Türkiye Sinemalarında 807 bin kişi tarafından izlenen “300 Spartalı”nın yönetmeni Zack Snyder, 120 milyon dolarlık bir yapım bütçesiyle, 200 ayrı set oluşturarak, bugüne kadar yaratılmış en kapsamlı ve en iyi çizgi romanı 163 dakikalık dev bir sinema filmine dönüştürdü
Yıl 1985. Süper kahramanların var olduğu farklı bir evren mevcuttur. Çıkan bir yasa ile tüm süper kahramanların maskelerinin çıkarılması emredilmiştir. Kimisi buna uyar. Kimisi ise gizliden gizliye kahramanlığa devam eder. Bir süper kahramanın öldürülmesini araştıran Rorschach, süper kahramanlara karşı düzenlenmiş ve uygulanmakta olan komployu fark eder. Süper kahramanlar görünmez bir düşman tarafından teker teker öldürülür. Bu cinayetler neden ve kim tarafından işlenmektedir?
Türkiye’de Gerekli Şeyler Yayıncılık tarafından basılan ve çizgi roman edebiyatının doruk noktası olarak kabul edilen, çok katmanlı gizem – macera “Watchmen”in sinema uyarlamasının konusu 1985 yılında alternatif Amerika’da geçer. Bu alternatif evrende kostümlü süper kahramanlar gündelik toplum hayatının bir parçasıdır. ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki gerilim düzeyini ölçen Kıyamet Saati geceyarısına iyice yaklaşmıştır.
Yasalardan güç almadığı halde kamu düzenini sağlamayı kendisine görev edinmiş maskeli kahraman Rorschach’ın eski arkadaşlarından birisi öldürülür. Bu olay üzerine harekete geçen Rorschach, geçmişin ve bugünün süper kahramanlarını gözden düşürmek ve öldürmek için hazırlanmış bir komployu gün ışığına çıkarır. Suça karşı birlikte mücadele verdiği eski arkadaşlarıyla yeniden bağlantı kurar. Genellikle emekli süper kahramanlardan oluşan bu grubun üyelerinden sadece bir tanesi gerçek güçlere sahiptir. Ortada geniş çaplı ve rahatsız edici bir komplo vardır ve bu komplo kahramanlarımızın geçmişte yaptıkları gölgeli işlerle bağlantılı olduğu gibi geleceğe yönelik olarak da çok kötü sonuçlar doğuracak bir yapıdadır.Kahramanlarımızın misyonu insanoğlunu korumaktır. Peki gözetleyicileri kim gözetleyecektir?
Warner Bros. Pictures ile Paramount Pictures’ın birlikte sunduğu “Watchmen”in Senaryosunu,aynı adlı çizgi romanı kaynak alarak David Hayter ile Alex Tse’in yazdığı filmin yapımcılığını Lawrence Gordon, Lloyd Levin ve Deborah Snyder gerçekleştirdi.
Filmde anlatılan öykünün odak noktasındaki maskeli kahramanları şu oyuncular canlandırdı:
• Silk Spectre II adıyla tanınan Laurie Jupiter rolünde Malin Akerman,
• Dr. Manhattan adıyla tanınan Jon Osterman rolünde Billy Crudup,
• Ozymandias adıyla tanınan Adrian Veidt rolünde Matthew Goode,
• Silk Spectre adıyla tanınan Sally Jupiter rolünde Carla Gugino,
• Rorschach adıyla tanınan Walter Kovacs rolünde Oscar adayı oyuncu Jackie Earle Haley,
• Komedyen adıyla tanınan Edward Blake rolünde Jeffrey Dean Morgan,
• Nite Owl II adıyla tanınan Dan Dreiberg rolünde Patrick Wilson.
6 Mart 2009’da Dünya Sinemaları’yla aynı anda ve 18 yaş sınırlamasıyla Türkiye Sinemaları’nda gösterilmeye başlanacak.
Yönetmen: Zack Snyder
Oyuncular: Jackie Earle Haley, Malin Akerman, Patrick Wilson, Jeffrey Dean Morgan,
Carla Gugino, Billy Crudup, Matthew Goode
Senaryo: David Hayter, Alex Tse
Yapımcılar: Lawrence Gordon, Lloyd Levin, Deborah Snyder
Görüntü Yönetmeni: Larry Fong, Prodüksiyon Tasarımı: Alex McDowell
Kostüm Tasarımı: Michael Wilkinson, Kurgu: William Hoy
Sanat Yönetimi: Helen Jarvis, James Steuart, Özgün Müzik: Tyler Bates
Warner Bros Pictures – Paramount Pictures
PRODÜKSİYON NOTLARI
GÖZETLEYİCİLERİ KİM GÖZETLEYECEK?
New York 1985… Dünyamızın her yanını korku ve paranoya sarmıştır. Bir zamanlar suça karşı mücadele etmek için maskelerini kuşanmış olan kahramanlarımız artık o kimliklerini gizleyerek sıradan bir hayat sürmektedirler. Çok güçlü bir silahın üretilmesiyle birlikte global güç dengesi değişmiş, bunun kaçınılmaz sonucu olarak dünyamız nükleer savaşın eşiğine kadar gelmiştir. Armageddon’un (Kıyamet) soğuk yüzüyle karşı karşıya kalan çaresiz devlet yöneticileri umutsuzca önlem almaya çalışmaktadır.
Tüm zamanların en iyi çizgi romanı ilan edilen ve yenilikçi yönetmen Zack Snyder tarafından beyazperdeye taşınan “Watchmen”in dünyası böyle bir yerdir.
New York’un karanlık ve kasvetli sokaklarından birisinin duvarına sprey boya ile yazılan şu yazıda giderek yaygınlaşan “Gözetleyicilere” yönelik bir soru vardır: “Gözetleyicileri kim gözetleyecek?”
Yönetmen Zack Snyder’ın bu konudaki yorumu şöyle: “Neyin doğru neyin yanlış olduğunu söylemeye kimin hakkı var? Peki, neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verenleri kim denetleyecek?”
“Watchmen”in ilk ortaya çıkışı, 12 sayı yayınlanan çizgi roman serisi şeklinde gerçekleşti. Serinin ilk yayını 1986’dan 1987’ye kadar DC Comics tarafından yapılmıştı. Daha sonra yeniden yayınlanarak günümüzün efsanevi grafik romanına dönüştü. Kapağındaki kan lekeli “gülümseyen yüz”, geceyarısına 1 dakika kalayı gösteren saat görüntüsü ve 12 bölümlük yapısı, zaman içerisinde yepyeni bir sanat formatı olarak kabul edilecek öncü ve devrimci bir yapıtın sembolleriydi. Prestijli Hugo ödülünü kazanan tek çizgi roman olurken, Time dergisinin 2005 yılında hazırladığı “1923’ten bugüne kadar İngilizce yayınlanan en iyi 100 romanı” listesinde de yer aldı. Ayrıca çeşitli Kirby ve Eisner Ödülleri kazandı.
İlk yayınlandığında “Watchmen”, nükleer savaş korkusuyla büyümüş bir kuşağın duygularına tercüman olan bir yapıt olarak yankı getirdi. O günlerin endişesini ve rahatsızlığını dile getiren; iktidarın kötüye kullanımının getirdiği sonuçları anlatan; iktidar sahipleri karşısında aciz kalan sıradan insanların her gün hissettiği paranoya ve çaresizlik duygularını yansıtan yapısıyla övgü topladı. Yayınının üzerinden yıllar geçtiği halde bugün çizgi romanın sadık hayran kitlesi katlanarak büyüdü.
Grafik romanın ortak-yaratıcısı ve çizeri Dave Gibbons, imzasını attığı yapıtın gördüğü ilgiyi şu sözlerle değerlendiriyor: “80’li yıllarda Soğuk Savaş konusunda yaygın bir paranoya vardı. Tırmandığı takdirde neler olacağı bilinmiyordu. Toplulumuz son derece kırılgandı. Bu korkuyu tamamen ortadan kaldırmak için çok az şey yapıldığı biliniyordu. O korku benim için de gerçekti. Günümüzde artık yepyeni kitle imha silahları geliştirildiği için Soğuk Savaş korkusu biraz geride kalmış gibi gözükse de, o paranoyanın her zaman devam edeceğine ve kalıcı olacağına inanıyorum.”
Süper kahraman konseptini altüst eden ve yapısal çözümlemesini yapan öyküde bir avuç karakter tanıtılır. Bunların “süper olmaktan ziyade daha bir insan” olduğu söylenir. Birtakım etik ve kişisel konularla ilgilenen; növrozlar ve aksaklıklarla mücadele eden gerçek insanlardır. Dr. Manhattan karakterini ayrı tutarsak, diğerlerinin hiçbirisinin süper güçleri yoktur.
Kısaca “Minutemen” olarak bilinen orijinal kahramanlar timi, The Silhouette (Siluet), Silk Spectre (İpek Hayalet), The Comedian (Komedyen), Hooded Justice (Kapuşonlu Adalet), Yüzbaşı Metropolis, Gece Kuşu (Nite Owl), Mothman ve Dolar Banknot (Dollar Bill) adlı karakterlerden oluşmuştu. Maskeli kahramanların yeni jenerasyonunda ise, -ki bunlar aynı zamanda grafik romanın gizeminin merkez noktasıdır) Silk Spectre II (İpek Hayalet II), Gece Kuşu II (Nite Owl II), Rorschach, Dr. Manhattan, Ozymandias ve The Comedian (Komedyen) vardır. Burada Komedyen’in özelliği “Minutemen”den kalan tek karakter olmasıdır. Bunların her biri farklı türde iktidar, takıntı ve psikopatolojinin sembolüdür. Kısacası her biri farklı türde bir süper kahramandır.
Çok katmanlı öykü anlatımı ve diyalogları, bünyesinde barındırdığı sembolizm, mistisizm, senkronize yapı, flashbackler (geri dönüşler) ve metafizik gibi kavramlarla çok farklı bir yapıt olan “Watchmen”in film versiyonunun yapılması bugüne kadar neredeyse imkansız olarak görülmüştü.
Filmin iki yapımcısı Lawrence Gordon ile Lloyd Levin, on yıldan uzun süre inançlarını kaybetmeden çaba göstermeyi sürdürdüler. Projeyi geliştirirken doğru zamanın ve böyle bir projeyi hayata geçirecek doğru yönetmenin gelmesini beklediler.
Yapımcı Levin bu konudaki duygularını şu sözlerle dile getiriyor: “Kitabı ilk çıktığında okumuştum. Sıkı bir çizgi roman hayranı olduğum halde böylesini hiç görmemiştim. Kendimi ilk defa bir grafik romana gerçek anlamda bağlı hissediyordum. Sadece benim özel dünyama değil; tüm insanlık olarak içinde yaşadığımız dünyaya hitap ediyordu. Öykü anlatımının zamana karşı yarış şeklindeki doğası, insani koşullarla yakından ilgilenmiş olması, öykünün epik yapısı gibi unsurlar bir araya gelince son derece heyecan verici ve kışkırtıcı bir okuma süreci yaşadım.”
Projenin kapsamlı olarak gündeme gelmesi, yönetmen Zack Synder’ın grafik romana yakınlık duyduğunu ve yönetmek istediğini yapımcılara ifade etmesiyle hız kazandı. Bu noktadan itibaren “Watchmen”e hız verdiklerini söyleyen Dave Gibbons, Synder’ın katılımını şu sözlerle değerlendiriyor:
“O günlerde ‘300 Spartalı’nın çekimlerini henüz bitirmemiş olan Synder’ın ilgilenmesi üzerine doğru yönetmeni bulduğumuza tam olarak ikna olduk. ‘Watchmen’de tesadüf, denk gelme ve zamanlama gibi unsurlar hep olmuştur. Ancak Larry ve Lloyd’un olağanüstü sabrı ve tutkusu olmasaydı bugünlere gelinemezdi. Çünkü en doğru filmi yapana kadar beklemeye kararlıydılar.”
Zack Snyder’ın amacı, “Watchmen”i aslına uygun olarak beyazperdeye taşımaktı. Bunu da konusunu bugüne güncellemeden ve bir sinema filminin izin verdiği ölçüde aslına sadık kalarak yapmak istiyordu.
Yönetmenin eşi olan ve filme ortak yapımcı olarak katılan Deborah Snyder, yönetmenin tavrı konusunda şu bilgiyi veriyor: “Zack eldeki kaynak materyale o kadar büyük saygı duydu ki, uyarlamanın tek yolunun kaynağa olabildiğince yakın durmak olduğunu düşündü. Zaman periyodunu değiştirmek veya karakterlerden birisini diğerlerinin üzerine çıkartmak gibi yaklaşımların hiçbirisi, grafik romanda anlatılan öyküye hizmet etmeyecekti. Çünkü kitabın yapısı, farklı parçaların hepsinin toplamı gibiydi. Kısacası böylesine kapsamlı bir projenin anahtarı, grafik romana daima sadık kalmaktı.”
Yönetmen Zack Synder ise yaklaşımını şu sözlerle özetliyor: “İnsanlar sürekli olarak bu kitabın filme çekilemez yapıda olduğunu söyleyip durdular. Öykünün kendisinde apaçık gizem havası olduğu doğrudur. Ancak bunun iç yüzünde uluslararası boyutları olan dev bir komplo, bir süper kötü adam ve bir süper kahraman öyküsünden isteyebileceğiniz herşey vardır. Her parçasında çeşitli tonlar sözkonusudur. Flashback (geri dönüş) sahnelerinden Flash forward (ileriye gidiş) sahnelerine kadar her aşamada bunu görebilirsiniz. Karakterler arasındaki ilişkilerden tasarım yapısına veya anlatılan paralel öyküye kadar her yerde görülebilir. Kısacası grafik romanın yapılandırması çok gelenekseldir ama aynı zamanda sıradışı şekildedir. Böyle bir kitabı bilinen film türlerinden hiçbirisine bağlayamazsınız. Konusu ve karakterleriyle kendi başına doğruları ve gerçekleri olan bir yapıttır.”
Kitaptan uyarlanan senaryoyu kaleme alan David Hayter ile Alex Tse, grafik kitabın süper kahraman tanımlamasını hiç değiştirmeden beyazperdeye aktardılar. Böylece ortaya her insan gibi sosyal ve psikolojik baskılar hisseden çok insani karakterler çıktı.
Snyder’ın bu konudaki gözlemleri şöyle: “Bu karakterleri izlerken hepsinin yaratıcıları tarafından derin bir sevgiyle yaratıldığını hissediyorsunuz. Birtakım kusurları olduğuna, süper kahraman mitolojisinin diğer ikonlarından farklı oluşlarına bakmadan onları seviyorsunuz.”
Kitabın ortak yaratıcısı Gibbons şunları ekliyor: “Örnek karakter yaratmayan havasıyla Watchmen’in kompleks bir yapısı vardır. Bir insanın neden kostüm giydiğinin, neden suç karşı savaştığının çeşitli varyasyonlarını ele alır. Bu insanlar deli midir, yoksa fedakar mıdır? Eğer süper güçlere sahip olursanız ve bunları umarsızca kullanırsanız neler olur gibi sorulardan yola çıkılır.”
“WATCHMEN”İN MASKELERİ
“Watchmen”in konusu, savaşın eşiğindeki bir dünyada geçer. Burada Maskeliler adını taşıyan kostümlü süper kahramanlar vardır. Bir zamanlar el üstünde tutulurken artık gözden çıkartılmışlardır.
Projenin özgün yapısı doğal olarak çok sayıda yetenekli oyuncunun ilgisini çekti. Yapımcı Levin bu konuda, “Birçok oyuncuyla prova yaptık. Sonuçta ortaya çıkan kadronun tamamı çok yetenekliydi ama aynı zamanda söyledikleri sözlere ve oynadıkları karakterlere kesinlikle inandı” diyor.
Filmde Gece Kuşu II rolünde oynayan Patrick Wilson’un yorumu şöyle: “Watchmen’de karakterlerin politik yapıları, cinsellikleri, felsefeleri, anormal davranışları ve yetersizlikleri üzerine bir bakış vardır. Bu tür filmlerde daha önce hiç görülmeyen birşeyler vardır.”
Sally Jupiter’in portresini çizen Carla Gugino ise, “Grafik romanların ‘Citizen Kane’i” sözleriyle nitelediği “Watchmen” hakkındaki düşüncesini şu sözlerle ifade ediyor: “Hem şaşırtıcı, hem de heyecan verici… Böyle bir rolü hakkını vererek oynamanın büyük sorumluluğu vardı. Filmdeki her oyuncu rolünü canlandırırken bugüne kadar ki en iyi performansını ortaya koyduğundan oyunculuğuyla diğerinin üstüne çıkabilen hiç kimse olmadı. Harika bir kadroydu.”
Rorschach rolünde oynayan Jackie Earle Haley, “Maskenin ardındaki hümanizmin” portresini çizme fırsatının heyecan verici olduğunu belirterek şöyle konuşuyor: “Eğer insanlar birtakım kostümler giyip yasal olmayan işlere girişirlerse dünyamız ne hale gelir sorusunu keşfe çıktık. Bu insanların zayıf yönleri, ahlaki yapısı, davranışlarının itici gücü olan inançları nelerdir gibi sorulara odaklandık.”
Yönetmen Snyder’ın kadroyu seçmesinden çok önce ilginç bir olay yaşanmış ve kitabın hayranları kadroyu çoktan belirlemişti. Rorschach rolünde oynayan Haley bu gelişmeyi şu sözlerle anlatıyor: “Bundan üç yıl önceydi. Hayranların internette Rorschach rolü için beni önerdiğini gördüm. O günlerde romanı bilmiyordum. Hemen okudum ve çok etkilendim. Sonradan filmin yapımı gündeme geldiğinde heyecana kapılarak rolü almak için çok sıkı mücadele verdim.”
Jackie Earl Haley’in oynadığı Rorschach karakteri, kostümlü süper kahramanları yasadışı ilan eden Keene Yasası’nı ihlal ederek işine devam eden tek Maskeli’dir. New York’un kuytu köşelerinde toplumun parazitlerini avlamayı sürdürür. Ahlaki yapısı sadece iki yönlüdür: Doğru ve yanlış…
Haley oynadığı karakteri şu sözlerle tanımlıyor: “Grinin çeşitli tonlarının olduğu karmaşık bir dünyada yaşıyoruz. Ancak Rorschach için dünyamız sadece siyah ve beyazdan ibarettir. Ona göre kompleks yapı diye bir şey yoktur. Kompleks yapılar sadece kendisinin kurban olmasını doğrular. Ayrıca bazı insanların özel ilgileri yüzünden bazı insanların acı çekmesini haklı gösterir.”
Rorschach’ın psikolojik durumu ve onur anlayışı, giydiği maskede yansıtılır. Bu maskede hareketli yansımalar yapan siyah ve beyaz desenler vardır. Yönetmen Zack Snyder bu karakterin genel özelliklerini şu sözlerle açıklıyor:
“Rorschach karakterinde karanlık ve kederli bir hava vardır. Öykünün dedektifidir ama aynı zamanda adaletin peşinde koşarken sergilediği uzlaşmaz tavırlarla neredeyse psikopattır. Bence büyüleyici bir karakterdir. Boşanmayla parçalanmış bir aileden gelmiş, sokakların acımasız ortamında büyümüştür. Zaman içerisinde maskeli veya maskesiz yaşadığı olaylar sonucunda Rorschach olmuştur.”
Filmdeki esrar perdesi, Komedyen lakabıyla bilinen Edward Blake’in cinayete kurban gittiğinin Rorschach tarafından keşfedilmesiyle ortaya çıkar. Bir gökdelenin 30. katından aşağıya atılarak öldürülmüştür. Savaş ve barış dönemlerinde hükümet adına pis işleri yıllarca yapan bir ölüm makinesi olan Komedyen, dünyayı kapkara bir yer olarak gören bir karakterdir. Onun düşüncesine göre, böyle bir dünyada küçük zalimliklerle küçük kahramanlıklar arasında aslında bir fark yoktur.
Yönetmen Snyder bu karakter için şöyle bir yorum getiriyor: “Komedyen karakterinin tam bir Amerikalı olduğu söylenebilir. Ancak Amerika’nın potansiyelinde var olan karanlık yüzünü temsil eder. Sürekli olarak uç noktalarda koşmuş; hükümet için bazı karanlık işler yapmış ama bu işleri bir süper kahramanın yapacağı şekilde yerine getirmiştir. Bence ülkesine hizmet ederken hayatını kaybeden herhangi bir Amerikan kahramanından, süper vatanseverden hiçbir eksiği yoktur.”
Rorschach ölüm haberini alınca günlüğüne şöyle bir cümle yazar: “Bu gece New York’ta Komedyen öldü. Birileri mutlaka sebebini biliyordur.”
Rorschach birilerinin kostümlü kahramanları ortadan kaldırmaya başladığına; Komedyen’in de sadece ilk olduğuna inanmaktadır. Geçmişte yıllarca yanyana mücadele ettiği grubunun üyelerini uyarmaya karar verir. Bu grupta kendi adalet damgalarını vurma arzusuyla kader birliği ettiği altı arkadaşı vardır. Uyarı amaçlı ilk ziyaretini de, Maskeliler’in en iyi günlerinde partneri olan ve Gece Kuşu II (Nite Owl II) lakabıyla tanınan Dan Dreiberg’e yapar.
Rorschach’ın portresini çizen Haley, Gece Kuşu II’nin özelliklerini şu sözlerle tanımlıyor: “Rorschach’ın bu dünyada sahip olduğu belki de en yakın arkadaşıdır. Rorschach’ın kendisi aslında sevilmeyen birisidir. Polis onu sevmez. Halk da hoşlanmaz. Diğer Maskeliler’in hiçbirisi onu sevmez. Komedyen cinayetini kurcalamaya başlayınca sonuna kadar takip edecektir. Ancak benliğinin derinliklerinde bir yerde de olsa bu cinayeti, aslında eski dostların yıllar sonra yeniden bir araya gelmesi için bir vesile gibi gördüğünü düşünüyorum.”
Gece Kuşu II rolünde kamera karşısına geçen Patrick Wilson, portresini çizdiği karakterin özelliklerini şöyle anlatıyor: “Gece Kuşu kimliğine bürünmeden önce Dan Dreilberg, suça karşı mücadele etmek, süper kahraman olmak, güzel bir kızı kurtarıp kalbini kazanmak gibi romantik bir fantezisi olan çok zengin ama sıkıntılı bir adamdır. Eski usul değerler bütünü vardır. İnsanlardaki iyi yanları görür. Suça karşı mücadele ederken de amacı adalet sağlamak ve insanlara yardımcı olmaktır.”
Patrick Wilson sözlerine şöyle devam ediyor: “Ancak Dan artık herşeyden vazgeçmiştir. Sakin bir hayat sürmekte ve selefi olan orijinal Gece Kuşu Hollis Mason’u (Stephen McHattie) sık sık ziyaret ederek günlerini geçirmektedir. Bira içerek eski güzel günleri anarlar. Fiziksel, politik ve cinsel anlamda epeyce çökmüştür. Kostümleri olmadan bir kimliği yok gibidir. Toplumda yeri yoktur ve kendi problemleriyle yüzleşince kendisini yetersiz hisseder. Gece Kuşu kostümünü yeniden giymekten korkar ama aynı zamanda Gece Kuşu olmadan yaşayamayacağını sezinlersiniz.”
Yönetmen Zack Snyder bu karakterle ilgili olarak şunları ekliyor: “Meslektaşlarından birisinin cinayete kurban gittiğini duymasıyla birlikte bir gizemle karşılaşmıştır. Eski kostümünü çıkarıp onu yeniden giyme potansiyeli olduğunu görmeye başlar. Kostümünü giyince gerçek kimliğinin Gece Kuşu olduğunun farkına varır. Amacını yeniden keşfedinceye kadar kaybolup gitmiş sıradan bir adam gibidir.”
Ozymandias lakaplı Adrian Veidt karakteri ise, Maskeli dolaştığı ve suça karşı mücadele verdiği eski hayatının ötesinde yepyeni bir amaç edinmiştir. Artık dünyanın en zeki ve en zengin adamlarından birisi olan Veidt, Keene Yasası’nın çıkmasından önce emekli olmuş; maskeli kahramanlar kavramından yola çıkarak ürettiği aksiyon figürleri, parfümler, çizgi filmler, kitaplar ve filmlerle büyük servete ulaşmıştır. Ancak zenginliğinin ötesinde daha büyük amaçları vardır. Aklını son dönemde Büyük İskender’e ve Mısır firavunu Ramses II’ye takmıştır ( Ozymandias ismi, Ramses II’nin Yunanca ismidir). Bundan sonraki tek isteği mükemmel insanı aramaktır.
Rorschach’ın Komedyen’in katilini cezalandırma arayışına karşılık Veidt’in bazı kuşkuları vardır. Bildikleri herşeyin her an yok edilebileceği gerçeği karşısında bu çabaların sonuçsuz kalacağını düşünmektedir.
Adrian Veidt karakterini oynayan Matthew Goode’in bu konudaki yorumu şöyle: “Adrian’da bir miktar Tanrı kompleksi vardır. İnsanoğlunun her an çözülüp dağılacağı ihtimali karşısında dünyanın sabitlenmesi gerektiğini düşünür. Bizler sürekli olarak birbirimizle savaşmaktayız. O ise, dünyamızın kardeşlik duygusu ile bütünleşebilmesi için hiçbir bedelin yüksek olmadığına inanmaktadır.”
Yönetmen Snyder şunları ekliyor: “Bu felsefe aslında birçok açıdan filmin belkemiğini oluşturur. İnsanoğlunu yeniden nasıl biçimlendireceğiz? Nasıl barışçıl yapacağız? Gerçekten de birilerinde böyle bir kontrol gücü var mıdır? Filmde bu sorular üzerinde yoğunlaşılır.”
Grubun gerçek süper güçlere sahip tek üyesi Dr. Manhattan rolünde kamera karşısına geçen Billy Crudup, kendi düşüncesini şu sözlerle özetliyor:
“Onların bir açıdan aşırı tutucu (fundamentalist) olduğunu söyleyebilirim. Tehditkar bir dünya karşısında başvurabilecekleri tek kaynak, olayları kendi avuçlarının içine almaktır. Yoldan çıkmış ve düzensiz bir dünyayı düzene sokma arzuları, ahlaki değerlerden üstün gelir. Ancak kendi liderlerinin tasarımını izleyen Jon Osterman (Dr. Manhattan), ülkesinin iyiliğine inanmaktadır.”
Billy Crudup oynadığı karakteri şöyle tanımlıyor: “Hayatını sonsuza kadar değiştiren nükleer laboratuvar kazasından önce Dr. Manhattan, saat tamircisi bir babanın oğlu, mesleğinde gelecek vaad eden başarılı bir fizikçidir. Geçirdiği o kaza sonucunda geçmişi, bugünü ve geleceği aynı anda deneyimleme yeteneğine sahip süper bir varlığa dönüşmüştür. Kendisini bir ölümlü olarak değil, tanrısal güçlere sahip ilahi bir varlık olarak görmektedir.”
Billy Crudup portresini çizdiği Dr. Manhattan’ı Maskeliler grubunun diğer üyelerinden ayıran özellikleri şu sözlerle yorumluyor: “Maskeliler grubundaki diğer üyeler, hükümetin istikrarlı ve dengeli davranacağına inanmazlar. Halkın da ihtiyatlı davranacağına, kendi ayağını denk alacağına inançları yoktur. Osterman ise onların tam tersidir. Ülkesinin istikrarına ve hükümetin ahlaki gücüne inanır. Hükümetin her istediğini bu nedenle yapar. Dr. Manhattan’a dönüştükten sonra da bunu yapmayı sürdürür.”
Dr. Manhattan karakterini nükleer bomba gerçeğiyle kıyaslayan Zack Snyder, bu konuda şöyle bir yorum getiriyor: “Nükleer bomba, varoluşuyla herşeye bakış açımızı değiştiren başlıbaşına bir güçtür. Birçok açıdan Manhattan’ın temsil ettiği değerlere benzediğini düşünüyorum. Bu da, aynı anda hem bizi kurtaracak, hem de mahvedecek bir güç olmasıdır. Nükleer bombayla gelen yeni gücün etkileri müthiştir. Peki bu güç gerçekten bizim yanımızda mıdır? Günün birinde bizim aleyhimize dönerse ne olur? Tek tek insanlar bazında böyle bir güçle nasıl bağlantı kurabiliriz? Dr. Manhattan karakteri, bunları ve benzeri soruları kendi düşünce biçimine paralel şekilde sorgulayan bir karakterdir.”
Bu noktada sözü devralan Billy Crudup şunları ekliyor: “Manhattan karakteri zaman kavramının limitsiz boyutlarında ilerlerken insanoğluyla bağlantılarını aşama aşama koparır ve kendi varoluşuyla ilgili çelişkiler yaşamaya başlar. Hemen hemen herşeye karşı soğukluk ve duyarsızlık geliştirmiştir. Artık ilgilendiği tek konu, atomun içsel işleyişidir. Evrenin çalışma biçimini görür. İnsanoğlunda fizik dünyasında olmayan bir çeşitlilik vardır. Fizik ise keşfedilmeyi bekleyen düzenli ve sistemli bir dünyadır. Buna karşılık insanlar arası ilişkiler, ancak zor deneyimler aracılığıyla öğrenilebilecek kaotik bir dünya olarak karşısına çıkar. Dolayısıyla insanlarla ilişkisi giderek ağır bir yük haline gelir.”
Dr. Manhattan karakterinin samimi ilişki kurmayı başardığı tek insan, İpek Hayalet II (Silk Spectre II) lakabıyla tanınan Laurie Jupiter’dır. Bu karakterin özelliği, genç kızlık yıllarından beri Dr. Manhattan’a aşık olmasıdır.
Laurie Jupiter’in portresini çizen Malin Akerman, bu karakteri şu sözlerle tanımlıyor: “Laurie ona ilk aşık olduğunda ayakları yerden kesilmiş gibidir. Ancak büyüyüp olgunlaştıkça Dr. Manhattan’ın dünyasında kendisi için yer olmadığını hisseder. Manhattan’ın işi her zaman öncelik taşımaktadır.”
Komedyen’in ölümünden sonra Dan Dreiberg ile yeniden bağlantı kuran Laurie, kendisinde yeni başlayan kaybolmuşluk hissini onun da paylaştığını fark eder. Bundan sonrasını Laurie Jupiter rolünde oynayan Malin Akerman’dan dinleyelim:
“Dan ile yeniden bağlantı kurmak, Laurie’ye uzun süredir unuttuğu kadınlık duygusunu geri getirir. Uzun aradan sonra birisi onunla yakından ilgilenmektedir. Yeniden kurulan bu bağlantı sayesine İpek Hayalet’i var eden o kıvılcım yeniden ateşlenmiş, ihtiyacı olan adrenalini bulmuş gibidir.”
Dan Dreilberg karakterinin portresini çizen Patrick Wilson’un bu konudaki yorumu şöyle: “İkisinin ortak noktası, suça karşı mücadele konusunda benzer anıları paylaşıyor olmalarıdır. İşe veda ettikten sonra hiçbir özel güce sahip olmadan sıradan insanlar gibi yaşamışlardır. Laurie, Dan’i o giysileri yeniden giymesi için cesaretlendirir. Bu, Dan’in en çok korktuğu ama aynı zamanda herşeyden çok istediği birşeydir. Yeniden başlamak için birisinin çıkıp, gözlerinin içine bakmasına ve, ‘Haydi yapalım’ demesine ihtiyacı vardır.”
Malin Akerman, portresini çizdiği Laurie Jupiter karakterini şu sözlerle tanımlıyor: “Laurie’nin henüz genç bir kızken süper kahraman rolüne soyunması, ilk İpek Hayalet olarak tanınan annesi Sally Jupiter’in sayesinde gerçekleşmiştir. Sonradan İpek Hayalet II kimliğiyle ortaya çıkan Laurie, erkek gibi dövüşmeyi öğrenmiştir. Başlangıçta Maskeliler grubuna katılmakta tereddüt etmiş olsa da, benliğinin derinliğinde bir yerlerde güçlü kadın olmayı sevdiğini görürüz.”
İlk İpek Hayalet olarak tanınan Sally Jupiter, herşeyden elini eteğini çektikten sonra Kaliforniya’da sakin bir ortamda yaşamını sürdürmektedir. Yönetmen Snyder’ın bu karakterle ilgili yorumu şöyle:
“Sally Jupiter karakteri, tıpkı Komedyen gibi eski kuşak süper kahramanlardan birisidir. Eski günlerini hatırlayarak zaman geçirir. Süper kahraman kavramının altın çağının temsilcisidir. O dönemlerin film starları gibidirler. Sally’nin bugünkü durumu, yıldızı sönmüş bir film starına benzetilebilir. Ne yaparsa yapsın artık o eski günlerdeki pırıltıyı bir daha asla yakalayamayacaktır.”
İpek Hayalet karakterini canlandıran Carla Gugino, portresini çizdiği karakteri şu sözlerle tanımlıyor: “Kendisini biraz fazla düşünen ve sahip olduğu özellikleri abartan bir karakterdir. Suça karşı mücadele etmeyi kesinlikle istemiştir ama aynı zamanda dikkat çekmeyi de arzu etmiştir. Yaşlanınca bunları kızına aktarmıştır. Son derece karmaşık bir karakterdir. Hiçbir zaman gerçek anlamda beraber olamasalar da, kalbinin derinliklerinde Komedyen’e aşık bir kadındır.”
Sally ile “Komedyen” adıyla tanınan Edward Blake, orijinal süper kahramanlar grubu Minutemen’in altın yılları sırasında birbirlerine yoğun ilgi duymuşlardır. Ancak ikisinin de yaşamını değiştiren bir karşılaşma nedeniyle bu ilişki tamir edilemez şekilde bozuma uğramıştır.
Komedyen rolünü üstlenen Jeffrey Dean Morgan, ikisi arasındaki ilişkiyi şu sözlerle tanımlıyor: “O an, Edward Blake için herşeyin değiştiği andır. Yalnız olduğunu hissetmesi o an gündeme gelir. Duygularını ifade etme yeteneğine sahip olmadığının; sevdiği kadını incittiğinin farkına varmıştır. O günden sonra tüm yaşamını yapayalnız geçirir. Komedyen karakterinde üzüntü verici birşeyler olduğunu düşünüyorum. Sanırım o, hayatta sahip olabileceklerinden daha fazlasını istemektedir. Kaybolmuş bir ruhtur. Kendisini yalnız hissetmediği tek an, savaşın göbeğinde dostlarının arkasında olduğu andır. En kötü şeylere bile güler geçer. Çünkü küçük şeyler ona önemsiz gelir. Hatta ölüm bile önemli değildir.”
New York’tan Marsa kadar uzanan çeşitli komplo ve entrikalar, dünyamızdaki hayatın kaderini birkaç kişinin avucuna bırakmıştır. Kıyamet Saati hızla geceyarısına yaklaşırken insanoğlu kendi karanlığına gömülmüştür. Tarihin parçaları yerine otururken bu maskeli kahramanlar –yalnız veya megalomanyak, tutkulu veya huzursuz, sevgi dolu veya toplumdışı, insan veya insanüstü- fark yaratmak istiyorlarsa; dünyanın kaderinin kendi ellerinde olduğunu düşünüyorlarsa; aradıkları huzuru misyonlarında buluyorlarsa artık kesin karar vermek zorundadırlar.
Kitabın ortak yaratıcısı Dave Gibbons, “Dünyayı yaşanır bir yer yapan nedir?” diye sorduktan sonra şu cevabı veriyor: “Sanırım içinde yaşayan insanlardır. Planlama önemlidir. Çünkü ortada bir plan yoksa insanlar hiçbir şey yapamaz. Ancak şans ve rastlantı gibi kavramların da, hepimizin zannettiğinden çok daha önemli faktörler olduğuna inanıyorum. Soyut olan bu iki kavram, gerçekliğin dokusu içine örülmüş gibidir. Ne kadar özenle plan yaparsanız yapın veya birşeyi ne kadar isterseniz isteyin, mutlaka gerçekleşeceği anlamına gelmez. Sonuçta evrenin daha büyük güçlerine boyun eğmek zorundayız.”
ÇİZGİ SAYFALARDAN FİLM KARELERİNE
Yönetmen Zack Snyder ve ekibinin amacı, grafik romana sadık kalındığı duygusu veren ve daha önce beyazperdeye getirilmiş hiçbir filme benzemeyen bir film yaratmaktı. Filmde herşeyden önce çarpıcı görsellik sunmak hedeflendi. Sndyer ve ekibi öyküleme boyutunu da en uç noktada tutmaya özen gösterdi. Kısacası bir grafik roman okuma deneyimini beyazperdede tam anlamıyla hayata geçirmeyi istedi. Grafik romanı ve senaryoyu bir başlangıç noktası gibi kullanmak suretiyle filmin tamamını önce çizimlerle oluşturdu. Destansı bir yapıma kendi vizyonunu yükledi.
Bir önceki çalışması “300 Spartalı”nın görsel manzaralarının hemen hemen tamamı bilgisayar ortamında yaratıldığı halde Synder’ın bu filmdeki amacı, karakterleri gerçek mekanlara yerleştirmek oldu.
Yönetmen bu konudaki yaklaşımını şu sözlerle özetliyor: “New York City’i oluşturmaya başladığımda bu karakterlerin bildiğimiz caddelerde yürüyeceğinin farkına vardık. Bunun üzerine herşeyi inşa etmemizin doğru olacağını anladık. Sonuçta bu film için 200 set hazırladık.”
Ancak filmde bildiğimiz dünyanın dışında geçen sahneler de vardı. Bunların başında da Mars sahneleri geliyordu. Snyder bu konuda neler yaptığını şöyle anlatıyor:
“Watchmen’de sert ve gerçek bir öykü vardır ama filmin önemli bölümü Mars’ta geçer. Bazı sahnelerin Antarktika’da geçtiğini görürüz. Burası dolar milyoneri eski süper kahramanımızın inziva yeri gibidir. Bu sahnelerle de yakından ilgilenmemiz gerekiyordu. Gerçekliğin tematik vizyonlarıyla ilgilenirim. Bu çok doğaldır. Rorschach karakterinin perişan görünümlü 42. Cadde ortamında yürüdüğü sahneler olduğu gibi Mars’taki dev cam saray sahneleri de vardır. New York semalarında asılı gibi duran açan makineler, dev keşif balonları görürüz. Filmde göreceğiniz buna benzer detayların, uyguladığımız güçlü görsel yaklaşımın sonucu olduğunu düşünüyorum.”
Film için yaratılan setlerden bir tanesi tamamen digital ortamda hayata geçirildi: Dr. Manhattan’ın Mars gezegenindeki cam sarayı seti…
Prodüksiyon tasarımcısı Alex McDowell bu setin özelliklerini şöyle anlatıyor: “Filmde duvar ve kol saatlerine yönelik çok sayıda referans noktası vardır. Nükleer geri sayım saatinin tiktakları, Osterman karakterinin taktığı ve sonra arkasında bıraktığı saat, Dr. Manhattan’ın oluşmasına yol açan olaylar zinciri gibi… Tüm bu nedenlerden dolayı Cam Saray setinin de seçkin görünümlü bir saat mekanizması olmasını ve Dr. Manhattan karakterinin babasına gönderme yapması fikrini geliştirdik.”
“Watchmen”in çekimleri, Kanada’nın Vancouver kendi çevresindeki çeşitli mekanlarda gerçekleştirildi. Bazı setler de Kanada’daki CMPP Stüdyolarında bulunan dört sahnede inşa edildi. Ayrıca kentin dış semtlerindeki geniş alanda çalışma yapılarak “Watchmen” hayranlarının kolayca tanıyacağı bir New York kenti sıfırdan yaratıldı. Rorschach’ın sokağından Komedyen’in yaşadığı çok katlı apartmana ve Gunga Diner’a kadar herşey burada hayata geçirildi.
Prodüksiyonun yapımında ABD – Kanada sınırının her iki tarafından çoğunlukla yerel ekipler görev aldı. Bunların hepsine özel bir dosya içerisinde kaynak materyalin ciltleri sunuldu. Ciltlerin içerisinde kitabın yaratıcılarıyla yapılmış söyleşiler, kupürler ve grafik romanın kendisi vardı.
Prodüksiyon tasarımcısı Alex McDowell, filmin yönetmeniyle nasıl bir çalışma ilişkisi içerisinde olduğunu şu sözlerle dile getiriyor: “Zack ile çalışmanın en harika yanlarından birisi, ele aldığı grafik romanın en iyi yönlerini bulan ve bunları filme aktarmayı hedefleyen fanatik bir yönetmen olmasıydı. Bazı filmler vardır, yeteri kadar derine gittiğinize karar verirsiniz ve ‘bu kadarı yeter, artık çekime başlayalım’ dersiniz. Ancak Zack ile çalışmamız öyle olmadı. En ince detaylara kadar inmek konusunda benimle aynı takıntıya sahipti. Bu yüzden son derece keyifli bir çalışma süreci oldu.”
“Watchmen” tutkunlarının çok iyi tanıdığı karakterlerin yanısıra filmde o günlerin bazı ünlü simaları da boy gösterir. Greg Cannom yönetimindeki özel makyaj ekibi, o döneme damgasını vurmuş ünlü figürleri hayata geçirmek için yüz protezleri ürettiler. Bunlar arasında ABD Başkanları Kennedy ve Nixon’ın yanısıra Mick Jagger, David Bowie, Annie Lebowitz ve The Village People grubunun gençlik versiyonları başı çekiyordu.
“Watchmen”in büyük ekrana taşınmasında herkesin büyük tutku ve bağlılıkla çalıştığını ifade eden yapımcı Deborah Snyder, projeyle ilgili son düşüncelerini şöyle aktarıyor:
“Bu kitap sadece çizgi roman camiasının çok önemli yapıtlarından birisi olmakla kalmayıp edebiyat dünyasında da kendisine önemli yer edinmiştir. Filme izleyecek olan herkesin bu filme kaynak olan grafik kitabı keşfedeceğini, eğer daha önce okumuşsa da yeniden keşfedeceğini umuyoruz. Çünkü kitabı ekrana taşırken elimizden gelenin en fazlasını vermeye çalıştık.”
Yönetmen Zack Snyder’ın filmle ilgili son sözleri ise şöyle: “Çizgi roman dünyasında ‘Watchmen’ öyle önemli bir kilometre taşıdır ki, bu filme yönetmek tam anlamıyla bir ayrıcalık oldu. Böyle bir projenin gerçekleşmesi için gayret gösteren insanlarla çalışmaktan büyük keyif aldım. Bence bu filmin ‘sebebi’, çok küçük gibi gözüken ahlaki soruların sonuçta çok büyük bir ahlaki soruya yol açmasıdır ve son noktada ortaya çıkan büyük sorunun gerçek bir cevabı yoktur. Böyle olması da, bu filmin finalinin ateşli tartışmalar anlamına geleceğini gösterir. Umarım ki insanlar, ortaya atılan sorunun hangi tarafında olduklarını düşüneceklerdir. Grafik romanı okurken ‘İyi adam kimdir, kötü adam kimdir?’ olgusunu sorgularsınız. Filmin de aynı sorgulamayı getireceğini umuyorum.”
Synder sözlerini şöyle noktalıyor: “Gerçek dünya terimleriyle soracak olursak, bir insanı kahraman yapan şey nedir? Böyle soruların kolay yanıtları olmadığının farkındayım. Sonuçta ‘Watchmen’, bu sorunun yanıtını izleyici için daha da zor hale getirmek isteyen bir filmdir. Zaten öyle de olması gerekir.”
http://watchmenmovie.warnerbros.com/
Resimler: