Tanrının Kitabı – The Book Of Eli

Fida Film Sunar

TANRININ KİTABI
“THE BOOK OF ELI”

5 Şubat 2010’da sinemalarda.

Çok uzak olmayan bir gelecekte, son savaştan 30 yıl kadar sonra, bir adam bir zamanlar Amerika olan çorak topraklarda tek başına yürüyor. Boş şehirler, çökmüş otobanlar, kavrulmuş toprak—etrafında sadece yıkım felaketinin izleri var. Burada uygarlık yok, kanun yok. Yollar ayakkabıları için, bir matara su için… ya da hiçbir şey için adam öldüren çetelere ait.. Ama onlar bu yolcunun dengi değil.

Seçtiği için değil öyle gerektiği için savaşçı olmuş Eli (Denzel Washington) sadece huzur arıyor ama zorlanırsa, yaptıkları ölümcül hatayı anlama fırsatı vermeden rakiplerini alaşağı ediyor. Şiddetle koruduğu şeyse hayatı değil, geleceğe dair umudu; 30 yıldır taşıyıp koruduğu ve gerçekleştirmeye kararlı olduğu bir umut. Bu adanmışlıkla hareket eden ve kendinden büyük bir şeye olan inancını rehber edinen Eli, hayatta kalmak için gerekeni yapmalı—ve devam etmeli.

Bu yıkılmış dünyada Eli’ın elinde tuttuğu gücü anlayan ve onu ele geçirmeye kararlı olan bir tek kişi var: Carnegie (Gary Oldman), hırsızlar ve silahşörlerden oluşan derme çatma bir kasabada hükümdarlığını ilan etmiş bir despot. Bu sırada, Carnegie’nin evlatlık kızı Solara (Mila Kunis) başka bir nedenden ötürü Eli ile ilgileniyor: Üvey babasının gölgesinin ötesinde neler olabileceğine dair bir bakış. Ama ikisi de onu yolundan döndürmenin kolay olmadığını görecek. Hiçbir şey—ve hiç kimse—onun önünde duramaz. Eli hedefine ulaşmalı ve mahvolmuş insanlığa yardım getirmeli.

Alcon Entertainment  bir Silver Pictures yapımı olan Hughes Kardeşler filmini sunar: “Tanrının Kitabı / The Book of Eli.” Filmin Başrollerinde iki Akademi Ödülü sahibi® Denzel Washington (“Training Day/İlk Gün,” “Glory/Zafer”), Gary Oldman (“The Dark Knight/Kara Şövalye,” “Harry Potter” filmleri), Mila Kunis (“Forgetting Sarah Marshall/Aşkzede”), Ray Stevenson (“Punisher: War Zone”), Jennifer Beals (Showtime dizisi “The L Word”), Frances de la Tour ve Michael Gambon (“Harry Potter and the Goblet of Fire/Harry Potter ve Ateş Kadehi”) paylaşıyor.

“Tanrının Kitabı / The Book of Eli”nin yönetmenliğini Hughes Kardeşler (“Menace II Society,” “Dead Presidents”), senaryosunu yazarlığını Gary Whitta üstlendi. Filmin yapımcıları Joel Silver, Denzel Washington, Broderick Johnson, Andrew A. Kosove ve David Valdes. Steve Richards, Susan Downey ve Erik Olsen yürütücü yapımcı; Steven P. Wegner, Yolanda T. Cochran ve John David Washington ortak yapımcı olarak görev alıyorlar..

Yaratıcı ekipte ise görüntü yönetmeni Don Burgess, prodüksiyon tasarımcısı Gae Buckley, editör Cindy Mollo ve kostüm tasarımcısı Sharen Davis bulunuyor. Jon Farhat’ın  görsel efekt süpervizörü olarak yer aldığı filmin müziklerini Atticus Ross hazırladı; müzik süpervizörü ise Deva Anderson.

“Tanrının Kitabı / The Book of Eli” ABD’de bir Warner Bros. Entertainment Şirketi olan Warner Bros. Pictures tarafından dağıtılacak. Filmin uluslararası satış temsilciliğini Summit Entertainment üstleniyor. Fida Film’in Türkiye haklarına sahip olduğu film, ülkemizde Warner Bros. Dağıtımı ile vizyona girecek.

Film içerdiği şiddet ve dil unsurlarından dolayı MPAA tarafından ABD’de R kategorisinde sınıflandırıldı.

YAPIM HAKKINDA

“Bir gün bir ses duydum, sanki içimden geliyordu..
Beni bir yere götürdü… Orada molozlara gömülmüş bir kitap buldum…
Ve ses bana onu batıya götürmemi söyledi.”

“Bu öykünün hoşumuza giden yanı hareketli bir macera olması ama aynı zamanda adanmışlık, fedakârlık, hayatta kalmak ve insan doğası üzerine söyleyecek şeylerinin bulunması,” diyor ikiz kadeşi Albert’la birlikte “Tanrının Kitabı / The Book of Eli”’ı yöneten Allen Hughs. Yapım, 20 yaşında güçlü ve övgü toplayan kent draması “Menace II Society” ile yaptıkları çıkıştan beri ikilinin beşinci sinema filmi.

Albert Hughes, “‘Tanrının Kitabı / The Book of Eli’ bizi mahvolmuş bir geleceğe götürüyor—savaşla, nükleer ya da doğal afetle veya bunların bileşimiyle mi bu hale gelmiş, önemli değil. Dünya çapındaki yıkım, her şeyin silinip gittiği ve ilkel bir yaşam tarzına dönmek zorunda kaldığımız bir dünyanın nasıl görüneceğine ve insanların nasıl idare edeceklerine dair fikir yürütmemizi sağladı. Kanunsuzluk diz boyu olurdu. Ama zamanla amaç duygusunu yeniden kazanıp liderlik görevini üstlenecek birkaç cesur adam da çıkabilirdi.” diyor. Eli bu birkaç kişiden biri. İnsanların av ya da avcı oldukları bir zamanda, sadece yaptığı şeye ve ona olan inancına ve onu gerçekleştirme konusundaki kararlılığına bağlı, özgür biri olmaya cüret ediyor.

Ama vicdanını izlemenin bedeli ağır. Bir an durma imkânı ya da bir evi yok… Neredeyse her gün karşısına yeni bir tehlike, kendisini ve toplumdan kalanları daha derin bir karanlığa sürüklemek isteyen güçlere karşı yeni bir mücadele getiriyor.

Denzel Washington bu öyküden öyle etkilenir ki başrol için teklif aldığında, yapımcılığı da üstlenir. “Bu ilginç bir yolculuk,” diyor. “Eli uzun zamandır gerçekleştirmeye çalıştığı, büyük önem taşıyan bir görev üstlenmiş. Onunla karşılaştığımızda, bu yolculuğun sonuna yaklaşıyor ama en büyük sınavlar onu bekliyor.”

Eli’nin tam olarak kim olduğu—nereden gelip nereye gittiği—büyük oranda ve kasıtlı olarak yaratılmış bir gizem. Allen Hughes şöyle diyor: “Eli gibi bir karakter, gizemli yalnız savaşçı, neredeyse efsanelerden fırlamış sanki. Zengin bir geçmişe sahip olduğunu biliyorsunuz; ama bu geçmiş  tümüyle açıklanmamalı. Denzel dile getirmeden karakterin geçmişine ışık tutacak küçük şeyler yapma konusunda çok istekliydi. Fikirlerinden biri, yaşadığı felaketin işareti olarak Eli’nin sırtına bir yanık izi koymaktı. Eli’nin gizemine katkıda bulunacak bu tarz ayrıntıları resmetmekte gerçekten çok iyiydi.”

“Denzel filmin ruhunu gerçekten yakalayarak adrenalin yüklü aksiyonun ötesine taşıdı, diyor yapımcı Broderick Johnson. “Sergilediği performansı izleyince Eli ile birlikte yürümek, görevi ve çıktığı yolculukta önüne çıkan engeller karşısında duygulanmak istiyorsunuz.”

Uzun süredir Johnson’ın yapımcı ortaklığını yapan Andrew A. Kosove, “Filmin temalarından biri, yapılması gereken şeyi yapabileceğinize inanmak ve sonra yolunuza devam etmek. Eli nin alması gereken zor bir yol var ama başarılı olabileceğine inanıyor. Yaptığı şeye karşı inancı onu motive ediyor.” Ama Eli bu inancı sayesinde odaklanırken, hayatta kalmasını keskin zekâsına ve sert yumruklarına borçlu.

Holywood’un en unutulmaz bazı aksiyon filmlerinin ardındaki isim olan yapımcı Joel Silver karakterin ikili doğasından söz ediyor: “Yerine getirmesi gereken bir misyonu var. İnsanlar herhangi bir nedenle onu yolundan döndürmeye veya durdurmaya çalışırsa, basitçe onları geçmek için ne gerekiyorsa yapıyor. Bence yaptıklarını affediyorsunuz çünkü özünde dürüst ve barışsever biri; misyonu onun için dünya üzerindeki en önemli şey.”
“Eli’yi kahraman yapan şeyin bir kısmı, geleceğe odaklanmış olması. Sürekli ilerliyor,” diyor yapımcı David Valdes. “Ben gerçek bir sinema hayranıyım. “İyinin kötüye karşı olduğu klasik mücadeleye bayılıyorum ve özellikle de Eli gibi geleceğe inanan kahramanlar görmeyi seviyorum. Umudu anlatıyor.

“O diğerleri gibi değil. Ona istediğini yaptıramayacaksın..”

Eli’nin önündeki engellerin en güçlüsü, Carnegie adında bir adam. Eli gibi o da “önceki zaman”ın birkaç canlı kalıntısından biri ve her şeyin eskiden nasıl olduğunu hatırlamanın yükünü taşıyor. Albert Hughes, “Filmde geçen bir replikte Eli ‘İnsanlar eskiden çöpe attığımız şeyler için şimdi birbirini öldürüyor’ derken artık nadir bulunan ve değerli mallar haline gelmiş sabun ya da kibrit gibi basit şeylerden söz ediyor” diye anlatıyor.

Eli’ın tersine, Carnegie son 30 yılını terk edilmiş bir kasabada ilkel bir imparatorluk kurarak geçirmiş ve gücün tadını giderek daha da almış. İstediğini almaya alışmış; şimdi istediği şeyse, Eli’ın çantasında taşıdığı bir kitap—Yeryüzündeki son nüsha olduğuna inanılan bir İncil.

“Zıt taraftaki bu iki adamın arasında teke tek mücadele verdikleri muhteşem bir dinamizm var. İkisi de aynı şeyi tamamen farklı nedenlerden dolayı istiyorlar ve vazgeçmeme konusunda aynı kararlılığa sahipler,” diyor Silver.

Washington, yapımcı rolünü de üstlendiği filmde Eli’ın baş düşmanının gelişimine önemli derecede katkıda bulundu. “Denzel Carnegie karakterini önce prodüksiyon öncesi aşamada şekillendirmeye başlayarak, ‘İyi adam sadece kötü adam kötüyse iyidir,’ dedi” diye anımsıyor Allen Hughes. “Carnegie’nin gerçek bir kötü adam mı yoksa kötü zamanlara yakalanıp amacına ulaşmak için kötü şeyler yapan biri mi olduğundan bahsediyorduk. Carnegie söz konusu olduğunda olaylar siyah ve beyaz değil, gri. İnsanlığından arta kalan özellikleri onu daha da belirsiz yapıyor.”

Washington ve Hughes kardeşler Carnegie’yi canlandıran oyuncunun Eli’ye büyük bir mücadele sunacak biri olması gerektiği konusunda fikir birliğine vardılar; bu, onları Gary Oldman’a götürdü. Washington, “Gary muhteşem bir oyuncu; ben de en iyisiyle atışmak istedim.” diyor. Albert Hughes de Oldman’ın “çarpık mizah anlayışına” övgüler düzerek “O ve Denzel perdedeki gergin anlara espri kattılar.” diyor. Bu ciddi bir öykü ama kesinlikle iç karartan bir şey değil, özellikle de ikisi karşı karşıya geldiğinde.”

“Klasik bir dövüşü her zaman çok beğenirim,” diyor Johnson. “Denzel Washington
perdede bir düşmanla karşılaştığında, bunun zevkini çıkaracağım bir film olduğunu bilirim.”
“Carnegie özünde bir diktatör,” diye belirtiyor Oldman. “Kasabayı şiddet yoluyla ve çok değerli bir varlığın –nerede bulacağını anımsadığı temiz suyun— kontrolünü elinde tutarak kurmuş. Ama aynı zamnda zeki. Bir felsefesi var. Carnegie Eli’nin taşıdığı kitaba aşina ve kitabın başarabileceği şeylerin farkında, çünkü kitap onun geçmişinin ve çocukluğunun bir parçası. Yıllardır onu arıyor. İki adam da kitaba aynı saplantıyla yaklaşıyor ama biri iyi bir yerden, diğeri daha karanlık bir noktadan geliyor.

Öykünün sorduğu hayati sorulardan biri, bir uygarlık kurmakta neyin payı vardır? Eli kitabın yeni, adil ve eşit bir toplumun temelini oluşturacağına; geçmişin hatalarından kaçınarak yeniden başlama fırsatı sunacağına inanırken, Carnegie aynı metni insanlar üzerinde hakimiyet kurmak ve hükümdarlığını genişletmek için bir araç olarak görüyor. İkisi kitaptaki kelimelerin sahip olduğu güç konusunda fikir birliğine varsalar da bu gücün nasıl kullanılacağına dair birbirinden çok farklı görüşlere sahipler.

Carnegie, Eli’yi safdışı bırakma konusunda herhangi bir çekinceye sahip değil; ama aynı zamanda emrindeki eğitimsiz eşkıyaların ya da bölgedeki yaralı ruhların tersine kendisine karşı çıkma cüretini gösteren bu sıra dışı adamı merak ediyor. Sonunda değerli bir rakip bulmuş ve anın tadını çıkarıyor sanki. “Eli güçlü bir varlığa sahip. Sağlam, kararlı ve azimli,” diyor Oldman. “Carnegie onun gibi birini görmemiş.”

Washington, “Eli yolundan dönmeyecek, Carnegie de hayır cevabını kabul etmeyecek,” diyor. Carnegie onu her düzeyde zorluyor. Bu büyük bir irade savaşı haline geliyor.”
Bu, Carnegie’nin alaycı bir şekilde “gezgin” dediği adama tam güç saldırı düzenlemesiyle ağır silahların yer aldığı bir savaş haline de geliyor. Çevrelerindeki herkesi etkileyen, hayatta kalmakla ilgili süregelen ve aniden ortaya çıkan sorunları vurgulayan bu çekişme, filmin işlediği temalardan bir başkası. Senaryo yazarı Gary Whitta’nın, bir keresinde katıldığı iki günlük uygulamalı bir hayatta kalma kursunda öğrendiği katı gerçekler, perdede göreceğiniz aksiyona da ilham kaynağı oldu. “Öğrendiğiniz ilk şey, bunun hoş bir şey olmadığı. Normalde aklınızdan geçirmeyeceğiniz şeyleri yiyip içmek zorunda kalabilirsiniz ama işin özü, hayatta kalmak için gereken her şeyi yapmanızın gerektiği ve bunun da temel insan doğasından kaynaklandığı.” “İnsanlar ilkel bir düzeye çekildiklerinde, gerçek karakterleri ortaya çıkıyor ve her çekişme daha da dramatik bir hal alıyor,” diyor Allen Hughes. “En basit ilişkiler ölüm kalım mücadelesi haline gelme potansiyeline sahip.”

“Kalmayı planlamıyorum. Gitmem gereken bir yer var.”

Eli tek bir hedefe odaklanmış olsa da Washington, yolculuğunun bu kısmında öğrenmesi gerektiğinin farkında olmadığı derslerin bulunduğunu düşünüyor. “Eli Carnegie’nin kasabasından geçerken, istemediği şekilde ilgi odağı haline geliyor—sadece kendisini yok etmek isteyen Carnegie’nin değil, Carnegie’nin –Eli’ye başka insanlarla iletişim kuran bir insan olmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlatan— üvey kızı Solara’nın da. Kitabı korumak arzusu içinde başka hiçbir düşünceye yer vermiyor ama sorumluluğunun bir kısmı kendini açmak, başkaları için gerçekten bir şeyler yapmak ve onlara bir şeyler vermek belki de. Kitap taşıması için ona emanet edilmiş ama aynı zamanda kitabın mesajını da unutmaması gerekiyor. Bu üstlendiği görevdeki son sınav olabilir; o ise bu sınava girme konusunda pek istekli değil.”

Carnegie’nin ailesi’nin diğer üyeleri, kör karısı Claudia ile onun kızı Solara. yıllar önce ikisini de çorak araziden kurtarmış ve korumaya devam ediyor olsa da, Carnegie’nin bu iyilikseverliği sahip olduğu benmerkezci kişiliğiyle sık sık gölgeleniyor.

Solara rolündeki Mila Kunis, “Carnegie onları güvende tutuyor ama göreceli olarak bunun karşılığında köle durumundalar.” diyor. “Solara zeki bir kız, güçlü bir ruha sahip. Hayatta bu kasabadan daha fazlası olduğuna inanıyor; ama  Eli’yle tanışana kadar kaçmayı düşünmüyor. Solara Eli’nin cazibesine kapılıyor ve ona doğru çekiliyor. Ondan öğrenmek, her nereye gidiyorsa onu takip etmek ve dünyanın geri kalanını keşfetmek istiyor.”

Yapımcılar, uzun zamandır uzak tutulduğu bir dünyaya girmeye hazırlanan Solara’yı tanımlayan cesaret ve iyimserlikle karışık narinliği yansıtma konusunda Kunis’in sahip olduğu yeteneği fark ettiler. Albert Hughes “Mila bir havai fişek,” diyor. “Solara’yı öyle bir canlandırıyor ki bir bakıma karakterin büyümesini izliyorsunuz –ki Carnegie’nin denetiminden çıkınca oldukça hızlı büyüyor.

”Solara’nın güçlü bir bağı paylaştığı annesi Claudia’yı Jennifer Beals canlandırıyor..
İki kadın birbirlerinin iyiliği için Carnegie’nin öfke nöbetlerine ve kötü davranışlarına birlikte katlanıyorlar. Beals açıklıyor: “Claudia kızı için yaşıyor. Carnegie’nin yanındayken Solara’ya yiyecek ve başkalarının elde etmesinin imkânsız olduğu bazı ayrıcalıklar sağlayabiliyor. Carnegie yarattığı bu yerin kralıysa, Claudia güçsüz kraliçesi.”

Albert Hughes Beals’ı “Acı dolu tüm geçmişini yüzüne yansıtarak oynuyor” diyerek övüyor. Çok fazla diyalog yok; bu yüzden büyük oranda vücut dili ve mimikleriyle iletişim kuruyor.”
Solara gibi Claudia da Eli’nin gelişine güçlü bir tepki veriyor. “Eli Solara hariç ona çıkar gözetmeden nezaket gösteren tek kişi ve Claudia’ya uygarlığın eskiden nasıl olduğunu, insanların nasıl davranabileceğini hatırlatıyor.” diyor Beals. “Bu bir umut ışığı ve ona güç veriyor. Eli’nin Carnegie’ye karşı gelmesi onu heyecanlandırıyor çünkü bu, yapmak isteyip de yapamadığı bir şey.”

Carnegie’ye karşı gelmek isteyen bir başka kişi olan sağ kolu Redridge’i canlandıran Ray Stevenson, rolünü “Pek çok başka şeyin yanında Carnegie’nin fedaisi ve şahsi koruması” olarak tarif ediyor. “Söylenen her şeyi yapıyor ama zamanı kolladığını hissediyorsunuz. Kendi amaçları var.”

Eli ve Solara’nın kasabadan kaçtığı ortaya çıkınca, Carnegie Redridge’e bir arama yok etme operasyonuna çıkmasını emrediyor. Bu, Redridge’in uzun süredir beklediği fırsat olabilir.
Bu sırada, Carnegie’nin sınırlarının ötesindeki çorak arazisinde, günlük zorluklarla kendilerince baş eden iki kişi var: Michael Gambon ve Frances de la Tour’nun canlandırdığı George ve Martha, mutlu, uyanık ve evli bir çift. Bu tuhaf zamanda bile eksantrik olmayı başaran çift, kilometrelerce mesafede başka hiçbir yapının bulunmadığı bu ıssız arazide çarpıcı bir fark yaratan ve işlemeli kanepe minderlerinden duvardaki çerçeveli fotoğraflara kadar özenle dekore edilmiş, ilginç bir kulübede yaşıyor. “Hayatı eskisi gibi tutmaya çalışıyorlar; kurmalı bir gramofon, seramik çay fincanları,” diyor de la Tour. Ama “Tanrının Kitabı / The Book of Eli”deki pek çok şey gibi, bu çift de göründükleri gibi olmayabilir.

“Kapılarında bitiveren yabancıları tehdit olarak görüyorlar. George ve Martha herkesi tehdit olarak görüyor. Çünkü öyleler..”

“Bana bir daha el uzatırsan o eli geri alamazsın.”

Deneyimli dublaj koordinatörü Jeff Imada (“The Bourne Ultimatum/Medusa Operasyonu” “Fight Club/Dövüş Kulübü”) Eli’nin dişiyle tırnağıyla kazandığı hayatta kalma becerilerini sergileyen patlamaya hazır çatışma sahnelerini koordine etti. “‘Tanrının Kitabı / The Book of Eli’da sokak menşeli dövüşler göreceğiz. Bir sürü silah, biraz bıçak dövüşü, kılıç ve sopa dövüşü olacak; Eli’nin kendini savunmak için çevresini kullanmasını, bir kurt sürüsü gibi üzerine gelen rakiplerle yüzleşmesini ve bire bir yaptığı dövüşleri göreceksiniz. Her şey serbest.” diyor.

Bu sert sahneler için yaptığı hazırlık, Denzel Washington’ın kendini adamışlığını gösteriyor. Oyuncu, aylarca eğitim alarak bu sahneleri yapımcıların istediği şekilde,  bunun anlamı, dövüş sahnelerinin tek seferde ve dublörsüz çekilmesi için çalıştı. “Denzel çıtayı gerçekten yükseltti,” diyor Allen Hughes. “Fiziksel açıdan çok şey isteyen sahneler vardı ve işin kolayına kaçıp Denzel’ı iyi göstermiyorduk. Dosdoğru yapmak zorundaydı ve başardı. İnanılmaz bir şeydi.”

Bruce Lee’nin öğrencilerinden tanınmış dövüş sanatları uygulayıcısı ve hocası  Dan Inosanto ile çalışan Imada Washington’ı “tamamen gömülme” dediği bir şeye maruz bıraktı. Bu, orta sıklet şampiyonu Rubin “Kasırga” Carter rolüyle Oscar adayı olduğu “Hurricane/Kasırga” filmi için profesyonel boksör Terry Claybon’la bir yıl çalışmış olan ve sporu kullanarak formda kalan oyuncunun tamamen yabancı olduğu bir şey değildi. “Denzel’ı dövüşün farklı yönleri ve teknikleri konusunda hızlandırılmış kursa tabi tuttuk ve kesin sonuç için her şeyi bir araya getirerek çeşitli dövüş sanatı tarzlarıyla silahsız dövüş becerilerinin bileşimini kullandık,” diyor Imada.

Washington’ın bakış açısından, bu bir fırsatı simgeliyordu. “Jeff gibi uzmanlarla ve dövüş sanatlarının büyük ustalarından biri olan Danny’le çalıştığım için çok şanslıydım. Bu adamlarla birlikte antrenman yapmak zorlu ve çok eğlenceliydi; yaptıkları işe büyük saygım var. Birlikte Eli için zor yoldan geliştirdiği becerilerin bileşimi olan bir dövüş stili geliştirmek için çalıştık.”

“Denzel ayrıca bir bıçağı kolunun bir uzantısıymış gibi ustaca kullanmayı öğrendi,” diyor Albert Hughes. Eli’nin silah seçimi başlangıçta Samuray tarzı bir kılıç olarak belirlenmişti. Ancak Washington ve Hughes kardeşler yalnız gezginin içinde bulunduğu koşullara daha çok uyacak, çantasının altına kolayca saklayabileceği ve gerektiğinde çabucak eline alabileceği daha kısa, pala melezi bir tasarımda karar kıldılar.

Eli’nin değişik silahlarının ve dövüş tekniğinin görünüşü ve işlevselliği, karakterin bir parçası. Hafif yolculuk etmeye zorlanan Eli –ister günü kurtarması için, isterse büyük amacını gerçekleştirmek için—öğrendiği ve yolda topladığı her şeyi en etkili şekilde kullanmak zorunda. Bu faydacı yaklaşım performanslardan prodüksiyon tasarımına, gardıroptan dekorlara kadar her şeye yansıdı. Eli’ın ellerinde bir bıçak sadece kendini savunmak için değil, avlanmak ve temizlemek için de kullanılıyor.

Eli’nin eşkıyalara, Carnegie’nin tetikçilerine ve yoluna çıkanlara yanıtı benzer şekilde içgüdüsel ve bilgi birikimini kullanan davranışlardan oluşuyor. “Rakiplerini beceriyle indirmesi ama belli bir sistemde eğitilmiş görüntüsü vermemesi gerekiyor,” diyor, her bir sahneyi koreografiden uzak  hazırlanmış gibi göstermek için çaba harcayan Imada, “İnsanların aynı anda onu tutup çektiği, yumruk ve tekme attığı gibi. ” Senaryo yazarı Whitta, “Eli’nin görkemli becerilere sahip bir savaş gazisi ya da bir süper asker olmadığını göstermek önem taşıyordu. Onun hiç kimse ya da herkes gibi sıradan biri olmasını istedik. Onun ve yapabildiklerinin aracılığıyla, insanların hayatta kalmak için neler yapması gerektiğini görüyorsunuz. Denzel karakteri ve öyküyü inandırıcı bulmaları için izleyicilerin bu dövüş sahnelerine de inanmaları gerektiğini anladı.

“Dünyanın geri kalanı aeye benziyor, görmek istiyorum.”
“Hayır. İstemiyorsun.”

Filmin açılış sahnelerinde Eli yolu dolduran yağmalanmış, yanmış araçları geçerken izleyiciye rahatsız edici bir gerçekliği tanıtıyor. Önünde ve arkasında uzanan yalnız kilometreler, yapımcılardan “Ölüm Otoyolu” adını almış. Bu dünya, Joel Silver’ın deyimiyle “minimum işlevsellikle hem fütüristik hem de tamamen parçalanmış, tuhaf, gerçeküstü bir yer.” “Hughes kardeşlerin filmin hareketli sahneleriyle ve temalarıyla bütünleşecek çok ayırt edilebilir bir görsel tarz getireceklerini biliyorduk,” diyor Broderick Johnson.
David Valdes “Asıl zorluk bu ilkel varoluşu 30 yıl sonraki gelecekte yaratmaktı.” diye açıklıyor. “Genellikle, fütüristik film deyince konsept otomobilleri ve bundan on yıllar sonra bir mikserin neye benzeyeceğini düşünürken bulursunuz kendinizi. ‘Eli’de, gelecekte sadece en kaba saba mekanik düzeneklerin, geçmişin kalıntılarının çalıştığı fikri hakim. ”Yapımcılar büyük bir felaketin ardından dünyanın neye benzeyeceğine dair dramatik ama gerçekçi bir anlatımda, zorlu ve karamsar bir arazi hayal ettiler. “Nükleer veya biyolojik saldırılardan, hatta büyük bir yanardağın küllerinden doğabilecek benzer etkileri araştırdık,” diyor Allen Hughes. “Bitki örtüsüne ve hayvanlara ne olurdu, hava hareketleri, bulut formasyonları ne hale gelirdi? Bozulma ne büyüklükte olurdu? Böyle bir gelecek neye benzerdi?”

“Öykü böyle bir kökene sahip olmasa da, bazı yönlerden çizgi romanlarda rastlayacağınız türden imgeler uyandırıyor.” diye ekliyor Albert. Çizgi roman sanatçıları Tommy Lee Edwards, Chris Weston ve Rodolfo Dimaggio, bize filmin genel görünüşüne ulaşma konusunda yardım etti: renk paleti, karakterler, setler ve lokasyonlar… bir tür görsel senaryo.” Geniş kapsamlı storyboard çalışmaları, prodüksiyon öncesinden müziğe ve renk zamanlamasına kadar her bir bölüm için tonu belirleyen birer referans kitabına dönüştü. “Kadro ve ekip onlara bakıp filmin atmosferini anında anlayabiliyordu.”

Sık sık yaptıkları gibi iş yükünü bölmek için bir strateji uygulayan Allen prodüksiyon öncesi programının büyük bölümünü Los Angeles’ta oyuncu seçimi ve senaryo gözetimiyle geçirirken, Albert ise Valdes’le çekimlerin yapılacağı yerlerde prodüksiyon tasarımı ve görüntü yönetiminin ayrıntılarına odaklanmıştı; iki kardeş sürekli iletişim halindeydi.

“Allen ve Albert kusursuz bir ortaklık içindeler. Birbirlerini çok iyi tamamlıyorlar ve ikisi de büyük katkılarda bulunuyor,” diyor Andrew A. Kosove. Çekimler çeşitli New Mexico mekânlarda, ağırlıklı olarak Albuquerque civarı ile Cochiti Pueblo bölgesindeki yollarda yapıldı. Ayrıca eyaletin güney kısmındaki White Sands Ulusal Anıtı ve White Sands Çiftliğide karakteristik açık gökyüzü ve geniş arazileri ile kullanıldı.

Tüm topografik kusursuzluğuna rağmen, bölgenin dezavantajları da vardı; örneğin saatte 105 km hızla esen, kör edici toz fırtınaları. “Hava durumu bir anda aşırı derecede değişebiliyor. Sakin, güneşli bir günken bir dakika sonra, ‘Oz Büyücüsü’nde evin havaya uçtuğu sahneye dönüyor,” diye gülerek anımsıyor Allen Hughs.

Doğal açıdan yeterli olsa da dış görüntüler yine de dijital ayarlamalara ihtiyaç duyuyordu; bu görevi üstlenen görsel efekt süpervizörü Jon Farhat (“The Mask”), “New Mexico’nun en çorak bölgelerinde bile, otlar ve çalılar gitmeliydi. Yönetmenler tamamen kelleşmiş bir ortam istiyordu. Filmdeki tüm dış çekimler –ufuktan  yukarı ya da ön planda yer alanlardan ötesi—değiştirildi.” diye anlatıyor.

Görsel efektler ayrıca Hughes kardeşlerin istediği hareket ve aciliyet hissini de güçlendirdi. Farhat, “Bu kırılgan atmosferde gökyüzünün normalden biraz daha hızlı hareket etmesi gerekiyor. Bulutlar önemli bir tasarım unsuruydu. Filmin büyük bölümünde Eli’nin ileri doğru hareketinin tersine gidiyorlar; bu da Eli’nin batıya yönelmiş olduğunu gösteriyor.”

Bazı denemelerden sonra, yönetmenler ve görüntü yönetmeni Don Burgess “Tanrının Kitabı / The Book of Eli”yi doğrudan flash ya da sabit diske kaydeden bir RED Dijital Kamerayla çekmeye karar verdi. “Sette kurulan bilgisayarlarla çekilen her sahneden sonra renk ayarı yapma ve görüntüyü ekrana yansıtma olanağı bulduk. Bu bizi post prodüksiyonda yapacağımız değişikliklerle uyum içinde tuttu,” diyor Burgess.

Renk ve dokuya odaklanmış bir başka isim olan prodüksiyon tasarımcısı Gae Buckley, yapımcılar Johnson ve Kosove ile “The Sisterhood of the Traveling Pants 2”den sonra yeniden bir araya geliyor. “Gae, bizimle çok farklı türde bir filmde çalışmıştı,” diyen Kosove “Eli’nin dünyasını yaratabileceğini biliyordum,” diye ekliyor. “Yaptığı şey muhteşemdi. Setler görkemliydi; baktığınız her yer, kıyamet sonrası evrenin bir parçasıydı.”

Buckley’nin Albuquerque Stüdyoları’nda kurulan setlerin yanı sıra stüdyodaki yeşil ekran çalışması için terk edilmiş yol ve set unsurları da hazırladı. Ayrıca George ve Martha’nın oturduğu evin, stüdyo yakınlarındaki ıssız arazide inşa edilmesine süpervizörlük etti. Ama en kapsamlı tasarımı Carnegie’nin kasabasına aitti.

“Bazı yıkılmış yapılar inşa edebilmemiz için merkez bölgesinde eksik binaları olan küçük bir yer arıyorduk,” diyen Buckley, aradığı şeyi New Mexico’daki 1036 nüfuslu Carrizozo kasabasında buldu. İki bulvar arasında uzanan bir cadde oluşturarak mevcut binaların önüne sahte cepheler yerleştirdi veya caddenin iki yanındaki boş yerlere, savaşın yıktığı alanları gösteren tarihi fotoğraflardan esinle yeni yapılar yerleştirdi. Bu tacın üzerindeki mücevher ise öyküde Carnegie’nin evi ve merkez üssü olan ve tuğla yapısı nedeniyle nispeten iyi korunan Orpheum Tiyatrosu’ydu. Eli ve Carnegie burada ilk kez karşılaşarak birbirlerini tartıyorlar.

Sinematik çürümenin sanatsallığına değinen Buckley, “Dökülen duvarlarla ve siluetleriyle çalışmayı, boya ve moloz katlarıyla bu dokuları yaratmayı seviyorum. Boyacılarımız inanılmazdı. Her bir yüzeyin üzerinde dört ya da beş renk vardı. Astar, sonra soyulma ve eskimiş boyalar. Muazzam bir miktarda çalışmanın eseriydi.”

Tiyatronun, dairesel balkona ve büyük dövüş sahnelerinden birine sahne olan bara sahip iki katlı iç kısmı, bir sette inşa edildi. Bir başka sıra dışı set olan karanlık ve yapraksız ormanı tamamen içeride inşa eden Buckley, bunun için New Mexico’nun Manzano ormanındaki yangın sonrası ölü ağaçları Ulusal Orman Hizmetleri kurumu aracılığıyla topladı.
Filmin açılış sahnesine ev sahipliği yapan orman, Eli’yi saran korkutucu derecede düşmanca ortamı hemen tanımlıyor ve karakterin özelliklerini göstermeye yardımcı oluyor: Akıllı, becerikli, hayatta kalmak için çevresindeki her şeyi kullanabilen biri. Böyle bir varoluşun gerektirebileceği fedakârlıkları ve riskleri gösteriyor.

“Bence burada, içgüdü ve insan doğasıyla ilgili herkesin özdeşleşebileceği unsurlar var. İzleyicilerin bu karakterlerle duygusal bir bağ kurmasını ve filmden çıktıklarında bu duygunun onlarla kalmasını istiyoruz,” diyor Albert Hughes.

Allen şunları ekliyor: “İnsanların, ‘Tanrının Kitabı / The Book of Eli’den almalarını istediğim şey, hayatın ne kadar değerli olduğunu anlamaları. Bu öykü inanç, adanmışlık, fedakârlık ve son olarak umut gibi evrensel temalar barındırıyor. Başlangıçta bizi çeken de bu unsurlar oldu; onları hakkıyla vermeye çalıştık.”

www.bookofelimovie.com

Resimler:

Bir yanıt yazın