J. Edgar
YAPIM HAKKINDA
İHTİYAR HOOVER
Bir insanın mirasını belirleyen şeyin genellikle gözden uzak kalmış bir şey
olduğunu söylememe gerek yok…
J. Edgar Hoover, Amerika’yı etkileyen, mirası ise adını verdiği FBI  binasının koridorlarında hâlâ hissedilen karmaşık ve çekici bir  karakterdi. Adli tıbbın bugünkü hale gelmesine önayak oldu ve ülkeyi pek  çok yönden değiştiren bir federal kanun sistemi oluşturdu. Korkuyla  karışık bir saygı gören Hoover, hem özel hem halk önündeki yaşamıyla  söylentileri ve imaları ateşleyen bir çelişkiler yumağıydı; gelgelelim  sonsuz ketumluğu sayesinde, aslında nasıl biri olduğu sorusu bugün bile  tartışılıyor.
Hoover’ın döneminde büyüyen yönetmen Clint Eastwood, bu tarihi kişiliği  sinemada işleme fırsatına hevesle yaklaştı. “Hoover tam bir polisti, o  günlerdeki tabirle tam bir ‘Hükümet Ajanı’ydı; ama hakkında fazla bilgim  yoktu. Göz önünde biriydi—cemiyet hayatında sinema yıldızlarıyla, ünlü  yazarlarla vesaire görülürdü—ama pek çok yönden tam bir bilmeceydi.”
Sinemacı, “J. Edgar”ın senaryosu masasına geldiğinde hissettiklerini  şöyle anlatıyor: “Özellikle senaryo yazarı Dustin Lance Black’in konuya  nasıl yaklaştığını merak ediyordum. Gerçek bir karakter incelemesi  olmuştu. Öyküyü çok beğendim.”
Filmin yıldızı, Leonardo DiCaprio da yönetmene katılıyor. “Clint de ben  de Lance’in yazdığı inanılmaz senaryoya hayran kaldık. Hoover, Amerikan  tarihinin en masalsı ve en sembolik karakterlerinden olmakla birlikte,  hem siyasi hem de özel hayatında bir gizem perdesinin ardında kalmış  biri. Onun yaşam öyküsüne eğilmek zorlu bir iş gibi görünüyordu; bence  Lance bunu duygusal açıdan çok dokunaklı bir şekilde yaptı.”
Eastwood, “Bu ilişkiler hakkında bir öykü,” diyor, “Hoover ve en  yakınındaki insanlardan —Clyde Tolson, Helen Gandy, annesi— Robert  Kennedy’ye ve başka siyasi isimlere hatta başkanlara kadar herkesle  kurduğu yakın ilişkilere dair bir film. Sadece bir biyografi olsaydı  yapmak isteyeceğimizi sanmıyorum. İlişkilere eğilen, insanların belli  şeyleri neden yaptığını inceleyen filmleri seviyorum.”
Yönetmen ayrıca DiCaprio ile ilk kez çalışma fırsatını iple çekiyordu.  “Leo çok zeki biri, hayal gücünü ateşleyen, sıra dışı rollerde oynamayı  seviyor,” diyor. “Bunun hem zihinsel hem de bedensel olarak zor bir rol  olacağını biliyordum ama Leo kendini adadı; bunu performansında  görebiliyorsunuz.”
DiCaprio, Black’in yazdığı ve Hoover’ın, komünizmin Amerika topraklarına  girdiği 1919’daki Bolşevik istilaları ile başlayan mesleki yaşamını  tümüyle kapsayan senaryosuyla ilgili olarak “Bu, sayfa üzerinde gördüğüm  en zorlu karakterlerden biriydi,” diyor. “Hoover’ın gözünde, Komünizm  neredeyse bir terörist faaliyetti; Hoover meslek yaşamı boyunca  komünizmle ve düşman olarak gördüğü başka şeylerle savaştı. Lance, onun  gençliğini ve yaşlılığını analiz ederek mümkün olan her şekilde etüt  etti.”
Yazar Dustin Lance Black, “Hoover, ‘Milk’i bitirir bitirmez araştırmayı  düşündüğüm biriydi,” diyor. “Bana göre, Milk’le taban tabana zıttı:  muazzam bir siyasi gücü olan ama özel yaşamında gayet ketum biri.”
Projenin Black’e gelmesi, Eastwood’la daha önce de çalışmış ve tekrar  çalışmaya istekli olan deneyimli yapımcı Brian Grazer aracılığıyla oldu.  Grazer, “J. Edgar Hoover’la ilgili bir film yapmak istiyordum—bir  belgesel değil, uzun metrajlı bir sinema filmi,” diye açıklıyo. “İçinde  yaşadığı ortamda bulunan ve kendini adamış bir vatansever olmasına  karşın büyük oranda sorumlu olduğu güç ve yozlaşma ilgimi çekiyordu.”
Black ve Grazer, filmde odaklanılması gereken birkaç anahtar nokta  üzerinde anlaştı. Bu noktalar arasında Lindbergh olayı ve Federal  Soruşturma Bürosu’nun kurulması da vardı.
Grazer, “İyi niyetle çıktığı yolda FBI’ı yaratan ve ülkenin en ünlü  gangsterlerinden bazılarını dize getiren bu adarmı bu kadar paranoyak ve  bazı anlatılanlara göre bu kadar şeytani bir hale gelmesi ilgimi  çekiyor,” diyor.
Yapımcı Robert Lorenz, konunun çok cazip olduğunu hissettiğini söylerken  şunları anlatıyor: “Bugün bildiklerimizin büyük bölümü aslen kulaktan  dolma bilgilerden oluşuyor. Bu, Hoover’ı bir düzleme oturtma ve  yaptıklarının ardındaki nedenleri yargılamadan, savunmadan anlamaya  çalışma, onun tek boyutlu biri değil karmaşık biri olduğunu gösterme  fırsatı sundu.”
Black, Hoover hakkında yayımlanmış neredeyse her şeyi okuduktan sonra,  onu tanıyan insanlardan hâlâ sağ olanları, ilk ağızdan mümkün olduğunca  dinlemeye başladı. Boşlukları ise onu şahsen tanımayan ama onun görevde  bulunduğu dönemde Washington, D.C.’de yaşamış olan kişilerden aldığı  bilgilerle doldurup, Hoover hakkında iyisiyle kötüsüyle tam bir portre  oluşturdu.
Yapımcılar, J. Edgar Hoover’ın ölümünün üzerinden neredeyse 40 yıl  geçmiş olmasına rağmen, Black’in öyküsünün hâlâ güncelliğini koruduğunu  gördüler; tarihin tekerrürden ibaret olduğu bir kez daha kanıtlanmış  oldu.
Kentin bir başka kısmında, Garfinkel’s erkek bölümü, tarihi Park Plaza Oteli’nin alt kattaki balo salonunda yeniden oluşturuldu. Otel ayrıca Birleşik Devletler Senatosu’nun salonları olarak kullanıldı. Olvera Caddesi’ndeki Pico Binası, Kansas City Demiryolu İstasyonu’na dönüştürüldü.
Bruno Hauptmann davasının gösterildiği sahneler için, prodüksiyon ekibi  L.A.’in güneyine kısa bir yolculuk yaptı. 1900’lü yılların başlarında  inşa edilen ve şu anda bir müze olan, Santa Ana’daki eski Orange County  mahkeme salonu, davanın görüldüğü New Jersey mahkeme salonunu yansıtmak  için biçilmiş kaftandı. Bu sahnedeki dış çekimler ise D.C.’nin yaklaşık  40 mil dışındaki Warrenton kasabasında yer alan antika bir mahkeme  binasının önünde yapıldı.
Başkentin eteklerinde yer alan The Plains,Lindbergh malikânesi için  kusursuz bir ortam oluşturdu; Arlington, Virginia’daki belli  mahallelerin mimarisi ise filmde kullanılan diğer dış çekimler için  doğru görünümü ve hissi sundu.
HOOVER’IN OFİSİ, DIŞARIDAN GÖRÜNEN: odanın bir ucundaki maun masanın  arkasında ezik burunlu, tıknaz, üç parçalı takım elbise giymiş yaşlı  bir adam durmaktadır. Bu, Hoover’dır, neredeyse 40 yıl sonra, artık J.  EDGAR HOOVER olarak bilinmektedir.
“J. Edgar”ın 1900’lü yılların başlarından 1972’ye dek altmış yılı aşkın bir sureyi kapsaması, kıyafet tasarımcısı Deborah Hopper’ın değişen zamanın getirdiği kıyafetler oluşturmasını gerektiriyordu. Sadece Leonardo DiCaprio’nun neredeyse 80 farklı kıyafet giyecek olması, Hopper’a ve ekibine heyecan verici bir meydan okuma gibi geldi.
Bu kadar büyük bir kadro ve geniş bir zaman dilimi için kıyafet yaratmak, ayrıntılı bir planlama aşaması gerektiriyordu. “Öykünün en azından bir bölümü, 20. Yüzyıl’ın tüm onyıllarında geçiyor ama kronolojik olmayan şekilde bir ileri bir geri yol alıyor,” diyor Hopper. “Bu nedenle kadroyu döneme uygun olarak giydirmenin yanında, izleyiciye Hoover’ın hayatında nerede olduklarına dair ipuçları vermeyi de görev bildim.”
Hopper, erkekleri giydirmenin yanında Naomi Watts’un karakteri Helen  Gandy için de aynı zaman dilimini kapsayacak ve tarzı hakkında ipuçları  verecek bir gardırop hazırlaması gerekiyordu. “20’li yıllarda Hoover’la  tanıştığında dantel kullanarak ona biraz cilveli ve kadınsı bir görünüm  verdik,” diyor. “Yıllar geçtikçe, daha bir iş kadını görünümüne büründü;  60’lara geldiğimizde ise gardıropta sadece takımlar vardı.”
Eastwood, “Deborah muhteşemdi,” diyor, “gerçi o her zaman muhteşemdir.  Daima harika bir iş çıkarır. Ama bence bir sürü farklı dönemin yanında  Amerika tarihinin en şık ve görkemli zamanlarını yansıtma fırsatı  bulduğu için çok iyi vakit geçirdi.”
Hopper, araştırması sırasında önce Los Angeles’taki çeşitli kıyafet  mağazalarını dolaşarak gerçek dönem kıyafetlerini inceledi. Var olan  eski kumaş miktarı oldukça sınırlı olduğundan, Hopper ve ekibi modern  malzemelerle çalışarak onları yıprattı. “Onların eski gibi görünmelerini  istemiyorduk. Sadece karakter tarafından bir süredir giyildiği  izlenimini vermek için yumuşattık.”
Kıyafetler gibi karakterlerin de yaşlandırılması gerekiyordu. Hopper ve  makyaj ekibi, geçen yılların, kadrodaki belli isimlere getirdiği  değişimi yansıtmak için çalıştılar.
“Karakterlerinin yaşlandığını göstermek için Armie’ye ve Naomi’ye dolgu  kullandık,” diyor Hopper. “Leo’da, vücuduna kalıp lateks yerleştirdik;  böylece vücudunun bir parçasıymış hissini Verdi. 30’larda daha az,  60’larda ise kol parçaları dahil olmak üzere daha fazla miktarda  kullandık. Kıyafetleri de vücudun yeni şekline göre ayarlamamız  gerekiyordu. İmaj Hoover için önemliydi; ‘J. Edgar’ın’ her dönemini  vermek için harika bir ekip gerekiyordu.”
“Hoover korkusuz ve sözünü sakınmaz biriydi; bu özellikleri ve sakladığı  sayısız sır, onu neredeyse yarım yüzyıl boyunca güçlü bir konumda  tutu,” diyor Brian Grazer. “Ancak diğer yandan, güce ne kadar  sarılırsanız sizden o kadar kaçar; bence Hoover’ın hayatından alınacak  dersler daima geçerli kalacak. Bu öykü, geçtiği dönemde olduğu kadar  önemli, güçlü ve duygusal.”
Yönetmen Clint Eastwood, “Öyküyü böylesine ilginç kılan ve fime de  yansıdığını umduğum şey, Hoover’ı, annesine olan sevgisini, ülkeyi  koruma ihtiyacını, Tolson’la ilişkisini anlayacak kadar iyi tanımanızı  sağlaması,” diyor. “Tüm bunlar bir hayatın parçaları. O FBI’ın başından  fazlasıydı, karmaşık biriydi. İnsanları birkaç saatliğine bu dünyaya  çekip tarihe kendi gözleriyle tanıklık etmelerini sağlayacağımızı  umarım.”
Kamera arkasında ise Eastwood’un uzun süredir birlikte çalıştığı isimler var: Görüntü yönetmeni Tom Stern, prodüksiyon tasarımcısı James J. Murakami, editörler Joel Cox ve Gary D. Roach, kıyafet tasarımcısı Deborah Hopper.  Filmin müziğini Eastwood hazırladı.
Bir Warner Bros. Pictures yapımı olan “J. Edgar”ın prodüksiyonu,  Imagine Entertainment ve Malpaso isimleri altında gerçekleştirildi.  Filmin dünya çapında dağıtımı, bir Warner Bros. Entertainment Şirketi  olan Warner Bros. Pictures tarafından yapılacak.
