Modaya Yön Veren Tasarımcının Hayatı

Bir JALİL LESPERT Filmi              
PİERRE NİNEY GUİLLAUME GALLİENNE CHARLOTTE LE BON 28 Mart’ta Sinemalarda   
Hikâye
Paris 1957. Yves Saint Laurent henüz 21 yaşındadır ve vefat eden CHRISITAN DIOR’un kurduğu ünlü moda evinin başına beklenmedik bir şekilde getirilir. Dior adına sergilediği ilk Haute Couture koleksiyonunda bütün gözler bu çok genç asistana çevrilmiştir. Son derece başarılı ve çığır aşan bu defile sırasında Yves Saint Laurent ileride hayatının aşkı ve ömür boyu iş ortağı olacak Pierre Berge future ile tanışır. 3 yıl sonra en ünlü moda ve lüks markalarından biri haline gelecek olan Yves Saint Laurent şirketini birlikte kurarlar. Yves Saint Laurent, tüm endişe ve sıkıntılarına rağmen, Pierre Berge’nin desteğiyle,  durağan moda dünyasını altüst etmeyi başarır.
  RÖPORTAJLAR JALİL LESPERT PİERRE NİNEY GUİLLAUME GALLİENNE CHARLOTTE LE BON LAURA SMET MARİE DE VİLLEPİN IBRAHİM MAALOUF Q&A VE JALİL LESPERT (YÖNETMEN)  
Her şey nasıl başladı? Güçlü ve epik bir aşk hikâyesi anlatmak ve hayallerini gerçekleştirmeye çabalayan karakterler canlandırmak istiyordum. Yeni projemle ilgili neler yapmak istediğimi düşünürken aklıma Yves Saint Laurent geldi. Bu muhteşem Fransız tasarımcı ve Pierre Bergé ile ilgili bir film yapma fikri beni çok heyecanlandırdı.
Yves Saint Laurent’ın hayatı ve kariyerinde sizi bu kadar heyecanlandıran ne oldu? Öncelikle Yves’in eşsiz karizmasından çok etkilendim ama aynı zamanda kırılganlığı ve masumiyetinden de. O müthiş zeki ve sanatından taviz vermeyen biriydi. Pierre Berge ile ömür boyu süren aşkı beni çok derinden etkiledi. Bu aşk hikâyesine ilaveten Yves’ın inanılmaz yaratıcı gücü beni çok çekti. O gerçek bir yaratıcıydı.  Son derece üretken ve hep zamanının ilerisinde biriydi – gerçek bir avangarttı. Kreasyonlarının ötesinde Yves günlük hayatta da kıyafetin ne kadar önemli olduğunu anlayan bir modacıydı ve o dönemde hala ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören kadınlar için takım elbiseler dizayn etti.  Dönemini izleyen değil değiştiren biriydi. Kadınlara dişiliklerini yok etmeden smokin, ceket ve pantolon dâhil çeşitli erkek kıyafetleri giydirebilecek kadar cesurdu.  O zamanlar için son derece çığır aşan bir işti bu.
Ne tür araştırmalar yaptınız? Sanıyorum Yves Saint Laurent ile uzaktan yakından alakalı her şeyi okudum ve araştırdım. Ödevimi iyi yapmalıydım çünkü başlangıçta onunla ilgili fazla bilgim yoktu. Kitaplarda Yves’ın özel hayatı ile ilgili çok az bilgi bulabiliyordum. Bu nedenle ulaşabildiğim her bir bilgi parçasını defalarca kontrol etmek zorunda kaldım. Uzun ve zorlu bir süreçti.  Onun hayat hikâyesini tamamlamam 20 yılımı aldı. Sonrasında bir süre kurguyu oluşturmak ve hikâyeyi geliştirmek için zaman ayırdım kendime ve her şeyi tamamladığımda filmi çekmeye başladım.
Araştırma sürecinde Pierre Berge ile çalışmak nasıldı? Pierre’nin onayı olmasa filmi çekemezdim – önemli bir şahsiyet olmasından değil,  Yves’ın ömür boyu eşi olmasından dolayı-.  Saint Laurent’ın hayatı söz konusu olduğunda Pierre Berge’nın bu hayatın vazgeçilmez bir parçası olduğunu görüyorsunuz ve biri olmadan diğeri tasvir edilemiyor. Pierre ’nin benim yanımda olduğunu ve sadece onun verebileceği özel bilgilere ulaşabildiğimi hissetmeye ihtiyacım vardı. Yves ile birlikte kurdukları şirketle ilgili fikirlerini ve duygularını benimle paylaşmasını istedim. Ayrıca “YSL ailesi” ile tanışmak benim için önemliydi – Yves’ın yaratıcı işlerine yardım etmiş kişileri bulabileceğiniz bu vakıfta herkes,  Yves öleli 5 yıl olmasına rağmen, hala kendisini tasarımcıya çok yakın hissediyor-İzlediğim belgesellerden Saint Laurent’te bir aile havasının hâkim olduğunu anladım. Dolayısıyla her biriyle tek tek tanışmak istedim. Haute-coutere daha o zamanlar bir sektör haline gelmişti ve onlar bir takım ruhu oluşturmuşlardı. Kilit nokta buydu. Şirkette Yves ve Pierre arasında ki aşk hikâyesini anımsatan bu birlik ve beraberlik şirketin karma yapısını oluşturuyordu.  Biri diğerinden koparılamazdı. Bütün bunların filmimde görülmesini istedim.
Film öncelikle güzel bir aşk hikâyesi…
Hikâyede beni cezbeden, biri hataları ve eksikleriyle bir deha olan iki çok parlak karakterin canlandırılıyor olmasıydı. Yves, doktorların manik depresif tanısı koyduğu biriydi. Nasıl oluyor da bu iki karakter bir ömür boyu Yves’ın hastalığına ve çalışma temposuna rağmen bir arada yaşayabilmişti?  İkisi de hayallerini canlı tutmayı başarmış ve limitleri zorlamışlardı – dahası aşkları sınandıkça daha çok sorunun üstesinden gelir hale gelmişti.  İşte bu nedenle eşi benzeri görülmemiş, coşkulu bir aşk hikâyesidir bu. Duygu yoğunluğu yüz kez daha fazladır.
Film ayrıca sanatsal bir yaratıcılıkla özgürlük arzusunu da dile getiriyor. Film yaratıcılığı ile haute-couture yaratıcılığı arasında bir bağlantı var mıdır? Endüstriyel açıdan muhtemelen bağlantılar vardır.  Özgür ruhlu sanatçıların aklına gelmeyen çok miktarda para ve gerçek ekonomik sorunlar söz konusu! Yaratıcılık sürecinde bir takım tıkanmalar olabiliyordur ama bence Yves bütün bunların üstesinden gelmiştir.  Eğer sadece moda tasarımcılığı yapacak olursa sanatsal açıdan sınırlanacağı yönünde güçlü hisleri olduğunu düşünüyorum – her ne kadar muhteşem bir başarı olsa da “sadece” o işi yaptığı için kendini huzursuz hissetmiş olmalı.  Böyle olduğu halde yaratıcılık birtakım standartlarla sınırlandırıldığında daha da heyecan verici bir hal alır – kısıtlamaların yaratıcılığı tetiklediğine inanıyorum.  Saint Laurent’ın bu durumdan dolayı acı çekmiş olduğunu sanıyorum çünkü derinlerde bir yerde özgür bir ruha sahip. Çok genç yaşta birçok sorumlulukla yüzleşmek zorunda kalmış. Olağandışı bir şekilde çoklu karaktere sahip – iş ve duygusal sorumluluklar altında ezilen ironik bir karakter. Aynı zamanda sadece tek bir şey istiyor – kaçmak! Çok uzaklara gitmek ve gittiğinde hala geri dönüp kıyafet tasarlamayı isteyip istemeyeceğini görmek istiyor çünkü bundan emin olamadığı zamanlar oluyor.
Yves’ı övmek yerine onu hassas bir film karakteri ama aynı zamanda sadakatsiz, sinirli biri olarak göstermişsiniz.
1956’dan 1976’ya kadar 20 yıl boyunca işinde göz kamaştırıcı bir başarı yakalayan bir adamın hikâyesi bu.  Yves 21 yaşında şöhreti ve aşkı tattı. Dior’un sanat direktörlüğüne bir gecede terfi etti. Bu kadar genç bir adam için çok ağır bir sorumluluktu bu. Dior modaevi o günlerde büyük bir Fransız şirketiydi. Hemen hemen o sıralarda Pierre Berge ile tanıştı ve sonra ki 18 yıllarını birlikte geçirdiler. Daha sonra Yves kendi markasını ve kendi modaevini kurdu. Haute – Couture’u aynı yüksek kalite standartlarında hazır giyime uyarlayan ilk kişiydi. Son derece üretken olmasına rağmen ruhsal sıkıntılar ve birlikteliğinde sorunlar yaşadı. Daha sonra çeşitli vesveselere kapıldı, hayatının anlamını sorguladığı krizler yaşadı.
Bütün o 20 yıl boyunca Yves’ın yaşadığı o güçlü duygusal anları filmde verebilmeyi başardık.  Bir aşk hikâyesi anlatırken her zaman “acaba çift bunu aşabilecek mi?” Sorusunun sorulduğu bir an vardır.  Yves ve Pierre’n hikâyesinde bu sorunun cevabı ilişkilerinin en kötü krizini yaşadıklarını ve hemen akabinde Yves’ın en mükemmel çalışması olan Rus bale koleksiyonu hazırladığı 1976 yılında gizli.
Oyunculardan bahseder misiniz? Pierre Niney ve Guillaume Gallienne ile tanıştığım için şanslıydım. Çok farklı olmalarına rağmen birbirlerini çok iyi tamamlıyorlardı. Ortak bir noktaları vardı – her ikisi de son derece iyi eğitimli aktörler olduklarından senaryoya aynı iş ahlakı ve tutkuyla bağlandılar. Böylesi göz kamaştırıcı karakterleri canlandırmak zaten böyle bir zekâ ve işe kendini adama gerektirir. Her ikisi de son derece yetenekli, yaptıkları işe açık fikirlilikle yaklaşabilen ama işlerini çok da abartmayan  – hayat dolu ve rollerini yaşayabilen sanatçılardır. 20 yıllık bir aşk hikâyesini canlandırırken teknik bilgileriyle – konuşma ve diksiyon farklılıklarına dikkat etmek gibi-  rol yapmanın canlı, duygusal unsurlarını çok iyi dengeleyebildiler. Filmin çok büyük oranda onların başarısına dayandığını düşünüyorum.
Onlarla nasıl çalıştınız?
Ben bütün aktörlerime âşık olurum özellikle de bir aşk filmi çekerken. Mümkün olduğu kadar koruyucu ve rahatlatıcı olmaya çalışırım. Ama iyi aktörler zekidir, gerektiğinde ne düşündüğünüzü onlara söylemeniz ve gerekli değişiklikleri yapmalarını istemeniz, onları da bu değişikliklere ikna etmeniz gerekir.  Ayrıca bende bir aktörüm bu da aktörlerime yakın olmamı sağlıyor. En iyi oyuncuları ve ekibi seçmeye çalışırım. Onlara söz hakkı verir ve zaman zaman gerekli ayarlamalar yapmalarını sağlamaya çalışırım. Ama sonuçta onlar çok zeki olduklarından sizin ne demek istediğinizi zaten çok çabuk kavrarlar hatta bazen yönetmen de bile daha iyi!
Film şartlarınız nelerdi? O anlamda belirlediğim bir fikrim yoktu. Yazarlığımı öne sürmüyorum çünkü en iyi filmi yapabilmek için mevcut her tekniğin kullanılması gerektiğine inanıyorum. Ben yazarlığım adına sadece güzel sahneler çekip bencillik etmekten bahsetmiyorum. Ben mümkün olduğunca her bir sahne için uğraş veriyorum. Bunu elde edebilmek için eğer bir steady cam, crane kamera, kamera kaydırma aracı ya da herhangi diğer film ekipmanlarından birini kullanmam gerekse hedeflediğim çekime ulaşabilmek için kesinlikle kullanırım.  Bence aktör ve sahne benim odak noktam olmalıdır.  Bunlarında mutlaka inandırıcı olmasını isterim. Ben “bir sanatçı” olmaya çalışmıyorum – ben hikayeyi amacıma uygun şekilde en gerçekçi haliyle yansıtacak bir film çekmek istiyorum.
Kostüm tasarımını nasıl yaptınız? Aslında her zamanki kostüm işinin iki katı iş vardı bu filmde. Öncelikle hem o dönemi yansıtmamıza yardım edecek kıyafetleri dizayn etmemiz hem de geçen 20 yılda değişen moda trendlerini göstermemiz gerekiyordu.  Ayrıca bazı araştırmalar yapıp Saint Laurent’ın önemli koleksiyonlarından akıllıca seçimler yapmamız gerekiyordu Pierge Berge’den  ve YSL vakfından yardım aldık. Orijinal kostümleri kullanabilme şansını yakaladık.
Özellikle Saint Laurent’ın o dönemde kullandığı kumaşların birçoğu artık üretilmediğinden vakfın o kostümlerin reprodüksiyonlarını yapma imkânı yoktu.
O kıyafetleri taşıyacak mankenleri nasıl seçtiniz? Saint Laurent vakfında korunan ve sadece defilelerde sunulmuş olan bu eşsiz kıyafetlerin içine girebilenleri seçtik.  Gerçekten oldukça zayıf kızlar bulmamız gerekti çünkü o dönemde ki mankenlerle günümüz mankenlerinin vücut yapıları aynı değil – o dönemdekiler en fazla small ya da ekstra small beden giyiyorlardı! Gerçekten zor bir işti! Uygun mankenleri bulup o kıyafetleri günışığına çıkardığımızda ortaya çıkan manzara inanılmazdı. Son derece zor bir çalışma oldu çünkü kızlar kıyafetleri ard arda en fazla ikişer saat giyebiliyorlardı.  Terleme ve aşınmadan korunmaları için çıkarmaları gerekiyordu. Bu filmde muhteşem bir iş çıkaran kostüm tasarımcımız Madeline Fontaine’e teşekkürlerimi sunuyorum.
Prodüksiyon dizayn muhteşemdi vakfın desteğini aldığımız için hemen hemen her şey aynıydı. Mümkün olduğunca açık alanda çekim yapmaya çalıştık ve Saint Laurent’ın yaşadığı, çalıştığı – 1974 yılı başlarına kadar çalıştığı stüdyosu, Jardin Majorelle Fas, yılda iki kez defile düzenlediği intercontinental hotel (şimdi Westin hotel) gibi – gerçek mekanlara gittik. Gördüğümüz yerlerden ve oralarda yaşayan ve çalışan kişilerden çok etkilendik. Filmde bunları görebilirsiniz.
Film müziği için aklınızda ne vardı? Şimdiye kadar çok fazla film müziği yapmamış olmada genç caz dahisi Fransız İbrahim Maalouf ’tan filmin müziğini bestelemesini istedim. Onu tanımak harikaydı.  Senaryonun onda uyandırdığı duyguları piyanoya dökerek çaldığı çeşitli melodiler gönderdi bana. Onunla çalışıp çalışmamaya henüz karar vermemiştim ama müziği beni çok etkiledi.  Çok geçmeden bu hikâyeyi ifade
Edebilecek en iyi film müziğinin bu olacağını anladım çünkü melodi romantik, duygulu hatta bazen özlem dolu ve inanılmaz özgündü. Müziği dinlerken onu sıradan bir film müziği gibi değil kalbi olan bir müzik gibi dinledim – duygulara şekil veren bir sanatçı olduğunu söyleyebilirim.
Dönemin müzik parçalarını da kullandınız. Evet aslında öyle.  Orijinal film müziği ile filmin geçtiği yıllarda revaçta olan müzik tarzlarını birleştirdik – caz, motown, rock ve dısco, insanların partilerde ve gece kulüplerinde dinlediği türden müzikler. Özellikle 76 defilesinde, Yves’ı çok etkileyen callas’ı duyabilirsiniz. Günümüzde bir moda gösterisinin müziksiz olması abes görülür ama Saint Laurent müziği defilelerinde kullanan ilk modacıydı. Pierre Berge de set dekoratörü olarak defileyi hazırlardı. Ünlü Rus bale koleksiyonunun defilesinde duygusal başyapıt la walyy defilenin ruhunu tam anlamıyla yansıtmıştı. Bence bu kadarı bile Saint Laurent’ın dahiliğini ve yaratıcılığını özetler. Q&a ve Pierre Niney
(Yves Saint Laurent)
Senaryoyu okuduğunuzda ne hissettiniz? Bayıldım!  Hem kırılgan hem onurlu, ilgi çekici, karmaşık karakteriyle güçlü bir hikaye olduğunu hemen anladım.  İşe başlamak için sabırsızlanıyordum. Jalil Lespert’ın filmlerine aşina biri olarak aktörlerine ne kadar yakın olduğunu bildiğimden bu filmin zorlayıcı olacağını anlamıştım. Aşk, yaratıcılık karışımı bu efsanevi hikayeyi en iyi şekilde çekeceğinden ve iki güçlü karakteri derinlemesine tasvir edeceğinden emindim.
Senaryoda sizi etkileyen ne oldu? Öncelikle Yves’ın olgunluğu. Çok genç yaşta yaratma ve üretme kararlılığından vazgeçmemesi çok etkileyiciydi. Onu mutlu eden tek şey yaratmaktı. Diğer bir deyişle hayatta ki tek amacı buydu.
Jalil’ın bu filmin odak noktasına aşk hikayesini koyması da var tabi. Sadece Berge ile Saint Laurent’ın 50 yıllık muhteşem ilişkisini değil aynı zamanda yaşadıkları zorlukları da yansıtmada ki ısrarı. Ayrıca filmde Saint Laurent’ın kişiliğinin karanlık yönlerinin, alkol ve madde bağımlılığıyla mücadelesinin üzerinin örtülmemesini de sevdim. Bütün bunlar onun hayatının ve eserlerinin bir parçası sonuçta.
Bu rol size teklif edilmeden önce moda dünyası hakkında fikriniz var mıydı? Hayır yoktu. Moda ile pek ilgilenmedim çünkü fazla bilgim yoktu. İlgi duymaya başladığımda – hakiki ilgi – ilgim daha çok moda tarihini yaratan, Saint Laurent, Dior, Balenciaga gibi kişiler üzerine yoğunlaştı. Bu yaratıcı, sıradışı karakterler bana podyumdan daha ilgi çekici geldi. Ama çekim başladıktan sonra elbiseler, kumaşlar, hazırlık aşaması da ilgimi çekmeye başladı. Mesela çekim için müzeden Mondrian kıyafetinin çıkarılması beni çok etkiledi. Maria Callas aryası eşliğinde podyumda Rus bale koleksiyonunun finalini izlediğinizde bu ortak çalışmanın içerdiği tutkuyu, yoğunluğu düşünüp şaşkına dönüyorsunuz.
Yves bir dahi ama bir insan olarak çelişkiler içinde ve aşırı utangaçlıktan mustarip… Bu rolün altından nasıl kalktınız? Her şeyden önce karakterin üzerini saran o azizlik aurasını kaldırmak gerekiyordu ki böylesi bir rolü oynarken sizden bekleneni yerine getirmede engellenmeyesiniz. Hemen işime ve oyunculuk hevesime odaklandım. Bir sahne sanatçısı olarak deneyimlerim bana bu rolde çok yardımcı oldu. Shakespeare’in bir piyesinde oynarken muhteşem sanatçıların performanslarını ve birçok kült tiyatro oyununu aklınızın bir köşesinde tutarsınız ama baskının altından kalkmayı oynarken öğrenirsiniz.  Yeni bir kişilik yaratmanız gerekir. Role hazırlanırken bana yol gösteren bu yaklaşım oldu.  Yves, yaralı ruhuyla kırılgan bir karakter ve evet “aşırı utangaç”. 24 yaşında manik depresif tanısı konmuş. Karakterin bu özelliğini de canlandırmam gerekiyordu.
Utangaçlığı bu  rahatsızlığının bir yansımasıydı ve bunu müthiş bir silaha çevirmeyi başarmıştı. Senaryoda Yves’e “kısık sesle konuşuyorsun” diyen bir adam vardı. Yves adama şöyle cevap veriyordu : “karşımdakinin beni dinlemesini sağlamak için …”
Saint Laurent hakkında çok araştırma yaptınız mı? Evet yaptım.  Mümkün olduğu kadar çok film ve belgesel izledim. Bulabildiğim bütün makaleleri, röportajları, biyografileri okudum. Her gün videolarını, röportajlarını izledim.  iPod’umdan sesini dinledim. Hayatım aylarca Saint Laurent ‘le geçti.  İç dünyasına nüfuz etmek istiyordum. Setteki herkesten daha iyi bilmek istiyordum onu. Bütün kalbimle çalıştım o kadar ki onun hayatının bazı yönlerinden, olgunluğundan, çok genç yaşında, 18’inde ki yaratıcılık kabiliyetinden, tanrı vergisi çizim yeteneğinden, amacına ulaşmada ki kararlılığından, tiyatro tutkusundan ve sahne algısından çok etkilendim. Bu da benim çalışmamın temelini oluşturdu. Daha sonra aylarca çeşitli koçlarla çalıştım: çizim, dikiş, tasarım, spor.  Ayrıca Saint Laurent atölyelerinde kullanılan ve zamanla değişen özel terminolojiyi öğrendim.
Konuşma ve diksiyon farklılığını nasıl ele aldınız? Stanislavsky’nin şu sözünü çok severim – “rol yaptığınızda kendi deneyimlerinizi kullanmalısınız ve gerisini bırakın gitsin” .  Kendi kendime son sürat devam etmem gerektiğini düşündüm! Röportajları izledikçe utangaçlığını, espri anlayışını ve iradesini yansıtan sesine ve diksiyonuna hayran kaldım.  Ben de bunları yansıtabilmek, o eşsiz ve hemen hemen şiirsel konuşma şekline sahip olmak istedim.
Pierre Berge yardımcı oldu mu? Belli bir yol göstermedi. Her zaman ki gibi ben kendim çalıştım. Ama inanılmaz yardımcı oldu bana. Saint Laurent ile en yakın ilişkide olan kişiydi o. Bugün hala onun çalışmalarının koruyucusu durumunda. Onunla konuştukça hayatları hakkında
Ve Yves’ın özel yaşamı hakkında çok şey öğrendim ki bu bilgileri başka herhangi bir yerde bulmanız mümkün değil. Pierre bana özel anılarını, Yves’ın espri anlayışını,  ilişkilerini, birlikte gittikleri yerleri anlattı. Onun stüdyosuna girebiliyordum ve Betty Catroux, Clara Saint, Dominique Deroche ve bana Saint Laurent gibi nasıl çizim yapılacağını gösteren Audrey Secnazi gibi Yves’ın birlikte çalıştığı kişileri ve yakın çevresini tanıma imkanım oldu. Hazırlık sürecinin çok önemli aşamalarından biriydi bu.
Senin gibi Fransız tiyatro sanatçılarından biri olan Guillaume Gallienne ’in karşısında oynamak nasıldı? İkimizin de senaryoya aşık olduğuna inanıyorum. Ve sonrasında güçlü ve hakiki anlamda bir dostluk başladı aramızda çünkü birlikte çok zaman geçiriyorduk bu da şov dünyasında – bir tür sadakat, nezaket ve aile atmosferi gibi eşsiz bir durum oluşmasına neden olur. Bu Guillaume ile ilk çalışmamdı ama ikimizin de espri anlayışı aynıydı. İkimizde komediyi çok seviyorduk. Ama ortada sizin deyişinizle   “Fransız devlet tiyatrosu”  metodu vardı diyemeyeceğim!  Fransız devlet tiyatrosundan gelen iki aktör benzer şekilde çalışır diye bir şey yok.  Fransız devlet tiyatrosundan gelenler farklı eğitimlere sahip sanatçılar oluyor – kimisi stand-up komedisinden, kimileri ulusal akademi tiyatro bölümünden geliyor kimileri de mim sanatçısı oluyor. Sette hepimiz rollerimizi farklı şekillerde yapıyoruz.
Hepimizin sırları vardır değil mi?
Jalil aktörlerini nasıl yönetir? Yanımızda sanki aktörlerden birisiymiş gibi kendini tamamen sahneye verir. Biz onun için bir sahne oynarız ve o repliklerin orasından burasından satırlar seçip yeni fikirler yaratarak o enerjiyi hissetmeye çalışır. Gerçek bir “aktörler laboratuvarı” oluşturmuştur. Film konusunda doğru vizyona sahiptir ve ne istediğini gayet iyi bilir. Jalil’ın yönetmenlikte son derece organik ve ölçülü üslubu vardır ki ben bu yönünü çok Beğeniyorum çünkü Guillaume ve ben bu filmde ki en sofistike – ki artık pek sık bulunmuyor böylesi-  iki karakteri canlandırıyoruz.
Q&a ve Guillaume Gallienne  (Pierre Bergé)
Rol size nasıl teklif edildi anlatır mısınız? Bana teklif edildiğinde benim projeden henüz haberim olmuştu. Pierre  Niney ’ın Yves rolünü oynayacağını ve Jalil Lespert’ın yönetmen olduğunu biliyordum. Fikri çok beğendim.  Oldukça gençken babam beni Pierre Berge ile tanıştırmıştı.  Bazı benzerlikler olduğundan daha senaryoyu okumadan bile rolü oynayabileceğimi hissediyordum.  Ayrıca Pierre ’ın  (Niney ) çok yetenekli bir aktör olduğunu biliyordum ama bu kadar başarılı olduğunu fark edememişim. Oldukça uzun süredir Jalil’ın çalışmalarını takip ediyordum: bence çok iyi bir aktör ve her zaman kendileri de aktör olan yönetmenlerle çalışmayı sevmişimdir.
Senaryo hakkında ne düşünüyorsunuz? Senaryoyu ilk okuduğumda henüz ikinci taslak durumundaydı. Biz çekimlere başlayana kadar 11 kez değiştirildi. Çok değiştiğini söylemeye gerek yok ama burada beğendiğim nokta bu çiftin cesareti ve özgür ruhlarıydı. Politik davranmadan ikonik bir konum edindiler. Filmin yardımcı yazarı Jacques Fieschi’nın katkılarıyla filmin karmaşıklığı sadeleşmiştir.
Yves Saint Laurent’e ve modaya ilginiz var mıydı? Evet. Aslında o dünyanın içine doğmuşum ben. Her zaman modayı, mücevheri ve şık kadınları sevmişimdir.  Annem kıyafetlerini sonatını meydanında ki Saint Laurent butiğinden alırdı ve ben moda ve tasarım dünyasında büyüdüm.  Her zaman aklıma ve kalbime yakın bir dünyaydı.  Film 1976 yılında ben o tarihlerde henüz 4 yaşındayken bitiyor.  Ben Yves’ın çalışmalarını bir sanatçı çalışması olarak görürüm. O sadece bir moda tasarımcısı değil aynı zamanda yenilikçi bir sanatçıdır. Thoretton’un  (Pierre )
Berge ile Saint Laurent arasında ki ilişkiyi anlatan  l’amourfou belgeselini izlerken Mondrian elbisesini gördüğümde gözlerim elimde olmadan yaşlarla doldu.  Bir elbiseden bu kadar etkilendiğim olmamıştı hiç.  O elbise mükemmelliğin somut halıydı.  Böylesi mükemmel bir sanat eseri yaratabilen birine çok kolay aşık olunabilir. Ayrıca bir dehayla yaşamak piknik yapmaya benzemez. Jalil, Amadeus’ta Salieri’den bahsederek aslında onun Mozart’ı kıskanmadığını ama ona aşık olduğunu belirtmiştir. Benim rolümün güzel tarafı Berge’nın akıllı olduğu kadar hasta olan bir adama olan sadakatidir.
Canlandırdığınız karakterde sizi zorlayan neydi? Çekim başladıktan 3 hafta sonra Saint Laurent’ın yanında olmadığım zamanlarda bende bazı tiklerin ortaya çıktığını fark ettim. Bunu engelleyemiyordum. Diğer insanlarla bir araya geldiğinde Pierre Berge sinirli ve ayrıca son derece küstah bir adamdı.  Muhteşem bir işadamı, doğuştan tuttuğunu koparan biri. Yves ile birlikteyken ise farklı bir adam oluyordu. Sevgi dolu, koruyucu ve duygusal açıdan hassas. İlkeleri olmadığını söylese de verdiği sözü her zaman tutmasını seviyorum.
Role nasıl büründünüz? Öncelikle insanların kafasında olan şimdi ki Pierre Berge imajını kafamda sildim. Bunun bana engel olacağını biliyordum.  Sonra konu üzerinde çok düşündüm.  Makyaj da çok işe yaradı.  Jalil,  Pierre  (Niney) ve ben birlikte çok uzun zaman geçirip bazı sahneler hakkında fikir alışverişinde bulunduk. Bana çok önemli gelen bazı hususlar üzerinde anlaşmaya varmak benim açımdan önemliydi. Mesela Pierre  çok enerjik biriydi. Onun ve Yves’ın rolleri çok önceden belirlenmişti. Onu başka bir kişiliğe sokmamak tam anlamıyla Pierre  olabilmek için çok çaba sarf ettim.
Hala hayatta olan bir karakteri canlandırmak zor mu?
Rol bir mirastan çok bir borç ve bir yükten çok bir değer haline geliyor. Pierge Berge ile Fransız devlet Tiyatrosu’na Pierre  Niney ’ı phedre oyununda izlemek için gittik. Daha sonra bastılle opera binasında ki Saint Laurent’i anma konserinde benden Yves’e yazdığı bazı mektuplardan alıntıları okumamı istedi. Ve sonra birden bire sanki hikayede ki bütün o aşk ve keder bana geçmiş gibi oldu. Bu çiftin bütün   duygularıyla, neşe ve hayatı ile dopdolu hissettim kendimi. Berge’nın sevdiğim tarafı onun tutkulu olması.  Çekim başladığında Pierre  Berge- Yves Saint Laurent vakfında çalışan bir bayan terzi bana “ biliyor musunuz bay Berge hiçbir zaman Saint Laurent’ın önünde yürümezdi.” Dedi.
Pierre ’ın Yves’e  karşı  tutkulu bir aşk, sınırsız tolerans ve onu koruma isteği taşıdığı görülüyor. Yansıtmaya çalıştığınız bu imaj mıdır? Pierre  Yves’e aşık olduğunda aslında bir dehaya, bir sanatçıya, tanrısal bir figüre,  zaman içinde belirtileri daha da kötüleşecek olan depresyona zaten girmiş birine delicesine aşık olmuştu. O hastalıklı derecede utangaç hem inanılmaz hassas hem de inanılmaz kibirliydi. Zamanla hastalığının tanısı kondu ama pierre zaten ona aşık olmuştu bile.  Berge bir keresinde :” Yves yılda sadece iki kez mutlu olur, bir ilkbaharda bir de sonbaharda” demişti. Bu iki kısacık süreyi mümkün olduğunca uzun yaşayabilmeleri için her şey ayarlanıyordu. Saint Laurent’in çalışmaları için gerekli bütün malzemeler emrine amade ediliyordu. Eğer bu fazla korumacılık ya da Yves’ı izole etme anlamına geliyorsa bile hatta onu ikonlaştırma dahi olsa bence o bunu yapmaya hazırdı. Berge bu durumdan faydalanıyordu. İşkence yok kurban yok derken haklıydı. Aksi takdirde iki kurban ve iki işkenceci olurdu. İlgimi Pierre  Berge’nın mektuplarından Yves’e yönelttim.  Gerçeğe pek az ilgim kalmıştı detaylara yapışmıştım. Son derece sinirli hatta sert olduğum zamanlar oluyordu. Diğer zamanlarda ise hassas ve sevgi dolu oluyordum. Senaryonun karmaşıklığı işte burada – çiftin ve onların birçok katmandan oluşan duygularının tasvirinde-  ama
Bence bu katmanlar iyi ki vardı,  vardı ki biz de inandırıcı bir hikaye yi gerçek bir hikayeye dönüştürebildik.
Pierre ’ın,  Yves’ın ilham kaynağı olan Victoire ile bir ilişkisi olmuştu…  amaç söz konusu ilham perisini yok etmekti diye düşünüyorum. Pierre ’in zaten Victoire’ın demode olduğunu hissettiğini sanıyorum.  Bu çift, yaratıcı olmak için  insanların üstüne basarak birkaç saniye içinde bir diğerine geçerdi. Eğer Pierre ’de kendisinin bile farkında olmadığı bir sapkınlık vardıysa hiç şaşırmam. Bu insanlar hiç ödün vermezlerdi – katil olmadan başarılı bir işadamı olmak mümkün değildir –
Pierre Niney ile ilk film çalışmanız değil mi? Evet. Harika bir ekip olmamızın sebebi ortak sahne deneyimimizdir. Eşit sorumlulukları olan bir ekibiz.  Jalil’le ve birbirimizle dürüstçe konuşmaktan çekinmiyoruz. Bir sorun olduğunda üçümüz bir araya geliyor ve konuyu tartışıyoruz çünkü bizler birbirinden farklı aktörleriz.  Bu farklılık da işimizi daha heyecan verici bir hale getiriyor. Pierre’in çok güçlü bir hissiyatı var: tıpkı Yves Saint Laurent gibi.  Çok akıllı ve yetenekli.  Her çekimden önce hangi duyguyu vereceğini tam olarak biliyor.
Jalil Lespert nasıl bir yönetmen sizce? Son derece sıcak ve sevgi dolu. Bir sette daha önce hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Belirtmeliyim ki bu film beni tamamen serbest bıraktı: canlandırdığım karakter çalışkan ve erkeksi ama aynı zamanda içgüdülerimi serbest bırakmamı sağlayan çok özel yanları da var.  Narin tavır ya da ses tonu içinde olduğumu fark ettiğim anlarda kendimi dizginlemek zorunda hissetmedim. Jalil son derece ilham verici bir yönetmen.  Aynı zamanda aktörlerine karşı çok açık sözlü. Bizleri her zaman dikkat ve hassasiyetle yönetti.
Q&a ile charlotte le bon (Victoire Doutreleau)
Projeye ilk tepkiniz ne oldu? Çok heyecanlandım ve biraz şaşırdım. Sonra göz kamaştırıcı oyuncu kadrosunu ve filmin büyüklüğünü düşününce gururlandım. Açıkçası biraz da korktum. Bu işin altından kalkamayabilirdim. Özellikle çekim boyunca etrafımda bu yetenekli insanlar varken.
Senaryonun sevdiğiniz yönü neydi? Çok etkilendim. Louloui de la Falaise, Betty gibi Saint Laurent’ın  ilham  perilerinden biri olan ancak  hakkında daha önce hiçbir şey bilmediğim Victoire’nin ve diğerlerinin ne kadar  ünlü olduklarını öğrenmiş oldum.  Victoire Doutreleau adını daha önce hiç duymamıştım. İnternette araştırdım ama pek bir şey bulamadım. Bu durum bana tuhaf geldi ama   sevdiğim  tarafı da bu oldu. Ben de ödevimi yaptım ve bu kadınla ilgili olabildiği kadar çok bilgi buldum.
Karakterinizle nasıl özleştiniz? Yazdığı biyografisini okudum –  et dıor créavıctoıre-  gerçek adı Jeanne ve Yves Saint’den önce Christian Dior’un ilham perisiymiş. Ona Victoire adını veren aslında Dior.  Daha Saint Laurent modaevi kurulmadan önce 50’lerde 60’larda onun çocuk model olduğu döneme ait bir kitap var. Bu kitabı okumak benim için çok önemliydi çünkü bende 8 yıl modellik yaptım.
Karakterde sizi etkileyen nedir? Bir ilham perisi olması mı yoksa Pierre ’in Yves’e karşı rakibi mi? Evet o bir ilham perisiydi ama Yves onu diğer kadınlardan ayrı tutmuştu.  Tam olarak nasıl göründüğünü bilemiyorum ama olabildiğince gerçekçi canlandırmaya çalıştım ve onunla bizzat tanışmayı çok arzu ederdim. Aslında bir açıdan o Pierre’ın rakibiydi de.  Pierre son derece baskın bir karakterdi ve Victoire Yves’ın dikkatini çekiyordu ki Pierre’ın buna katlanması çok zordu.  Saint Laurent ve Victoire genç insanlar olarak gayet masum bir ilişki yaşıyorlardı ama bu durum Pierre’nin
Dışlanmasına neden oluyordu ve doğal olarak onu rahatsız ediyordu. Victoire ve Yves’ın önceden birbirlerini tanıdıklarını unutmamak gerekir. – daha önce Dior’da tanışmışlardı ve Pierre  ortaya çıkmadan önce yakın arkadaştılar- ve Pierre onu baştan çıkarmaya karar verdi. Kadınları baştan çıkarmaktan hoşlandığı için değil muhtemelen çok daha sinsi nedenlerden dolayı.
Saint Laurent’le ilgili ne tür araştırmalar yaptınız? Belgeselleri izledim ve birçok röportajı okudum – Saint Lauret’ın bir dahi olduğu çok açık! Onunla ilgili beni çeken ise kibarlığı oldu. Birlikte  çalıştığı insanlara karşı son derece nazik biri.  Gerçek  bir dahi ve çok iyi bir adam. Onu sevimli yapan ve Victoire’e bu kadar yaklaştıran bu özelliği olmalı. Onun yakınında olmak istiyorsunuz.
Konuşma ve vücut dili üzerinde nasıl çalıştınız? Duruş ve salon dansı dersleri aldım.  1980’lerde ve 90’larda Saint Laurent için mankenlik yapan Violetta Sanchez ile çalıştım – bana mankenlerin podyum yürüyüşünü (catwalk) ve doğru duruşları gösterdi. Dans çalışmalarının çok faydasını gördüm – hala yürürken gergin olsam da catwalk yürüyüşünü öğrendim – ses konusunda filmde buffet rolünü canlandıran Jean Edouard Bodzıak ile çalıştım. Aksan konusunda bana yardımcı oldu – Victoire Quebec’li olmadığından – sesimi nasıl tonlayacağımı öğrendim. “kadın sesi, kafa sesi değil” dedi sürekli ve haklıydı da. Bir dönem filminde oynamak çok zevkliydi – vücut dili farklı, kadınların duruşları bugün olduğundan farklı ve her bir hareketin önemi var.
Pierre  Niney  ve Guillaume  Gallienne ’nın karşısında çalışmak nasıldı? Onlar harika!  Onlarla birlikte çalışma fikri beni çok endişelendirmişti çünkü onlar Fransız devlet tiyatrosundan iki çok başarılı sanatçı. Sürekli çalışıyorlar ve inanılmaz bir tempoları var! Çıldırdığıma şaşmamalı! – sadece 2,5 yıldır Oyunculuk yapıyorum ve bu benim 6’ıncı ya da 7’ıncı filmim. Ama her ikisi de çok sevecen ve kibar. Birlikte çok harika zaman geçirdik.
Jalil Lespert aktörlerini nasıl yönetiyor? Hem eğlenceli hem nazik. Birşey söylemesi gerektiğinde sertleşebiliyor ama yine de espri anlayışını elden bırakmıyor ve mesajını karşı tarafa ulaştırıyor. Kendisi de aktör olduğundan aktörleri nasıl idare etmesi gerektiğini biliyor – ne zaman bir şey istese nasıl sorması gerektiğini biliyor. Proje konusunda çok heyecanlı ve üzerinde ki yük çok ağır ama onu monitörün arkasında gördüğünüzde bir çocuk gibi keyif aldığını anlıyorsunuz. Fazla repliğim yok ama Jalil aksanıma çok önem verdiğinden ve sürekli beni düzelttiğinden doğaçlama yapmaktan sakındım. Sonuç olarak senaryoya olabildiğince kadar çok bağlı kaldım. Ama bir cümleyi değiştirdiğimi hissettiğimde bana müdahale etmedi aksine önerilere son derece açık.
Seni en çok zorlayan neydi? Modellik yaptığım bölüm. Daha önce yaptım ve bu işten nefret ederim! Dekoratif durmak ilginç olmasa gerek değil mi? Moda şovları zordur. Mankenler için gerçekten streslidir – herkesin bakışlarına ve yargılamasına maruz kalıyorsunuz.
Q&a ile laura smet (Loulou de la Falaise)
Filmde ki rol size teklif edildiğinde ne tepki gösterdiniz? Çok onur duydum çünkü bence Yves Saint Laurent bir moda ikonu ve gerçek bir dahidir. Loulou de la Falaise karakterini tanımıyordum ama ödevime iyi çalıştım – onun gerçekten kim olduğunu bulma konusunda çok istekliydim. Böylesi güzel bir aşk hikayesini anlatan böyle bir filmde oynamak benim için büyük bir onur.
Loulou kimdir?
Gerçek bir özgür ruh o. Çok neşeli ve sevimli ayrıca aristokrat bir yanı da var! Söylediğim gibi onu daha iyi tanıyabilmek için belgeselleri izledim ve röportajları okudum – vücut dilini anlayabilmek içim Loulou’nun röportajlarına odaklandım ama onun aristokrat aksanını taklit etmemeyi tercih ettim. Ayrıca onu yakından tanıyan bir arkadaşımla konuşma imkânı buldum. Aslında ne zaman onu tanıyan biriyle tanışsam onunla ilgili söyledikleri her şeyi dikkatle dinledim. Benim için önemli olan onu taklit etmeden karaktere sadık kalmaktı. Çok neşeli bir kadın olduğunu fark ettim – sizde filmde Loulou’nun  Yves’e Proust anketini  sorduğu bölümde deliler gibi güldüklerinde bunu anlayabilirsiniz. Tanıştıklarında hala çocuktular aslında. Yves daha sonra yaratıcı bir dahiline geldi.
Loulou, Saint Laurent’ın gözünde nasıl biriydi sizce? Haute- couture modaevinde manken olarak çalışsa da aslında onun ilham perisiydi. Daha sonra aksesuar ve mücevher bölümüne de geçti. Yves’ın yanında kalan tek kadındı çünkü diğerleri Pierre Berge tarafından saf dışı edilmişlerdi. Loulou Saint Laurent’ın hep yanında oldu ve ona karşı her zaman nazikti – çalışma saatlerinde son derece disiplinli olmasına karşın akşamları bir parti canavarıydı!  Çok profesyonel olduğu için tasarımcının yanında kalabilmişti.
Betty bir rakip miydi? Hayır. İyi arkadaş olduklarını düşünüyorum. Betty kötümserken loulou tuhaflıklarına rağmen her zaman iyimser biriydi ve bence Pierre Berge Betty’ı gerçek bir tehlike olduğu için Yves’ın yanından uzaklaştırdı.
Jalilk aktörleri ile nasıl çalışır? Onun yönetmenliğinde çalışmak harika çünkü aktörlerine ihtiyaçları olduğu kadar zaman tanıyor. Bir aktör diğer aktörleri yönettiğinde işler her zaman daha kolaylaşıyor. Yönetmekten hiçbir zaman çekinmese de bir aktör olarak edindiği
Deneyimlerden etkilenerek bizleri yönetmiştir. Harika bir yaklaşım. Çok sıcak kanlı ve açık yürekli. Ayrıca bu çok önemli bir prodüksiyon ve onun çok ağır sorumlulukları var ama yine de bunun keyfini kaçırmasına izin vermiyor.
Moda ile ilgilenir misiniz? Her zaman modayı sevmişimdir ve işimle çok alakalı olduğunu düşünüyorum. Mesela loulou gibi giyindiğimde sanki oymuşum gibi hissediyorum kendimi. Bir kostümü giymek o karaktere bürünmeye benziyor. Loulou takı dizayn ediyor. Onun  dizaynlarını görmekten ve takmaktan mutlu oldum. Ayrıca sahne arkasında modelleri çok hızlı bir şekilde giydirme ve soyunmalarını sağlama konusunda epey çok şey öğrendim. Moda defileleri sırasında organize ve sakin olmanın ne kadar önemli olduğunu anladım – gerçekten telaşlı bir hava hakim orada ve asla paniklememeniz gerekiyor!
Q&a ve Marie de Villepin (betty catroux)
Rolünüz teklif edildiğinde ne hissettiniz? Çok heyecanlandım çünkü Betty Catroux moda dünyasında bir ikondur. Büyüleyici bir karakterdir – gizemli, tahrik edici ve alaycı. Gerçekten onur duydum.
Senaryo hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu harika aşk hikâyesinden çok etkilendim. Pierre’ı  thoretton’ un l’amourfou (crazy love) belgeselinde  izlemiştim. Onu hatırlattı bana. Yves Saint Laurent ile Pierre Berge aşkını modern bir aşk olarak görüyorum. İnişleri ve çıkışları olan çok güçlü bir birliktelikleri var. Pierre  Berge’nın Yves’e tükenmez bir aşkla bağlı olduğunu anlıyoruz. Ona her zaman koşulsuz destek veriyor. Senaryoda birbirleri olmadan yaşayamadıklarını görüyoruz. Yves kendi başına da çok başarılı olabilirdi tabi ama Pierre Berge olmadan bu kadar tanınamazdı. Pierre bir gölge olarak kalıp Yves’e kendi için bir isim yaratma ve hırslarını Tatmin etme imkanı  vermiştir. Böylesi bir bencilliğe saygı duyuyorum. Pierre bir ismin, bir karaterin ve bir efsanenin yaratıcısıdır.
Filmde ki karakterle benzerlikleriniz var mı? Kesinlikle var. Özgürlükleri için mücadele eden, hayat tan ne istediklerini bilen ve kesin kararlar almaktan çekinmeyen kadınlara her zaman saygı duymuşumdur. Bence hayat tercihlerden ibarettir. Benim canlandırdığım karakter bir ilham perisi olmaktan mutlu ve buna uygun davranıyor.
Betty Catroux’u nasıl tarif edersiniz? Betty, o eşsiz saç şekliyle kendisi için canlı bir görüntü yaratmış. Gerçek  bir ikon. Rolüme alışmaya önce saçlarımı kesiştirmekle başladım ki her zaman uzun saçlarım olmuştu – peruk takarak olmayacağını hissedebiliyordum. Betty son derece kendine özgü, güler yüzlü, neşeli bir kadın. Aynı zamanda otoriter bir duruşu var. Size öyle bir bakar ki ne düşündüğünü ifade edemezsiniz. İnsanlara karşı kendini güvende hissettiren kısık bir sesi var.
Yves ile olan ilişkisi hakkında ne söyleyebilirsin? Bu projede çalışmaya başlamadan önce de onun Yves ile ilişkisinden, Yves’ın ona olan ilgisinden ve benzerliklerinden  haberdardım. Bence Betty Yves için bir katalizör görevi gördü. Yves’ın kendisiyle ilgili hiç bilmediği yönlerini ortaya çıkarmasına yardım etti. Bu aslında Yves’ın kişiliğinin karanlık tarafıydı ve onun çöküşünü tetikledi. Betty zorluklar karşısında yola nasıl devam edileceğini ve yıkımdan nasıl uzak durulacağını biliyordu. İntiharı düşünmüş ancak hiç Yves’ın yaptığı gibi girişimde bulunmamıştı.
Role nasıl hazırlandınız? Belgeselleri izleyerek ve Loulou’nun eşinin yazdığı kitapları okuyarak çok şey öğrendim. O zamandaymışım gibi düşündüm kendimi.  Sadece modası ile değil 1960’larda 70’lerde dünyada Yaşanan olaylarla ve dönem müzikleriyle ilgilendim. Gençlerin henüz AİDS ile yıkıcı ekonomik  krizlerle tanışmadıkları bir dönemdi. İnsanlar daha kaygısız, madde bağımlılığının etkilerinden habersiz oldukları bir dönem – kokain o zamanlar şimdi olduğu gibi zehir olarak algılanmıyordu.
Çekimler sırasında Pierre Berge size yardımcı oldu mu? Pierre Berge ile sette tanıştım ve çok etkileyici bir deneyimdi benim için. Saint Laurent’ın defilelerinden birini çekiyorduk ve Yves gerçekten çok hasta olduğu bir zamandı. Pierre’ın sette dolanırken o günleri tekrar yaşadığını hissedebiliyorduk. Hatıralarının içine dalmıştı. Bu adamı çekim sırasında her zaman ki iş adamı edasıyla davranmasını izlemek gerçekten inanılmazdı.
Gerçek hayatta model olmanız rolünüzü oynamanızda yardımcı oldu mu? Bunu söylemek bana düşmez ama profesyonel bir manken olmam oyuncu seçimi ısırasında etkili olmuştur diye düşünüyorum. Moda endüstrisi içinde bulunduğumdan doğru duruş, yürüyüş ve poz vermeye alışkınım. Betty bir kedi gibi hareket ediyor – ortama girdiğinde varlığını hissedebiliyorsunuz.  Ve onu ister güzel bulun ister bulmayın dikkatinizi ona vermeden duramıyorsunuz.
Bize çekimleri anlat.. Rahat bir setti. Kaygısız, ne yaptığını umursamayan, özgür ruhlu, cinsel anlamda sınır tanımayan genç insanları canlandırıyorduk. Sette de bu hava yaratıldı. Bana böylesine başarılı aktörlerin karşısında oynama şansı tanındığı için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Jalil nasıl bir yönetmen? Jalil çekim öncesinde bana çok yardımcı oldu. Özellikle provalarda. Rol için uzun zaman hazırlandım. Bir yönetmen olarak Jalil aktörlerine zaman tanıyan biridir – kontrol delisi değildir. Her zaman doğru anı bekler. Bize güvenir ve
Senaryodakinden daha doğru sözcükler ya da fikirler aklımıza geldiğinde bunları dinler! Bu da işimizi çok daha ilgi çekici yapıyor çünkü sadece repliklerimizi söylemekle kalmıyoruz.  Aslında senaryo aktörlerin oyunculuklarında daha gerçekçi olmalarına yardım eden bir kaynaktır. Jalil spontan, doğal ve gerçekçi olmamız için yeteneklerimizi zorladı.
Q&a ve İbrahim maalouf (özgün müzik)
Jalil Lespert film müziği nasıl olsun istiyordu? Jalil benden kişisel bir beste yapmamı istedi. Çok basmakalıp olmayan filmin ruhuna uyan ve çeşitli dönemlerin müziklerini yansıtan bir film müziği olmasını istedi. Bu bir film için yaptığım ikinci çalışmam ama daha önce böyle uzun biz film müziği bestelememiştim. İşin zorluğu sadece bütün film müziğini bestelemem değil ama aynı zamanda hem geleneksel film müziklerine yakın,  pop müzikten esinlenen caz tonları içeren ama orkestra kompozisyonlarına benzemeyen bir müzik yaratmaya çalışmamdı –  jenerik müziğinden bahsetmiyorum! Yani tek amaç için üç farklı tarzdan bahsediyoruz.
Farklılıkların üstesinden nasıl geldiniz? Sezgilerimin peşinden gittim sadece. Ayrıca görüntülere uyan otantik bir müzik olmasına uğraştım. Ben her zaman kafamda oluşturduğum görüntüler için müzik bestelerim – bestelerim çoğunlukla hayatımda ki özel olayları yansıtır. Yves Saint Laurent için farklı bir süreç geçirdim. Kafamda ki görüntülerle benim olmayan görüntüler arasında uyum sağlamaya çalıştım.  Her şey uyumla ilgiliydi aslında her zaman yaptığımdan çok da farklı bir şey değildi.
Nelerden esinlendiniz? Esinlenmeden bahsetmek benim için güç çünkü ben her zaman tek başıma çalışırım ve her zaman sezgilerimi serbest bırakırım. Öncelikle Jalil’ın sanat yönünü takip ettim. Açıkçası çalışmaya Başlamadan önce senaryoyu defalarca okudum. Saint Laurent’ın karakterinin ne kadar hassas ve Pierre Berge ile olan ilişkisinin ne kadar kırılgan ve biraz delice olduğunu algıladım. Bence onların ilişkisi çok çalışma ve kararlılık ile tam bir yaratıcı özgürlük arasında ki dengeydi. Sanıyorum beni en çok etkileyen de bu oldu. Ayrıca Jalil için bestelediğim ilk müzikler tamamen bununla ilgiliydi –  bazı film müziklerinde olduğu gibi çok kibirli değil ana karakterin yeteneğini yansıtacak kadar kibirli ve elegant olmasını istedim.
Orkestra çalışmasından bahseder misiniz? önce hemen hemen bütün parçaları piyanoda çaldım. Sonra çeşitli bölümlerin orkestra çalışmasını yaptım. Önce klasik orkestra ile başladım sonrasında caz üzerine çalıştım. Caz bölümünde İtalyan saksafon sanatçısı Stefano di Battista, Alman piyanist Frank Woeste, New York’tan perküsyonist Nasheet Waits ve Fransız kontrbas sanatçısı Christophe Wallemme’i bir araya getirdim. Diğer bir deyişle 1950’ler-60’larda ki kulüplerde dinleyebileceğiniz cazın ruhunu yakalayabilmek için çevremi günümüzün en iyi caz sanatçıları ile doldurdum. İlk klasik bölüm için kayda orkestra ile gittim ki bu benim için çok yeni bir deneyimdi. Jalil benim kendimi ifade etmeme olanak sağladı. Gerçekten heyecan vericiydi.
Müzikte trompet sesini çok duyuyoruz. Jalil öyle olmasını istedi. Başlangıçta ben bu kadar fazla olmasını istemedim ama devam ettikçe o daha fazlasını istedi. Bende onun benden istediğini yaptım.
Film hakkında ne düşünüyorsunuz? Pierre  Niney  ve Guillaume Gallienne’nın sadece harika olduklarını düşünürdüm – ama tam anlamıyla aklımı başımdan aldılar! Ben bir film tutkunuyum ve bence Yves ile Pierre  arasında ki ilişki tam anlamıyla canlandırılmış. Böyle gerçekçi bir filmde görev almaktan büyük keyif aldım.
OYUNCULAR
YVES SAINT LAURENT Pierre NINEY – FRANSA DEVLET TİYATROSU
PIERRE BERGE Guillaume GALLIENNE – FRANSA DEVLET TİYATROSU
VICTOIRE Charlotte LE BON
LOULOU de la FALAISE Laura SMET
BETTY CATROUX Marie de VILLEPIN
KARL LAGERFELD Nikolai KINSKI
FERNANDO SANCHEZ Ruben ALVES
YVONNE Astrid WHETTNALL
Marianne BaslerasLUCIENNE SAINT LAURENT
ANNE-MARIE Adeline D’HERMY – FRANSA DEVLET TİYATROSU
JACQUES de BASCHER Xavier LAFITTE
BERNARD BUFFET Jean-Edouard BODZIAK
JEAN-PIERRE Alexandre STEIGER
RAYMONDE ZEHNACKER Michèle GARCIA
CHARLES Olivier PAJOT
MARIE-LOUISE BOUSQUET Anne ALVARO
FOTOGRAFLAR Thomas HARDMEIER A.F.C.
KOSTÜM TASARIMCI Madeline FONTAINE A.F.C.C.A. YAPIM TASARIMCI Aline BONETTO A.D.C. MAKYAJ  Dominique COLLADANT KUAFÖR Guilaine TORTEREAU SES KAYIT Miguel REJAS ÖZGÜN MÜZİK IBRAHIM MAALOUF BAŞ RESİM EDİTÖRÜ François GEDIGIER BAŞ SES EDİTÖRÜ Vincent GUILLON TEKRAR KAYIR MİKSAJCISI Stéphane THIEBAUT YAPIM AMİRİ Jean-Marc DESCHAMPS LOKASYON AMİRİ Eric DUCHENE A.F.R. BİRİNCİ YÖNETMEN YARDIMCISI  Eric PUJOL ÖZEL EFEKTLER  Alain CARSOUX POST PRODÜKSİYON AMİRİ Antoine RABATE STİL FOTOGRAFÇICI GRABHERR, Anouchka de WILLIENCOURT YAPIM  Bruno GUILLARD
© WY  YAPIM – SND – Cinéfrance 1888 – Herodiade – Umedia

[flickr-gallery mode=”photoset” photoset=”72157642287883755″]

Bir yanıt yazın