Yalanlar Üstüne / Body Of Lies

Roger Ferris (Leonardo DiCaprio) ABD istihbaratının sahada ve insan yaşamının, elde edilecek istihbarattan daha değerli olmadığı yerlerde sahip olduğu en iyi adamdır. Kendisini dünyanın dört bir yanına götüren operasyonlarda, Ferris’in bir sonraki nefesi çoğunlukla güvenli hattın diğer ucundaki sese, deneyimli CIA ajanı Ed Hoffman’a (Russell Crowe) bağlıdır. Banliyöde dizüstü bilgisayarından strateji üreten Hoffman, dünyanın en karmaşık istihbarat ağından kaçmayı başaran ve bir dizi bombalama eylemi düzenleyen bir terör örgütü liderinin peşindedir. Teröristi açığa çekmek isteyen Ferris onun bulanık dünyasına girmek zorundadır; ancak Ferris hedefe yaklaştıkça güven kavramının hem tehlikeli, hem de hayatını kurtaracak tek şey olduğunu keşfeder.
“Yalanlar Üstüne/Body of Lies”ın başrollerinde Oscar® adayı Leonardo DiCaprio (“Blood Diamond,” “The Aviator,” “The Departed”), Oscar® ödüllü Russell Crowe (“Gladiator,” “The Insider”), Mark Strong (“Stardust”), İranlı aktris Golshifteh Farahani (“M for Mother”), Oscar Isaac (“The Nativity Story”) ve Simon McBurney (“The Golden Compass”) yer alıyorlar.
Üç kez Akademi Ödülü’ne aday olan Ridley Scott’ın (“Black Hawk Down,” “Gladiator,” “Thelma & Louise”) yönettiği filmin senaryosu, Oscar® ödüllü William Monahan (“The Departed”) tarafından Washington Post yazarı David Ignatius’un romanı temel alınarak yazıldı.  Donald De Line (“The Italian Job”) ve Ridley Scott yapımcılık, Michael Costigan (“American Gangster,” “Brokeback Mountain”) ve Charles J.D. Schlissel (“The Prestige”) yürütücü yapımcılık görevlerini üstlendiler.
Kamera arkasındaki yaratıcı ekibin başında görüntü yönetmeni Alexander Witt (“American Gangster”), Oscar® adayı prodüksiyon tasarımcısı Arthur Max (“American Gangster,” “Gladiator”) Oscar® ödüllü editör Pietro Scalia (“Black Hawk Down”) ve Oscar® ödüllü kostüm tasarımcısı Janty Yates (“Gladiator”) bulunuyor.  Marc Streitenfeld (“Kingdom of Heaven”) filmin müziklerini besteledi.
Warner Bros. Pictures bir Scott Free/De Line Pictures Yapımı olan Ridley Scott filmini sunar.  “Yalanlar Üstüne/Body of Lies”ın dağıtımı, bir Warner Bros. Entertainment Şirketi olan Warner Bros. Pictures tarafından yapılacaktır.
YAPIM HAKKINDA
Kimseye güvenme. Herkesi oyuna getir.
Günümüzde yüksek bedelli küresel casusluğun bulanık yeraltı dünyasında, güç yalnızca silah ve teknolojiyle değil, alınan ve kontrol edilen –ya da öyle görünen— önemli bilgilerin miktarıyla ölçülür.
“Bilgi, en son nokta,” diye belirtiyor yönetmen Ridley Scott, “filmin altmetni şöyle diyor: kimseye güvenemezsiniz, en iyi dostunuza bile. Bir an bile arkanızı dönseniz, kullanılırsınız. Ulusal güvenlik açısından önemli bir teşkilatı yönetiyorsanız, bu tavır olmadan daha zayıf ve savunmasız olursunuz. İşin tanımı bu…”
“Yalanlar Üstüne/Body of Lies” 10 yıl boyunca Wall Street Journal için CIA ve Ortadoğu olaylarını izledikten sonra Washington Post’a geçerek yardımcı editörlük ve köşe yazarlığı yapan yazar David Ignatius’un aynı adlı romanından uyarlandı. Kitabı henüz taslak halindeyken okuyan Scott, “ön saflarda gerçekte neler olduğuna ve fark yaratan insanlara alışılmışın dışında net bir bakış açısı getiriyor,” diyor.
Yapımcı Donald De Line şöyle diyor: “David’in kitabı bir ülkeye, kültüre ve son olarak düşmana sızmak için gereken tipte insanlar ve hile düzeyi üzerine çok zekice ve ustaca hazırlanmış bir casusluk öyküsü. Harika bir film için gereken her şeye sahip olduğunu hissettik.”
Scott romanın karamsar aciliyetini ve kavgacı karakter dinamiklerini perdeye yansıtabilmek için Oscar® ödüllü senaryo yazarı William Monahan’la sıkı bir çalışma içine girdi. Yönetmen, “Hikâyenin pek çok boyutu gibi, konunun gelişimi ve karakterlerin ayak uydurup değişmeleri de ilginç. Bu çok heyecan verici bir macera,” diye belirtiyor.
Daha önce William Monahan’la “The Departed/Köstebek”te çalışan Leonardo DiCaprio, “Monahan’ın uyarlaması muhteşemdi. Bilgilendirme, yanlış bilgilendirme ve karakterler arasındaki kedi fare oyunu konularında bir harika,” diye anlatıyor.
“Hikâye gerçekten çok sürükleyici; tüm sürprizlere ve dönüşlere dikkat etmelisiniz,” diyor De Line. “Üstelik Ridley’nin çok iyi becerdiği ve kendine has tarzıyla çektiği heyecan verici aksiyon sahneleri de var.”
DiCaprio bu konuda hemfikir. “Bu filmde muazzam aksiyon öğeleri var ama konu oldukça karmaşık. Günün sonunda, ilgimizi ateşleyip bizi bağlayan şey CIA’in düşünce tarzının ne kadar gelişmiş olduğu ve bunun öyküye nasıl yansıtıldığıydı. Film üzerinde çalıştıkça, böyle bir teşkilatın çok yabancı bir dünyada, bulunması aşırı derecede zor bir düşmana karşı nasıl çalıştığı, bizi giderek daha da büyüledi.”
DiCaprio teröristlerin lideri Al-Saleem’i saklandığı yerden çıkartmak için rakip –ve tamamen sahte— bir teşkilatı, Al-Saleem’inki kadar ölümcül ve etkili gösteren bir plan kuran CIA ajanı Roger Ferris rolünde. Ancak ajanın beceriyle uygulamaya koyduğu bu göz boyama, amiri Ed Hoffman tarafından eşzamanlı olarak yürütülen planın katmanlarıyla örtülmüştür. Acımasız bir stratejist olan Hoffman ulusal güvenlik adına hiçbir şeyin kendisini durdurmasına izin vermeyecektir; bu, sahadaki en iyi adamını feda etmek anlamına gelse bile…
Ferris’in dönüşü olmayan planı ivme kazanırken, en yakın iki müttefikiyle yaşadığı çelişkiler, onu tamamen savunmasız bırakacak bir vicdan azabıyla birleşir. Hoffman başkalarına yaptığı gibi ona da ihanet mi edecektir? Bu sırada, Ürdün istihbaratının başı Ferris’in Al-Saleem’i kapana kıstırmak için gizli bir operasyon yürüttüğünü öğrenirse, Ferris’in Ürdün’deki ömrü dakikalarla ölçülecektir. Son tahlilde, Ferris’in hayatta kalması ve görevin başarısı, güvenebileceğini bildiği ek kişiye bağlı olabilir: kendisi.
Ed Hoffman rolündeki Russel Crowe, “Tabii ki bu bir film ve gerçek olarak Kabul edilmemeli ama benim için, insanlara, özellikle bariz bir kültür çatışması yaşanan bir yerde CIA gibi bir teşkilatı yürütmenin aldatma anlamında neler gerektirdiği konusunda fikir vermek önemliydi. İşlerin nasıl bu hale geldiğini görmek için çok geriye bakmanız gerekir,” diye anlatıyor.
“Bir yazar olarak hep ilgimi çeken bir konu aldatma ve rakiplerimizi aldatmamıza yarayan süreç olmuştur,” diyor Ignatius. “Sızılması neredeyse imkânsız olan bir teşkilata nasıl gireceğinizi düşünmeye başladım. İçeri giremezseniz, içeride olduğunuzu düşünmelerini sağlayabilir misiniz? Casusluk gazeteciliğe çok benzer. Bir şeyler bilen insanları saptarsınız, onların güvenini kazanırsınız ve sonra da sınırı geçip başlangıçta istemedikleri şeyleri söylemelerini sağlarsınız.”
Scott’ı özellikle etkileyen, istihbarat görevlilerinin gerçek yaşamlarına bu çıplak ve acımasız bakış oldu. “Sahadaki ve yönetimdeki adamlar arasındaki zıtlıkları keşfetme fikri hoşuma gitti,” diyor yönetmen.
Monahan şöyle anlatıyor: “Hikâye istihbarat dünyasını aşağı yukarı olduğu gibi, daha fazla pragmatizmle ve gerçek CIA’de bulacağınızdan daha az politik öğeyle gösteriyor. Ed Hoffman’ın zayıflıkları bana çekici geldi… Hepimiz bir Hoffman tanıyoruz. Ferris’in hikâyesi ise tamamen bireysel vicdanla ilgili olduğu için çekiciydi.”
21. yüzyıl casusluk yöntemlerini dünyanın en tehlikeli bölgelerinden birinde uygulamak, bilgi almak için her yolu kullanmak ve bildiklerinizin en değerli varlığınız ya da en büyük ayakbağınız olabileceği bir dünyada hayatınızı ortaya koymak demektir.

Ed Hoffman birimin başı ama yerdeki adamdan çalana kadar
hiçbir şey bilmez. O adam da benim.
Kimse sahadaki baskıyı, terrorist operasyonları hakkında gerçek zamanlı istihbarat toplamak için görevlendirilmiş, olağanüstü yetenekli saha ajanı Roger Ferris’ten fazla hissedemez. “Ferris terörizmi durdurmaya ömrünü adamış ve bunun için her gün hayatını tehlikeye atan biri,” diyor DiCaprio.  “Silah eğitiminde ve yakın dövüşte çok iyi yetişmiş ama ayrıca kendisini Ortadoğu kültürüne boğmuş, çok zeki ve hayli etkili bir saha ajanı. Dili ve kültürü tanıyor, insanların tavırlarına ve adetlerine saygı duyuyor. Ilişki kurmakta ve terrorist şebekelerine sızmakta çok becerikli hale gelmiş.”    “Ferris olayı parmak uçlarında hisseden biri,” diyor Ignatius.  “Halk ve kültür, benim olduğu gibi onun da içine işlemiş.”
Fİlm için yapılan hazırlıkların bir parçası olarak, DiCaprio Ignatius’un kitabına gömüldü, yazara ve birkaç eski CIA üyesine danıştı. “CIA operasyonları hakkında mümkün olduğunca çok şey öğrenmeye çalıştım,” diye anımsıyor oyuncu. Bu, dünyanın her yerine dağılmış ve bulabildikleri her ipucunu yakalamaya çalışan bir grup insan. Böyle bir teşkilat olmasaydı dünyanın ne kadar tehlikeli olabileceğini düşünmek endişe verici. İşleri çok zor… Ve her an çok yüksek bedeller söz konusu.”      Başarı bir yana, böyle tehlikeli bir ortamda hayatta kalmak kişinin muhbir bulmak ve ittifak kurmaktaki gizliliğinden fazlasına bağlı. Scott “bu tür bir iş yapan biri, etkili olmak için yerleşik bir metodoloji izlemeli…. Çoğunlukla şiddetli olmanızı gerektiren bir metodoloji,” diye anlatıyor.
Bu tür bir iş ayrıca Ferris’in gizli görevdeyken, bir hücre evine sızarken ya da Amerikalı bir bankacı gibi davranırken Arapça tonlamalarını değiştirdiği akıcılıkta farklı kimliklere bürünmesini gerektiriyor. DiCaprio’ya göre, Roger Ferris rolünü oynamak, hayatta kalabilmek için birçok kişi olabilme yeteneğine sahip olması gereken birinin yaşadığı yoğun gerçekliği dolaylı olarak deneyimlemesini sağladı.  “Karakterim yakalandığı anda asılacağının farkında. O nedenle tüm bu farklı senaryolarda hayatı için mücadele verirken yüksek bedellerle yüzleşiyor. Bu, bir oyuncu olarak yaptığınız şeye çok fazla gerilim ve gerçekçilik katıyor.”
“Leo birlikte çalıştığım en ilginç aktörlerden biri çünkü çok rahat ve eğlenceli ama bir o kadar da işini ciddiye alıyor,” diyor Scott verimli oyuncu hakkında. “Çok zeki ve gayretli bir profesyonel; yaptığı hazırlık da kusursuz. Birlikte çalışması muhteşem biri. Çalışmalarından her zaman etkilenmiştim ama şimdi düşündüğümden daha çok etkilendim.”
Bu duygular karşılıklı. “Ridley Scott’la çalışmayı istemişimdir hep,” diyor DiCaprio. “O günümüzün en büyük sinemacılarından biri ve her türde şaşırtıcı filmler yapıyor. Yani bu film, benim için başlangıçtan beri heyecan vericiydi.”

Beni tanırsın. A Planıyla B Planını aynı anda yürümeyi severim.
Sadece seni kollamaya çalışıyorum, dostum. Dünya tehlikeli.
CIA’in Ortadoğu’daki istihbarat operasyonlarının çıkarlarını –ve görünüşte Ferris’i— koruyan Ed Hoffman,  saha ajanlarından oluşan sıkı bir ağı Washington’dan dizüstü bilgisayarı ve cep telefonuyla yöneten, kendisini mide bulandırıcı derecede güvenceye almış, dahi bir stratejisttir. “Hoffman’ın düzeyinde, mesele satranç oyuncusu olmakta değil,” diye belirtiyor Russel Crowe. “Mesele yedi ayrı düzleme yerleştirilmiş yedi satranç tahtasını görebilmek ve tüm çoklu olasılıkları aynı anda yönlendirebilmekte.”
Çocuklarını okula götürürken ya da son teknoloji ürünü “Predator System” ile Ferris’in hareketlerini izlerken, Hoffman acımasız bir etkinlik ve Ferris gibi bir doğrudan temas ajanına yabancı bir duyarsızlıkla birçok işi bir arada yürütmektedir. “Ed Hoffman kinik biri, başkalarını kullanmak için doğmuş bir adam,” diyor Ignatius. “Yaptıklarının bedelini ödeyen insanlara aldırmıyor. Ferris sonuna kadar umursayan biri. İnsanları kullanıyor ama bunu yaptığı için rahatsızlık duyuyor.”
Savaş halindeki genç ajan, Hoffman’ın kararlarının sonuçlarını ilk elden yaşamanın bedelini, ödemektedir. “Ferris sürekli görevin iyiliği için başka insanların yaşamını feda etmek konusunda ahlaki kararlarla yüzleşiyor,” diyor DiCaprio.  “Bu insanlardan bazılarıyla duygusal olarak yakınlaşmaya başladığında işler daha da karmaşık hale geliyor.”
Scott gözlemlerini şöyle anlatıyor: “Ferris fark yaratabileceğine gerçekten inanan biri. Kendisini bu dünyayla bütünleştirmiş, gerektiği gibi davranıyor. Ama en büyük zaafı, vicdanı… Bu işi yapıyorsanız, vicdanınız olamaz. Varsa, artık işe yaramazsınız demektir. Kendiniz ve teşkilat için bir tehlike oluşturursunuz.”
Ferris’in görevinin katı gerçeği, sivil kayıpları görmezden gelmesini zorlaştırır ama Hoffman’ın büyük resme dair sorumluluklarının karamsar doğası, vicdanını kapıda bırakmayı gerektirmektedir. “Hoffman bir sürü yalan söylemek ve zor kararlar almak zorunda ama iyiliğe içtenlikle inanıyor,” diyor De Line.
“Hoffman, yapmak zorunda oldukları konusunda herhangi bir pişmanlık duymuyor,” diyor Scott. “Suçluluk duygusu yok. Yapılması gerektiğine inandığı şeyi yapma konusunda oldukça agresif.”
Hoffman’ın, gizli operasyonların bedelini ödeyen insanları görmezden gelmesi, Ferris’in tek endişesi değildir. Bu adamların yaşadığı, ikili oynamanın geçerli olduğu ölümcül dünyada herhangi birine, sizi kollaması gereken kişiye bile güvenmek öldürücü olabilir. Ferris kendisini koruyamadığı zaman onu koruyacak olan Hoffman’a bir ölçüde güvenmek zorunda ise de, Hoffman’ın güç ve akıl oyunlarını, Ferris’in dikkatle topladığı istihbaratı tehlikeye sokan şüpheli taktiklerini ve artık işine yaramayan insanları nasıl kolayca gözden çıkardığını iyi bilmektedir. DiCaprio’ya gore, “Ferris tutkuyla işini yapmaya çalışıyor ama Hoffman sürekli onun altını kazıyor. Tek yolun kendisininki olduğunu düşünüyor.”
Ferris’in avantajlı durumda kalmasının ve Hoffman’ın sanal satranç tahtasında kayıp bir taş olmaktan kurtulmasının tek yolu içgüdülerini izlemek, sahip olduğu tüm becerileri kullanmak ve komplocu şefin bir adım önünde olmaktır. Ama Scott’ın dikkat çektiği gibi, “Hoffman zeki biri ve iyi bir stratejist. Muhbirlerden oluşan ağıyla genellikle Ferris’ten daha çok şey biliyor. Neredeyse hep bir adım önde olacak.”
“Yalanlar Üstüne/Body of Lies”da canlandırdığı Hoffman rolü Russell Crowe’un “Gladiator,” “A Good Year” ve “American Gangster”dan sonra Ridley Scott’la dördüncü işbirliğini oluşturuyor. “Ridley’le çalışmayı seviyorum,” diye belirtiyor aktör. “’Gladiatior’ü çekerken birbirimiz hakkında çok şey öğrendik. Paylaştığımız bir iş ahlakı, estetik ve mizah anlayışı var; bu üç şey varsa, birlikte sette olmak kolay.”
“Russell her şeyi yapabilir,” diyor Scott.  “Rol için kimliğini, aksanını ve dış görünüşünü değiştirmeyi seviyor. Bu da onunla birlikte çalışmayı ilginç kılıyor. Bence o, dünya üzerindeki en iyi aktörlerden biri.”
“Ridley beni arayıp dedi ki ’23 kilo almak konusunda ne düşünüyorsun?’” diye anımsıyor, kariyeri boyunca pek çok karakter için fiziksel görünüşünü –ki bunlara Oscar® adayı “The Insider”daki Jeffrey Wigand rolü de dahil— değiştiren Crowe.
Aktör gerçekten de Hoffman’ı canlandırmak için 23 kilo aldı. Ayrıca karakterinin geçmişi konusunda David Ignatius’la fikir alışverişinde bulundu. Yazari “Russel bana Hoffman’ın aslen nereli olduğunu sordu,” diye anlatıyor. “’Arkansas’a ne dersin? Bence o Arkansaslı. Arkansaslılar anlattıkları en zor şeyi bile yumuşatan bir tarzda konuşurlar’ dedi.”
“Russel, Hoffman karakterine beklemediğim bir ağırlık ve mizah katıyor,” diyor Donald De Line. “Hoffman ahlaki açıdan sorgulanabilir bir karakter; onun hakkında ne hissedeceğinizden her zaman emin olamıyorsunuz. Ama kim olduğu ve neye inandığı konusunda o kadar doğrudan olması bir bakıma rahatlatıcı. Bu yüzden ona neredeyse kızamıyorsunuz.”

Tek kuralım var. Bana asla yalan söyleme.
Hoffman onu Al-Saleem adında, palazlanan bir terörist liderinin gölgelerden güç aldığı Ürdün Amman’daki ABD istihbarat operasyonlarını yürütmesi için görevlendirdiğinde, Ferris için tehlike büyür. Her seferinde kaçmayı başaran Ferris, Al-Saleem’i yakalamak için, İngiliz film ve televizyon oyuncusu Mark Strong’un canlandırdığı, güvenilirliği şüphe götürür biri olan Hani Salaam’ın yönettiği Ürdün Genel İstihbarat Birimi’yle işbirliğine girmek zorundadır.
Kusursuz denecek derecede görgülü ve rafine biri olan Hani, Hoffman’ın küstah ve dikbaşlılığına karşı bir o kadar sessiz ve kendine hakimdir. Yine de Hani’nin seçkinliğinin ardında, kraldan sonra Ürdün’de en fazla güce sahip bir adama yakışan gaddarlığın izlerine rastlanmaktadır. Strong, “bence Hani’nin kendisine bu kadar dikkat edip özen göstermesi, aynı özen ve dikkati işine de gösterdiği anlamına geliyor. O, bulaşmamanız gereken biri,” diye gülümsüyor.
“Hani inanılmaz derecede elegan ve güçlü bir karakter ve Mark Strong onun özünü gayet iyi yakaladı,” diyor Scott. “Kendisini tamamı ile karaktere dönüştürdü. Aksanı mükemmeldi ve seçkinliği zahmetsizce, kendi kendine ortaya çıktı.”
“Mark Strong bir oyuncu olarak beni tamamen etkiledi,” diyor DiCaprio. “Onunla çalışırken harika vakit geçirdim. Onu izlerken manyetik alana girmiş gibi hissediyorsunuz. Babam bile Hani’nin ne kadar fiyakalı biri olduğundan ve bu kadar sert biri olduğu için onun gibi giyinmek istediğinden söz ediyor.”
Hani Ferris’e bir sorgu ve istediği iyilikleri ya da sırları vermeleri için piyonlarını ve rakiplerini Ignatius’un deyimiyle “kurnazca baştan çıkarmanın” ustası olduğunu gösterir. “Hani Ferris’e hiçbir şiddet tehdidi olmadan birini sizin hesabınıza çalışmaya ikna etmenin yolunu gösteriyor,” diye tanımlıyor Strong. “İşleri Hoffman’dan çok daha narin ve daha az belirgin bir şekilde hallettiği için kendisiyle gurur duyuyor. Yöntemleri kafesi sarsmayı değil, balığı nazikçe oltaya almayı öngörüyor.”
Bununla birlikte, Hani’nin işbirliği bir uyarıyla birlikte geliyor: “Hani içten içe Ferris’e güvenebileceğini hissediyor, Ferris’in Arapça’yı doğru düzgün öğrenmek için zaman harcamış olması hoşuna gidiyor. Ona göre bu bir saygı göstergesi,” diyor Strong. “Ancak Hani’nin işi, ülkesini ve halkını korumak… Bu yüzden Ferris’e, birlikte çalışacaklarsa kendisine asla yalan söylememesi gerektiğini empoze ediyor. Sözün özü bu.”
“Hani’nin ruhunda, bu bir onur ve güven geleneği,” diye ayrıntılandırıyor Scott. “Eğer size güvenmezse, hiçbir yere varamazsınız. Onun güvenini kazanmak için, şeffaf olmalısınız. Ama işinin doğası gereği, Ferris ona yalan söylemek zorunda.”
Kurdukları belli belirsiz ittifak, Hani’yle yapacağı yüksek gerilimli bir karşılaşma için Hoffman’ın Amman’a uçmasıyla sınanır. Crowe, Ferris’in dikkatle hesaba kattığı kültürel ayrıntılara canlandırdığı karakterin görünüşteki umursamazlığını “Hoffman’ın Hani’yle baş etmesi, neredeyse sinir bozucu,” diye anlatıyor. “Ama bunu kendi avantajına kullanabilir. Eğer Amerikalılar küstahlıklarıyla ün salmışlarsa, Hani’nin inandığı da buysa, o halde Hoffman ona istediğini verecek.”
“Birbirlerine karşı muhtemelen gizli bir saygı duyuyorlar ama bunu asla itiraf etmiyorlar,” diye özetliyor Strong. “Hoffman Hani’yi görmezden geliyor, Hani ise Hoffman’ın yöntemlerinde yabani olduğunu düşünüyor. Ama ikisi de istediklerini elde etmelerini sağlayacaksa herkesi sonuna kadar kullanacak türde insanlar.”
Hoffman’ın, sözüm ona ortaklıklarını daha açık hale getirmeyi reddetmesi Ferris’i zor duruma sokar ve Al-Saleem’e yaklaşırken rakiplerinin çapraz ateşine maruz bırakır. “Ferris bu iki kişi arasındaki güç mücadelesinin ortasında, CIA’e olan sadakati ile Hani’ye verdiği sözler arasında kalıyor,” diyor DiCaprio. “Asıl şaşırtıcı olan şeyse hepsinin son tahlilde aynı amaç için hareket ediyor olması.”
Kendi işini benim işime sokmaktan vazgeç.
Ferris, Amman’da yerel bir klinikte hemşirelik yapan ve bir mülteci kampında gönüllü olarak hizmet veren, Ürdün-İran kökenli bir kadın olan Aisha’da işinin tehlikelerine karşı bir ölçüde huzur bulur.
Aisha’yı, ilk kez bir Amerikan filminde rol alan İranlı aktris Golshifteh Farahani canlandırıyor. “Onu bulduğumuz için çok talihliydik,” diyor Scott. “Golshifteh İran’ın en önemli aktrislerinden biri. Onu önce bir video kaydında gördüm; o harika, klasik bir oyuncu. Sonra nihayet onunla tanışabildim. Kendisnde tanımlaması zor, özel bir enerji var. Çevresine güç ve saygınlık yayıyor, üstelik baş döndürücü derecede güzel. Kamera onu gerçekten çok seviyor.”
“Aisha bir hemşire ama eğer daha gelişmiş bir ülkede doğmuş olsaydı, muhtemelen bir doktor olurdu,” diyor Farahani kliniğe gelip duran gizemli adamın büyüsüne beklenmedik bir şekilde kapılan zeki, saçmalığa taviz vermeyen genç kadın hakkında. “Başlangıçta, Ferris’i ilginç buluyor ama ciddiye almıyor. İyi bir yüreğe sahip olduğunu anladığında, daha da yakınlaşıyor. İçtenlik onu savunmasız bırakıyor.”
Bununla birlikte, hissettikleri çekim Aisha’nın erkekleri evlenmemiş kadınlara dokunmaktan men eden kültürünün kısıtlamaları nedeniyle karmaşık bir hale gelir. Asıl kimliğinin ortaya çıkması ne kadar tehlikeli ise, Amerikalı bir erkekle arkadaşlık etmesi de Aisha için o kadar tehlikelidir. “Kızın elini bile sıkamıyor çünkü bunun çok kötü olabileceğini biliyor,” diyor Scott.
“Golshifteh muhteşem bir aktris,” diye belirtiyor DiCaprio. “Batı filmlerinde anlatılan erkek-kadın ilişkilerine aşina olmamasının büyük bölümü Aisha ve Ferris’in ilişkisine yansıdı. Ferris Aisha’ya karşı güçlü bir çekim hissediyor. Kızın kültürüne ve geleneklerine saygı duyuyor, bir yandan da onunla bir ilişki geliştirmeye çalışıyor.”
“Leo harikaydı,” diyor Farahani.  “Çok cömert ve beni çok rahatlattı. Bana oldukça yardım etti. Onunla birlikte rol yapmak büyük bir şeref…”
“Golshifteh ve Leo içten bir bağ ve kimya oluşturdular, birbirlerini aydınlattılar,” diyor De Line. “Kamera önüne geçtikleri ilk günde bile bunu hissedebiliyordunuz.”
“Yalanlar Üstüne/Body of Lies”ın ana kadrosunu tamamlayan isimler ise Roger Ferris’in Al-Saleem’i saklandığı yerden çıkarmak için kullandığı, her şeyden habersiz piyonu Omar Sadiki rolündeki Ali Suliman; gizemli Al-Saleem rolündeki Alon Aboutboul; Ferris’in Samarra’da sahadaki müttefiki Bassam rolünde Oscar Isaac ve Sadiki’yi Al-Saleem için bir tehdit gibi gösterecek şekilde teknolojiyi yönlendiren tek kişilik savaş odası Garland rolündeki Simon McBurney.

Sen yan bir operasyon yürütürken bir operasyon
yürütmemi nasıl olur da beklersin?
Verimli bir sinemacı olan Ridley Scott “Yalanlar Üstüne/Body of Lies gibi büyük uluslararası bir projeyi yönetmenin getirdiği çok boyutlu gereksinimleri kolaylıkla karşıladı. “Ridley gibi bir ustanın çalışmasını izlemek büyük bir zevk,” diyor Donald De Line.  “İçgüdüsel, işbirlikçi ve tüm filmi zihninde canlandırmasını sağlayan bir yeteneğe sahip biri. Etrafındaki herkesten daha fazla enerjisi, kondisyonu ve konsantrasyonu var; herkesin içindeki en iyiyi ortaya çıkarıyor.”
Eski bir prodüksiyon tasarımcısı olan Scott kendi storyboardlarını çizip anahtar birimlerin başlarındakilere verilecek eskizleri hazırlayarak belli bir set, kostüm ya da özel efekt için öngördüğü şeyi detaylandırıyor. “Ridley gibi bir yönetmene sahip olmak işleri kolaylaştırıyor çünkü çizimleriyle kendisini canlı bir biçimde ifade ediyor,” diyor uzun süredir Scott’ın prodüksiyon tasarımcılığını yapan Arthur Max.
Scott’ın belirgin çekim tarzı—set başına ortalama dört ila sekiz kamera kullanıyor—sahneleri tümüyle en az çekimde tamamlanmasını sağlıyor. “Farklı açılardan bu kadar fazla kamerayı nasıl koordine ettiğine ve çekim yaptığına çok şaşırmıştım,” diyor DiCaprio hayretle. “Arkaplanda 20 patlamanın gerçekleştiği bir sahne çekiyorsunuz; üç buçuk mil uzaktaki bir ağacın üzerindeki bir adam yüzünüze zoom yapıyor ve bunu bilmiyorsunuz bile. Uçarak geçmek için bekleyen iki helikopter, Ridley’nin telsizi eline almasıyla geliveriyorlar. Ve bu arada, farklı monitörleri izliyor ve kafasında filmi kurguluyor. Bence seyircinin gözüne açılan bir kanalı var. Ridley bu yüzden yaptığı işte çok iyi çünkü büyük resmi görüyor.”
Eşzamanlı çekim yapan çok sayıda kameranın koreografisi aynı zamanda Scott’ın öykü anlatımına kattığı nefes kesici ivmeyi yaratmasını sağlıyor. “Çok hızlı hareket etmeyi seviyorum, mümkün olduğunca hızlı çünkü o zaman gerçekten yaşadığınızı hissediyorsunuz,” diye açıklıyor yönetmen. “Benim işim aktörlerin dengesini azıcık bozmak çünkü o zaman hepsi dikkatlerini veriyor ve bu da spntane ve enerjik bir hava yaratıyor.”
“Çekim yapma tekniği beni hayran bıraktı,” diyor Mark Strong.  “Bir aktör olarak bunu harika buldum çünkü zor bir sahneyi defalarca tekrarlamanıza ve devamlılığı sorun etmenize gerek kalmıyor; böylece inanılmaz derecede çabuk olabiliyorsunuz.”
Scott’la birlikte çalıştığı dördüncü filmde, Crowe ekipte yönetmenin çalışma tarzına en aşina aktördü. Ancak birlikte çalışmaktan son derece zevk alırken, Crowe’un işaret ettiğine göre, “insanlar her şeyde anlaştığımızı varsayıyor. Bu çok gülünç bir fikir. Herhangi bir konuda neredeyse yüzde yetmiş oranında içgüdüsel bir fikir ayrılığına düşüyoruz. Ama zaman içinde konuşmadan tartışma sanatını mükemmelleştirdik ve sorun çözme sürecini seviyoruz.
“Ben Ridley’yi can kulağıyla dinliyorum, bu da bence onu bazen korkutuyor,” diye devam ediyor Crowe gülerek. “Ama bunu takdir ediyor çünkü başlangıçta bir şey söylüyor, sonra da başka detaylarla uğraşıyor. Ama hikâyede ilerledikçe başlangıçtaki fikirlerini canlı tutacağımı biliyor.”
Kendisini “yeni çocuk” olarak tanımlayan DiCaprio, Scott/Crowe tarzı film yapımına çabucak uyum sağladı. “Birlikte o kadar kısa bir şekilde anlaşıyorlar ki sorunları anında nasıl çözeceklerini iyi biliyorlar. Bu tür enerjiyi seve seve kabul ederim; böyle insanlarla çalışmak gerçekten sonuç veren ve heyecan uyandıran bir şey. Sahneyi prova ettiğiniz ve sonucun ne olacağını kabaca belirlediğiniz zaman, Ridley tüm kameraları çalıştırıyor ve çekim başlıyor. Russel ise oldukça gerçek ve kendini veriyor,” diye ekliyor daha önce 1995 yapımı Western filmi “The Quick and the Dead”de Crowe’la birlikte rol alan DiCaprio. Bence o çağımızın en büyük oyuncularından biri, onunla tekrar birlikte çalışmak harikaydı. Bu filmde birlikte çok güçlü dinamik, kavgacı sahnelerimiz oldu. Karşınızda yaptığınız her şeyi karşılayan ve daha fazlasını geri veren bir başka aktör oturduğunda zevkini çıkarıyorsunuz. Tam bir adrenalin sağanağı.”
“The Quick and the Dead”i çektikleri sırada DiCaprio hâlâ bir ergendi; Crowe şöyle diyor: “O zamandan beri Leo’ya çok şey oldu. Tüm başarısının altında hâlâ aynı kişi olduğunu görmekten dolayı çok memnunum. Birlikte çok güldük.”

Bunu herhangi bir şeye benzetebilirim.
Haydi bunu her şeye benzetelim.
Ferris’in terörist Al-Saleem’i yakalamak için çıktığı yolculukta neredeyse devreye giren, bir düzine ülkeye yayılan 100’den fazla setin yaratılmasında gerçekçilik önemli rol oynuyordu. Her bir ülkede çekim yapmak makul olmadığından, filmin mekânlarının çoğunun hazırlanması için Fas seçildi.
“Fas’ı iyi biliyorum; bu, Kuzey Afrika’da çektiğim dördüncü film,” diyor çöl devleti Quarzazate’nin başkenti Rabat’ta “Kingdom of Heaven,” “Gladiator,” “Black Hawk Down” filmlerini çeken Scott. Bu bölge size inanılmaz seçimler sunuyor, her seferinde yeni şeyler buluyorum. Fas halkını seviyorum. Bu filmde bizimle çalışan, harika yeteneklere sahip zanaatkârları var.”
“Ridley dünyanın bu kısmını bugün Hollywood’da çalışan herhangi bir yönetmenden daha iyi biliyordur muhtemelen,” diyor De Line. “Burayı ve halkını gerçekten seviyor. Bence buranın hissini ve atmosferini çok güzel bir şekilde yakaladı.”
Bölgenin değişken mahalleleri geniş bir mekân yelpazesi oluşturdu. “Çoğu epik filmde yaptığımız gibi devasa setler kurmadık ama çektiğimiz sokak sahneleri epik ölçüdeydi,” diyor var olan mekânların içinde ve çevresinde setler kuran sanat departmanının başındaki Arthur Max. “Her lokasyonda, aktörlerin kendilerini içinde hissedecekleri bir çevre oluşturmak için 360 derecelik bütün setler kurmaya gayret ettik.”
Görüntü yönetmeni Alexander Witt’le yakın bir işbirliği içine giren Scott, “Predator System” tarafından izlenen Ferris’i farklı kamera açılarıyla gösteren, kalabalık bir pazaryerinde geçen tempolu bir takip sahnesi hazırladı.
“Predator System”in bakış açısını yerdeki aksiyonun üç kilometre yukarısındaki bir helikoptere yerleştirilmiş bir HD kamera kullanarak yansıtan Scott, “Predator System” hep orada olan bir ‘büyük birader’ karakteri gibi” diyor.
Max’in ekibi, oldukça detaylı hava çekimlerinde gerçekçi görünmeleri için setleri en geniş ölçekte giydirmek zorundaydı. Ekip ayrıca Fas’ın canlı, renkli arazisini daha toprak rengi bir renk paletiyle nötralize etti. “İşimin bir parçası genellikle çok göz alıcı olan ortamlardan renkleri çıkarmak ve böylece izleyicinin dikkatinin dağılmamasını sağlamak,” diyor Max.
Var olan lokasyonlarda sırıtmayacak setler kurmanın tehlikeleri, set dekoratörü Sonja Klaus’un, bir bahçıvanı Rabat Olimpik Stadı’nı ABD Ürdün Büyükelçiliği’nin bakımlı bahçesine çevirmekle görevlendirdiğinde ortaya çıktı. Bahçıvanın diktiği çimleri koruyacak parmaklıklar olmadığından, yerli halk çekimler sonrası koyun ve keçilerinin otlamasına izin verdi. “Ertesi sabah çimleri kontrol etmek için oraya gittiğimde, sadece birkaç parça kök kalmıştı,” diye anımsıyor Klaus.
Klaus kimi zaman o kadar gerçekçi bir iş çıkarıyordu ki oyuncu kadrosu yapay bir sette olduğunun farkına bile varmıyordu. Ferris’le Hani arasında devasa bir çöplükte geçen önemli bir karşılaşma için Klaus’un ekibi sarp ve engebesiz yamacı tonlarca “temiz” çöple doldurdu. “O kadar gerçekçi görünüyordu ki film için yaratıldığı aklıma bile gelmedi,” diyor Strong.
“Fas ilginç bir yer. Zorlu bir deneyimdi ama burada kaldığım süre çok zevkliydi,” diyor DiCaprio.  “Buranın halkını ve kültürünü çok sevdim. Marakeş’teki pazaryeri, dünyadaki herkesin en az bir kez mutlaka görmesi gereken bir yer, özellikle de seyahat etmeyi çok sevenlerin. Muhteşem bir manzara.”
Geniş bir karakter kadrosu için kostüm yaratmak ve geniş bir kültür yelpazesini temsil eden 3.000 civarında figüranı gerçeğe uygun bir şekilde giydirmek, kostüm tasarımcısı Janty Yates ve ekibi için büyük bir sınavdı. Yates, “Her şeyi kılı kırk yararak hazırlamak, yaşlandırmak ve yıpratmak gerekti.”
Yates, Ferris için ihtiyaç duyduğu her kültür ve duruma uyum sağlamasına yardımcı olacak bir gardırop hazırladı. “Leo işbirliğine çok yatkın biri,” diyor tasarımcı. “Tüm detaylarla inanılmaz bir şekilde ilgilendi. Yeni bir kostüm hazırladığımızda, giyeceği ortamı, daha önce ne olduğunu ve sonra ne olacağını bilmek istiyor.”
İnatçı CIA şefi Ed Hoffman için kıyafetler ikinci planda kalıyor. “Hoffman giyimini değil dünyayı  kurtarmayı umursuyor,” diye düşünüyor Yates.
Tam tersine, Ürdün İstihbarat lideri Hani Salaam’ın gardırobu, Ridley Scott için büyük önem taşıyordu. “Hani’nin, gerçek bir beyefendinin mükemmel derecedeki seçkin görünümüne sahip olmasını istedim,” diye onaylıyor yönetmen.
Yates, el yapımı takım elbiseler için alanında dünyanın en iyilerinden biri olan özel giyim firması Huntsman’e gitti. Ancak el yapımı bir Huntsman takımının üretimi beş ay sürüyordu ve Yates’in oyuncu Mark Strong’u giydirmesi için çekimlere kadar sadece beş haftası vardı. Bir zekâ ve cömertlik pırıltısıyla harekete geçen satış amiri Johnny Allen Huntsman’in deposunu yağmaladı ve Yates’in eline 20’den fazla takımdan oluşan bir koleksiyon geçmesini sağladı. Strong kıyafetleri denediğinde şaşırtıcı biçimde “Şu meşhur kalıp gibi üzerine oturdu,” diyor Yates, “Sanki onun için özel üretilmişti.”
Strong, Huntsman’in kıyafetleri için “kumaş ve işçilik muhteşem,” diyor. “Hani bugüne kadar canlandırdığım karakterlerin içinde en iyi giyinenlerden biri.”
Amman’da yürüttüğü gizli operasyonlar sırasında Ferris’le arkadaş olan, sessiz bir ışıltıya sahip İranlı hemşire Aisha için hazırlanan kostümler, çağdaş Ürdün kadınının giyiminden hareketle hazırlandı. “Başlarını sürekli kapatıyor, uzun kollu ve yüksek yakalı bluzlar giyiyor olsalar da Ürdünlü kadınlar dar kesim jeanler ve yüksek topuklu ayakkabılar da giyiyor,” diyor Yates. “Aisha için alçak gönüllü bir cazibe yaratmak istedik.”

Günün kuralları…
Filmin özel efektleri, Scott’ın gerçekçilik isteği doğrultusunda sette yaratıldı. Scott, özel efekt süpervizörü Paul Corbould’la yakın bir çalışma içine girdi. Kimi efektler, gerektiğinde post prodüksiyon aşamasında asgari bilgisayar desteğiyle güçlendirildi.
Benzer şekilde, dublör gerektiren aksiyon sahneleri de mümkün olduğunca inandırıcı –ve tabii ki güvenli— olacak şekilde dikkatle. Hazırlandı. “Dublör koordinatörü G.A Aguilar “Ridley gerçekçi görünmesini istiyor,” diyor. “Hiçbir şeyin sahteymiş gibi görünmesini hatta kokmasını istemez.”
DiCaprio, büyük bir patlamadan kaçması ve vahşi köpekler tarafından bacaklarının ısırılması dışındaki tüm sahnelerde bizzat yer aldı. “Çok gerilimli ve zor aksiyon sahneleri vardı. Peşimde kuduz köpeklerle Rabat’ta koşturmak, bıçak dövüşü… Bunlar zor sahnelerdi, özellikle de çöl sıcağında. Ama Ridley bu tarz şeyler için öyle iyi hazırlanıyor ki sizi de sanki sıradan bir günlük çalışmaymış gibi rahatlatıyor.”
Aguilar, “Gangs of New York” ve “The Departed” da da birlikte çalıştığı DiCaprio için “Fiziksel işlerde çok iyi,” diyor. “Bir sahneyi prova ederken karakteri için doğru olduğunu hissettiği değişiklikler yapardı. Karakterinin yapacakları ve yapmayacakları hakkında belirgin bir görüşü var. Ona bir şablon veriyoruz, o da kendisine göre dolduruyor.”
Her şeyin gerçekçi olması, DiCaprio’nun birkaç farklı lehçeyle Arapça öğrenmesini gerektiriyordu. Bu, aksanlar konusunda doğuştan yetenekli bir oyuncu için bile zor bir işti. “Aktör olarak üstlendiğim en zor şeylerden biriydi,” diye itiraf ediyor. “Diyalekt koçum Sam Sako’nun benim için ne kadar değerli olduğunu anlatamam. Farklı lehçeleri çözümledi ve çekimden önce haftalarca prova yaptık.”
“Arapça konuşmayan insanların Arapça öğrenmesi çok zor çünkü seslerin çoğu gırtlaktan geliyor,” diye açıklıyor Irak doğumlu deneyimli bir Hollywood çalışanı olan Sako. “Amerikalılar ağızdan konuşur, o nedenle sözünü ettiğim ses kaslarını kullanmaya alışkın değillerdir. Leo harika bir öğrenciydi.”
Sako, kimi zaman Scott’ın talimatı üzerine DiCaprio için doğaçlama diyalog üretiyordu. “Bir şeyi nasıl söyleyeceğini anlatıyordum ve o da not alıyordu. İki dakika sonra çekim yapıldığında, kusursuz bir şekilde konuşuyordu. Telaffuzu hayret uyandırıcıydı.”
Aktörün yer aldığı, fiziksel ve ruhsal açıdan en zorlu sahnelerden biri, öykünün sonundaki sorgu sahnesiydi. Bu sahne, eski bir Portekiz kalesinde iki günde çekildi. DiCaprio “bu sahne için kendimi aylar öncesinden hazırlamıştım,” diye açıklıyor. “Kendinizi zorlayıp karakterinizin bu senaryoda yapıp söyleyeceklerine tüm düşünce ve enerjinizi yönlendiriyorsunuz, fiziksel açıdan yorucu ve tüketici bir hale geliyor. O kadar gerçekçi oluyor ki sonrasında vücudunuz bir bakıma kendisini kapatıyor. Ama bu yoğunluk olmasa, film aynı ağırlığa ve gerçekçiliğe sahip olmazdı.”
“Oyuncuların tümü filme odaklandı,” diyor Ridley Scott. “Kadro ve ekipteki herkes en baştan beri tamamen kendilerini adadı. Çekimlerin ilk haftasından beri hiç durmadık ama bence bu şekilde en iyi sonucu alırsınız. Hızlı ilerlemeyi seviyorum ama eğlenmek de önemli; böylece yaptığınız her şeye değiyor.”

#   #   #
KADRO HAKKINDA
LEONARDO DİCAPRIO (Roger Ferris) ödüllü bir aktördür ve üç kez Akademi Ödülü adayı oldu. En yakın tarihli Oscar® adaylığını 2007 yılında Edward Zwick yönetimindeki “Blood Diamond”la elde etti; bu filmdeki çalışmasıyla Golden Globe, Critics’ Choice ve Screen Actors Guild (SAG) Award® adaylıklarına layık görüldü. DiCaprio aynı yıl, yönetmen Martin Scorsese’yle üçüncü işbirliğini gösteren, En İyi Film dalında Oscar ödüllü “The Departed”da canlandırdığı rolle Golden Globe, BAFTA Award, Critics’ Choice Award ve SAG Award® adaylıklarını elde etti. Ayrıca “The Departed”daki rol arkadaşlarıyla Sıra dışı Kadro Performansı dalında SAG Award® adaylığını paylaştı.
Daha önce Scorsese yönetimindeki 2004 tarihli beğenilen biyografik film “The Aviator”la Akademi Ödülü’ne aday gösterildi.  DiCaprio’nun bu filmdeki Howard Hughes kompozisyonu ona ayrıca En İyi Erkek Oyuncu-Drama dalında bir  Golden Globe kazandırdı, Critics’ Choice ve BAFTA adaylıklarına layık görülmesini sağladı. Ek olarak, En İyi Erkek Oyuncu ve “The Aviator” kadrosunun bir parçası olarak Sıra Dışı Kadro Performansı dallarında iki SAG adaylığıyla onurlandırıldı. DiCaprio, 2004 yılında Hollywood Film Festivali’nde Yılın Aktörü ilan edildi.
DiCaprio’nun önümüzdeki günlerde gösterime girecek filmleri arasında Sam Mendes yönetiminde Kate Winslet’le başrolleri paylaştığı “Revolutionary Road” ve yönetmen Martin Scorsese ile tekrar bir araya geldiği polisiye-macera “Ashcliffe” bulunmaktadır.
Hollywood, California’da doğan DiCaprio 14 yaşında oyunculuğa başladı. Tobias Wolff’un otobiyografik romanı “This Boy’s Life”ın 1993 tarihli uyarlamasında yönetmen Michael Caton-Jones’un kendisini Wolff rolüne seçmesiyle çıkış yaptı. DiCaprio bu filmde Robert De Niro ve Ellen Barkin’le birlikte rol aldı. Aynı yıl, Johnny Depp’le  birlikte Lasse Hallström’un “What’s Eating Gilbert Grape” filminde yer alarak zihinsel engelli genç rolündeki performansıyla ilk Oscar® ve Golden Globe adaylıklarını elde etti. Bunlara ek olarak, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında National Board of Review Award ve Los Angeles Film Critics Association’ın verdiği New Generation Award sahibi oldu.
DiCaprio 1995 yılında birbirinden çok farklı üç filmde rol aldı: Sam Raimi yönetiminde Sharon Stone, Gene Hackman ve Russel Crowe’la birlikte oynadığı “The Quick and the Dead” adlı Western bunların ilkiydi. “The Basketball Diaries” adlı dramda canlandırdığı uyuşturucu bağımlısı Jim Carroll ve Agnieszka Holland yönetimindeki “Total Eclipse” filmindeki sorunlu şair Arthur Rimbaud rollerindeki performansıyla övgü aldı. Ertesi yıl Baz Luhrmann’ın modern beyazperde uyarlaması “William Shakespeare’s Romeo + Juliet”te başrolü oynadı ve Berlin Uluslar arası Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandı. Ayrıca Meryl Streep, Diane Keaton ve Robert De Niro gibi isimlerden oluşan kalabalık bir yıldızlar kadrosuna sahip “Marvin’s Room”da yer alarak, Sıra Dışı Kadro Performansı dalında bir SAG Award® adaylığını rol arkadaşlarıyla paylaştı.
DiCaprio 1997 yılında gişe rekortmeni “Titanic”te rol aldı ve bir Golden Globe adaylığına layık görüldü. Film tüm gişe rekorlarını alt üst etmekle kalmadı, aralarında En İyi Film’in de olduğu 11 dalda Oscar® sahibi oldu ve bugüne kadar en çok hasılat yapan film olma unvanını korudu. Sonraki filmleri arasında iki rolde oynadığı “The Man in the Iron Mask,” “The Beach,” Woody Allen yönetimindeki “Celebrity,” bir Steven Spielberg yönetiminde bir Golden Globe adaylığına daha layık görüldüğü “Catch Me If You Can,” ve yönetmen Martin Scorsese’yle birlikte çalıştığı ilk film olan “Gangs of New York” yer almaktadır.
Oyunculuk kariyeri dışında küresel düzeyde doğaya yardımcı olmak için çalışan bir çevreci olmasıyla tanınan DiCaprio, yakın zamanda beğeni kazanan çevreci belgesel “The 11th Hour” un yazarlığını, yapımcılığını ve anlatıcılığını üstlendi.

RUSSELL CROWE (Ed Hoffman) günümüzün en saygın oyuncuları arasında yer almaktadır. 2001 yılında Ridley Scott’la ilk işbirliğini müjdeleyen, En İyi Film dalında Oscar® ödüllü “Gladiator”deki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında Akademi Ödülü’ne layık görüldü. Romalı bir generalken gladyatör olan Maximus rolündeki performansı Crowe’a Golden Globe, BAFTA ve Screen Actors Guild (SAG) ödülleri adaylığı getirdi. Ek olarak, aralarında Broadcast Film Critics ve London Film Critics Circle gibi organizasyonların da bulunduğu çeşitli eleştirmen birlikleri tarafından En İyi Erkek Oyuncu ödülleriyle onurlandırıldı.
Crowe’s “Gladiator” filmiyle kazandığı Oscar®, En İyi Erkek Oyuncu dalında peş peşe aday gösterildiği üç seferden biriydi. Aktör, bir önceki yıl Michael Mann yönetimindeki “The Insider” filmiyle ilk Oscar® adaylığını elde etmişti. Tütün şirketinin ipliğini pazara çıkaran Dr. Jeffrey Wigand rolü Crowe’a ayrıca LosAngeles Film Critics, Broadcast Film Critics, National Society of Film Critics ve National Board of Review tarafından verilen En İyi Erkek Oyuncu ödülleri ile Golden Globe, BAFTA ve SAG Award®  adaylıkları getirdi.
Crowe üçüncü Oscar® adaylığını 2002 yılında, Ron Howard yönetiminde Nobel Ödülü sahibi sorunlu matematikçi John Forbes Nash, Jr. Rolünü canlandırdığı, En İyi Film Oscar®‘ını kazanan “A Beautiful Mind” filmiyle elde etti. Bu filmdeki çalışmasıyla Golden Globe, BAFTA, SAG ödüllerini kazandı  ve Broadcast Film Critics’in verdiği Critics’ Choice Award’a peş peşe üçüncü kez sahip oldu. Daha sonra Howard’la tekrar bir araya gelerek sıra dışı boks şampiyonu James J. Braddock’ı canlandırdığı, Buhran Dönemi’nde geçen dokunaklı dram  “Cinderella Man” adlı filmi çekti. Crowe filmdeki çalışmasıyla Golden Globe ve SAG adaylıklarına layık görüldü ve Australian Film Institute Award sahibi oldu. Buna ek olarak Peter Weir yönetimindeki “Master and Commander: The Far Side of the World” filmindeki Kaptan Jack Aubrey rolüyle Golden Globe adayı oldu.
Crowe yakın zamanda yönetmen Ridley Scott’la tekrar bir araya geldi ve Denzel Washinton’la suç filmi “American Gangster” ve Albert Finney’le “A Good Year” filmlerinde oynadı. Crowe ayrıca Christian Bale ile birlikte James Mangold yönetiminde “3:10 to Yuma” adlı Western filminde rol aldı.
Crowe’un önümüzdeki günlerde gösterime girecek olan çeşitli filmleri arasında Helen Mirren ve Ben Affleck’le birlikte rol aldığı, Kevin Macdonald yönetimindeki “State of Play” ve yönetmen Ridley Scott ile beşinci kez bir araya geleceği, Robin Hood efsanesine farklı bir açıdan bakan “Nottingham” yer almaktadır.
Yeni Zelanda’da doğan Crowe Avustralya’da büyüdü ve ilk olarak oradaki film çalışmalarıyla tanındı. Australian Film Institute (AFI) tarafından üç kez onurlandırıldı; ilk kez 1991 yılında “The Crossing” filmiyle En İyi Erkek Oyuncu dalında aday gösterildi. Ertesi yıl, “Proof” filmiyle AFI’nin En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü kazandı ve 1992 yılında tartışmalara yol açan “Romper Stomper”daki performansıyla hem AFI hem de Australian Film Critics Circle ödüllerini kazandı ve uluslar arası platformda dikkat çekti.
Crowe Amerikan sinemasına Sam Raimi’nin 1995 tarihli Western filmi “The Quick and the Dead”de Gene Hackman, Sharon Stone ve Leonardo DiCaprio ile başrolleri paylaşarak girdi. Curtis Hanson’ın yönettiği ödüllü suç filmi “L.A. Confidential”da canlandırdığı polis dedektifi Bud White rolüyle geniş çapta beğeni kazandı. Diğer filmleri arasında “Proof of Life,” “Mystery, Alaska,” “Virtuosity,” “Heaven’s Burning,” “Breaking Up,” “Rough Magic,” “The Sum of Us,” “For the Moment,” “Love in Limbo,” “The Silver Brumby,” “The Efficiency Expert” ve “Prisoners of the Sun” yer almaktadır.

MARK STRONG (Hani) en son 2008 Toronto Uluslarası Film Festivali’nde gösterilen iki filmde rol aldı: Gerard Butler, Tom Wilkinson ve Thandie Newton’ın da yer aldığı kalabalık kadrolu Guy Ritchie filmi “RocknRolla” ve Nazi partisinin yükselişi sırasında Almanya’da geçen, Viggo Mortensen’le birlikte oynadığı “Good.” İki filmin de önümüzdeki günlerde gösterime girmesi planlanıyor. Gösterime girecek diğer filmlerinden bazıları, Emily Blunt’la birlikte “The Young Victoria” ve Pete Travis yönetimindeki Apartheid uyarlaması “Endgame.”  Strong’un bir sonraki adımı, Guy Ritchie’yle tekrar bir araya gelerek Robert Downey Jr.ın ünlü dedektifi canlandıracağı “Sherlock Holmes”te kötü adamı canlandırmak olacak. Strong daha sonra yönetmen Matthew Vaughn’la bir araya gelerek Mark Millar’ın popüler çizgi romanından uyarlanan “Kick-Ass” adlı aksiyon-komedi filminde yer alacak.
Strong’s önceki filmleri arasında “Miss Pettigrew Lives for a Day”; Matthew Vaughn yönetimindeki fantastik film “Stardust”; Danny Boyle’dan bilim kurgu-gerilim “Sunshine”; Kevin Reynolds’dan “Tristan & Isolde”; Stephen Gaghan yönetimindeki “Syriana”; Roman Polanski’den “Oliver Twist”; Guy Ritchie’den “Revolver”; “It’s All About Love”; “Heartlands”; İngiliz filmi “Fever Pitch” ve “Captives” sayılabilir.
Londra doğumlu olan Strong başlangıçta Almanya’da hukuk okuduktan sonra ülkesine dönerek Londra Üniversitesi’nde İngilizce ve Tiyatro öğrenimi gördü. Daha sonra Bristol Old Vic’e katıldı ve İngiliz sahnelerinde sekiz yıl sahne tozu yuttu. Kariyerinin ilk yıllarını tiyatro ve televizyon arasında paylaştıran Strong’un tanınması 1994 yapımı BBC2 mini dizisi “Our Friends in the North”ta Tosker Cox rolünü almasıyla gerçekleşti.  Strong o zamandan beri İngiliz televizyonunun tanınmış bir yüzü haline gelerek 2004 tarihli BBC2 yapımı televizyon filmi  “The Long Firm”deki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında bir BAFTA TV Award adaylığı elde etti. Ayrıca 1993 yılında ITV yapımı “Prime Suspect 3”te canlandırdığı Müfettiş Larry Hall rolünü on yıl sonra çekilen “Prime Suspect 6”da Polis şefi Larry Hall olarak tekrarladı.  Sayısız televizyon çalışmalarından bazıları: “Sharpe’s Mission”; ITV yapımı Jane Austen’ uyarlaması “Emma”; BBC yapımı televizyon filmleri “Trust” ve “Fields of Gold”; Channel 4 yapımı “Falling Apart”; PBS mini dizisi “Anna Karenina”; “Low Winter Sun”; Pete Travis’in yönettiği “The Jury” ve “Henry VIII.”
Kendini kanıtlamış bir sahne sanatçısı olan Strong Londra West End tiyatrosunda Arthur Miller’in “Death of a Salesman”; Patrick Marber’in “Closer”; Kevin Spacey’nin prodüksiyonunu üstlendiği, Eugene O’Neill’in “The Iceman Cometh”; David Mamet’in “Speed-the-Plow” ve Sam Mendes yönetimindeki yapımlar Chekhov’dan “Uncle Vanya” ve Shakespeare’den “Twelfth Night.” Strong bu oyundaki performansıyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında bir Olivier adaylığı elde etti. Diğer sahne çalışmalarından bazıları: Royal Court Theatre’da sahnelenen “The Treatment” ve “The Thickness of Skin;” Royal National Theatre’da sahnelenen “Richard III,” “King Lear,” “Napoli Millionara,” “Fuente Ovejuna,” “Murmuring Judges,” “Johnny on the Spot” ve sayısız repertuvar tiyatrosu prodüksiyonları.

GOLSHIFTEH FARAHANI (Aisha) İran’ın en beğenilen aktrislerinden biridir ve son on yılda rol aldığı çalışmalarla uluslararası alanda prestijli film ödülleri kazanmıştır. “Yalanlar Üstüne/Body of Lies” aktrisin Amerikan sinemasına girişini müjdelemektedir.
Oyuncu ve tiyatro yönetmeni Behzad Farahani’nin kızı ve saygın aktris Shaghayegh Farahani’nin kız kardeşi olan Tahran doğumlu aktris, çocukluğunda müzik ve piyano öğrenimi görmeye başladı. Eğitimine Avusturya’daki Viyana Konservatuvarı’nda devam etmesi gerekiyordu ama oyunculuk kariyerini izlemeye karar verdi.
Altı yaşında İran tiyatro izleyicisi ile buluşan Farahani sinemaya adımını 14 yaşında Dariush Mehruji’nin “The Pear Tree” filmiyle attı ve Tahran’daki 16. Fajr Film Festivali’nin Uluslar arası Bölümü’nde En İyi Aktris dalında Crystal Simorgh Prize sahibi oldu. O zamandan beri aynı ödüle iki kez daha aday oldu: Azizallah Hamidnejad’dan “The Tear of the Cold” ve Hamid Nematollah’tan “Boutique.”  Ek olarak, “The Tear of the Cold”daki çalışmasıyla 2. Kazan Film Festivali’nde onurlandırıldı ve “Boutique”teki rolüyle 26. Festival of Three Continents’te En İyi Aktris Ödülü’ne layık görüldü.
Farahani’nin yakın dönem filmleri arasında 2006 San Sebastian Film Festivali’nde Golden Shell’e layık görülen, Bahman Ghobadi yönetimindeki “Half Moon”; Dariush Mehrjui’den tartışma yaratan “Santoori” ve merhum Rasool Mollagholi Poor’dan İran’ın 2008 Akademi Ödülleri için En İyi Yabancı Film Resmi Adayı olan “M for Mother” bulunmaktadır. Diğer filmlerinden bazıları: “Haft Parde,” “Deux Anges,” “The Fish Fall in Love,” “Bab’Aziz – The Prince Who Contemplated His Soul” ve “The Wall.”

OSCAR ISAAC (Bassam) en son Steven Soderbergh yönetiminde Benicio del Toro’nun Che Guevera rolünde oynadığı biyografik film “Che”de rol aldı. Galası 2008 Cannes Film Festivali’nde yapılan film 2008 Toronto Film Festivali’nde de gösterildi. Isaac’in önümüzdeki günlerde gösterime girecek filmleri arasında Nobel ödüllü devrimci lider José Ramos-Horta rolünü canlandırdığı Avustralya yapımı “Balibo” ve Alejandro Amenabar yönetiminde Rachel Weisz’in karşısında oynadığı “Agora” yer almaktadır.
Isaac daha önce Paddy Considine ve Radha Mitchell ile galası 2006 Toronto Film Festivali’nde yapılan ve 2007’de HBO’da ilk kez gösterilen Scott Z. Burns filmi “Pu-239”da rol aldı. Nativity Story” adlı filmde Yusuf rolüyle övgü almaya devam etti. Yönetmenliğini Catherine Hardwicke’in yaptığı ve diğer rollerde Keisha Castle-Hughes ile Shohreh Aghdashloo’nun yer aldığı film, Vatikan’da galası yapılan ilk yapım olma özelliğini taşıyor. Isaac ayrıca Vadim Perelman’ın yönettiği “The Life Before Her Eyes” adlı filmde Uma Thurman ve Evan Rachel Wood’la birlikte rol aldı. Televizyonda ise NBC yapımı “Law and Order: Criminal Intent” adlı dizide konuk oyuncu olarak yer aldı.
Juilliard’da eğitim gören Isaac garnered New York’ta iki Public Theater Shakespeare in the Park prodüksiyonu ile büyük beğeni topladı: Lauren Ambrose’un karşısında ve Michael Grief yönetiminde Romeo rolünde oynadığı “Romeo and Juliet” ve John Guare ile Mel Shapiro tarafından yapılan müzikal “Two Gentlemen of Verona” uyarlaması. Isaac Manhattan Theatre Club’da Pulitzer ödüllü oyun yazarı Nİlo Cruz’un yazdığı “Beauty of the Father”da yine Grief yönetiminde başrol oynadı. Isaac en son off-Broadway sahnesinde Mick Gordon ve A.C. Graylings’in yazdığı “Grace”in 2008 Amerika galasında, Joseph Hardy yönetiminde ve Lynn Redgrave’le birlikte rol aldı.
Isaac 2004 yılında Princess Grace Foundation-USA tarafından her yıl tiyatro, dans ve sinemada çalışan sıra dışı sanatçılara verilen itibarlı Princess Grace Award’a layık görüldü.
Isaac şu anda New York’ta yaşamakta ve grubuyla müzik yapmaktadır.

SIMON McBURNEY (Garland) yakın zamanda Keira Knightley ve Ralph Fiennes’li tarihi film “The Duchess”da görülebilir. Önümüzdeki günlerde gösterime girecek diğer filmleri arasında “Boogie Woogie” ve Beeban Kidron’den 1960lı yıllarda geçen  “Hippie Hippie Shake” sayılabilir. Diğer filmlerinden bazıları: “The Golden Compass”; Forest Whitaker’la “The Last King of Scotland”; Nicole Holofcener’den “Friends With Money”; Jonathan Deme yönetimindeki “The Manchurian Candidate”; “Human Touch”; “The Reckoning”; Stephen Fry’dan “Bright Young Things”; “Skagerrak”; “Eisenstein,” devrimci Rus sinemacı Sergei Eisenstein’ı canlandırdığı “Eisenstein”; “Onegin”;Jessica Lange ile “Cousin Bette”; biyografik “Tom and Viv”; Roger Spottiswoode yönetimindeki “Mesmer”; Robin Williams ile “Being Human”; ve Steven Soderbergh’den “Kafka.” Ek olarak, komedi hiti “Mr. Bean’s Holiday”in yazarlığını ve yürütücü yapımcılığını üstlendi.
Sinemadaki çalışmalarının yanında, McBurney uluslararası üne sahip bir tiyatro sanatçısıdır. Londra merkezli tiyatro kumpanyası Complicite’nin kurucularından ve Sanat Yönetmeni olan McBurney, dünya çapında çıktığı turnelerde 30’da fazla prodüksiyonda hazırlık, yönetim ve oyuncuk görevlerini üstlenmiş ve sayısız önemli uluslararası ödül kazanmıştır. Londra’daki Barbican Theatre’da yönettiği “A Disappearing Number”şa En İyi Oyun dalında 2008 2008 Olivier, Evening Standard ve Critics’ Circle Theatre ödüllerini kazanmıştır. Sahneye koydupu “Mnemonic”in kazandığı sayısız ödül arasında Time Out Live Award, Eşsiz Tiyatro Deneyimi dalında Drama Desk Award, Lucille Lortel Award ve En İyi Yeni Oyun dalında Critics’ Circle Theatre Award bulunmaktadır. Diğer sahne çalışmalarından bazıları: Lincoln Center’da sahnelenen “The Elephant Vanishes” ve daha yakın zamanda Londra National Theatre’da yönettiği “Measure for Measure” ve “A Minute Too Late.”
McBurney Broadway’de Tony Award adaylığı elde ettiği “The Chairs”  ve Al Pacino’nun başrolde olduğu “The Resistible Rise of Arturo Ui” oyunlarını yönetti. Bu sonbahar, Broadway’e dönerek başrollerinde John Lithgow, Dianne Wiest, Patrick Wilson ve Katie Holmes’ün yer aldığı Arthur Miller eseri “All My Sons”ı sahneledi.

ALON ABOUTBOUL (Al-Saleem) doğum yeri olan İsrail’de ülkenin en büyük sinema yıldızlarından biri olarak tanınmaktadır. Yakın zamanda rol aldığı filmlerden kimileri, İsrail Film Akademisi tarafından En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu seçilmesini sağlayan “Ha-Asonot Shel Nina” (“Nina’s Tragedies”); “Lirkod”; 2007 Berlin Film Festivali’nde kendisine Altın Ayı kazandıran “Beaufort” ve İsrail Film Akademisi tarafından ikinci kez aday gösterildiği “Rak Klavim Ratzim Hofshi” (“Wild Dogs” olarak sayılabilir..
Aboutboul, İsrail sinemasında canlandırdığı rollere ek olarak Steven Spielberg’ün yönettiği “Munich”; “Rambo III”; Menachen Golan yönetimindeki “Deadly Heroes”; Jean Claude Van Damme’la birlikte “The Order” ve Tom Hanks’in başrolde olduğu Moshe Mizrahi filmi “Every Time We Say Goodbye” gibi uluslararası yapımlarda da rol aldı.
Aboutboul, çocukluğunun büyük bölümünün geçtiği Tel Aviv’de bulunan bir performans sanatları yüksek okulunda sanatını geliştirmeye başladı. Mezun olduktan sonra, orduda üç yıl mecburi hizmette bulundu. Ordunun sinema birliğine odaklanması, genç oyuncu için paha biçilmez bir deneyim oluşturdu. 1980’lerin başlarında küçük bütçeli İsrail filmlerinde yer aldıktan sonra Aboutboul 1986 yılında gerçek savaş alanlarında çekilen belgesel benzeri savaş filmi “Shtei Etzbaot Mi’Tzidon” (“Ricochets”)’teki rolüyle büyük beğeni kazandı..
Aboutboul’un sonraki filmlerinden bazıları: “Malkat Hakitah” (“Prom Queen”); “Kol Ahuvatai” (“All My Loving”); “Photo Roman”; “Ehad Mishelanu” (“One of Us”); “Rehovot Ha’Etmol” (“Streets of Yesterday”); “Roked Al Hahef” (“Dual Entity”); “Ha-Yerusha” (“The Heritage”); aynı zamanda yapımcılığını da üstlendiği “Ha-Kochav Hakachol” (“Planet Blue”); ödüllü “Leylasede” (“Passover Fever”); “Ha-Khetzi HaSheni” (“The Second Half”); “Campaign”; “Marco Polo: The Missing Chapter”; “Itha L’Netza” (“Forever and Forever”); “Ahava Mimabat Sheni” (“Love at Second Sight”); ve İsrail’in sinemadaki en büyük başarılarından biri kabul edilen, ödüllü “Mars Turkey” (“Clean Sweep”).
Televizyonda ise “Ima’lle” adlı dizide devamlı konuk oyuncu olarak yer aldı ve “Shabatot VeHagim” adlı dizide başrol oynadı.  İkinci dizinin bir bölümünün yönetmenliğini de üstlendi.

ALI SULIMAN (Omar Sadiki) Amerikan sinemasına adımını Peter Berg’s yönetimindeki “The Kingdom”da bir Amerikan petrol tesisindeki terör eylemini soruşturan FBI ajanlarına yardım eden Suudi polis memuru rolüyle attı.
Suliman daha önce Hany Abu-Assad’ın övgü toplayan 2005 tarihli filmi “Paradise Now”da rol aldı. En İyi Yabancı Film dalında Akademi Ödülü Adaylığı elde eden tek Filistin yapımı olan film, bir kilometre taşı oluşturdu. Film ayrıca bir Golden Globe, bir Independent Spirit Award ve sayısız Yabancı Film ödülleri kazandı.
Suliman’ın diğer filmleri arasında “The Syrian Bride,” “The Barbeque People,” “The Diary of a Male Prostitute,” “The Check Point,” “The Border” ve 1996 Venedik Film Festivali’nde Luigi De Laurentiis Ödülü kazanan Elia Suleiman filmi “Chronicle of a Disappearance” sayılabilir. Suliman en son rol aldığı “Etz Limon” (“Lemon Tree”) ile Romanya’da düzenlenen 2008 Anonimal Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu seçildi ve “The Prince of Venice” adlı kısa filmde rol aldı. Suliman’ın televizyon çalışmaları arasında “The Battle of Jerusalem,” “Puzzle” ve “Hafuch” yer almaktadır.
İsrailli oyuncu Tel Aviv’deki Yoram Levinishtain Acting School’dan mezun oldu ve kariyerine tiyatroda başlayarak Tennessee Williams’ın “The Glass Menagerie,” Arthur Miller’ın “A View from the Bridge,” Samuel Beckett’in “Waiting for Godot,” Oscar Wilde’ın “Salome” ve William Shakespeare’in “The Tempest” gibi prodüksiyonlarda rol aldı. Geniş çaptaki sahne çalışmaları arasında Arabic Hebrew Theater’da sahnelenen, Haifa International Children’s Theatre Festival’de En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan “Ach Ach Boom Trach,” “Antar,” “Missing” ve “The Heart’s Key” yer almaktadır.

YAPIMCILAR HAKKINDA
RIDLEY SCOTT (Yönetmen/Yapımcı) En İyİ Yönetmen dalında üç kez Akademi Ödülü adaylığıyla onurlandırıldı. Son Oscar® adaylığını 2002 yılında “Black Hawk Down” filmiyle elde etti. Bu filmle ayrıca bir Directors Guild of America (DGA) Award adaylığına layık görüldü. Bir yıl önce, epik “Gladiator” ile En İyi Yönetmen dalında Oscar®, Golden Globe, BAFTA  DGA Award adaylıkları elde etti. Film ayrıca En İyi Film dalında Oscar®, Golden Globe ve BAFTA sahibi oldu ve sayısız eleştirmen birliği tarafından yılın en iyi filmi seçildi. Scott ilk Akademi Ödülü ve ilk DGA adaylıklarını 1991 tarihli olay yaratan Susan Sarandon ve Geena Davis’li “Thelma & Louise”deki çalışmasıyla elde etti. Filmin iki başrol oyuncusu da performanslarıyla Oscar® adayı ilan edildiler.
Scott bu yılın başlarında Denzel Washington ve Russel Crowe’un rol aldığı, gerçek yaşamdan uyarlanan “American Gangster” ile bir Golden Globe adaylığı daha elde etti. Scott ayrıca filmin yapımcılığını üstlenerek En İyi Film dalında bir BAFTA adaylığı elde etti. Ek olarak, Russel Crowe ve Albert Finney’in oynadığı “A Good Year,” Orlando Bloom ve Jeremy Irons’ın başı çektiği kalabalık bir kadroya sahip epik “Kingdom of Heaven,” ve Nicolas Cage ve Sam Rockwell’li “Matchstick Men” gibi filmlerde yönetmenlik ve yapımcılık görevlerini üstlendi.
Londra’daki prestijli Royal Academy of Art’tan mezun olan Scott daha sonra BBC’de yönetmenlik kariyerine başlayarak kanalın popüler programlarının bazılarında ve reklamlarda çalışmaya başladı. Üç yıl sonra kurduğu RSA, kısa sürede Avrupa’daki en başarılı reklam prodüksiyon firmalarından biri oldu ve daha sonra New York ve Los Angeles’ta ofisler kurdu. RSA hâlâ dünya pazarında önemli bir profil oluşturmakta ve sinema ve reklam alanında pek çok ünlü yönetmeni temsil etmektedir. Yıllar içinde Scott 3.000’den fazla reklam filmi yönetti. Bunların arasında en çok dikkat çekenleri Chanel #5 için çekilen kışkırtıcı “Share the Fantasy” ve 1984 Super Bowl’da sadece bir kez yayımlanan ancak bir reklam standardı kabul edilen Orwellvari Apple Computer reklamıdır. Apple reklamı yakın zamanda Advertising Age tarafından son 50 yılın en iyi reklamı ilan edildi. Scott’ın reklam çalışmaları, aralarında Venedik ve Cannes’ın da olduğu çeşitli film festivallerinden ödüllerle döndü.
Scott 1977 yılında uzun metrajlı film yönetmenliğine giriş yaptığı filmi “The Duellists” ile Cannes Film Festivali’nde En İyi Film dalında ödül kazandı. Bunu gişe rekortmeni bilim kurgu-gerilim filmi “Alien” izledi. Film Sigourney Weaver’i yıldızlık mertebesine ulaştırdı ve başarılı bir serinin ilk halkasını oluşturdu. Scott 1982 yılında Harrison Ford’lu kilometre taşı “Blade Runner”ı çekti.  Bir bilim kurgu klasiği olarak kabul edilen fütüristik macera, 1993 yılında ABD Kongre Kütüphanesi’nin Ulusal Film Arşivi’ne eklendi ve yönetmenin kurgusuyla 1993 ve 200 yıllarında piyasaya sürülerek tekrar beğeni  topladı.
Scott’ın diğer filmlerinden bazıları şöyledir: Tom Cruise’un başrolde olduğu “Legend”; “Someone to Watch Over Me”; Michael Douglas ve Andy Garcia’lı “Black Rain”; “1492: Conquest of Paradise”; Jeff Bridges’in rol aldığı “White Squall”; Demi Moore ve Viggo Mortensen’li “G.I. Jane”; ve Anthony Hopkins ile Julianne Moore’un başrolleri paylaştığı “Hannibal.”
1995 yılında, Scott’la kardeşi ve meslektaşı Tony Scott Scott Free Productions’ı kurdu. Şirketin imza attığı geniş sinema ve televizyon projeleri yelpazesinde Ridley ya da Tony Scott’ın yönettiği filmler de bulunmaktadır. Ridley Scott, Scott Free markası altında  Joaquin Phoenix’li “Clay Pigeons”; Paul Newman’lı “Where the Money Is”; James Franco ve Sophie Myles’ın başrolde olduğu “Tristan & Isolde”; Curtis Hanson yönetimindeki “In Her Shoes” ve Brad Pitt’le Casey Affleck’i buluşturan ödüllü Western “The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford” gibi filmlerin yapımcılığını ya da yürütücü yapımcılığını üstlendi.
Scott Free, televizyon için şu sıralar CBS’te beşinci sezonuna doğru giden popüler dizi “Numb3rs”ın hazırlamaktadır. Ridley Scott ayrıca şirketin uzun soluklu projelerinin birkaçının yürütücü yapımcılığını üstlendi: Michael Crichton’ın kitabından uyarlanan A&E mini dizisi “The Andromeda Strain”; TNT mini dizisi “The Company” ve Liev Screiber’in Orson Welles’i canlandırdığı ödüllü HBO filmi “RKO 281” ve Albert Finney ile Vanessa Redgrave’in Richard Loncraine yönetiminde buluştukları “The Gathering Storm.” “The Gathering Storm”un yine HBO için hazırlanan devam filminin çekimleri de şu günlerde tamamlandı.
Scott 2003 yılında sanata olan katkılarından dolayı Britanya İmparatorluğu tarafından şövalyelikle onurlandırıldı.

WILLIAM MONAHAN (Senaryo yazarı) En İyi Film dahil olmak üzere dört dalda Oscar® kazanan, Martin Scorsese’nin 2006 tarihli filmi “The Departed”la En İyi Uyarlama Senaryo dalında Akademi Ödülü’ne layık görüldü. Ek olarak, Monahan En İyi Senaryo dalında bir  Writers Guild of America Award ve çeşitli eleştirmen birliklerinin verdiği ödülleri kazandı, Golden Globe ve BAFTA adaylıklarına layık görüldü.
Boston’da doğan ve Massachusetts’te büyüyen Monahan Amherst’teki University of Massachusetts’te öğrenim gördü. New York City’ye taşınarak Spy Magazine’de muhabir, köşe yazarı eleştirmen ve editör olarak çalıştı. 1997 yılında kısa öykü dalında bir  Pushcart Prize kazandı ve 200 yılında beğeni kazanan ilk romanı Light House: A Trifle Penguin tarafından yayımlandı.
Monahan Ridley Scott’la daha önce 12. Yüzyıl Haçlı Seferleri sırasında geçen 2005 yapımı epik aksiyon filmi “Kingdom of Heaven”ı yazarken çalışmıştı.
Monahan’ın şu günlerde üzerinde çalıştığı birkaç proje arasında Martin Campbell yönetiminde Mel Gibson’ın başrol oynadığı “Edge of Darkness” yer almaktadır. Yazar, 2009 baharına tarihlenen Ken Bruen’in yazdığı London Boulevard’ın uyarlaması üzerinde de çalışmaktadır.

DONALD DE LINE (Yapımcı) üst düzey bir stüdyo yöneticisi olarak yürüttüğü başarılı bir kariyerin ardından, sinema sektörünün en saygın bağımsız yapımcılarından biri haline geldi. Yaratıcı ve becerikli bir yapımcı olarak ün yapan De Line, geliştirme ve prodüksiyon alanlarının her safhasında oyunu kadrosu ve film ekibiyle yakın bir iş birliği içine girmektedir. Merkezi Warner Bros.’ta bulunan De Line Pictures, aralarında sektörün en çok beklenen filmlerinin de olduğu geniş bir yapım yelpazesi üzerinde çalışmaktadır.
De Line “Yalanlar Üstüne/Body of Lies”ı 2009 yılında gösterime girecek iki komediyle izleyecek: John Hamburg’un yazıp yönettiği ve Jason Segel ile Paul Rudd’ın başı çektiği kalabalık bir kadroya sahip “I Love You, Man”in Ocak’ta gösterime girmesi planlanıyor. İlkbaharda ise, yazar yönetmen Jody Hill’in çekeceği ve Seth Rogen’in başrolde olduğu “Observe and Report” bir alışveriş merkezindeki güvenlik memurunun yerel polisle giderek artan rekabetini konu alıyor.
Son teknoloji CGI anmasyona da el atan De Line Kathryn Lasky’nin yazdığı çok satan çocuk öykülerinden uyarlanan ve merakla beklenen “The Guardians of Ga’Hoole”ün yönetmenliğini üstlendi. Kötülüğün tehdidi altındaki bir baykuş krallığında geçen film, yönetmen Zack Snyder’ın ilk animasyon filmi olma özelliğini taşıyor ve Avustralya’daki Animal Logic’te hazırlanıyor.
De Line’ın büyüyen projeler ağında çekim ve geliştirme aşamasında bulunan çeşitli yapımlar var. Pre prodüksiyon aşamasındaki filmlerden biri, DC Comics’in klasik süper kahramanını beyazperdeye getirecek “Green Lantern.” De Line ayrıca yazar-yönetmen Robert Rodriguez’le işbirliği yaptığı “The Jetsons” ve gerçek oyuncularla animasyonu bir araya getirecek “Yogi Bear”ın yapımcılığını yürütüyor.
De Line 2003 yılında yaratıcı içgüdülerini popüler film “The Italian Job” ile kanıtladı. Klasik soygun filmine stilize ve modern bir bakış açısı getiren yapım, Mark Wahlberg, Edward Norton, Charlize Theron, Donald Sutherland, Jason Statham, Seth Green ve Mos Def’ten oluşan sıra dışı yıldız kadrosuyla hayrete düşüren aksiyonu birleştiriyordu. Film eleştirel ve mali açıdan dünya çapında başarı kazandı.
De Line yakın zamanda Matthew McConaughey ve Kate Hudson’ı tekrar bir araya getiren romantik aksiyon-komedi “Fool’s Gold”un yapımcılığını üstlendi. Film gösterime girdiği hafta sonu gişede zirveye yerleşerek dünya çapında bir hit haline geldi.
De Line’ın yapımcı olarak sicili Touchstone Pictures’ın Başkanı ve daha sonra Paramount Pictures’ın Başkanı ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak ekin bir stüdyo yöneticisi olduğu günlerde başladı. Seçkin stüdyo kariyeri boyunca, sinema dünyasındaki iki temel içgüdüyü bir araya getirmesiyle tanındı: yeni yetenekleri fark eden bir göz ve sektörün en başarılı sinemacılarına yaratıcı destek.
Stüdyo dünyasında hızlı yükselişi, 1985 yılında The Walt Disney Company’de başladı ve kendisini 1993 yılında Touchstone’un tepe noktasına getirdi.
De Line döneminde Touchstone filmleri dünya çapında 2,5 milyar doların üzerinde gelir ve hem sanatsal hem de ticari başarı kazanan yapımlar 24 Akademi Ödülü adaylığı elde etti. De Line’ın süpervizörlük ettiği geniş film yelpazesinden seçme filmlere göz atmak gerekirse:  Julia Roberts’ın dünya çapında tanınmasını sağlayan, Richard Gere’lı “Pretty Woman”; Mel Gibson ve Rene Russo’nun başrolleri paylaştığı Ron Howard yönetimindeki macera “Ransom”; Angela Basset’ı Oscar® adayı Tina Turner rolüyle kitlelere ulaştıran “What’s Love Got to Do With It”; Wes Anderson’ın ilk stüdyo filmi “Rushmore”; popüler komedi “Sister Act”; Tim Burton’un eleştirmenler tarafından göklere çıkarılan ve iki Oscar® kazanan filmi “Ed Wood” ve Michael Bay’in yönettiği uluslarası gişe rekortmeni “Armageddon.”
De Line Paramount’taki döneminde Steven Spielberg’ün bilim kurgu epiği “War of the Worlds” ve komedi klasiği “The Longest Yard”ın Adam Sandler’lı yeniden çevriminin yapımcılığını yürüttü.
De Line  UCLA mezunudur ve Los Angeles’ta yaşamaktadır.

DAVID IGNATIUS (Yazar) övgü almış altı romanın yazarıdır. is the author of six acclaimed novels.  Publishers Weekly tarafından 2007’nin en iyi kitaplarından biri seçilen ve sinemaya uyarlanan ilk romanı olan Body of Lies’a ek olarak A Firing Offense (1999), Agents of Innocence (1997), Siro (1991), The Sun King (1999) ve The Bank of Fear (1994) adlı romanları da yazdı.
Aynı zamanda ödüllü bir gazeteci olan Ignatius 1986 yılında The Washington Post‘a katıldı. Küresel politika, ekonomi ve uluslararası ilişkiler üzerine haftada iki kez yazdığı köşe Ocak 1999’dan beri gazetede yer almaktadır. Ayrıca WashingtonPost.com adresinde “PostGlobal” adlı, dışişleriyle ilgili online tartışma programının yaratıcısı ve Fareed Zakaria ile birlikte moderatörüdür.
Ignatius köşe yazarı olmadan önce 1993 yılında başladığı, iş dünyası haberlerinden sorumlu asistan yönetici editörlük görevini sürdürdü. 1990-1992 yılları arasında dışişleri editörü olarak görev yaptı ve Irak’ın Kuveyt’i işgalini izlediği, Pulitzer ödüllü haberin süpervizörlüğünü yürüttü. Post’ta geçirdiği dört yıl boyunca, Pazar günleri yayımlanan “Bakış” bölümünün editörlüğünü yaptı.
Ignatius Eylül 2000 tarihinde Paris merkezli International Herald Tribune’in yürütücü editörlüğü görevine geldikten sonra haftalık olarak yazmaya devam etti. Post Ocak 2003 tarihinde hisselerini IHT’ye sattıktan sonra haftada iki kez başyazı yazmayı sürdürdü ve dünya çapında The Washington Post Yazarlar Grubu tarafından sendikalaştırıldı.
Ignatius daha önce on yıl boyunca Washington’da The Wall Street Journal’ın Ortadoğu ve diplomatik muhabiri olarak görev yaptı. Ayrıca Pittsburgh’daki çelik endüstrisini, Adalet Bakanlığı’nı, CIA’i ve ABD senatosunu da haber yaptı.
Ignatius diplomatik haberleriyle 1984 ve 2006 yıllarında iki kez Edward Weintal Prize sahibi oldu, yorumlarıyla 2000 yılında Gerald Loeb Award’a layık görüldü. 2003 yılında Irak’ın işgalini izledi ve savaş başladığından beri Irak’a bir düzineden fazla kez yolculuk etti.
Aynı zamanda ünlü bir magazin yazarı olan Ignatius’un makaleleri Foreign Affairs, the New York Times Magazine, The Atlantic Monthly, The New Republic ve Washington Monthly’de yayımlandı.
2009 yılında yayımlanacak olan bir sonraki romanı The Increment yapımcı Jerry Bruckheimer tarafından filme uyarlanmaktadır.
Washington, DC’de doğan Ignatius Harvard ve Cambridge Üniversitelerinden mezundur.

MICHAEL COSTIGAN (Yürütücü Yapımcı) Ridley ve Tony Scott’ın şirketi Scott Free Productions’ın 2005 yılından veri başkanlığını yapmaktadır. Scott Free markası altında en son Ridley Scott’ın yönettiği ve Denzel Washington ile Russell Crowe’un başrolleri paylaştığı “American Gangster”in yürütücü yapımcılığını üstlendi. Scott Free en son CIA’in tarihçesini anlatan TNT yapımı “The Company” adlı altı saatlik mini diziyi çekti.
Costigan’ın Scott Free’de görev yaptığı dönem boyunca çalıştığı yapımlar arasında Keira Knightley’li “Domino”; Russel Crowe’lu romantik komedi “A Good Year”; Cameron Diaz, Toni Collette ve Shirley MacLaine’i Curtis Hanson yönetiminde bir araya getiren romantik film “In Her Shoes” ve popüler CBS-TV dizisi “Numb3rs” sayılabilir. Scott Free markası altında önümüzdeki günlerde imza atacağı yapımlardan biri, Kansas’taki ünlü BTK katilini anlatan “Factor X”dir.
Costigan tartışma yaratan “Brokeback Mountain”ın da yürütücü yapımcılığını üstlendi.  Larry McMurtry ve Diana Ossana’nın, Annie Proulx’un kısa öyküsünden senaryolaştırdıkları ve Ang Lee’nin yönettiği film En İyi Film dalında aday olduğu Oscar’lardan® En İyi Yönetmen ve En İyi Uyarlama Senaryo ödülleriyle döndü. Costigan daha yakın zamanda romantik komedi “Smart People” ve tatil komedisi “Deck the Halls” filmlerinde çalıştı.
Yapımcılığa geçmeden önce, Costigan on yıldan fazla bir süre çeşitli stüdyo kademelerinde çalıştı. Sony Pictures’da dokuz yıl boyunca Prodüksiyon Yürütücü Başkan Yardımcısı olarak görev aldı. Satın alımını, geliştirilmesini ve prodüksiyonunu denetlediği düzinelerce sinema filmi arasında  Oscar® ödüllü “Girl, Interrupted” (yönetmen James Mangold); Milos Forman’ın Oscar®’a aday olan filmi “The People vs. Larry Flynt”; McG’nin gişe rekortmeni “Charlie’s Angels”; Gus Van Sant’ın yönettiği, övgü alan kara komedi “To Die For” ve iki yetenekli yönetmenin ilk filmleri: Andrew Niccol’dan “Gattaca” ve Wes Anderson’dan “Bottle Rocket.”
Costigan 2002 yılında kendi prodüksiyon şirketi olan Corduroy Films’i kurdu. Sony Pictures merkezli bir firma olan Corduroy’un şu günlerde yürüttüğü projeler arasında unutulmaz TV dizisi “Dallas”ın beyazperde uyarlaması ve Nick Flynn’in ödüllü anılarından uyarlanacak “Another Bulls**t Night in Suck City” bulunmaktadır.

CHARLES J. D. SCHLISSEL (Yürütücü Yapımcı) 2003 tarihli komedi “Matchstick Men”den sonra Ridley Scott’la bir kez daha işbirliği yapıyor. Ünlü sinemacıyla birlikte yürütücü yapımcı olarak gerçekleştireceği bir sonraki projesi, başrolünde Russel Crowe’un yer alacağı epik macera “Nottingham” olacak.
Schlissel Washington ve San Francisco State Üniversitelerinde sinema ve medya okuduktan sonra üniversite eğitimini UCLA’da tamamladı ve Uluslararası Finans ve Arbitraj konularında İktisat doktorası sahibi oldu. Kısa süreliğine Amerikan Film Enstitüsü’nün yapımcılık programına devam ettikten sonra “Spaceballs” adlı komedide Mel Brooks’un asistanlığını yapmayı kabul etti. Çeşitli projelerde prodüksiyon asistanı olarak çalıştıktan sonra  yapımcı Stuart Cornfeld’le uzun süreli ortaklığa girdi.
Schlissel’in sonraki adımı Barry Levinson ve Mark Johnson’ın yeni kurulan şirketi Baltimore Pictures’a geliştirme yöneticisi olarak katılmak ve Levinson’ın Akademi Ödülü’ne aday gösterilen filmi “Avalon”da post prodüksiyon süpervizörü olarak görev almak oldu. Prodüksiyonun başı olarak terfi eden Schlissel “Bugsy,” “Toys,” “Wilder Napalm” ve Steven Soderbergh’den “Kafka” gibi seçki Baltimore Pictures projelerinde bulundu.
Schlissel daha sonra bağımsız bir yapımcı olarak “Heavyweights,” “While You Were Sleeping,” “Celtic Pride” ve “Red Planet” gibi filmlere imza attı. Christopher Nolan’ın Al Pacino, Robin Williams ve Hilary Swank’tan oluşan kadroya sahip “Insomnia” ve Christian Bale, Hugh Jackman, Michael Caine ve Scarlett Johansson’lu “The Prestige” adlı filmlerinde yürütücü yapımcılık görevini üstlendi. Ayrıca Jodie Foster’ın başrolde olduğu popüler macera “Flightplan”’ın yürütücü yapımcısı oldu.
Sinema kariyerinin yanında Schlissel rafting ve dağcılıkla ilgilenmektedir. Tırmandığı dağların arasında en görkemlisi, 1998 Kasım’ında tek bir rehber eşliğinde tırmandığı Everest’tir.

ALEXANDER WITT (Görüntü Yönetmeni) yönetmen Ridley Scott’la ilk kez 1989 tarihli “Black Rain”de kamera operatörlüğü yaparak çalıştı. Daha sonra “American Gangster,” “Black Hawk Down,” “Hannibal” ve Oscar® ödüllü “Gladiator” filmlerinde ikinci birim yönetmeni ve/veya ikinci birim görüntü yönetmeni olarak görev alarak Scott’la tekrar işbirliği yaptı.
Witt ikinci birim yönetmeni ve ikinci birim görüntü yönetmeni olarak yaptığı çalışmalarla övgü aldı. Yüksek tempolu takip ve aksiyon sahnelerinin yer aldığı filmlerden bazıları: Bir önceki James Bond filmi “Casino Royale,”  “Æon Flux,” “Hidalgo,” “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl,” “The Italian Job,” “Daredevil,” “xXx,” “The Bourne Identity,” “Remember the Titans” ve “The Postman.”
Witt en son ikinci birim yönetmeni ve ikinci birim görüntü yönetmeni olarak 1974 tarihli suç filmi  “The Taking of Pelham 123” nin Tony Scott yönetiminde Denzel Washington ve John Travolta’nın rol aldığı yeniden çevriminde görev aldı.  Filmin 2009 yaz aylarında gösterime girmesi planlanıyor..
Witt’in ikinci birim görüntü yönetmeni görev aldığı diğer filmlerden bazıları: “Just Cause,” “Lethal Weapon 3,” Richard Attenborough’dan “Chaplin,” “The Hunt for Red October,” “The Jewel of the Nile” ve Ridley Scott’ın olay yaratan 1991 tarihli hiti “Thelma & Louise.” Bu filmlere ek olarak  “Fool’s Gold,” “She’s the Man” ve önümüzdeki günlerde gösterime girecek olan macer-komedi “The Brothers Bloom”da ikinci birim yönetmenliği yaptı.
Witt was born in Santiago, Şili’de doğdu ve küçükken Meksika’ya taşındı. Okulda deneysel filmler çekti ve 1973’te Avrupa’ya taşınarak İngiltere, Almanya ve İtalya’da yaşadı. Profesyonel kariyerine kamera asistanı olarak başlayan Witt, Sven Nykvist, Gerry Fisher, Douglas Slocombe, Anthony Richmond ve Don McAlpine gibi seçkin görüntü yönetmenlerinin yanında yetişti. 1984 yılında Los Angeles’a taşınarak görüntü yönetmeni Jan de Bont tarafından yöneteceği ilk üç filmde ikinci birim görüntü yönetmeni/ikinci birim yönetmeni olarak çalışma teklifi aldı: “Speed,” “Twister” ve  “Speed 2: Cruise Control.”
Witt uzun metrajlı film yönetmenliğine 2004 tarihli popüler devam filmi “Resident Evil: Apocalypse” ile adım attı.

ARTHUR MAX (Prodüksiyon Tasarımcısı) yönetmen Ridley Scott’la yirmi yıl önce TV reklamlarında çalışmaya başladı. Max, Scott’ın yönettiği iki filmdeki çalışmasıyla Akademi Ödülü’ne aday gösterildi: Antik Roma’ya yeniden hayat verdiği, 2000 En İyi Film Oscar® ödülünü alan “Gladiator” ve 1970’li yılların Harlem’ini yeniden yarattığı, geçtiğimiz yılın hitlerinden “American Gangster.” “Gladiator” için Max BAFTA, National Board of Review, Broadcast Film Critics ödüllerine ve Art Directors Guild’in verdiği Excellence in Production Design ödülüne layık görüldü. “American Gangster”le dördüncü Art Directors Guild adaylığına ulaştı.
Max’in Scott’la yaptığı diğer işbirliği örnekleri arasında “Kingdom of Heaven”; ikinci Art Directors Guild ve Amerikan Film Enstitüsü adaylıklarını elde ettiği “Black Hawk Down” ve “G.I. Jane” bulunmaktadır. Beraber çalışacakları bir sonraki film, Russel Crowe’un başrolde olacağı yenilikçi Robin Hood öyküsü “Nottingham” olacaktır.
Max David Fincher’la iki kez işbirliği yaparak yönetmenin 1995 tarihli karanlık suç filmi “Se7en”da ve daha sonra klostrofobik macera “Panic Room”da prodüksiyon tasarımcısı olarak görev aldı. Max “Panic Room”la üçüncü Art Directors Guild adaylığını elde etti.
New York’lu olan Max  1960’ların sonunda New York Üniversitesinden mezun oldu ve kariyerine müzik sektöründe sahne ışık tasarımcısı olarak başladı. Erken dönem çalışmaları arasında  1969 Woodstock Festivali yer almaktadır. Sonraki on yıl boyunca, T-Rex ve Pink Floyd gibi efsanevi müzisyenlerin konser sahnelerini tasarladı.
İngiltere’de mimari okuduktan ve 80’lerin başında Polytechnic of Central London ve Royal College of Art’tan dereceyle mezun olduktan sonra, Max Londra’da mimari tasarım projelerine imza attı. İngiliz sinema sektöründe asistanlık yaptığı yetkin prodüksiyon tasarımcıları ile birlikte çalıştığı filmler arasında Stuart Craig’le “Greystoke: The Legend of Tarzan, Lord of the Apes” ve “Cal,” ile Ashetton Gorton’la “Revolution” sayılabilir. Max daha sonra kariyerini TV reklamlarına odakladı ve on yıl boyunca Pepsi, Nike, Jeep, Coke ve Levi’s gibi müşteriler için yaptığı tasarımlar, Ridley Scott ve David Fincher gibi sinemacılarla çalışma fırsatı sundu.

PIETRO SCALIA (Editör) En İyi Kurgu dalında iki kez Akademi Ödülü ile onurlandırıldı: İlki meslektaşı Joe Hutshing’le paylaştığı, Oliver Stone’un tartışma yaratan 1991 tarihli komplo teorisi filmi “JFK.” Bu filmle ayrıca BAFTA ve Amerikan Sinema Editörleri (A.C.E.)’nin verdiği Eddie ödüllerini kazandı. İkincisi ise Ridley Scott’ın 2001 tarihli savaş filmi “Black Hawk Down”la oldu. Bu filmdeki çalışmasıyla A.C.E. Eddie ve BAFTA adaylıklarına layık görüldü.
Ek olarak, Scalia Gus Van Sant’ın 1997 tarihli filmi “Good Will Hunting”le Oscar® ve A.C.E. Eddie adaylıklarına layık görüldü ve Scott’ın 2000 yılında En İyi Film Oscar®‘ını alan filmi “Gladiator için  Eddie ve BAFTA ödülleri elde etti.
Scalia ayrıca Scott’ın “G.I. Jane,” “Hannibal” ve yakın tarihli “American Gangster”filmlerinin kurgusunu üstlendi ve bu filmdeki çalışmasıyla BAFTA adayı oldu.
Aktör-yapmcı Leonardo DiCaprio’nun 2007 tarihli beğenilen belgeseli “The 11th Hour”un da kurgusunu üstlendi.
Scalia daha önce İtalyan sinemacı Bernardo Bertolucci ile “Little Buddha” ve “Stealing Beauty” filmlerinde işbirliğine girdi. Ayrıca Sam Raimi ile “The Quick and the Dead”; Rob Marshall ile  “Memoirs of a Geisha” ve Larry Charles ile  “Masked and Anonymous” filmlerinde çalıştı.
Kariyerine Oliver Stone ile yönetmenin “Wall Street” ve “Talk Radio” filmlerinde asistan editör olarak başladı.  Daha sonra En İyi Kurgu dalında Akademi Ödülü sahibi olduğu “Born on the Fourth of July” filminde yardımcı editörlük ve “The Doors”da ilave editörlük yaptı.
Sicilya’da doğan Scalia İsviçre’de doğdy. Üniversite için ABD’ye geldi ve 1985 yılında UCLA Sinema ve Tiyatro Sanatları’ndan dereceyle mezun oldu.

JANTY YATES (Kostüm Tasarımcısı) Ridley Scott’ın En İyi Film dalında Oscar® alan filmi “Gladiator”de Antik Roma’yı yeniden canlandıran kıyafetleriyle 2000 yılında Akademi Ödülü kazandı ve BAFTA adayı oldu. Film, yönetmenli giriştiği beş işbirliğinin ilk halkasını oluşturdu. Scott’la birlikte çalıştığı diğer filmlerden “American Gangster,” “Hannibal” ve “Kingdom of Heaven.” “Kingdom of Heaven”daki çalışmasıyla En İyi Kostüm Tasarımı dalında Goya ödülüne layık görüldü.
Birlikte çalıştığı önemli sinemacılar ve filmlerden bazıları: Michael Winterbottom’la “Welcome to Sarajevo,” “Jude” ve “With or Without You”; Michael Mann’le “Miami Vice”; Jean-Jacques Annaud’s-la “Enemy at the Gates”; Christopher Monger’la “The Englishman Who Went Up a Hill But Came Down a Mountain”; Jon Amiel’la “The Man Who Knew Too Little”; Gillian Armstrong’la “Charlotte Gray” ve Irwin Winkler’la Cole Porter biyografisi “De-Lovely.” “De-Lovely” için hazırladığı Buhran Dönemi sonrası seçkinliği yansıtan kostümlerle Costume Designers Guild ödülü adaylığı elde etti.
Yates kariyerine moda dünyasında başladıktan sonra Jean-Jacques Annaud’nun “Quest For Fire” filminde asistan olarak sinema dünyasına geçti. Daha sonra art arda iki Mike Newell filminde çalıştı:1985 yapımı “Dance With a Stranger” ve 1988 tarihli “Soursweet.” Alan Parker’ın beğeni kazanan İrlanda müzik öyküsü “The Commitments”ta gardırop süpervizörlüğü yaptıktan sonra 1993 tarihli İngiliz komedi filmi “Bad Behaviour”la kostüm tasarımcılığına başladı.

MARC STREITENFELD (Kompozitör) Ridley Scott’ın üç filminin müziklerini hazırladı. ”Yalanlar Üstüne/Body of Lies”dan önce “American Gangster”in BAFTA adayı müziğini ve yönetmenin romantik komedisi “A Good Year”ın melodisini besteledi. Scott’la birlikte “Kingdom of Heaven” ve “Matchstick Men”de müzik süpervizörü; “Black Hawk Down” ve “Hannibal”de müzik editörü ve “Gladiator”ün  Oscar® adayı soundtrack’inde danışman olarak görev yaptı.
Münih’te doğan Streitenfeld 19 yaşında Los Angeles’a taşındı. Önce kompozitör Hans Zimmer’in asistanı olarak, daha sonra sayısız filmde freelance müzik editörü ve müzik supervizörü olarak çalıştı.

19 Aralık 2008’de sinemalar.
www.yalanlarustune.com

Yalanlar Üstüne / Body Of Lies” için bir yorum

  1. Geri bildirim: 19 Aralık Filmleri, elektronikgazete.com

Bir yanıt yazın