NINE

Federico Fellini hayatının ve eserlerinin ana konusunun “Rüyalar tek gerçekliktir.” Cümlesinden ibaret olduğunu söyledi.

“Hiç kimse gerçek dünyayı algılayamıyor,” dedi. Herkes mahrem ve şahsi fantezilerini “gerçek” olarak adlandırıyor. Aradaki farksa benim bir fantezi dünyasında yaşadığımı biliyor olmam. Bu şekilde yaşamayı tercih ediyorum ve görüşümü kapatan her şeye kızıyorum.

“Filmlerim genelde rüyalarıma dayanır. Uyanınca, rüyalarımı ufak ve komik çizimler halinde kağıda geçiririm.”

“Benim için film yapmak, sevişmekle aynı şeydir. Kendimi en canlı hissettiğim zamanlar film yönettiğim zamanlardır. Yapmaya başlamadan önce olmasından her zaman korktuğum bir şey oldu bana ve korktuğum bu şey gerçek olunca, hayal edebileceğimden çok daha fena bir şekilde meydana geldi. En çok korktuğum şey başıma geldi: Yönetmenin tıkanması.”

“Yönetmenin tıkanması yazarın tıkanması gibi bir şeydir ama şahsi bir olay olmasından çok birçok kişiyi etkilemesi bakımından farklıdır. Filmimin ekibi bana ‘büyücü’ diyordu ama yapacağım film benden uzaklaşmış, benden kaçıp gitmişti. Filmi bırakmayı düşündüm ama benim büyücü olduğuma inanan onca insanı yüzüstü bırakamazdım. Yönetmenin tıkanması dediğimiz şeyi yaşayan bir yönetmen hakkında film yapmam gerektiği geldi aklıma.”

“Filmlerimin otobiyografik olduğu söylenmişti. Doğru. Sık sık gerçekten başıma gelen bir şeyi kullanırım.”

“Yedi yaşlarındayken annemler beni sirke götürmüştü ve içime sirkte beklendiğime dair güçlü bir his doğmuştu.”

“Daniel Day-Lewis’in NINE filminde Guido’yu oynaması sayesinde Fellini’nin fazlasıyla takdir edilmiş olacağını biliyordum. NINE’daki karakter Fellini’yi temsil ettiği için, Federico’nun “Bu kadar iyi bir oyuncu, bu kadar iyi görünümlü… bu kadar ince,” gibi bir şey derken hayal edebiliyorum.”

Guido hem NINE’da bir yandan Fellini’den ilham alırken, diğer yandan gerçek kişinin sadece bir kısmıdır. Gerçek hayatta Fellini daha utangaç ve bilinçliydi. Hayallerinde Guido olabilirdi. Marcello Mastroiani ve şimdi de Daniel Day-Lewis’in oyuncuğunda, Fellini sadık karısı ile yıldızı Giulietta’yla yaşadığı çalkantılı kişisel hayatını altüst etmeden dolaylı olarak hayallerindeki karakter olabilirdi. “Bana, Masina’nın en iyi kocası olmasam da en iyi yönetmeniyim,” demişti.

Fellini, Guido’nun hayatındaki kadınları oynayan oyuncuları da takdir ederdi ve çok beğenirdi – Nicole Kidman, Kate Hudson, Penélope Cruz, Marion Cotillard ve Judi Dench. Fellini, kimi zamanlar dedikodusu yapıldığı gibi Kazanova değildi, üstelik dedikoduyu da kendisi yaymıştı. “Oyunbazlık derecesinde aldatıcı bir zihnim var,” demişti. “Zihnimde cinsel fantezilerimi yaşamaktan hiçbir zaman yorulmuyorum. Ama gerçek hayatta, işime engel olurlardı.”

Fellini yaşasaydı, annesini Sophia Loren’in canlandırdığını öğrenseydi çok memnun olurdu ve daha ziyadesiyle çok şaşırırdı. Asla çekmediği bir film olan JOURNEY WITH ANITA’da başrolü oynaması için seçtiği yıldız Loren’di. Anita, filmin yönetmeninin kısa bir kaçamak yaşadığı bir kızdı. Film nihayetinde başka bir yönetmen tarafından çekildi ve Anita’yı Goldie Hawn oynadı. Gerçek hayattaysa, Goldie Hawn NINE’ın yıldızlarından biri olan Kate Hudson’ın annesidir.

Fellini NINE’ın Broadway sahne gösterisini hiç izlemedi (uçmaktan nefret ederdi) ama filmlerinin kalıcı olması fikrinden zevk duydu ve hem de CABIRIA GECELERİ’nin (sahne versiyonunda “Sweet Charity” ismiyle sunuldu) müzikallere temel oluşturmasından memnuniyet duydu. Özellikle kendisinin GINGER AND FRED filmine ilham veren Ginger Rogers ve Fred Astaire’in Hollywood müzikallerine büyük bir sevgi ve hayranlık duyarak büyümüştür. NINE’ın taklitçiliğe kaçmadan büyük Hollywood müzikallerinin geleneğini sürdürmesini Federico takdir ederdi eminim. Fellini’nin filmlerin müzik her zaman önemliydi ve filmin yönetmen koltuğunda Rob Marshall’ın bulunmasından da büyük bir zevk ve heyecan duyardı. Marshall’ın yönetmenliği hiçbir zaman müdahaleci olmamış ama her zaman da kontrollüdür.

Rob Marshall, her zaman büyük İtalyan yönetmenin üslubunu yansıtarak ama buna rağmen asla taklitçiliğe kaçmadan, Fellini’ye saygıyla ithaf edeceğimiz, kusursuz filmi sunmuştur. Bence NINE’dan çok memnun olurdu çünkü 8½’un tekrar yapımı değil, gerçek bir ithaf filmidir ve kendi ayakları üstünde durmaktadır. Federico adına konuşamam ama onun sık sık yaptığı gibi “Sen ne düşünüyorsun, Charlottina?” dediğini duyabiliyorum.

8½’u Federico’yla birlikte izledim sayılır. Roma’ya yaptığım bir ziyaret esnasında, Federico vizyona girmesinden yıllar sonra küçük bir salonun filmi gösterdiğini söyledi bana ve koşup gittiğimizde harap bir sinema, bozuk bir kopya, çok eski projektörler ve çok kötü bir ses düzeni bulabildik ancak. Filmden yeterince zevk alıyormuş gibi görünen, horlayan bir adam ve dikkatli bir köpek haricinde salon boştu.

Fellini panik içinde dışarı fırladı, geri dönerek bana “İstersen sen kalabilirsin,” dedi. Ben de onun arkasından dışarı fırladım, üzüntümüzü kahve ve kurabiyelerle bastırmak için Cafe Rosati’ye attık kendimizi. Filmi Federico Fellini’yle birlikte izledim diyebileceğim gün o gündü.

NINE’ı izlemek üzere bir sinemaya koltuğundan aşağıya doğru kaykılacağını ve kesinlikle salonu terk etmeyeceğini bilmeye yetecek kadar iyi tanıyordum Fellini’yi. Koltukta aşağıya doğru kaykılma huyu, gerçekten hoşuna giden bir filmi izlerken annesinin onu bularak çekip götürmesini istemediği Rimini’deki Fulgar Sineması’nda geçirdiği çocukluğundan kalmıştı.

Keşke burada olsaydı ve NINE hakkında kendisi konuşabilseydi ve hepinizin de bunu dilediğini biliyorum.

Eminim ki Federico NINE filmi için en büyük övgüleri düzerdi. NINE için “Fellinice” derdi herhalde.

Fellini’nin hayatı rüyalarını bile aştı. “Hayat büyü ve makarnanın bileşimidir,” demişti bir gün, bu yüzden öyle sanıyorum ki NINE’ın büyüsünü izledikten sonra dışarı çıkıp lezzetli bir makarna yemenizi önerirdi.

–Charlotte Chandler, I, Fellini’nin (Ben, Fellini) yazarı

“İtalyan ol. Bugünü son gününmüş gibi yaşa.”
— “İtalyan ol,” NINE

Tutku, fantezi, şehvet, aşk, sanat, tarz, hezeyanlar, rüyalar – 1960’ların dünyaca ünlü yönetmeni Guido Contini (DANIEL DAY-LEWIS) için hayat her zaman bir sirk gibi olmuştur… ama şimdi hareketli ve kışkırtıcı, çarpıcı müzikal NINE’da böylesi bir hayattan kaçamamaktadır.

Muhteşem filmler yapmasıyla meşhur ve birçok kişinin peşinde koştuğu Guido, bol miktardaki yaratıcı yetenekleri ve hararetli aşk hayatı aynı anda zıvanadan çıkarak ansızın çöküntüye uğrayınca, büyük bir merakla beklenen dokuzuncu filmi ITALIA’nın yapımından vazgeçmek üzeredir.

Çevresi dudak uçuklatan kadınlarla – baştan çıkarıcı metresi Carla (PENÉLOPE CRUZ), sadık karısı Luisa (MARION COTILLARD), ilham perisi Claudia (NICOLE KIDMAN), kostüm tasarımcısı ve sırdaşı Lilli (JUDI DENCH), Vogue dergisinden cilveli bir muhabir (KATE HUSDON), çocukluğundan kalma eğitici ve öğretici bir fahişe (STACY FERGUSON) ve sevgili annesi (SOPHIA LOREN) – dolu olan Guido, dibe vurmaya doğru yaklaşırken ilham ve muhtemel bir kurtuluşun peşindedir.

Bir çıkar yol bulunca, NINE filmi Guido’nun şeytanlarını alt edip “Motor!” demek zorunda kalacağı ana git gide yaklaştıkça Roma’daki Cinecitta Stüdyoları’nın tarihi 5. Set’i, Guido’nun en canlı arzuları, hatıraları ve rüyalarıyla aydınlanır – hareketli ve coşkun müzikal fantezilere dönüşür.

Filmlerden –NINE– ilham alan, yenilikçi, ödüllü Broadway müzikali heyecanı, CHICAGO filmine şaşırtıcı bir şekilde hayat veren, Oscar® adaylığı kazanan Rob Marshall yönetmenliğinde, bir sinema sanatçısının efsanevi orta yaş bunalımının heyecan verici bir şekilde yeniden canlandırılan ve son derece zengin sinemasal öyküsü halinde beyazperdeye geri dönüyor.

Tony Ödülü® kazanan Broadway müzikali NINE’a ve Arthur L. Kopit’in kitabına dayanan, söz ve müziğini Maury Yeston’ın yazdığı, uyarlamasını Mario Fratti’nin İtalyancadan yaptığı filmin senaryosunu Michael Tolkin ve Anthony Minghella yazdı. Filmin yapımcılığını Marc Platt, Harvey Weinstein, John DeLuca ve Rob Marshall üstlendi. Başyapımcılığını Kelly Carmichael, Michael Dryer, Gina Gardini, Ryan Kavanaugh, Arthur L. Kopit, Tuckler Tooley, Bob Weinstein ve Maury Yeston üstlendi.

SIRADIŞI YOL: NINE’ın Filmlerden Broadway’e Aktarılması, Sonra Tekrar Filme Aktarılması

Senaryonun yazılmasıyla aynı zamanlarda, Marshall Hollywood’daki ve ötesindeki öncelikle her kadın başrol oyuncusunu içeren bir listeyi gözden geçirmeye ve bu listedeki isimler arasından seçim yapmaya başladı – çünkü Marshall her zaman oyuncunun senaryoya göre seçilmesinden ziyade senaryonun oyunculara göre yazılması gerektiğine inanmıştır. Yaratıcı ortağı John DeLuca’yla birlikte, Marshall senaryo daha yazım aşamasındayken neredeyse tüm ünlü kadın yıldızla şarkı söyleme ve dans provaları düzenledi.

Bu esnada, Yeston Marshall’a “ihtiyacın olursa ara” dedi ve ilk buluşmalarından üç hafta sonra Marshall telefonun ucundaydı. Kısa bir süre sonra, Yeston eşsiz derecede etkileyici müziğine tamamen yeni üç şarkı daha ekleme sürecine başlamak üzere Marshall ve John DeLuca’yla bir piyanonun başında buluştu.

Fikir Yeston’ı fazlasıyla heyecanlandırmıştı. “Sahne gösterisinin filmin konseptine uyması için yeniden düzenlenmesi gereken birtakım gerçeğe dayalı şarkısı olduğu gerçeği hakkında konuştuk: Şarkılar Guido’nun zihinde fantezi yani bir hayal ürünü olarak vardılar. O yüzden filmde bu yeni şarkılara ihtiyaç vardı. Kendi eserimi film için yeniden canlandırmak bir fırsattı,” diyor Yeston “ve bu kadar parlak yıldızlar için farklı bir sanat biçiminde yeni şarkılar yazmak bundan daha heyecan verici ve tatmin edici olamazdı.”

Onlarca yıllık araya rağmen, Yeston karakterlerin özellikle filmin enerji dolu oyuncu kadrosuyla birlikte her zamanki kadar canlı göründüğü kanaatine vardı. Aklında Sophia Loren’in Guido’nun sevgili annesi olduğunu düşünerek “Guarde La Luna” ninnisini yazdı. “Eserin sahne versiyonunda Guido’nun annesi için yazılan asıl şarkı tam anlamıyla yüksek soprano şarkısı ve Sophia Loren soprano değil, o yüzden şarkı aynı veya benzer etkiyi yaratmayacaktı,” diye açıklama getiriyor. “Benim amacım Sophia için yine aynı lirik ve müzikal işlevi görecek ama onun ses perdesine ve daha da önemlisi DNA’sı İtalyan sineması dokusunun bir parçası olan bu sıradışı kadının özüne ve niteliğine uygun bir şarkı yazmaktı. Sahne gösterisindeki “Waltz from ‘Nine’” şarkısının oldukça etkileyici müziğini aldım ve onu bu şarkıya dönüştürdüm.”

Yeston ayrıca Guido’nun yorgun ve bezmiş karısı rolündeki Marion Cotillard için de yeni bir şarkı yazdı: Etkileyici ve güçlü “Take It All” (Her Şeyi Al) şarkısı. Esasında Cotillard, Nicole Kidman ve Penélope Cruz için bir üçlü şarkısı olacaktı ama bu düşünce öyküyle tezat düşecekmiş gibi hissedince, yeni bir fikir ortaya çıktı: “Rob ve John, şarkı konusunda benim için yepyeni bir dünyanın kapılarını sonuna kadar açan bir teklifle çıkageldiler,” diye belirtiyor Yeston. “Fevkalade yetenekli Marion Cotillard’a yürek parçalayan, ruh karartıcı bir sekans vermek büyük bir fırsattı, filmde de işte bunu oynuyor.”

Yeston son olarak moda-düşkünü bir Vogue muhabiri rolündeki Kate Hudson tarafından canlandırılan, İtalyan filmlerinin pop kültürü üzerindeki sürekli etkisine yönelik, neşe dolu bir ağıt olan “Cinema Italiano”yu yazdı. “Kate olağanüstü bir sese sahip ve muhteşem bir dansçı, o yüzden onun için bolca dans ve şarkı içeren, yüksek tempolu bir şey istedik,” diyor Yeston. “Şarkı ilk başta ortada görünmeyen nedenlerden ötürü muhteşem bir fikir oldu çıktı. 1965’te İtalyan filmlerinin nasıl yeni heyecan dalgası olduğunu ve sinemasal başarının doruğu haline geldiğini günümüz izleyicilerine göstermenin nükteli ve eğlendirici bir yolu oldu. Bununla birlikte, tıpkı ince kravat ve hızlı spor arabaların her yerdeki insanların can attığı bir yaşam tarzı haline gelmesinde olduğu gibi, İtalyan filmlerinin dünyaya sadece yeni bir film tarzını değil, aynı zamanda yeni bir moda tarzını da nasıl sunduğunu gözler önüne sermenin de bir yoluydu.”

Bu üç yeni şarkının yanında, tüm sözlerde ve müzikte değişiklik yaptı. “Şarkıların tıpkı bir eldivenin ele oturması gibi Rob’un karakterleri ve onları canlandıran oyuncuları kafasında canlandırdığı şekilde karakterlere uyası gerekiyordu.”

Sahne eserlerinin beyazperdeye aktarılmasında yaygın olduğu üzere, orijinal oyundaki birkaç şarkı sinemasal akıcılığı artırmak adına atıldığı halde, Yeston hiçbir şeyin kaybolmadığını hissetmektedir. “Hiçbir şarkıyı kaybetmedim çünkü sahne gösterisinde hala varlar. Daha ziyadesiyle, eserimin başka bir formata yeniden dönüştürülmüş bir versiyonu geçti elime,” diye açıklıyor Yeston. 8½’a vurulduğum andan itibaren, NINE benim için hayatım boyunca süren bir proje olmuştur. Malzemeyi seviyorum ve hiçbir zaman son halini almayan, devam eden bir süreç olarak görüyorum. Her şey göz önünde bulundurulduğunda, benim eserim bir teoriden ibaret ve bu teoriyi gerçekliğe dönüştürmek veya izleyicilere sunmak için tiyatro veya sinema gibi belli bir araçtaki sanatçılar kalmıştır. Yeni bir versiyon önceki veya gelecekteki versiyonların değerini azaltmaz veya önüne geçmez. İşi bu kadar heyecan verici yapan da bu zaten.”

“NINE filmi üzerinde Rob Marshall ve John DeLuca’yla birlikte çalışmak yaratıcılık kariyerimin en canlandırıcı, ilham verici ve sevindirici tecrübesiydi. Çok titizler, muhteşemler ve değişimlere daha iyi olma yönünde ilham veriyorlar.”

Yeston, filmin CHICAGO’da da çalışan müzik süpervizörü Paul Bogaev şefliğindeki 50 kişilik orkestranın çaldığı yeniden canlandırılan ve yeniden çalışılan müziklerinin kaydını dinleme fırsatı da buldu. “Müziğin küçük bir Broadway grubundan büyük bir orkestraya geçmiş halini dinlemek nefes kesiciydi,” diye itirafta bulunuyor Yeston. “Müzik icrası esnasında daha zengin, daha tok ve etkileyici. Müziğimi bu şekilde dinlemek hayatımın tecrübesi oldu, çok minnettarım.”

Harvey Weinstein şu sözlerle özetliyor: “NINE ebedi bir başyapıt. İlham kaynağı sinemanın en bilgili ‘auteur’lerinden biri olan Fellini olan filme, Tolkin ve Minghella’nın etkileyici senaristliği ile Rob Marshall ve John DeLuca’nın hareketli sahnelemesi yeni bir hayat kattı. Hiç kimse Rob’dan daha seksi veya daha heyecanlandırıcı şekilde sahneleyemez – ve devasa oyuncu kadrosunu bir araya getirerek, daha önce asla tecrübe etmediğimiz bir şey ortaya koydu. Bu öyküyü beyazperdeye taşımak konusunda daha iyi bir sinemacı düşünemiyorum bile.”

anlatımı ve tasarım unsurlarının nasıl kusursuz bir şekilde yoğrulacağından anlıyor. Bu bakımdan, NINE filmi yönetmenin malzemeyle kurduğu kusursuz evliliğin ürünüdür.”

GUIDO’NUN ŞARKISI: Guido Contini ve Kadınları
NINE’daki dramın kalbinde, herkesin dünyanın en büyük yönetmeni sıfatıyla methettiği ama kendini bir sonraki filmi için bir ilham kaynağı bulma konusunda ümitsiz bir arayış içinde bulan, neşeli, duygusal, Fellini’ye benzeyen İtalyan yönetmen Guido Contini’nin sanatsal yolculuğudur. Her biri onu baştan çıkaran ve kafasını karıştıran, anılarını harekete geçiren ve hal gücüne yeni kapılar açan ve onu yaratıcılığın gerçekleştiği rüyamsı alana iten, bir sürü güzel kadınla kurduğu çalkantılı ilişkilerin içinde kaybolur.

Bu rol, sanatsal hassasiyete yönelik aydınlatıcı bir bakış açısının vurguladığı, kıvrak bir zeka ve patlamak üzere olan bir cinsellik gerektirmektedir ve şaşırtıcı oyuncu seçiminde bu role iki kez Oscar® kazanan Daniel Day-Lewis uygun görüldü. Day-Lewis kendi kuşağı içinde en yetenekli oyuncu olarak görülmüştür ve oyunculuğuyla Oscar® ödülü kazandığı, bir California petrol destanı olan KAN DÖKÜLECEK dahil olmak üzere, unutulmaz bir dizi beyazperde karakterine tamamen bürünmüştür ancak daha önce hiçbir filmde şarkı söylerken veya dans ederken görülmemiştir. Buna rağmen, Day-Lewis örnek teşkil eden şevkiyle deyim yerindeyse role atlamıştır – karakteri kendi içinde tam anlamıyla yaşamak için akıcı seviyede İtalyanca bile öğrenmiştir.

Guido rolüne bürünen birçok farklı oyuncu görmüş olan Maury Yeston, Day-Lewis’in karakteri ‘yutarcasına’ benimsemesinden ve aynı zamanda şarkıcı sıfatıyla eğlendirme konusundaki keşfedilmemiş yeteneğinden etkilenmiştir. “Daniel’ın şu anda ve geçmişte de her zaman yetenekli bir şarkıcı olduğu ortaya çıktı ama biz bunu hiç bilmiyorduk,” diye belirtiyor Yeston.

Day-Lewis’in ayrılma sahnesinin görüntü yönetmeni Dion Beebe şunu dile getiriyor: “Performansında duygusal bir ağırlık ve yoğunluk var ama aynı zamanda bir hafiflik, mizah ve ince alay da var. Guido dünyası yıkılan bir adam olabilir ama onun zihni her zaman fantezi dünyasına geçmeye hazır.”

Sophia Loren de tüm kadronun duygu ve düşüncelerini tekrarlayarak şunu ekliyor; “Daniel en iyi oyunculardan biri: Korkutucu, tehditkar, afallatıcı ve büyüleyici, güzel, çekici ve…unutulmaz!”

NINE’da Day-Lewis’in etrafını saran – ve canlandırdığı karakteri sırayla baştan çıkaran ve onu huzursuz eden – her biri yaratıcılık girdabında yolunu bulma konusunda Guido’ya yardım etmede hayati bir role sahip olan, seksi, güçlü ve büyüleyici kadın oyuncu kadrosu bulunmaktadır.

Oyuncu listesinin başında, KALDIRIM SERÇESİ filminde Edith Piaf rolündeki performansıyla izleyicileri heyecanlandıran, Oscar® ödüllü oyuncu Marion Cotillard bulunuyor; Cotillard, Guido’nun oldum olası sadık ve oldum olası ıstırap çeken karısı Luisa rolünü üstleniyor. Luisa bir zamanlar Guido’nun gözde kadınıydı ve Guido’nun onsuz yaşayamayacağı kadındır hala ama şimdi onun hayatındaki başka birçok baştan çıkarıcının yanında arka planda kalmaktadır. Kendi söylediği “My Husband Makes Movies” (Kocam Film Yapıyor) şarkısında ve yürek parçalayan, yeni “Take It All” (Her Şeyi Al) şarkısında da itiraf ettiği gibi, Guido gibi yaratıcı bir sanatçıyı sevme karşılığında her zaman bir bedel ödeneceğinin fazlasıyla farkındadır – ama kocasının tutum ve davranışları onu önemli bir karar almanın eşiğine sürükler.

Cotillard role hazırlanırken, karakterinin içindeki güdüler ile dürtüler ve Guido’dan önceki hayatı hakkında çok düşünmüştür. “Sanırım hayatını kocasına adamış çünkü aralarındaki aşk – o zamanlar – bir oyuncu sıfatıyla beslediği tutkulardan daha güçlüymüş. Ama şimdi her şeyini bu adama vermiş gibi hissetmektedir,” diye açıklıyor Cotillard.

Ardından şöyle devam ediyor: “Birlikte oldukları süre boyunca, Luisa Guido’nun birçok şeyini kabullenmiştir. Kocası bir yönetmendir. Kadınları sever. Kadınlara ihtiyaç duyar. Aşkı ve enerjiyi bu kadınlardan alır. Luisa’ya ihtiyaç duyar ama onun da bunun karşılığında bir şey görmesi gerektiğinin tam anlamıyla farkına varamaz. Luisa Guido’ya her şeyi verir ama artık bir karar alması gereken bir dönüm noktasına ulaşmıştır.”

Guido’nun karşı konulmaz derecede şehvetli ancak zafiyet derecesinde ilgiye ve sevgiye muhtaç metresi Carla’yı, BARSELONA, BARSELONA’daki bir başka baştan çıkarıcı rolüyle 2008 yılı En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar® kazanan Penélope Cruz canlandırmaktadır.

Cruz, Carla’nın Guido’nun hayatında bedeli her ne olursa olsun onun için savaşma niyetinde olan kadın sıfatıyla oynadığı renkli rolden dakikasında etkilendi. “Guido’yla ilişkisinde Carla’nın umutları, çelişkileri ve acıları var,” gözleminde bulunuyor Cruz. Guido etrafındayken kendini yaşam dolu gibi hissediyor çünkü Guido onun kendini özel hissetmesini sağlıyor ama tıpkı eğlence parklarındaki hız trenleri gibi aynı zamanda Carla’ya birçok üzüntü ve endişe de vermektedir. İlişkileri birkaç yıldır devam etmektedir ve sanırım bu ilişkiden vazgeçememektedir Carla. Guido’da sadece görmek istediklerini görmektedir. Onun için sonuna kadar mücadele etmeye hazır hissetmektedir kendini.”

Cruz NINE filmine seve seve katılmıştır ve yönetmeni ile oyuncu arkadaşlarının daha ileri gitme konusunda sürekli ilham verdiğini dile getirmektedir. “Bu film inanılmaz bir tecrübe oldu ve bunun asıl nedeni Rob Marshall’dır,” diyor. “Rob muhteşem bir yetenek ve çok cömert biri. Her şeyi görüyor ama herkese karşı dürüst olmasını da biliyor. Herkesin elinden gelenin en iyisini ortaya çıkarmaya çalışıyor sadece. Bunca kadın birlikte çalıştık ve herkesin günün her anında kendini özel hissetmesini sağladı.”

Cruz özellikle kışkırtıcı “Call From the Vatican” (Vatikan’ın Çağrısı) şarkısında şarkı söyleme ve dans etme fırsatından büyük keyif aldı. “Haftalarca prova yaptık ve bu benim hoşuma gitti, ardından şarkı sahnesini çektiğimizde çok üzüldüm çünkü böyle bir şeyi bir daha yapmayacağımı biliyordum,” diye itiraf ediyor Cruz.

Guido’yla uzun süredir çalkantılı ve ortak yaşama benzer bir ilişki yaşayan başka bir kadın da, onun fikir ve ilham perisi Claudia Jenssen’dir. Bu ikili yıldızlık yolundaki kariyerlerini birbirleri üzerine inşa etmiştir – ve Claudia’nın şarkısında da söylediği gibi, Guido’yu “Olağandışı Bir Şekil”de (“Unsual Way”) sevmektedir – ama şimdi, Guido ilham bulma konusunda gitgide ümitsizliğe kapılınca, Claudia akla gelmeyecek şeyi yapar: Guido’nun filmindeki başrol teklifini reddeder.

Oynadığı roller SAATLER’deki Virginia Woolf’tan tutun da KIZ KARDEŞİM EVLENİYOR’daki sinirleri bozuk, çağdaş New Englandlıya varana kadar çeşitlilik gösteren, Oscar® ödüllü Nicole Kidman, canlandırdığı Claudia karakteriyle başrol oynuyor. Kidman ayrıca yeniden canlandırılan Hollywood müzikallerinin çağdaş döneminin başlamasına katkıda bulunan başka bir yenilikçi filmde de (Baz Luhrmann’ın KIRMIZI DEĞİRMEN’i) başrol oynamıştır.

Kidman, NINE’ın özündeki temalarda sürekli enerji bulduğunu anımsamaktadır. “Bu film, çöküntüye uğrayan ve yeniden dirilmek için uğraşan bir adama – ve hayatındaki tüm kadınlara – dair bir inceleme. Sanat ve insan doğası, Guido’nun işlediği suçlar ve söylediği yalanlar, kaybettiği güvenilirlik ve ahlaklılığa yönelik arayışı hakkında bir film,” diyor Kidman.

Yapımın başındaki sinemacılar da eşit derecede Kidman’ın aklını ve gönlünü çelmiştir. “NINE herkesin yapmak istediği filmdi,” diyor Kidman. “Rob Marshall seçimini yapmış. Bana geldi ve ‘Claudia’yı sen oynar mısın?” diye sordu, ben de ‘Tabii ki,’ dedim. Beverly Hills Otel’in Polo Salonu’nda, bir basın toplantısının tam ortasında onunla birlikte oturuyordum, anlayacağınız tam da bir sinema yıldızı anıydı!”

Kidman şöyle devam ediyor: “O esnada erkek başrol oyuncuları yoktu, dolaysıyla birinin bulunması için dua ediyorduk…ve sanki alnımıza yazılmış gibi salona Daniel Day-Lewis girdi. Sanatına son derece sadık ve Daniel gibi birinin ekseninde bulunmak, birçok kadınından biri olmak çok güzel.”

Bu kadınların başka biri de, AŞIK SHAKESPEARE filmindeki oyunculuğuyla Oscar® kazanan ve altı kez da aday gösterilen, saygıdeğer İngiliz sahne ve beyazperde yıldızı Judi Dench’in canlandırdığı, Guido’nun destekleyici sırdaşı ve kostüm tasarımcısı Lilli’dir. Dench, Lilli’nin Guido’yla arasındaki çok farklı ilişkiden ve söylediği, hayran olunası “Follies Bergere” şarkısıyla gözler önüne serilen renkli kişiliğinden hoşlanmıştır. “Lilli’nin Guido’dan büyük olduğu gayet açık ve onu iyi tanıyor, hem de çok iyi; onunla sayısız kez çalışmış, ne var ki hayatındaki öteki kadınlar gibi ondan tek kelimeyle büyülenmiştir,” diyor Dench. “Kim büyülenmezdi ki?”

Lilli kendini Guido’nun kendinden tayin olan koruyucusu gibi görmektedir diye belirtiyor Dench. “Lilli, bu kadar tedirgin olmasının gereksizliğini Guido’ya hatırlatmak istiyor. Yeniden onun hayal gücünü eline geçirmek ve güzel filmler yaparken yaşadıkları eğlenceyi ona hatırlatmaya çalışıyor. Guido’nun batağa saplandığını görüyor ve Guido’nun olabileceğini bildiği kişi olması için bu durumu çözmeyi amaçlıyor.”

Hayat bu rolde Dench için sanatı da taklit etmiştir. “Ne tuhaftır ki, eğitimime tiyatroda kostüm tasarımcısı olmak amacıyla başlamıştım!” diye açıklıyor. “O yüzden karakterimin içindeki dünyayı kısmen de olsa anlamak güzel bir şeydi. Şimdi uygulamaya dökemezdim – zaten bu filmde kostümler konusunda endişelenmeme hiç gerek kalmadı çünkü Colleen Atwood mucizevi bir çalışan – ama o dünyayı gayet iyi biliyorum.”

Dench, Day-Lewis’le daha önceden farklı durumlarda çalışmıştı, Ulusal Kraliyet Tiyatrosu’nda HAMLET oyununda onun annesini canlandırmıştı ve rollerine ne dereceye kadar bürünebildiğini biliyordu. “Daniel’la tekrar çalışma fırsatını bulmak çok hoştu,” diye belirtiyor Dench. “Tam anlamıyla bir İtalyan oldu; işte Dan’in her zaman yaptığı da bu zaten. İşini bu şekilde yapıyor ve onun dışındakiler için bu muhteşem bir şey çünkü onun bulunduğu bir sahneyi çekerken işi tamamen sorunsuz ve kusursuz bir hale getiriyor.”

Guido için şeytani bir flört fırsatı, fantezilerinde belirgin bir şekilde yer alan, kusursuz derecede şık Vogue muhabiri Stephanie suretinde gelmektedir. Göz kamaştırıcı rolü, ŞÖHRET PEŞİNDE’deki göz alıcı performansıyla Oscar® adaylığı kazanan Kate Hudson üstlenmektedir. “Stephanie,” diye belirtiyor, “Guido Contini’nin saplantılı bir hayranı. Guido’nun filmlerini ve genel anlamda da İtalyan kültürünü taparcasına seviyor. Guido’nun bir parçasını isteyen birçok kadından biri de o!”

Hudson için müzikal yapma fikri tamamen yeni ve cazip gelen bir fikirdi ve özellikle Maury Yeston’ın yeni şarkılarından birini söylemekten büyük bir heyecan duydu: Tarz ve modaya yönelik hareketli bir pop kasidesi olan “Cinema Italiano”. “NINE’daki gibi bir şey yapma fırsatım olmamıştı daha önce,” diye yorumda bulunuyor Hudson. Dans dersleri almış ve farklı koreograflarla çalışmıştım ama bundan önce saç takıp, makyaj yapıp ışıklar altında büyük bir gösteri hiç yapmamıştım. Neyse ki, Rob eğitim kampı gibi geçen altı haftalık bir provayla bizi hazırladı. Tam boy bir örnek sahnede her gün şarkı söyleyip dans ettik.”

Ardından kamera önündeki büyük an geldi. “Tamamen farklı ve ürkütücü bir deneyimdi,” diye itiraf ediyor, “ama aynı zamanda kesinlikle inanılmazdı, böyle bir şeyi hayatta kaçırmazdım.”

Oyuncu kadrosunu seçmek ve bir araya getirmek de gerçek hayatta bir İtalyan beyazperde efsanesidir adeta: Rob Marshall’ın Guido’nun hayatındaki en önemli kadınlardan birinin (her zaman etkili olan annesi) rolünü teklif etmesi üzerine şaşakaldığını söyleyen, Oscar® ödüllü Sophia Loren. Marshall dünyaca sevilen oyuncuya NINE’ı onsuz yapmayı hayal bile edemediğini söyledi. “Ufak bir rol olduğunu açıkladı ama ancak ben Guido’nun annesini canlandırırsam filmi çekeceğini söyledi,” diye açıklıyor Loren. “Ben de kariyerini kurtarmak asında rolü kabul edeceğimi çünkü CHICAGO’yu çok beğendiğimi söyleyerek ona şaka yaptım. Ama bu iş gerçekten yapmak istediğim bir şeydi. Demek istediğim, İtalyan bir kadın için bir Amerikan müzikalinde oynamak önemli bir şeydir.”

Loren, Yeston’ın yeni üçüncü şarkısını (“Guarda Luna” ninnisi) söyleme fırsatını bulduğu için çok sevindi. Ayrıca, günümüzün en ünlü kadın yıldızlarıyla dolu bir oyuncu kadrosuyla çalışmaktan da heyecan duydu. “Nicole Kidman, Penélope Cruz, Judi Dench’le birlikte çalışmak, birbirimizi öldürecek miyiz diye merak ettim açıkçası,” diyerek gülüyor Loren. “Ama hayır. Bir aile gibiydik. Muhteşem bir deneyimdi çünkü hiçbirimiz daha önce Hollywood müzikali yapmamıştık, dolayısıyla birbirimize destek oluyorduk ve gerçekten kalıcı arkadaşlıklar kurduk.”

Etkileyici şarkı “İtalyan Ol”da anımsatıldığı üzere, çok genç ve kolayca etkilen Guido üzerinde kalıcı etki bırakan bir tavsiyede bulunan Romalı fahişe Saraghina karakterinin akıllardan çıkmayacak rolünü memnuniyetle kabul eden, tüm dünyada Fergie ismiyle tanınan, Grammy ödüllü sanatçı Stacy Ferguson da NINE filmi için bir araya gelen kadın ailesini tamamlamaktadır.

Ferguson kendini canlandırdığı karaktere son derece hayran bir halde buldu. “Saraghina, yürümesi ve hareket etmesi bakımından son derece kaba saba bir kadın. Hayat dolu ve ateşli,” diye açıklıyor. “Ama ince bir tarafı da var. Guido’yu ve erkekleri seviyor, onlara bir şeyler öğretmekten zevk alıyor ama aynı zamanda kendisiyle de dalga geçiyor.”

Ferguson’ın bütün bu özellikleri ete kemiğe büründürmesi Maury Yeston’ı afallattı. “Bence Fergie’nin performansı dünyanın dudaklarını uçuklatacak. Tabii ki albüm çıkaran ve muhteşem bir sanatçı ama performansının en anmalı yanı, aynı zamanda mükemmel bir film kişiliği olmasında gizli,” diyor Yeston.

NINE’da görev alan kadınlardan her biri filmin olağandışı derecede eğlenceli ve zengin bir deneyim olduğu konusunda hemfikir. Penélope Cruz şöyle özetliyor: “Bir sette işler iyi gitti mi öteki şeylere de bulaşır bu. NINE’ın birçok unsuru var ama Rob Marshall hepsini bir büyücü gibi bir araya getirdi. Bu filme yaptığı şey insanları afallatacak ve bence hepimiz bunun bir parçası olmakla kendimizi şanslı hissettik.”

Yeston, tiyatro oyuncusu olmayan oyuncularının yazdığı sözleri ve şarkıları bu kadar mükemmellikle ete kemiğe büründürmesinin kendisini fazlasıyla şaşırttığını dile getiriyor. “Vokal performansların kalitesinden oldukça etkilendim. Şiirsel, lirik ve gerçekten sürükleyici performanslar,” yorumunda bulunuyor.

“Rob Marshall, John DeLuca ve birlikte çalıştıkları muhteşem koreograf ekibinin ve ses hocalarının yeteneği, oyuncu kadromuzdaki herkesin tüm potansiyellerini hayata geçirmesine imkan verdi. Bu sıradışı oyuncuların her birinin içinde şarkı söyleme ve dans etme yeteneği her zaman vardı ama kilit nokta onların kendilerini güvende hissetmelerine ve bence seyirciler için anlamlı ve belirleyici olacak marifet gösterileri sunma konusunda kendine güven duymalarına izin vermekti,” diye ekliyor Marc Platt.

Harvey Weinstein da şunları ekliyor: “Rob’la çalışmaya CHICAGO’da başlayan Dion, Colleen ve John’dan oluşan ana ekibimiz haricinde, bu grup içinde benden başka kimse Rob’la daha önce çalışmamıştı. CHICAGO filminde Rob’un izlemesi bile yoruculuktan ibaret olan yapım ve yönetim sürecini gözlemleme fırsatı bulmuştum, aynı şey ama belki de daha kötüsü NINE’da da gerçekleşti. Dansçılarla birlikte figürler üzerinde çalışmak için sahnede değilse, müzik parçalarını dinlemek ve düzenlemeler yapmak için müzik ekibiyle birliktedir veya tasarımcılarıyla buluşuyordu yahut oyuncu kadrosuyla birlikte çalışıyordur. CHICAGO’da 3 büyük sinema yıldızının yönetmenliğini yaptı, bu filmdeyse 8 yıldızın yönetmenliğini yapıyor! Çok nadir görülen bir yeteneğe sahip; 5 veya 500 kişiyle çalışıyorsa, bu insanların her biri onun her birine tam dikkatini verdiğini ve saygı duyduğunu hissedecektir ve bu insanlar işe koyulduklarında Rob için görevlerini icra etme konusunda ellerinden geleni yapacaktır.”

CINEMA ITALIANO: NINE’ın Yapım Tasarımı
Film izleyicilerinin NINE’ı son derece sinemaya özgü bir şekilde izlemelerine olanak tanımak için, Rob Marshall onları 60’lar Roma’sının Guido’nun soluk mavi Fiat Alfa Spyder’yla büyüteç tuttuğu gösterişli Mod sokaklarında ve Guido’nun hayal gücünden doğan, şehvetini ve aşkını, hayal gücünü ve hüsranlarını, geleceğine uzanan bir yol bulma hasretini ve arzusunu kamçılayan rüya gibi fantezilerde aşağı yukarı dolanarak bir İtalyan filminin içinde yer almaya davet etmek istedi.

Bunu başarmak adına, Marshall ve uzun süreli ortağı olan koreograf ve yapımcı John DeLuca CHICAGO ve BİR GEYŞANIN ANILARI’nın hareketli güzelliğini yaratmalarına katkıda bulunan olağanüstü oyuncuların çoğunu çevresine topladı. İki Oscar® ödüllü yapım tasarımcısı John Myhre, iki Oscar® ödüllü kostüm tasarımcısı Colleen Atwood ve Oscar® ödüllü görüntü yönetmeni Dion Beebe’yi de bünyesinde barındıran bir ekip kurdular.

Bu üçlü, özellikle duygusal güç ve filmlerin içsel güzelliğine bu kadar vurgun bir filmde bir araya gelmekten heyecan duydu. “CHICAGO’da sahne oyun parkımızsa, o halde NINE’da sinemacılık oyun parkımızdı. Hepimiz Cinecitta stüdyosunu bir adamın hayal gücünün eserine dönüştürmek amacıyla sinemasal görüşleri istismar etmek istiyorduk,” diyor Beebe.

“Bizim için film yapımı hakkındaki bir filmden daha heyecan verici tek şey belki de film yapımı hakkındaki bir Rob Marshall müzikali fikrinin ta kendisiydi. Rob’un bize söylemesi gereken tek şey, ‘bir dönüşüm olmalı, izleyici Guido’nun dünyasının dönüştüğünü görmeli’ cümlesiydi, bunun hemen ardından büyük fikirler ortalıkta dolanmaya başlıyordu,” diye ekliyor John Myhre.

Ekip yapım tasarımı unsurlarını iki farklı alana ayırdı: Guido’nun Roma’daki ve boşu boşuna saklanma yeri olacağını umduğu lüks spa merkezindeki karmaşık gerçek hayatı ve gayet hareketli fantezi hayatı. Sonuncusunun tamamı, yarısı inşa edilen, faklı görsel dünyalara dönüşen bir Cinecitta stüdyosunda (Guido’nun yaratıcı kaygılarının kaynağı) geçmektedir.

En başından itibaren, Beebe ve Marshall NINE’ın bu yeni versiyonunun yenilikçi ışıklandırma ve akıcı kamera hareketleri sayesinde seyircileri içine çekmeyi nasıl başaracağı konusunda girift tartışmalara girmiştir. “Film sekanslarını nasıl çekeceğimiz ve nasıl ışıklandıracağımız konusunda uzun konuşmalar yaptık. Tıpkı CHICAGO’da olduğu gibi, müzikal sekansları gerçekten farklı bir dünyada gerçekleşen fanteziler olarak tanımlamak amacıyla ışıklandırmada birçok teatral unsur kullandık. Sahnenin saf fanteziye dönüştüğünü işaret eden anların peşindeydik sürekli,” diye anımsıyor Beebe.

Aynı zamanda bunu birçok kez yapmanın özgün yollarının da peşindeydiler. “Tekrar tekrar dönüştürmemiz gereken bir mekanımız olduğu için,” diye vurguluyor Beebe, “kendi kendimizi tekrarlıyormuşuz gibi hissetmeden her defasında heyecanını korumanın bir yolunu bulmalıydık. Bu işin büyük bir kısmı, çarpıcı öykü anlatımının bir parçası haline gelen geçişler yaratmakta gizliydi.”

Işıklandırma hayati öneme sahipti ama kameranın hareketliliği de önemliydi. “Kamera hareketliliği, müzikal sekansların çekimi ve koreografideki tüm hareketlerin yakalanması bakımından Rob ve benim için de önemli bir yer tutmuştur her zaman,” diyor Beebe. “Rob tüm sekansı baştan sona oynatmayı seviyor ve bu tempo ve ritmi tutturmak adına sanatçılar ve dansçılar için de önemli bir şey ama aynı zamanda kamera için de canlı sergilemek zorundayız. Bu setlerde kamera kaydırma arabaları, kamera vinçleri ve şaryolar kullanmak zorunluydu ama dansı ve şarkıyı bölmeden yapılması gerekiyordu.”

Tıpkı Beebe gibi, kostüm tasarımcısı Colleen Atwood da yaratıcılık sürecine 60’ların İtalyan sinemasının seksi, ihtişamlı Mod görünümüyle başladı ama bu görünüme dair kendine özgü fantezi yorumunu harmanlayarak ortaya koydu. “Bir sürü İtalyan filmi izledik,” diye açıklıyor Atwood “ve bu filmin üslubunu kesinlikle etkiledi. Ancak NINE’ın dünyasının gerçeküstü bir yanı da var, o yüzden görsel açıdan ilginç olmayan her şeyi o dünyadan çıkardık ve sadece en çarpıcı unsurları bıraktık.”

Atwood’un kostümleri de koreografi ve oyuncuların yapması gereken hareketlerle doğrudan bağlantılı olarak yapıldı. “Herhangi bir kostümü tasarlamadan önce, Rob ve John’un hangi dans figürlerini ortaya koyduğunu izlerim ve kostümler dans sekansının ihtiyaçlarına yanıt verecek şekilde, önceden derinlemesine düşünülmüş ürünlerdir,” diyor Atwood. Kostümler tam ve kesin olarak oyuncuya uymak zorunda, bu da büyük kadın oyuncu kadromuzla yakından çalışmak anlamına geliyordu.”

Daniel Day-Lewis’in kıyafetlerine gelince, Atwood şunları hatırlıyor: “Daniel ile ilk başlarda bir gün geçirdik ve Guido – takım elbiseleri, ayakkabıları, tarzı – hakkında bir his ve izlenim edinmek için alışverişe çıktık. Çabalarımız, özünde zarafet barındıran, yumuşak ve kalıcı bir his bırakan, siyah bir ipek takım elbiseyle sonuçlandı. Guido’nun aldatıcı tarafı, bu karakterin düşündüğü şeyin kıyafetler olmaması ama bu karakterin aradığı belirli bir güzelliği yansıtmaktadır kıyafetler.”

Atwood’un yarattığı, gösteri kızlarının giydiği tek parça ve sıkı dans kıyafetlerinden tutun da zarif geceliklere ve daracık, şık kıyafetlere varana kadar çeşitlilik gösteren kadın kostümlerinin gökkuşağı tonlarındaki renk yelpazesi küstahlık derecesinde büyüleyici bir güzellikle doludur çünkü yıldızlardan tutun da fahişelere ve kendisine benzemeyen bir kostüm tasarımcısına varana kadar, unutulmayacak her kadının enerjisinin ete kemiğe büründüğü tüm karakterleri o giydirmiştir.

Bu süreç boyunca, 36 kostümü süslemek için 1.000.000’dan fazla kristalize Swarovski Elements™ kullandı. NINE’daki karakterlerin kelimenin tam anlamıyla parlamasını sağlamak için 31 türden, 22 farklı renkten kristalin dokuz farklı uygulamasından faydalanıldı. Şirketin Uluslararası İletişim Departmanının Başkan Yardımcısı Nadja Swarovski, “Swarovski NINE’ın alkışa şayan kostümlerinde Colleen’le işbirliği yapmaktan heyecan duymuştur. Seçkin oyuncu kadrosunun bizim kristallerimizle süslenmesi ve güzelleştirilmesi bizim için bir şereftir ve Colleen’in kostüm tasarımcısı sıfatıyla icra ettiği sanatkarlığı bu ışıltılı kreasyonlarda mükemmel bir şekilde sergilenmektedir,” diyor.

Oscar® ödüllü Saç ve Makyaj Tasarımcısı Peter King’in maharetleri Atwood’un çeşitli kostümlerini tamamlıyor. King daha önce Marshall’la hiç çalışmadı ama Marshall’ın aradığı havayı hemencecik yakaladı. Bu filmin zorluğu, 60’lar döneminin hissini yaratırken bunun tarafından kesinlikle engellenmemekti,” diye açıklıyor King.

“Rob ‘Yeni Dalga’ ifadesini – Brigitte Bardot, Claudia Cardinale ifadesini – yansıtmak istediğini açık ve kesin bir dille ortaya koydu. Bu sert bir ifade, mükemmel değil. ‘Yataktan yeni çıktım’ ifadesinin o zamanın İngiltere’sinin ve Amerika’sının sert ve resmi ifadesinden çok daha seksi bir görüntü olduğunu seziyorduk. Herhangi belirli bir filmi taklit etmedik ama ilham almak için bir sürü görüntüye baktık. Her bir karakter için doğru ifadeyi bulana kadar yüzlerce ifadeyi elden geçirdik. Tabii ki, herhangi bir filmde yapmaya çalıştığınız şey, aslında hiçbir iş yapmamışsınız gibi görünmesini sağlamaktır.”

Londra’daki stüdyolardaki çekimlerin ardından, oyuncular ve film ekibi Fellini’nin filmlerinin doğduğu yerde çekim yapmak üzere tekrar bir araya geldi: Roma’daki Cinecitta Stüdyoları’nın yanında Piazza del Popolo, Via Veneto ve sahil kesimindeki Anzio kasabası gibi akıllara kazınan film mekanlarında.

Bir yanıt yazın