün olmadığı yerler aradık.”
Filmin ilk sahnelerinden birinde, çorak arazideki bir sınır noktasında yaşayan bir ailenin akşam yemeği sırasında vampirlerin saldırısına uğraması gösterilir. Stewart, sahnenin zamansız yapısını ortaya koyduğunu söylüyor. “Tamamen ıssız bir arazi görüyoruz; 1930’lu yılların kuraklık dönemini andırıyor ama aynı zamanda jeotermal ısıtma yüzeyleri, rüzgâr türbinleri ve eski mi eski görünen fütüristik cihazlar görüyoruz.”
Şehrin dışında dünya tam bir çöle dönmüştür. Fitzgerald, “Önümüzdeki en büyük zorluklardan biri, filme destansı bir görünüm vermek için bitki örtüsü olmayan çöller bulmaktı,” diyor. “Bu, siluet halindeki bir insan figürünü geniş açıyla çekerek çok güzel görüntüler yakalamamızı sağladı. Çorak arazinin oluşturduğu arka planda, tüm zorluklara meydan okuyan yalnız kahraman.”
Beş Numaralı Şehir olarak bilinen teokrat şehir, Hong Kong’dan ve demirperde dönemi Doğu Avrupa’dan görsel öğeler taşıyor. Yönetmen “Duvarlarla çevrili, savaş zamanı insanların sığındığı pek çok şehirden biri,” diye açıklıyor. “Göz alabildiğine bacalarla dolu—bacaların bile bacaları var. En uzun bina, şehrin merkezindeki katedral bile bacalarla süslenmiş..
“Her yerde elektronik duyuru panoları var,” diye devam ediyor. “Sürekli yapılan yayınlarla Tanrı’nın sizi koruduğu, Kilise’nin sizi koruduğu, şehrin sizi koruduğu ve burada kalmanız, sorgulamamanız ve kömür atmaya devam etmeniz gerektiği fikrini savunan sloganlar ve bilgiler empoze ediliyor.”
Aşırı sanayileşmenin kurum dolu havaya ve gökyüzünden kapkara küllerin yağmasına neden olduğu şehrin sakinleri, sürekli karanlık ve sefalet içinde yaşamaktadır. Çölün ortasında güneş sürekli parlamaktadır, şehir dışında.
Bettany “Şehir çok soğuk ve Orwellvari bir his veriyor,” diyor. “Çorak topraklar şaşırtıcı derecede ıssız ve güzel yerler. Hiç böyle bir manzara görmemiştim.”
Scott Stewart’la birlikte efsanevi efekt stüdyosu The Orphanage’i kuran görsel efekt süpervizörü Jonathan Rothbart filmin fiziksel dünyasını dijital efektlerle inandırıcı şekilde birleştirmek için yönetmenle ve Priest/Kutsal Savaşçı’nın birim şefleriyle birlikte çalıştı.
Rothbart, “Bu filmdeki tüm güzel fikir ve konseptlerin post prodüksiyon aşamasında genişletilmesi gerekiyordu,” diyor. “Önümüzdeki en büyük zorluk, dinamik ve gerçekçi bir dünya yaratmaktı. En büyük hedefim, görsel efektlerin göze batmamasıdır. Dünyayı, içindeki unsurları ve nesnelerin bir bütün olarak görünmesi, işimizin zahmetli ve sevdiğimiz bir parçası.
“Scott bizim işi nerelere götürebileceğimizi bildiğinden, bazı alanlarda bizi zorlamaktan çekinmiyor,” diye ekliyor Rothbart. “Görsel efekt geçmişi, Scott’ın çok daha büyük fikirlerle gelmesini sağladı; bu da filmde kendini gösterdi. Bu gerçekten yaratıcı olmamız ve filmin ölçeğine katkıda bulunmamız için bize fırsat verdi.”
Priest/Kutsal Savaşçı’ nefes kesen aksiyonu, akrobasi dolu tehlikeli sahneleri ve göz alıcı efektleri 3-D teknolojisi için biçilmiş kaftandı ama Scott Stewart, uçsuz bucaksız manzaraları ve Altın Çağ tabakasının gerektirdiği görsel inceliği daha eski bir teknolojiyle daha iyi verebileceğini hissetti: Anamorphic widescreen.
Stewart, “Film başlangıçtan beri 3-D olarak düşünülmüştü ve preprodüksiyon aşamasında bu konu üzerine çok konuştuk,” diyor Stewart. Sonunda, 3-D olarak çekmemeye karar verdim çünkü görüntü yönetmenim Don Burgess de ben de destansı bir görünüm vermek için anamorphic filmde çekmek istiyorduk.”
Yönetmen, filme çekip sonradan 3-D’ye çevirmenin ona iki yöntemin de en iyi özelliklerini verdiğini söylüyor. “Star Wars, Alien ve Blade Runner’da kullanılan eski Panavision C-serisi mercekleri kullandık. Priest/Kutsal Savaşçı,  manzaraların ön planda olduğu bir film; biz de filme baş döndüren geniş ekran nitelğini kazandırmayı başardık.
“Aynı zamanda çağdaş bir aksiyon korku filminin 3-D’ye uygun bir şey olduğunu düşündük,” diye devam ediyor. “İzleyici bir dünyaya, özellikle de bizim yarattığımız kadar eşsiz bir dünyaya gömülmekten hoşlanır. 3-D teknolojisi, izleyicilerin daha görsel bir deneyim yaşamalarını sağlıyor.”
Yapımcılar, istedikleri etkiyi yaratmak için bulunması güç merceklerin bir bileşimini kullandı. Stewart, “Onlardan çok bulunmuyor artık,” diyor. “Aynı özelliklere sahip yeni mercekler üretilmiyor. Belli sinemacılar onları kullanmayı seviyor ama tam bir takım bulmak güç. Michael Bay Transformer filmlerinde bunları kullandı; J.J. Abrams da filmlerinde kullandı. Onları bulmak için Panavision’la çalıştık.
“İnsanlar, sevdiğim özellikleri yüzünden bu mercekleri kullanmayı bıraktı,” diye ekliyor. “Işık çok güzel şekillerde parlıyor. Kenarlarda büyük miktarda eğiliyorlar; silindirik bozulma, renk sapması ve başka şeyler eski filmlerin havasını kazandırıyor.”
Yönetmen, filmin ilk görüntülerinin heyecanla karşılandığını söylüyor. “San Francisco’da düzenlenen WonderCon’da sekiz dakikalık bir bölüm gösterdik. 3-D olarak çekilmediği için şüpheci yaklaşan pek çok kişi vardı ama salondan çıkarken filme çektiğimiz için ‘vay, çok iyi görünüyor’ diyerek çıktılar.
Screen Gems son yıllarda Güney Kaliforniya’da mümkün olduğunca çok film çekerek  Los Angeles’ın ekonomisini ve sinema emekçilerinin oluşturduğu yetenek havuzunu destekleyen bir sektör lideri haline geldi. Kaliforniya Sinema ve Televizyon Vergi Kredisi Programı’na seçilen ilk filmlerden biri olması, Priest/Kutsal Savaşçı‘nın Los Angeles bölgesinde çekilmesi yönünde karar alınmasını sağladı.
Priest/Kutsal Savaşçı’nın yürütücü yapımcısı Glenn S. Gainor, çekimlerin Kaliforniya’da yapılmasının başta gelen taraftarlarından biriydi. Gainor “Bu film destansı boyutlarda,” diyor. “Kare kare, hayali bir dünyaya bakıyorsunuz. Ridley Scott’ın Blade Runner/Bıçak Sırtı‘na saygı duruşunda bulunan bir açılış istedik ve filmi Ridley’in Warner Bros. Stüdyoları’nda çektiği yerde çektik. Manzaraların Lawrence of Arabia/Arabistanlı Lawrence ile paralellik göstermesini istedik ve Kaliforniya’da çöllerimiz olduğunu öğrendik. İstediğimiz destansı setleri, Sony Stüdyoları’ndaki 2.800 metre karelik sette bulduk. Bu filmi Güney Kaliforniya’dan daha iyi bir yerde çekebileceğimiz sanmıyorum ama muazzam bir çaba gerekiyordu.”
Los Angeles şehir merkezindeki Old Bank Bölgesi’nde, tarihi Twin Springs Kuleleri’nin mermer ve granitten inşa edilen büyük lobisi, Ruhban Sınıfı Katedrali olarak işlev gördü. 1928 yılında Modern tarzda inşa edilen 10 katlı bina,  mermer sütunları ve mozaik yer döşemesiyle  prodüksiyon tasarımcısı Richard Bridgland’a Monsenyör Heyeti’nin toplandığı Ruhbanlar Salonu için harika bir ortam oluşturuyordu.
10 Numaralı Sınır Noktası’nın dışı Los Angeles’ın 150 mil kuzeydoğusunda, Kaliforniya’nın Mojave Çölü’nün ortasındaki Trona yakınlarında kuruldu. Pace ailesinin uzak sınır evi, Tim Burton yönetimindeki Planet of the Apes/Maymunlar Cehennemi, Star Trek V/Uzay Yolu V gibi filmlerde ve 1960’ların televizyonda gösterilen “Lost in Space” dizisinde kullanılan süngertaşından olağan dışı 500 kule oluşumunun bulunduğu Trona Zirveleri’ne bitişik bir kurumuş göl yatağında inşa edildi.
Priest/Kutsal Savaşçı, 81 dakika.

Bir yanıt yazın